Bahçeli: Yeniden yargılamanın İmralı'yı kapsamayacağına kim güvence verebilecek?

Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli, yeniden yargılama tartışmaları ile ilgili olarak, "Bu hakkı yalnızca sözde darbe davalarıyla sınırlı tutmak ne şekilde mümkün olacaktır? Yeniden yargılamanın çerçevesi terör ve bölücülük suçu.

Google Haberlere Abone ol
Bahçeli: Yeniden yargılamanın İmralı'yı kapsamayacağına kim güvence verebilecek?

Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli, yeniden yargılama tartışmaları ile ilgili olarak, "Bu hakkı yalnızca sözde darbe davalarıyla sınırlı tutmak ne şekilde mümkün olacaktır? Yeniden yargılamanın çerçevesi terör ve bölücülük suçundan cezaevlerinde bulunanlara kadar gitmeyeceğine, İmralı canisini kapsamayacağına kim, nasıl güvence verebilecektir?
Terör ve bölücülük lobisinin kışkırtmalarına kim karşı durabilecektir?" şeklinde sordu.

Bahçeli, partisinin TBMM'deki grup toplantısında yaptığı konuşmada gündemdeki konuları değerlendirdi. Başbakan’ın 12 Eylül Referandumu sürecinde HSYK ile ilgili olarak sarf ettiği sözleri hatırlatan Bahçeli, Başbakan’ın hata yaptığını kabullendiğini bildirdi.

"HAKİMLER VE SAVCILAR HÜKÜMETİN EMRİNE SOKULMAK İSTENMEKTEDİR"

Başbakan ve hükümetin, HSYK’nın yapısını değiştirmek ve resmen Adalet Bakanlığı’na bağlı bir genel müdürlük haline getirmek istediğinin altını çizen Bahçeli, sözlerini şöyle sürdürdü: “Hâkim ve savcılar hükümetin emrine sokulmak istenmektedir. Sayın Cumhurbaşkanı’nın HSYK ile ilgili kanun teklifinin sorun yaratması, anlaşmazlıkları alevlendirmesi üzerine, devreye girmesi gecikmiş olsa da, olumlu bir adımdır. Sayın Gül, Meclis’te grubu bulunan siyasi partilerin genel başkanlarını Çankaya’ya davet ederek bir çıkış yolu aramaya koyulmuştur. Öncelikle bu temasların sonuç vermesini, TBMM’nde uzlaşma ve sağduyunun hakim olmasının içtenlikle temenni ediyorum.

Biz parti olarak HSYK’la ilgili düzenlemeye bakışımızı ayrıntılarıyla ifade ettik. 12 Eylül Referandum'undaki çizgimizi koruduğumuzu, bu çerçevede dünkü görüşlerimizde herhangi bir değişiklik olmadığını vurguladık. AKP hükümetinin HSYK konusundaki ısrarından vazgeçmesini, Sayın Gül’den bu konuya samimi bir şekilde müdahil olmasını istedik. Hukuka saygı duyulmasını, ‘Rüşvet ve Yolsuzluk Soruşturması’nın engellenmemesini kararlı bir şekilde teklif ettik. Başbakan Erdoğan’ın tutumundan rahatsız olduğumuzu kendilerine söyleme gereği duyduk. Çünkü Başbakan Erdoğan “örgüt uzantıları, hainler, militanlar, bildiri dağıtanlar, taşeronlar, maşalar” gibi çok ağır sözlerle savcılara sataşmakta, adaleti geciktirmektedir. Hatta Başbakan’ın İstanbul eski cumhuriyet başsavcı vekilini iki kuryesi vasıtasıyla tehdit ettiği bile açığa çıkmıştır.

Hukuk devletinde bir Başbakan’ın görevini yapma mücadelesi veren bir kamu görevlisine mafya gibi gözdağları vermesi, çetenin gerçekte kim olduğunu gözler önüne sermektedir. Başbakan 11 yılda çeteleşmiş, organize suç örgütlerinden farkı kalmamıştır.
Şunu net olarak söyleyebilirim ki, AKP hükümetinin HSYK’yla ilgili kanun teklifi anayasaya aykırı olup hakim ve savcı güvencesini ortadan kaldırmaktadır. Geçtiğimiz günlerde, alelacele hazırlanan HSYK ile ilgili 52 maddelik kanun teklifi TBMM’ye sevk edilmiş ve Adalet Komisyonu’nda görüşülmeye başlanmıştır.

Adalet Bakanı yargının tepesinde tek bilen, tek seçen ve tek belirleyen olacak, Başbakan’ın Erdoğan’ın özel temsilcisi olarak görev yapacaktır. İstenen budur. HSYK’yı emrine almaya çalışan AKP hükümeti büyük bir yanlışın içindedir. İktidar rotayı şaşırmış, müsabaka esnasında kural değişikliğine soyunmuştur. Görülen gerçek şudur: Devlet organları birbirine girmiştir. Bugünkü ağır ve tehlikeli süreçten çıkılması için mutlaka tüm devlet organları kendi anayasal sınırlarına çekilmeli ve yetki ihlaline meydan vermeyecek bir konuma gelmelidir. İkaz ve önemle bildiriyorum ki, Türkiye yargı-yürütme ve yasama arasındaki meydan savaşına daha fazla dayanamayacaktır. Demokrasi zarar görürse bunun altından kimse kalkamayacaktır.

Hükümet derhal HSYK ile ilgili düzenlemesini gözden geçirmelidir. Israr ettiği takdirde, Sayın Cumhurbaşkanı, kanun değişikliği önüne gelince aynen iade edecek ahlaki tutarlılığı göstermelidir.”

BAHÇELİ'DEN YENİDEN YARGILAMAYA İLİŞKİN SORU İŞARETLERİ

Yeniden yargılama tartışmalarına da değinen Bahçeli, Başbakan’ın uzaktan uzağa sözde darbe davalarına atfen, ‘haksızlığa uğramış olanlar ve cezaevinde günahsız yatanlar var’ var demesinin tam bir suçüstü halinin itirafı olduğunu savundu. Bahçeli, yeniden yargılama ile ilgili olarak şu soruları yöneltti:

“–Yeniden yargılamanın yeniden mahkûmiyete yol açmayacağını, yine yıllar boyunca mahkeme safahatlarının sürmeyeceğini kim garanti edebilecektir?

-Yeniden yargılamanın olabilmesi için soruşturma ve kovuşturma süreçlerinde önemli hataların yapıldığı, kasti ve sübjektif mülahazalarla hüküm tesis edildiği delilleriyle ortaya koyulmalıdır. Fakat bugüne kadar bu çerçevede yapılan itirazlar hiç sonuç vermemişken, bundan sonra vermesi nasıl sağlanacaktır?

-Mahkemeye sunulmamış veya engellenmiş yepyeni delil ve tanıkların varlığı ispatlanırsa ve görülen davalar kesinleşmişse yeniden yargılama yolu açılabilecektir. Bu yürürlükteki mevzuata göre açık bir yol olup, CMK’nın 311’nci maddesi bunu konu etmektedir.
Ancak bu yeni kanıt ve tanıkların bu kadar yıl yargı sürecine dahil edilmemesi, yahut edilmek istenip de görmezden gelinmesi nasıl izah edilecektir?

-Diyelim ki yasal bir değişiklikle yeniden yargılamanın yolu açılmış olsun. Bununla birlikte ilkesel düzeyde buna karşı olmadığımız bilinmektedir. O zaman, bu hakkı yalnızca sözde darbe davalarıyla sınırlı tutmak ne şekilde mümkün olacaktır?

Yeniden yargılamanın çerçevesi terör ve bölücülük suçundan cezaevlerinde bulunanlara kadar gitmeyeceğine, İmralı canisini kapsamayacağına kim, nasıl güvence verebilecektir?
Terör ve bölücülük lobisinin kışkırtmalarına kim karşı durabilecektir?

-Hukuka güveni sağlamak iktidarın ana görevleri arasındadır.
Hukuk devletinde herkes hâkimlerin tarafsızlığına, kararlarının doğruluğuna inanmalıdır. Ne var ki, asıl darbecileri bir kanara bırakırsak, çok sayıda vatansever askerimiz sözde darbe davalarında adeta hukuk katliamlarına maruz kalmışlardır. En sonunda milli orduya ‘kumpas’ kuruldu beyanı bunu doğrulamıştır. Milli ordumuza kumpas kuranlar kimlerdir?

Adil yargılama yapmadıkları belli olan, sahte delillerle, ısmarlanmış tanıklarla hüküm veren savcı ve hakimlerin cezai sorumluluğu olmayacak mıdır? Ve bundan sonra adalete olan bağlılık tamamen iflas ederse, toplumsal barış ve birlikte yaşama iradesi nasıl korunacaktır?

Hepsinden de önemlisi kumpas kurbanı olan kahramanlarımızı, örneğin İstanbul Milletvekilimiz Sayın Engin Alan’ı, Genelkurmay eski Başkanı Sayın İlker Başbuğ’u bir gün fazla cezaevinde tutmak hem hukuken, hem de vicdanen üstesinden gelinmesi çok zor olan bir suç olmayacak mıdır?

Herkes, bilhassa hükümet bilsin ki, ‘Yeniden Yargılamayla’ akıllar karıştırılıp rüşvetçilerin rahat nefes alması sağlanamayacaktır.”
CİHAN

Yorumlar