Osman Hulusi Boyraz

Osman Hulusi Boyraz

Teravih şekeri

Size çocukluğumun Ramazan’larından kalma bir tadı anlatacağım. Oruç ayını uğurlamaya hazırlandığımız şu veda günlerinde aklıma gelen, her aklıma geldiğinde de ağzımda bir şeker tadı bırakan çocukluk teravhlerimi.

Malatya’da Şeyhbayram mahallesinde büyüdüm, bir iki katlı kerpiç evlerin olduğu, sokakta top oynadığımız, herkesin evinin bahçesinin olduğu, her bahçede güzel kayısı ağaçlarının bulunduğu bir mahalle. Herkes birbirini tanır, erkekler camide, gençler top sahası yaptıkları tarlada, hanımlar bahçe çitlerinde birbirileriyle muhabbet edip sosyalleşirlerdi. Apartmanlar henüz mahallelerimizi işgal etmeye başlamamışlardı. Nereden baksan 22-23 sene evveli.

Ramazanlar bir başka güzeldi Şeyhbayram’da, akşam balkona çıkar gurupta batan güneşin son ışıklarını seyrederken şehirde birbiri ardına başlayan, semamızda yankılanan ezanları dinlerdik, bizimki diğer mahallelere göre beş on saniye geç okurdu, kızardık, çocuk aklı işte. Kabri nur dolsun Abdulvahap hocamın, ilk hocamdı, kısa boylu uzun sakallı, şalvarlı, nur yüzlü, piri fani bir imamdı.

İşte o Ramazanlarda mahalle camimizde süregelen bir adet vardı, sizlere onu anlatmak arzusundayım. Camimizden bahsetmeden olmaz, Şeyhbayram camisi mahallemizdeki diğer tüm yapılar gibi kerpiçten yapılmış, eski bir camiydi. Minaresi ahşap çıtalardan yapılmış, hem zarif hem heybetli idi. Mescidin içinde kırk çeşit irili ufaklı halı serili idi, yaz günleri için tavanda bir pervane, kış günleri için o zaman benim boyumdan da büyük olan bir teneke soba vardı caminin tam ortasında.

İşte o camide ne tatlı teravihler vardı bir bilseniz, aradan geçen onca zamana, gördüğüm onca ihtişamlı, sanatlı camiye rağmen o tadı bir daha alamadım.

İşte cami o cami, işte Ramazan o Ramazan, işte teravih o teravih. Bir adet vardı teravihlerde, hoca her gün teravihle vitir arasında Mevlüt okurdu. O mevlüdü cemaatten biri sahiplenirdi her gün, Mevlüt sahibi önceden hazırlığını yapar, sona doğru tüm cemaate önce gül suyu ikram eder, sonra da şeker ikram ederdi. Hani şu uzun çubuk şeklinde paketlenen, içerisinde onar tane şeker bulunanlardan. O mahallede 30 günlük Ramazan paylaşılamazdı, insanlar Mevlüt okutabilmek için birbirileriyle yarışırlardı. Tabi bu en çok biz çocukların işine gelirdi, mahallenin çocukları teravihe gitmek için adeta birbirileriyle yarışırlardı.

O adeti kim çıkarmıştı bilmiyorum ama o adet ben ve akranlarımın ağzında öyle tatlı bir hatıra bıraktı ki, aradan geçen onca yıla, kılınan onca teravihe, yenilen onca şekere rağmen, ne o teravihin tadını ne de o şekerin tadını bir daha unutamadım. Mazide bir hatıra olarak öylece kalıverdi.

Diğer Yazıları

Yorumlar