Almanya akaryakıt ve gazla ısınmayı yasaklıyor

Almanya, petrol ürünleri ve gazla ısınmayı yasaklıyor. Karar hükümet tarafından onaylandı; ancak ülke içinde ve AB'de tartışmalara neden oldu.

Google Haberlere Abone ol
Almanya akaryakıt ve gazla ısınmayı yasaklıyor

Alman Ekonomi ve İklimi Koruma Bakanlığı geçtiğimiz Nisan ayında, sera gazı emisyonlarının azaltılması için hazırlanan Bina Enerjisi Yasası'nda yapılan ikinci değişikliğe Bakanlar Kurulu'nun onay verdiğini açıkladı.

Söz konusu değişikliğin 2028'e kadar yılda yaklaşık 9,16 milyar euroya mal olması beklenirken, tasarı ile fosil yakıtla çalışan ısıtma sistemlerine alternatif olarak yenilenebilir elektrikle çalışan ısı pompaları, bölgesel ısıtma, elektrikli ısıtma veya güneş enerjisi sistemleri kullanılabilmesi planlanıyor.

Plan her ne kadar enerji dönüşümü için önemli olsa da hane halkı, yenilenebilir enerji kaynaklarıyla çalışan ısıtma sistemleri kurmaya zorlayan yeşil politikaya çoğunlukla karşı çıkıyor. Alman halkının tepkisinin nedeni gaz ya da petrolle çalışan yöntemden çevreci yönteme geçişin muazzam maliyeti. Ancak bu tartışmalara bugünlerde bir grup daha katıldı: ABD'li ve Avrupalı ​​şirketler. Onların tepki nedeni ise biraz daha farklı.

“OLUMSUZ ETKİLERİ DE GENİŞ KAPSAMLI”

Üreticiler, mevcut yasa taslağında yer alan ve hükümetin ısı pompası sistemlerinde bir soğutucu gaz olan hidrofloroolefinlerin kullanımını yasaklamasına izin veren maddeden endişe duyuyor.

Financial Times’a konuşan Honeywell Advanced Materials'ın üst düzey yöneticilerinden Julien Soulet, Almanya'nın en iddialı iklim mevzuatı parçalarından biri olarak sunulan bu hükmün ‘ters etki yarattığını’ ve ‘AB iç pazarının ilkelerini temelden ihlal ettiğini’ söyledi. Soulet ayrıca “HFO'ları Almanya'da piyasadan kaldırmanın istenmeyen sonuçları, enerji verimliliği, enerji güvenliği ve vatandaşlara mali maliyet üzerindeki olumsuz etkiler açısından geniş kapsamlı olacaktır” diye de ekledi.

‘GERİ ADIM YOK’ SİNYALİ

Konuya ilişkin Almanya Ekonomi Bakanlığı’nın Sözcüsü ise açıklama yaparak iklim politikası açısından asıl önemli olanın ısınmada fosil yakıtların kullanılmasının durdurulması olduğunu da ifade ederek geri adım atılmayacağının da sinyallerini vermiş oldu.

Federal Meclis'ten sonbaharda geçmesi beklenen enerji yasası, gelecek yıldan itibaren Almanya'daki yeni binalara kurulan tüm ısıtma sistemlerinin en az yüzde 65 oranında yenilenebilir enerji ile çalıştırılması gerektiğini şart koşuyor. Ancak tasarı, hükümete ısı pompalarında yalnızca doğal soğutucu akışkanların kullanılabileceğini şart koşma yetkisi veren bir hüküm de içeriyor. Bu, cihazlarda ısı transferini sağlamak için geliştirilen hidrojen, karbon bileşikleri olan HFO'ları hariç tutuyor.

Hükümet, ısı pompalarının şu anda doğal olarak oluşmayan ve iklim değişikliğine katkıda bulunan f-gazları adı verilen florlu gazlar kullandığını ve “CO₂'den önemli ölçüde daha büyük olabilen güçlü bir sera gazı etkisine” sahip olduklarını söyledi. Hükümet ayrıca Brüksel'de müzakere edilmekte olan yeni bir AB yönergesinin muhtemelen HFO'lar gibi gazların yeni ısı pompalarında kullanımını yasaklayacağını da söyledi. Alman VDKF'ye göre, propan bazlı ısı pompaları pazarın yüzde 5'inden azını oluşturuyor. Alman Isı Pompası Derneği (BWP) ise AB tek pazarının tamamı için tek tip kurallar oluşturacak olan AB yönergelerini güncelleme hamlelerini desteklediğini söyledi.

OLAF SCHOLZ’UN BÜYÜK KAN KAYBI

Almanya’nın en radikal kararlarından biri olan yasa ile söz konusu değişikliğin 2028'e kadar yılda yaklaşık 9,16 milyar euroya mal olması beklenirken, tasarı ile fosil yakıtla çalışan ısıtma sistemlerine alternatif olarak yenilenebilir elektrikle çalışan ısı pompaları, bölgesel ısıtma, elektrikli ısıtma veya güneş enerjisi sistemleri kullanılabilmesi planlanıyor.

Yine de karar ile birlikte Olaf Scholz'un koalisyon hükümetinin popülaritesi de ciddi olarak zedelendi.

Almanya'da binaların ısıtılma şeklinin değişmesi gerektiği konusunda bir fikir birliği olsa da zamanlama konusunda ciddi endişeler mevcut. Hükümetin iklim planlarına göre ise, binalardan kaynaklanan CO2 emisyonlarının şu anda yılda yaklaşık 112 milyon tondan 2030 yılına kadar yılda 67 milyon tona düşmesi bekleniyor. Bakanlara göre böylesine keskin bir düşüş ancak gaz kazanlarının ısı pompaları gibi yenilenebilir sistemlerle değiştirilmesi halinde sağlanabilir.

HALKIN YÜZDE 70’İ KARŞI

Ancak Mayıs ayında Die Zeit gazetesi’nin yaptığı bir anket, katılımcıların yüzde 70'inin tasarının geri çekilmesini istediğini ortaya koydu. FDP milletvekili olan Marie-Agnes Strack-Zimmermann "Bu yasa 66 milyon Almanı etkiliyor ve muazzam bir huzursuzluk var. Ne olursa olsun bunu belirli bir tarihe bağlamamalıyız, öncelikle değiştirilmesi gereken şeyler var" diyerek tepkisini sık sık ifade ediyor.

Yetkililer ise bu konuda ısı pompası kurulum masraflarının yüzde 30'unun hükümet tarafından karşılanarak cömert hibeler sağlanacağını ve bu ekonomik endişelerin giderileceğini belirtiyor.. Ancak enerji danışmanları için yakın zamanda yapılan bir anket, Alman makamlarının ısıtma ve yenileme projeleri için bir hibe başvurusunu işleme koymasının ortalama 125 gün sürdüğünü ortaya koydu.

YETERLİ İŞ GÜCÜ SORUNU ‘DEVRİM’DE DE ÖN PLANDA

Hükümetin planladığı ‘Wärmewende’ veya bir başka deyişle ‘ısıtma devrimi’ni uygulamak için ülkede yeterli sayıda tesisatçı olmadığı ve mevcut olanların da yapacak çok fazla işi olduğu konusunda büyük endişeler de işin farklı bir boyutunu gözler önüne seriyor: Nitelikli işgücü eksikliği.

Konuya ilişkin bir kaynak, "Esnafın şu anda 20 haftalık bir sipariş birikimi var. Yani bir işi şimdi alsanız bile, Ocak 2024'e kadar bitiremeyebilirsiniz” diyor. Bu noktada da Almanya’daki nitelikli işçi ihtiyacı bir kez daha öne çıkıyor.

Almanya’nın resmi sitesinde yer alan verilere göre ülkede yaklaşık 60 bin tesisatçı açığı olduğu tahmin ediliyor. Yakın zamanda tamamlanması planlanan Nitelikli İş Gücü Göçü Yasası ile AB dışı ülkelerden gelen göçmenlerin çalışmak için Almanya’ya gelebilmelerine daha fazla olanak sağlaması ve tesisatçı açığının bununla bir nebze rahatlaması planlanıyor.

Ancak tartışmalar sürekli olarak alevlenirken, Alman hükümetinin kan kaybıyla beraber 2024’te devrimi gerçekten gerçekleştirip gerçekleştirmeyeceği henüz belirsiz.

Yorumlar