İbrahim Güçlü: Neo Kemalist ve totaliter istihbarat devleti kuruluyor
Kürt siyasetçi ve yazar İbrahim Güçlü, 17 Aralık 'Yolsuzluk ve Rüşvet Soruşturması' ile birlikte sürecin tümden tersine döndüğünü söyledi.
Kürt siyasetçi ve yazar İbrahim Güçlü, 17 Aralık 'Yolsuzluk ve
Rüşvet Soruşturması' ile birlikte sürecin tümden tersine döndüğünü
söyledi. AK Parti'nin, bir 'paralel devlet' heyulası oluşturarak;
çatışmacı bir kültür ve siyaset, toplumsal ve siyasal bir tasfiye
hareketi, bütün kurumları AK Partilileştirmek için demokratik
olmayan ve hukukun üstünlüğüyle ilgisi olmayan bir süreç
başlattığını savundu. Güçlü, "AK Parti'nin hareket tarzı ve
yarattığı yeni hukuk, sadece AK Parti'nin otoriterleşmesini değil,
neo Kemalist totaliter bir istihbarat devletinin kuruluşunun temel
taşlarını döşüyor." dedi.
Cihan Haber Ajansı'na (Cihan) konuşan Güçlü, kurulan devletin,
Kürtlerin, diğer etnik grupların devleti olmadığını, Kürtlere ve
diğer etnik gruplara düşman bir devlet olduğunu ifade etti.
Devletin bu niteliğinin 1946 yıllarına kadar tek parti, tek lider
ve milli şef diktatörlüğü olarak devam ettiğini belirten Güçlü,
"1946 yılında, dünyada ve özellikle de Avrupa'da demokrasinin
gelişmesi ve yükselen değer olmasıyla birlikte, çok partili
sistemin kabul edilmesine bağlı olarak, Kemalist elit dışındaki
Türk toplumsal kesimlerinin (Kürtlerin değil), kendileri adına
parti kurmasına sınırlı da olsa olanak çıktı. Bu tarihten sonra
Demokrat Parti, Kemalizmin eski kadroları ve bazı yeni siyasi
kadrolarla kuruldu. Demokrat Parti, tıpkı Demirel'in Adalet
Partisi, Ecevit'in CHP'si, Özal'ın ANAP'ı, Erbakan'ın Saadeti.
Recep Tayyip Erdoğan'ın AK Partisi gibi Türklerin geniş
kesimlerinin (Kürtlerin kendi kimlikleriyle olmazsa da önemli bir
kesiminin desteğini) kazanarak, 1950 yılında iktidar oldu. O
tarihten sonra, 'iktidar kimin iktidarı olacak?', 'devlet kimin
devleti olacak?', 'devlet demokratik bir devlet olacak mı?',
'devlet, bir hukuk devleti olacak mı' gibi temel konular ve sorular
önemli oldu." diye konuştu.
Demokrat Parti'nin, Kemalist elit dışındaki geniş kesimlerin
partisi olunca ve o kesimler ona oy verince, yeni hükümetin/sivil
iktidarın, devlet ve Kemalist iktidardan farklı olarak halkın
iktidarı olacağı inancına bir ölçüde yol açtığını dile getiren
Güçlü, ama ne yazık ki Demokrat Parti'nin bunu
gerçekleştiremediğini kaydetti.
Demokrat Parti'nin, Kemalist yönetim tarafından katledilen
Kürtlerin geniş kesimlerinin desteğini kazanmasına rağmen,
devletin; Kürtlerin ve Türklerin ortak devleti haline getirilmesi
için hiçbir çaba sarf etmediğini savunan Güçlü, bu konu en hassas,
devleti nitelik olarak değiştirecek ve halkların devleti yapacak,
iktidarı halkın ya da halkların devleti demokratik ve hukuk devleti
yapacak bir temel tayin edici konu olmasına rağmen, bunu yapmamakla
kendisine de kötülük yaptığını kaydetti.
O tarihten sonra Adalet Partisi, ANAP iktidarı zamanından da bir
retorik olarak devam ettiğini anlatan Güçlü, şöyle devam etti:
"Özal'ın ANAP'ı zamanında, devletin, bütün halkların, iktidarın da
bütün toplumsal kesimlerin ve halkların devleti yapılacağı
konusundaki açılımları da başarıya ulaşmadı. Bir dönem sonra geriye
dönüş, eskiyi tekrarlama, devlet ve Kemalist iktidarı perçinleme
sürecine girildi."
AK Parti'nin de geniş kesimlerin, Kürtlerin büyük bir kesiminin de
desteğini kazanarak hükümet olduğunu hatırlatan Güçlü, hükümet
olmasından sonra, devlet iktidarı ile kapışmanın başladığını ifade
etti. Güçlü, AK Parti hakkında kapatma davasının açılmasının ise
bunun en somut göstergesi olduğunu belirtti.
Yeni bir devlet için yeni bir anayasaya, yeni toplumsal sözleşmeye
ihtiyaç olmasına rağmen, AK Parti'nin yeni anayasadan anladığının,
eski Kemalist devletin en iyimser haliye demokratikleşmesi ve
restore edilmesi olduğunu dile getiren Güçlü, şöyle devam etti: "Bu
da sonuçta yeni ve devleti halkların devleti yapacak aktörlerin
ortaya çıkmasına olanak yaratabileceği düşüncesiyle, olumlu bir
gelişme olarak değerlendirilmek istendi. Ama ne yazık ki 17 Aralık
2013 tarihinde 'Yolsuzluk ve Rüşvet Soruşturması' ile birlikte bu
süreç tümden tersine döndü. AK Parti, bir 'paralel devlet' heyulası
yaratarak, çatışmacı bir kültür ve siyaset; toplumsal ve siyasal
bir tasfiye hareketi; bütün kurumları AK Partilileştirmek için
demokratik olmayan ve hukukun üstünlüğüyle ilgisi olmayan bir süreç
başlattı. Kemalist devlet refleksinin ve Kemalizmin, bazı toplumsal
ve siyasal kesimlerde şu ya da bu oranda, bazı kesimlerde büyük
oranda içselleştiği gerçeğiyle karşı karşıya olunduğu biliniyordu.
Bu nedenle, ben Türkiye'deki İslamcıların, Komünistlerin, Sosyal
Demokratların ve hatta Kürtlerin biraz değil, hayli Kemalist
oldukları tespitini hep yaptım. Benim geçmişte bağlı olduğum siyasi
ve ideolojik grup, bu konuda çok derinlikli analizleri 1975'ten
sonra yapmaya başlamıştı. Bu nedenle, AK Parti için de Kemalist
refleksler ve onlarda içselleşen Kemalist değerler; tek parti
egemenliğine inanç, seçimi ve sandığı her şey sayma, demokrasiyi ve
insan hak ve özgürlüklerini önemsememe, hiçe sayma; otoriter
yapılanmayı kendi çıkarları için değerli bulma, öne çıkmaya
başladı. AK Parti Hükümeti kendisini korumak için, devleti tümden
AK Partilileştirmek için harekete geçti. Bu nedenle, zaten hep
sorunlu olan ve gerçek anlamda var olmayan “Kuvvetler Ayrılığı”
prensibini ayaklar altına alma, yargıyı, istihbaratı, milli eğitimi
ve diğer kurumları AK Partilileştirmek için yeni yasalar çıkarmaya
başladı. Yargıyı yürütmeye bağlamak için HSYK yasasını,
soruşturmaları engellemek için kolluk kuvvetleriyle ilgili
yasaları, MİT'e olağanüstü ve sınırsız yetkiler tanımak için
düşünce ve ifade özgürlüğünü ortadan kaldırmak için İnternet
Yasasını, basını ve diğer tüm devlet kurumlarını kontrolu altına
almak, AK Partilileştirmek için olağanüstü hızla hareket etti ve
ediyor. AK Parti, 12 yıldır iktidarda olmasına rağmen, yeni
anayasanın yapılması, Siyasal Partiler Yasası ve seçim yasalarında
değişiklik yapılması, seçim barajının düşürülmesi için çaba sarf
etmezken, son günlerde, tüm kurumları AK Partilileştirmek için
olağanüstü bir çaba gösteriyor. Hayli verimli bir çalışma yapıyor.
AK Parti, kendisi için bir hukuk yaratmak için de hayli bir mesafe
almış durumda. AK Parti'nin hareket tarzı ve yarattığı yeni hukuk,
sadece AK Parti'nin otoriterleşmesini değil, neo Kemalist totaliter
bir istihbarat devletinin kuruluşunun temel taşlarını döşüyor. Çok
açık ki bu gelişme, Türkiye'de yeni bir mücadele dönemine yol
açacak nitelikte."
CİHAN
Yorumlar