İbrahim Güçlü: Hükümet zehirlenmeye başladı, uygulamalarıyla eskilere benziyor
Kürt-siyasetçi ve yazar İbrahim Güçlü, AK Parti Hükümeti'nin zehirlenmeye başladığını, bu nedenle uygulamalarıyla eskilere benzediğini söyledi.
Kürt-siyasetçi ve yazar İbrahim Güçlü, AK Parti Hükümeti'nin
zehirlenmeye başladığını, bu nedenle uygulamalarıyla eskilere
benzediğini söyledi. Güçlü, "Geçici değişimler ve sıradan reformlar
yerine 'Yeni Devlet', yani Kürtlerin, Türklerin ve diğer etnik
grupların devleti nasıl yaratılacak onun üzerinde kafa yormak ve
onun için projeler yapmak gerekir." dedi.
Cihan Haber Ajansı (Cihan) muhabirine konuşan Güçlü, yolsuzluk ve
rüşvet soruşturması kapsamındaki gelişmeleri değerlendirdi.
Hükümetin bahsettiği "Yeni Türkiye" ve "Yeni Devlet" bir gerçek
olsaydı devletin reflekslerinin, devletin kültürünün, devletin her
yönden yapılanmasının, devletin halklara karşı davranışlarının,
yönetim anlayışı ve yönteminin, idari sistemin yapısının,
bürokrasinin uygulamalarının, eski devletten farklı olması
gerektiğini belirten Güçlü, "En önemlisi de 'Yeni Türkiye' ve 'Yeni
Devletin' daha özgürlükçü, daha demokrat, insan hak ve özgürlükleri
hakkında daha tutarlı ve korumacı olması; cezaevlerinde fikir
suçlularının ve gazetecilerin olmaması; Kürtlerin ve diğer etnik
grupların kollektif sosyal ve siyasal haklar, siyasi statü
açısından Türklerle eşit hale gelmeleri; Kürtlerin Kürdistan’da
kendi kendilerini yönetme statüsünün yaratılması ve kurallarının
belirlenmesi için bir yapılanmanın oluşması; Kürtlerin de egemenlik
ve iktidar haklarını gerçekleştirir duruma gelmeleri; Yeni bir
toplumsal sözleşmenin yani yeni bir anayasanın yapılmış olması;
devletin dünya ile bütünleşmiş, Avrupa Birliği üyesi olması
gerekirdi. Oysa devlete bugün de baktığımız zaman hiç de 'yeni
devlet' özelliklerini taşımadığını rahatlıkla ve yalın bir biçimde
görebiliriz." diye konuştu.
"AK PARTİ HÜKÜMETİ'NİN YAKLAŞIMI VE SİYASETİ YENİ DEVLET OLMADIĞINI
ORTAYA KOYDU"
AK Parti Hükümeti'nin de ilk başlarda dış güçlere, muhalefet
güçlerine önem veren bir hükümet olduğuna dikkat çeken Güçlü, ABD,
Avrupa Birliği'yle ilişkiler, vesayetçi güçlere karşı hükümetin
önemli destekleyicileri olduğunu söyledi. Liberaller, liberal
solcular, sıfatsız demokratlar, Gülen Hareketi AK Parti Hükümetinin
müttefikleri durumunda olduğunu belirten Kürt-siyasetçi ve yazar
İbrahim Güçlü, AK Parti hükümetinin, iç ve dış müttefiklerle atması
gereken adımları attığını ifade etti.
Ergenekon, Balyoz ve benzeri darbe girişimlerini alt ettiğini
anlatan Güçlü, "Onunla da kalmadı bu darbeleri yapmak isteyenleri
yargıladı ve cezalandırdı. Ama ne yazık ki Ak Parti Hükümeti,
şimdilerde kendi müttefikleri olan güçleri, özellikle de Gülen
Hareketini iç düşman ilan etmiş durumda. Bununla da kalmayarak, bu
iç düşmana destek olan dış düşmanları, özellikle de ABD’yi düşman
olarak hedefe koymaya başlamıştır. AK Parti Hükümeti'nin bu
yaklaşımı ve siyaseti de devletin 'yeni devlet' olmadığını açıkça
ortaya koymuştur. Hep söyledim ve yazdım: Kemalist Devlet öyle bir
devlet ki, bir dönem sonra kendisine karşı olan siyasi güçleri de
zehirleyerek kendisine benzetmeye başlar. AK Parti Hükümeti de
zehirlenmeye başlamıştır. Uygulamalarıyla eskilere benzemektedir.
Bu nedenle geçici değişimler ve sıradan reformlar yerine 'Yeni
Devlet', yani Kürtlerin, Türklerin ve diğer etnik grupların devleti
nasıl yaratılacak onun üzerinde kafa yormak ve onun için projeler
yapmak gerekir. Şu çok iyi bilinmelidir ki 'Yeni Devlet' en azından
federal demokratik, hukukun üstünlüğünü benimseyen, dünya ile
barışık, gelişkin ve refah devletidir." şeklinde konuştu.
"KAPATMA DAVASIYLA İLGİLİ KARARDAN SONRA KENDİNİ DAHA GÜÇLÜ
HİSSETTİ"
28 Şubat post-modern darbesinden ders çıkaran bu ekibin Erbakan'ı
değiştirmek istemelerine rağmen, bunu beceremediklerini ve ayrılıp
AK Parti'yi kurduklarını dile getiren Güçlü, AK Parti'nin Kemalizme
muhalif ve demokrasiyi savunan kesimler tarafından desteklendiği
için, iktidar olduğunu vurguladı.
AK Parti'yi destekleyen en önemli gücün de 'Hizmet Hareketi'
denilen Gülen Cemaati olduğunu belirten Güçlü, şöyle devam etti:
"AK Parti iktidar olmak ve meşruiyetini sağlamlaştırmak için,
ayrıca uluslararası güçlere de önemli teminatlar verdi. Onların da
kendisine teminat olmasını sağladı. Bu gelişme, 28 Şubatçıları,
orduyu ve Kemalistleri şaşkına çevirdi. Bu nedenle, AK Parti'nin
hükümet etmeye başladığı günden itibaren AK Parti'nin kapatılması
çabaları baş gösterdi. Hakkında Anayasa Mahkemesi'nde kapatılma
davası açıldı. Ama Anayasa Mahkemesi, AK Parti'yi belli konularda
sorunlu buldu, para cezasına çarptırdı. Hakkında kapama kararı
almadı. AK Parti, Anayasa Mahkemesi kararından sonra, kendisini
daha güçlü hissetti. 2007 tarihinden itibaren Kemalist asker ve
bürokrasiye karşı adımlar atmaya başladı. Ergenekon, Balyoz, Oda TV
davaları bu atılan adımlar sonucu gündeme geldi. Genel plânda
demokratikleşme adımları ve Kürtlerle ilgili açılımlar da buna
paralel yürütüldü. AK Parti attığı bu adımlarla 'yeni devlet'
kurduğu ve 'Yeni Türkiye' kurduğu hayaline kapıldı. Oysa Kemalist
devlet bütün yapısal özellikleriyle yerinde duruyordu. Devlet, esas
olarak otoriter ve üniter karakterini koruyordu. Devletin Kürtlerin
ve diğer etnik toplulukların devleti olduğuyla ilgili hiçbir emare
ve yapılanmaya rastlanmıyordu. Devlet, Kemalist, ulusalcı ve üniter
karakterini korumasına rağmen, sadece yöneticilerinin genişlediği
ve Kemalistlerin yönetimden uzaklaştığı bir durum ortaya
çıktı."
"HER DEMOKRATİK EYLEMİ KENDİSİNİ DEVİRMEK İSTEYEN CUNTA KOMPLOSUYLA
İZAH ETMEYE BAŞLADI"
AK Parti'nin 'yeni devlet', 'yeni Türkiye' paradigmasına inanmaya
başlamasından sonra 'yeni devletin' daha çok demokrat olması
gerekirken, eski Kemalist devletin tüm kurumlarının değişmesi
gerekirken, bunları yapmayarak Kemalist sömürgeci, devlet
tarafından zehirlenmeye, otoriterleşmeye, tetikçiliğe yönelmeye,
çoğulculuğu ve katılımcılığı red etmeye, çoğunluk otoriterizmine
yönelmeye başladığını anlatan Güçlü, "AK Parti, bu otoriterleşme
sonucunda, içe kapanmaya, kendisini destekleyen liberal
demokratlardan, liberal solculardan ayrışmaya başladı. Ya da
onların ayrışmasını bilinçli sağladı. En son aşamada da en büyük
destekleyici ve fiili koalisyon ortağı Gülen Hareketi ile ayrışmaya
başladı. Bunun yanında, bir paranoya hastalığına tutuldu. Her
demokratik eylemi ve protesto eylemlerini, kendisini devirmek
isteyen cunta ve devirme komplosuyla izah etmeye başladı. Bu
yaklaşımı, 'Gezi Hareketleri' döneminde zirveye çıktı." ifadelerini
kullandı.
"DEVLET VE HÜKÜMET KRİZİ"
"AK Parti, bu yaklaşım paranoyası sonucu, 17 Aralık’ta ortaya çıkan
ve yolsuzluk davasında üç bakanın çocuklarının da soruşturma
kapsamında olmasını; paralel devletin (yani Gülen Cemaati’nin)
uluslar arası güçlerle (ABD ve İsrail ve diğerleri) ittifakı sonucu
kendilerine yönelik bir devirme ve darbe hareketi olarak
nitelendirdi. Bu strateji üzerinden yürümeye başladı. Kendi
savcılarını da bu komplonun içindeki çete üyeleri olarak
tanımladı." diyen Güçlü, şunları söyledi: "AK Parti’nin bu
stratejisi, kamuoyunda yolsuzlukları ve rüşvetleri koruduğu
okumasına yol açtı. Özellikle de soruşturma yapan savcıların yanına
iki savcının atanması, Adli Kolluk Yönetmenliği'ndeki değişiklik,
emniyette apar topar bir çok şehirde değişiklik yapılmış olması,
yolsuzluk ve rüşvet davalarının üstünün kapatılmak istendiği
kanaatini daha da güçlendirdi. 17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet
soruşturmasından sonra Başbakan'ın oğlunun da soruşturma kapsamında
olması ve soruşturmanın engellenmesi için kolluk kuvvetlerinin
savcıya verilmemesi, savcının elinde dosyanın alınmış olması, işi
tam da çığırından, şirazesindan çıkardı. Bulunduğumuz noktada,
geçmişe bağlı olarak bir devlet ve hükümet krizi boy vermiş
durumda. Bu krizin nerede duracağını kestirmek zor. Çünkü kriz
yapısaldır. Devlet, Kürtlerin ve diğer etnik toplulukların en
azından federal devleti olmadığı sürece de bu krizler olacaktır.
Asıl önemli olan, bu gelişmenin, ortaya çıkardığı, temel ve göze
batırıcı sonuçlar var. Bu gelişme, devletin AK Parti tarafından
ileri sürüldüğü gibi hiç de yeni bir devletin olmadığını kesin
hatlarıyla ortaya çıkardı. 'Eski devlet', iç düşmanlara dayalı
olarak varlığını devam ettiriyordu. Kürtler, İslamcılar,
muhaliflerin her çeşidi (komünist-liberal v.d) iç düşmandı.
Bunların hepsi de dış mihraklar tarafından yönetilirlerdi. 'Eski
devlet' kendisine karşı bir yıkma ve devirme komplosu; Kürtler söz
konusu olunca 'bölme ve parçalama' komplosu ile karşı karşıya
olduğunu ileri sürerdi."
"AK PARTİ VE YENİ DEVLET"
Eski devleti "sadece Türklük adına Kemalist kesimin devleti;
demokratik olmayan ve hukuksuz bir devlet, devlet yetkililerinin
yolsuzluklarına ve rüşvetlerine göz yumardı, güç odaklarını
vesayetini yaratan bir devletti." diye özetleyen Güçlü, "AK
Parti’nin yönettiği yeni devlet de, sürekli olarak iç düşmanlardan
bahsediyor. Strateji ve taktiklerini buna göre belirliyor. AK
Parti’ye göre şimdi iç düşmanlar İslamcıların bir kesimi, muhalefet
partileri, Ergenekoncular. Ama bunları destekleyen ve fitleyen de
ABD ve İsrail. (Şimdilerde Sovyetler Birliği olmadığı için ondan
bahsedilmiyor!). Gezi eylemleri sırasında da böyle böyle bir
çerçeve anlayışa sahipti. AK Parti devletinin dediği yeni devlette,
sadece bir kesimin devleti, Kürtlerin ve diğer etnik toplulukların
devleti değil. Yeni devlet de demokratik bir devlet değil,
anti-emokratik ve hukuksuz bir devlet. Hukukun üstünlüğüne değil,
bir elitin ya da yönetimi gücünün üstünlüğüne dayanıyor. Yeni
devlet de kendisinden olanların yaptığı yolsuzluğu ve rüşveti meşru
görüyor. 17 Aralık Yolsuzlukluk ve Rüşvet Soruşturması'na
gösterilen refleksler ve alınan hukuk dışı tedbirler de bunun en
somut göstergesi. Yeni devlet de vesayet güçlerinin olmadığı ve
vesayet güçlerinin tasfiye edildiği ileri sürülüyordu. Oysa son
dönemlerde yargı ve emniyet vesayetinin olduğu ileri sürülüyor.
Üstelik, 12 Eylül referandumu ile yargı, yeniden düzenlemesine
rağmen! Eğer devlet, bir elitin devleti olursa; Kürtlerin ve diğer
etnik grupların devleti olmazsa, demokratik olmaması, hukuk dışı
olması, hukukun üstünlüğüne iman getirememesi kadar doğal bir şey
olamaz. Peki AK Parti, yeni bir devlet yaratabilir mi? AK
Parti’nin, son politikalarına ve uygulamalarına, demokrasiye ve
hukuka yaklaşımına bakılırsa: Yeni bir devlet yaratamayacağı ortaya
çıkmış durumda. Özellikle Yeni Anayasa konusundaki yaklaşım ve
önerileri de yeni bir devlet değil, Türk ulusal ve üniter
devletinin kendisileştirme, kendi elitinin devleti için uygun
kurallarını yaratmak istediği ortaya çıkmıştır. Bu nedenle, yeni
devlet, yani federal bir devlet için yeni siyasi aktörlere ihtiyaç
olduğu görülmektedir. CHP ve MHP Kemalist ulusal ve üniter devletin
temsilcileri. AK Parti de, görece değişiklikler ve reformlar
yapmasına rağmen, yeni devleti yaratma konusunda barutu olmayan bir
siyasi aktör." CİHAN
Yorumlar