Bahçeli: Başbakan ülkemizi adım adım istihbarat devletine sürüklemektedir
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, MİT’e olağanüstü yetkiler veren kanun teklifinin tepeden tırnağa mahsurlu olduğunu belirterek "Başbakan ülkemizi adım adım istihbarat devletine sürüklemektedir.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, MİT’e olağanüstü yetkiler
veren kanun teklifinin tepeden tırnağa mahsurlu olduğunu belirterek
"Başbakan ülkemizi adım adım istihbarat devletine sürüklemektedir.
Kendisini korumak ve bugüne kadar MİT eliyle işlenmiş suçları
temizleyerek emniyete almak amacıyla tedbir geliştirmektedir."
dedi.
Partisinin Meclis Grup toplantısında konuşan Bahçeli, Kutlu Doğum
Haftası’na kavuşmanın manevi lezzetinin derinlerimizde
hissedildiğini ve yaşandığını ifade etti. "Rabbime sonsuz hamd-ü
senalar olsun ki, O'nun ümmetindeniz, onun izinden yürümenin
onuruna layığız." diyen Bahçeli, Diyanet İşleri Başkanlığı
tarafından "Hz. Peygamber Din ve Samimiyet" olarak belirlenen
temayı hatırlatarak "Bu isabetli tercihin, bu yerinde seçimin
‘samimiyet’ kavramı üzerinde ayrıntılı bir değerlendirme ve
tefekküre de fırsat vereceği kanaatindeyim. Zira buna çok
ihtiyacımız vardır. Samimiyetle ikiyüzlülük, samimiyetle riyakârlık
arasındaki kesin ve keskin çizginin tanıtımına, tasvirine ve
anlatımına bu vesileyle değerli katkılar verileceği muhakkaktır."
dedi.
İslam adına sergilenen şiddetin, gerçekleştirilen cinayet ve
saldırıların sutre gerisinde tahammülsüzlükten beslenen
samimiyetsizlik olduğunun besbelli olduğunu vurgulayan Bahçeli,
şöyle devam etti: "Üzülerek görüyor ve izliyoruz ki, merhamet dini
olan İslam, içine sızmış ya da bir vasıtayla yerleştirilmiş
düşmanca tavırların dayatmasıyla rotasından, ana güzergâhından,
dahası Efendimiz'in kutlu tebliğinden döndürülmek ve savrulmak
istenmektedir. Bu hepimiz için en yakın ve en açık tehdittir. Yer
altı ve yer üstü zenginliklerine rağmen, Türkiye başta olmak üzere,
İslam ülkelerinde paylaşım sorunları hala çözülmemiştir.
Kaynakların adil dağıtımı, toplumsal ahenk ve barış filizlenmemiş,
kök tutmamıştır. Petrol varlıklarının üzerine kapaklanan küçük bir
azınlık, değişik sıfat ve unvanları kullanarak milyarlarca nüfuslu
İslam alemindeki sefaleti, yoksulluğu ve yoksunluğu daha da
derinleştirmiştir. Medine’deki bir fukara, Mekke’deki bir yetim,
Dubai’deki bir kimsesiz çöp kutularında yiyecek arama
telaşındayken, akıl almaz servetlere hükmeden kaymak tabaka
alışverişini Paris’te, Newyork’ta, Londra’da, Berlin’de adeta para
saçarak yapmaktadır. Lüks bir mağazadan alınan bir ayakkabının, bir
çantanın, bir kıyafetin bedeli düşkün bir ailenin hayatı boyunca
çalışsa da elde edemeyeceği kadar astronomik rakama denktir.
Ortadoğu ve Arap dünyasındaki krallar, sultanlar, emirler,
prensler, prensesler petro-dolarlarla har vurup harman savururken;
açlık çeken, kurumuş bir dilim ekmeğe muhtaç milyonları hatırlarına
bile getirmemektedir."
Mısır’ın Minye şehrinde 529 kişi hakkında idam cezası verilirken
İslam toplumlarını ölüm sessizliğinin sardığına dikkat çeken
Bahçeli, Suriye’de, Irak’ta, Afganistan’da, Pakistan’da,
Filistin’de, Bosna’da, Ruan’da olmaya ramak kalmış Orta Afrika
Cumhuriyeti’nde, Budist çetelerin elinde kıvranan Myanmar’de oluk
oluk Müslüman kanı akıtılırken suya sabuna dokunan hiçbir itiraz
duyulmadığını kaydetti.
Kırım ve Doğu Türkistan feryat ederken kimseden tepki gelmediğini
anlatan Bahçeli, İslamiyet üzerindeki kara bulutları dağıtmak,
emperyalizmin işgal ve mütecaviz saldırganlığına kafa tutmak ve can
havliyle mücadele etmek hiçbir meşhur ve hatırlı ismin aklından
geçmediğini ifade etti.
İslam coğrafyasındaki etnik ve mezhep temelli bölünmelere ve
kutuplaşmalara savaş açan, din dairesinden karşı çıkarak
samimiyeti, birliği ve kardeşliği teşvik eden etkili ulema
temsilcilerinin çıt çıkarmadığını dile getiren Bahçeli, “Rüşvet ve
yolsuzluk devlet ve toplum hayatını çürütürken alimim, ilim
sahibiyim diye ahkam kesen, hocayım, hacıyım, keramet ehliyim diye
mangalda kül bırakmayan malum kişilerden hiçbir omurgalı ses
işitilmemiştir. Aksine bilhassa ülkemizde rüşveti ve hırsızlığı
meşrulaştırmaya kadar işi götüren, yozlaşmaya kılıf uyduran sahte
fetvacılara bile tesadüf edilmiştir. Açıktır ki, bu adaletsizlik,
bu samimiyetsizlik, bu kötürüm manzara İslamiyet’in ruhuna,
anlamına ve mesajlarına tamamen aykırıdır. Kul hakkına riayet
etmeyen, beytülmala saygı duymayan elit bir zümrenin dini ağzına
alması, Efendimizi diline dolaması sadece istismar, sadece
samimiyetsizliğin üzerini örtme kurnazlığıdır. Bunlara da aklı
başında hiç kimsenin inanması beklenmemelidir. Gönlünü yıkayıp
arıtmadan, manevi temizliğe önem vermeden, başkalarının hak ve
hukukuna hürmet göstermeden ha bire abdest alıp namaza durmak
Allah’la kandıranların, Allah’ın emir ve yasaklarını taammüden
çiğneyen günahkârların en kestirme sığınağıdır. Maalesef ki, İslam
toplumları karanlığa yenik düşmüştür. Efendimizin doğumundan
yaklaşık 14 asır sonra yeni bir cahiliye devri zincirlerinden
boşanmış, egemenlik kurmuştur. İslam’ın evrensel çağrısını bilinçli
şekilde yanlış yorumlayan, zalim ve zorba hesaplarına alet etme
ahlaksızlığına tevessül eden kim ya da kimler varsa sapkınlığın ve
müşrikliğin tuzağına düşmüştür. Bunlar iki cihanda da
kaybedenlerdir. Efendimizin samimiyetini örnek almadıktan,
ahlakıyla ahlaklanmadıktan sonra bugünkü buhran döngüsünden çıkış
olmayacağı iyi bilinmelidir. Görünüşte Müslüman, gerçekte münafık;
lafta mümin gerçekte müptezel ve bohem bir hayatın faili olanlar
ufkumuzdan ve gündemimizden çekilmedikten sonra Türk ve İslam
alemine rahat yüzü yoktur. Küfürle, şirkle, batılla mücadele etme
sorumluluğumuz olduğu kadar samimiyetsiz muhterislerle de
mücadelemiz aynı heves, aynı kararlılıkla sürmelidir. Efendimizin
hak davası, samimiyet ve saadet izharı ancak bu sayede geleceğe
taşınacak, ancak bu şekilde müsterih olmuş vicdanlar eliyle
itibarını koruyacaktır. Şüphesiz ki din Allah’ındır ve Yüce
Rabbimiz her şeyi çok iyi şekilde bilmekte ve görmektedir. Diyorum
ki, Cenab-ı Hak bizi samimiyetten uzaklaştırmasın, ihlaslı olmayı,
muhsin bir şekilde yaşamayı cümlemize nasip etsin. Efendimizin
şefaati aziz milletimin ve sizlerin üzerine olsun.” diye
konuştu.
Samimiyetsiz yönetimler, samimiyetsiz yöneticilerin dünden bugüne
Türkiye’nin en önemli sıkıntısı ve sorunu olduğuna dikkat çeken
Bahçeli, son 12 yıldır, Başbakan ve hükümetinin samimiyet
konusundaki açık ve yumuşak karnı herkesin gördüğü çıplak gerçekler
arasında olduğunu ifade etti.
Başbakan Erdoğan’ın samimiyet ehliyetini kaybetmesi iktidarını
aldatma ve kandırma üzerine bina etmesine çanak tuttuğunu belirten
Bahçeli, Başbakan’ın yalanları, çifte standartlı politikaları,
birbirini doğrulamayan, birbirini tamamlamayan fos çıkan
açıklamaları neredeyse ansiklopedilere sığmayacak kadar fazla ve
kabarık olduğunu vurguladı.
Başbakan'ın Kutlu Doğum Haftası sebebiyle düzenlenen toplantıda
yaptığı konuşmasıyı eleştiren Bahçeli, "Ve kendisi samimiyet
hakkında, duyunca kulaklarımıza inanamadığımız, hadi oradan diyerek
hayretler içinde kaldığımız bazı değerlendirmelerde bulunmuştur.
Başbakan Erdoğan en sonunda samimiyeti de çarpıtmış, istismarcı
siyasetinde öğütmeye kalkışmıştır. Başbakan’ı tanımasak, bilmesek,
niyetlerine yabancı olsak; inanınız samimiyetle ilgili sözlerinden
dolayı kendisini kutlar, takdir ederdik. Derdik ki, bir Başbakan’a
yakışan da samimi olmak ve samimiyetin yanında durmaktır. Fakat
Başbakan Erdoğan yine baltayı taşa vurmuş, yine yaş tahtaya basmış,
yine aldatanların hanesine ismini fosforlu kırmızı kalemle
yazdırmıştır." dedi.
Bahçeli, şimdi herkesin elini vicdanına koyup şu sorgulamaların
cevabını düşünmesini istedi: "17 ve 25 Aralık 2013 tarihlerinde gün
yüzüne çıkan yakın zamanların en büyük 'Rüşvet ve Yolsuzluk
Soruşturması'nı darbeyle ilişkilendirmek, komployla tarif etmek
samimiyetsizlik değil midir? Bilal’in küpünü doldurup, Burak’ın
gemi filosunu güçlendirip, hanedan vakıflarına menfaat karşılığı
yüzlerce milyon dolar bağış alırken; cebinde çay parası dahi
olmayan bu vatanın masum evlatlarına sırt dönmek ve haklarını gasp
etmek samimiyetsizlik değil midir? Şarlatan İranlı'yı hayırsever
diye tarif edip hapishane kapılarını açtıktan sonra, bu şahsın
alçakça, yüzsüzce, pişkince hakkında isabetli tespitlerde bulunmuş
kim varsa dava açmasını cesaretlendirmek samimiyetsizlik değil
midir? Ayakkabı kutusunda 4,5 milyon dolar haram para saklayan
malum banka genel müdürünü cezaevinden çıkarıp gözümüzün içine baka
baka Ziraat Bankası’na yönetim kurulu üyesi yapmak samimiyetsizlik
değil midir? 'Ne istediler de vermedik, her taleplerini karşıladık'
dediklerine; işler sarpa sarınca örgüt, çıkar şebekesi,
yabancıların oyuncağı, hain, casus demek samimiyetsizlik değil
midir? Gezi Parkı hadiselerinde polislerin destan yazdığını
söyledikten bir müddet sonra, emniyeti Cibali Karakolu’na çevirmek,
paralel örgüt bahanesiyle polislerle ilgili cadı avı başlatmak
samimiyetsizlik değil midir? Mısırlı 17 yaşındaki Esma’ya ağlayıp
15 yaşında 16 kiloya düşerek vefat eden Berkin’e ve annesine
meydanlarda yüklenmek samimiyetsizlik ve merhametsizlik değil
midir? Yüzbinlerce Suriyeli sığınmacıyı Türkiye’nin her yerine
kontrolsüz şekilde dağıttıktan sonra, 35 Uygur Türk'üne koskoca
Türk vatanında yer bulamayıp günlerce Atatürk Havalimanında esir
hayatına mahkum etmek samimiyetsizlik, vefasızlık, kadir kıymet
bilmezlik değil midir? Küresel cinayet projelerinde eşbaşkanlığı
heyecanla kabullenip, Müslüman katillerine kahredici şekilde suskun
kalmak, Gazze’yi sahiplenirken Kerkük’ü, Musul’u, Tuzhurmatu’yu,
Kaşgar’ı ve Türk yurtlarını ağzına dahi almamak, buralardaki seri
cinayetlere tepkisiz kalmak samimiyetsizlik değil midir?"
"Bize göre Başbakan samimiyetsiz ve şaibeli bir kişiliktir." diyen
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, "Bu zihniyet aklında iyi tutsun
ki; samimiyetin dışlandığı, kalple dil arasındaki rabıtanın ve
bağlantının koptuğu her an Hakk’tan uzaklaşılacak, halka
yabancılaşacak ve haramzadeliğe biraz daha yaklaşılacaktır.
Başbakan tercihini yapmış, yolunu çizmiş, tarafını belli etmiştir.
Samimiyet Başbakan’dan elini eteğini çekmiş, onu samimiyetsizliğin
çölünde bedevi mantığıyla terk etmiştir." dedi.
Anayasa Mahkemesinin HSYK kanununa ilişkin verdiği kısmi iptal
kararına da değinen Bahçeli, kararın HSYK’nın şu anki tablosuna
eski personelin hak ve hukuku açısından bir sonuç doğurmayacağını
belirterek "Fakat Anayasa Mahkemesi’nin kararları geçmişe yürümese
de, ahlaki ilkelerin ve devlet terbiyesinin de aynı şekilde
olacağını kimse iddia edemeyecektir. Anayasa’ya aykırılığı gün gibi
açık olan düzenlemeden mağdur olanların, görevden el çektirilen
personellerin tekrar eski görevlerine iadeleri hukuki bir
zorunluluk değilse de, ahlaki bir yükümlülüktür." ifadelerini
kullandı.
Başbakan’ın Anayasa Mahkemesi’ni eleştiri yağmuruna tutmasının
ikircikli ve tutarsız bir tavrın dışa vurumu olduğunu vurgulayan
Bahçeli, şöyle devam etti: "Başbakan özellikle Yüksek Mahkeme’nin
Twitter ve HSYK Kanununda ki düzenlemelerinden sonra eleştiri
dozajını artırmıştır. Anayasa Mahkemesi’nin kararlarına saygı
duymadığını ve milli bulmadığını belirli aralıklarla ifade
etmiştir. Başbakan Anayasa Mahkemesi’ni, uluslararası şirketlerin
çıkarlarını milli çıkardan üstün tutmakla suçlamıştır. 12 Eylül
Referandumuyla getirilen Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru
hakkının doğru kullanılmadığını ve doğru yorumlanmadığını
söyleyerek Mahkemeyi tarihin affetmeyeceğini iddia etmiştir.
Başbakan işine gelmeyince, villarındaki hesabı çarşıya uymayınca bu
defa da Anayasa Mahkemesi’ni taşlamaya başlamıştır. Meğerse bu
ülkede milli çıkarları düşünen Recep Tayyip Erdoğan’dan başkası
kalmamıştır. Anayasa Mahkemesi’nin verdiği makul ve mantıklı
kararlar Başbakan’ca terslenince, AKP’nin pusuda bekleyen
tetikçileri hemen devreye girmişler ve tenkitleri
yoğunlaştırmışlardır. Manidar bulandan saygı duymayana, yasa
hatırlatması yapandan Yüksek Mahkemeyi tamamen kaldıralım gitsin
diyene kadar önüne gelen AKP’li yönetici veya milletvekili ağız
dolusu eleştiride bulunmuştur. Anlaşılan Başbakan ve karanlık
adamlarının yeni hedefinde Anayasa Mahkemesi ve Başkanı vardır.
Düşünmeden edemiyoruz, acaba Anayasa Mahkemesi’ne saldırmanın
Cumhurbaşkanlığı seçim süreciyle bir alakası var mıdır? Başbakan
Erdoğan kiminle bozuşursa hemen karalamaya, hemen çamur atmaya
yeltenmektedir."
"Kırk beş yıllık arkadaşının, AKP hükümetleri içerisinde gelmiş
geçmiş en başarılı, en şahsiyetli bakanının ismini Ünye Otobüs
Terminali’nden sildirmesi, yine partisinde milletvekilliği yapan
eski bir milli futbolcunun ismini İstanbul’daki bazı stadyumlardan
kazıtması başka türlü nasıl izah edilecektir?" diyen Bahçeli
şunları ifade etti: "Bu Başbakan, TC’ye nefret duyduğu için
tabelalardan söktürmüş, Türklüğe alerji duyduğu için 'Ne Mutlu
Türküm Diyene' sözünü dağdan taştan sildirmiştir. Bize göre,
Başbakan Erdoğan’ın Anayasa Mahkemesi kararlarını milli bulmaması
tartışılması gereken bir konudur. Sormak lazımdır ki, Başbakan
millilikten ne anlamaktadır? Milli olmayı ve milli tavrı kim
kaybetmiştir de Başbakan bulmuştur?
Millilik konusunda kendini yetiştirebilmek amacıyla kitaplar yutsa,
yaptıklarından dolayı tövbeler etse, hayatı boyunca özel dersler
alsa Başbakan’dan milli bir şahsiyet çıkmaz, bu dikiş devasa yamayı
kapatmaz, millilik bu isme kesinlikle yakışmaz. Başbakan’ın Anayasa
Mahkemesiyle ilgili geçmişteki sözleri bugün kendisini
yalanlamakta, ters köşeye yatırmaktadır. Başbakan bu konuda da dip
yapmış, burada da yere çakılmıştır. Sayın Başbakan, Twitter'den
korktuğun kadar, Youtube’den çekindiğin, Facebook’tan titrediğin
kadar hakka, hukuka uysaydın bu denli rezil olmaz, bu denli kendini
inkar etmez, samimiyetsizliğin gayri meşru sözlüğünde bu denli
ustalaşmazdın. Atalarımız boşuna söylememiş, kendi düşen ağlamaz,
el atına binen tez iner, yalancının mumu da yatsıya kadar
yanar."
MİT kanununa da değinen Bahçeli, "Şu an MİT’e olağanüstü yetkiler
veren kanun teklifi Meclis Genel Kurulu’nda görüşülmektedir. Bu
teklif tepeden tırnağa mahsurludur. Başbakan Türkiye’yi kuracağı
MİT rejimiyle baştan ayağa kontrol edecek, dinleyecek, herkesi
fişleyecektir. 1970’li yılların Ziverbey ve Erenköy Köşkü’nü
aratmayacak mekânların yeniden ihdas ve inşası çok yakındır.
Başbakan ülkemizi adım adım istihbarat devletine sürüklemektedir.
Kendisini korumak ve bugüne kadar MİT eliyle işlenmiş suçları
temizleyerek emniyete almak amacıyla tedbir geliştirmektedir.
Başbakan gerçek manada, Oslo’dan İmralı’ya, sınırlarımızdaki terör
gruplarına yardımdan milli hedeflerimizin aleyhine olan dış
politika tercihlerine kadar tüm yasa dışı, ahlak dışı, meşruiyet
dışı ilişkileri maskelemek için MİT Kanunundaki muhtemel
düzenlemeleri fırsat görmektedir. Kanun teklifinde, Ceza
Muhakemeleri Kanundaki hazırlık soruşturmalarının gizliliği
ilkesinin MİT’e karşı uygulanmayacağı yer almıştır. Ve teklifin tüm
sakıncalarının yanında MİT’e terör örgütleriyle görüşme ve temas
kurma yetkisi verilecektir. Yani PKK’yla ve İmralı canisiyle
yapılan pazarlıklar yasal güvenceye kavuşturulacaktır. Teklif
yasalaşırsa İmralı canisinin en temel dayatmalarından birisi de
onaylanmış olacaktır.
İhanet görüşmelerinin Meclis eliyle yasal zemine çekilmesi Türkiye
Cumhuriyeti’ne, milletin beka ve güvenliğine karşı acımasız bir
saldırı ve husumettir. Bunu sıradan görmek, hafife almak mümkün
değildir. Şimdi de MİT’in Meclis eliyle denetimi tartışılmaktadır.
Merak ediyoruz, MİT’le ilgili kaygı ve arayışın gayesi nedir? Olası
bir denetim ne şekilde olacaktır? İstihbarat teşkilatına yönelik
TBMM’de bir denetim komisyonu kurulması nasıl bir ihtiyacın, hangi
maksadın ürünüdür? Misal olarak, Emniyet Genel Müdürlüğü, Hazine
Müsteşarlığı, Merkez Bankası için değil de MİT adına Meclis’te özel
bir denetim komisyonu neden planlanmaktadır? Milli iradenin
tecelligahı olan Gazi Meclisimiz her türlü kamu kurum ve kuruluşunu
denetleme hakkına zaten sahip olup bu konudaki imkan ve araçları
Anayasa ve İçtüzük’te bellidir. Bir yanda MİT Kanununda yapılması
düşünülen değişiklerle MİT’e ve mensuplarına hukuki dokunulmazlık
getirilirken, diğer yanda bu kurumu Meclis denetimine açma
hazırlıkları çelişkiden başka bir şey değildir. Burada Başbakan ve
hükümetinin izah etmesi gereken bir çok boşluk ve soru işareti
vardır. Ve muamma tam anlamıyla netleşmeden TBMM’de MİT’e özel
denetim komisyonu kurulma çalışma ve niyetini gizli kapaklı işlere
kamuflaj giydirme teşebbüsü olarak yorumlayacağımızı bu vesileyle
bildirmek isterim." şeklinde konuştu.
ABD’li araştırmacı bir gazetecinin Türkiye hakkındaki kabul
edilemez iddiaları olduğunu dile getiren Bahçeli, "Biz AKP’ye
elbette muhalifiz, elbette demokratik itirazlarımızı hiç
yüksünmeden, kaçınmadan, gevşemeden yaparız, yapıyoruz. Ancak
hiçbir şekilde, hükümetin, komşu bir ülkede binlerce masum sivilin
öldürülmesi caniliğine kimyasal silahlarla ön ayak olduğuna, teşvik
ettiğine, ortam sağladığına, destek verdiğine inanmayız,
inanamayız. Türk devlet geleneğinde böyle bir alçaklık olmamış ve
olmayacaktır. Türk tarihinde masumlara ölüm saçmak, terör ihracı
yapmak, yapanlara kol kanat germek şimdiye kadar görülmemiştir. Bu
nedenle ülkemiz aleyhine sürdürülen karalama kampanyasına hükümet
süratle engel olmalı, eldeki bilgi ve belgelerle Guta’daki iğrenç
soykırımda en ufak parmağının olmadığını delilleriyle
kanıtlamalıdır. Aksi taktirde bu kirli oyunun taraftarları
içimizden devşirilen taşeronlar yardımıyla gün geçtikçe mevzi elde
edecek ve Türkiye’ye uluslararası camiada kuşkuyla bakılacaktır."
dedi.
Sözde Ermeni soykırım iddiasıyla ilgili ise Bahçeli, "Her sene
nisan ayı geldiğinde Ermeni diasporanın kuklaları anında siyaset
podyumuna çıkmakta ve soykırım ezberiyle gösteriş yapmaktadır.
Sözde soykırım kozunu tehdit ve gözdağı olarak kullanan çevreler
artık bayatlamış ve miadı dolmuş bu oyundan vazgeçmelidir. Türk
milletini soykırımla yan yana koyma utanmazlığı devri geçmiş, son
kullanım tarihi dolmuş taviz koparma enstrümanıdır. ABD, 24
Nisan’da, 1915 tarihli Ermeni tehcirine ister soykırım desin,
isterse de demesin, bizim açımızdan hiçbir meşruiyet ve ehemmiyeti
yoktur.
Bu ülkenin siyasetçileri, Türkiye’ye ister tümden soykırımcı
suçlamasını yöneltsin, isterse de 'Hepimiz Ermeniyiz' diyenlere
yeşil kart dağıtarak kucak açsın. Bize göre bunların hepsi fasa
fiso ve teneke gürültüsüdür. Bundan böyle canları ne istiyorsa,
keyifleri neyi gerektiriyorsa öyle yapmazlarsa hepsinde gönlümüz
kalacaktır. Türk milletini soykırımcı olarak görenler, şayet
tutarlıysa, şayet insan hak ve şerefine saygı duyuyorlarsa yüzlerce
yılda Amerika kıtasında katledilen milyonlarca insanın, Irak’ta,
Afganistan’da yok edilen din kardeşlerimizin günahını çıkarsınlar,
sonra da yüzleri kaldıysa gelip bize laf yetiştirsinler." diye
konuştu. CİHAN
Yorumlar