Tebessüm Etmek Sadakadır
Uzun zamandır izlemedim. İzleyenler de ilk sezonun güzel, diğer sezonların o kadar iyi olmadığını söylediler. Ben geç gelen farkındalık ile “Gönül Dağı” adlı diziyi izlemeye başladım. Fakat izlememenin büyük bir kayıp olmadığını söyleyebilirim.
Hikayelerden ziyade oyuncuların çok iyi olduğunu söylemem gerek. Çocuğundan büyüğüne her bir oyuncunun başarılı olduğunu söyleyebilirim. Oyunculuğu dizinin çekimlerle yakalamış olduğu atmosferiyle birlikte düşünmek gerek. İzlerken kendimi o atmosferin içinde buluyorum ve tam bir eleştiri yapmakta zorlanıyorum. Çünkü Anadolunun o çorak topraklarından kayboluyorsun. Sahneler, bakış açısı, renkler seni yakalıyor.
Hikayelerin çok iyi olduğunu duymuştum ama yanılmışlar. Bildik hikayeleri bildik tarzlar ile anlatıyorlar. Örneğin aşık adam aşık olduğu kıza mektup yazıyor. Günümüzde mektup yazan mı kaldı demeyin, bir şekilde izleyiciyi ikna etmeyi başarıyor. Kendinizi filme kaptırıyorsunuz. Fakat kız, mektubu yazanın başka yakışıklı(!) bir genç olduğunu düşünüyor. Aşık adam ise sanki mektupları o yazıyormuş gibi kıza yazmaya devam ediyor. Bununla kalmıyor, üzgün aşık kızın penceresinin önünde yakışıklı adamın yanında bulunup onun ağzıyla konuşuyor. Bunu ilk kez görenler için ilgi çekici olabilir; fakat ben bu tarz hikayeleri okuduğum gibi farklı sinema versiyonlarını da izledim. Bu şekliyle özgün hikayecilikten uzak olduğunu söyleyebilirim.
Elbette dizi ilk çıktığı zaman, hatırladığım kadarıyla, icat yapmak isteyen gençlerin hikayesini anlatıyordu. Ve o dönemde de (özellikle) savunma sanayisinde yapılan başarıların da gündemde olması dizinin daha fazla ilgi görmesine sebep oldu.
Diziyi küçümsemiyorum. Bir şekilde 5. sezonu ile yayına devam ediyor ve ilgi ile izlenmeye devam ediyor.
Bugüne kadar diziye yabancı değildim. Bazı sahnelerine baktığım ve eleştirdiğim olmuştu. Özellikle eleştirdiğim bir bölümde oyuncuların bu yeni sezonda nişanlanmış olduklarını görünce şaşırmadım değil. Çünkü erkek, kızı sevmiyordu ve bir başkasına aşıktı. Üzerinde fazla düşünmeme gerek görmedim. Sonuçta insanın kalbi de kendi gibi yanar döner, hazır seven birini bulmuşken kaçırmak istememiştir. Kim bilir…
Hikayelerin benzerliklerinden ziyade dizilerin hâlâ dramdan, sadece dram olsa yeterli olabilirdi ama bizlerin yapmış oldukları (eroin bağımlıların) son vuruş yapar gibi aşırı bir dram havasından kurtulamıyoruz. Elbette hayatımızın büyük bir çoğunluğu dram ama lütfen diyorum, lütfen dramı merkezden alıp hayatın diğer gerçekleri arasındaki alelade bir gerçek olduğunu anlayalım.
Dizi bunu biliyormuş gibi araya komedi unsurları da koymuş. Muhtemelen izleyenlerin yarısı dramı görmeden komediyi izliyor ve diğer yarısı da komediyi görmeden dramı izliyor. Komediyi şaklabanlık havasıyla vermemesi çok güzel. Sanırım dramın ölçüsünü azaltmak için araya sıkıştırılmış; fakat dram o kadar ağır basıyor ki komedi ne alaka diyorsun. Oyuncuların tümünün hayatlarına bakınca her biri dram. Hiçbirinin normal bir hayatı yok. Her birinin dünyaya dramı yaşamak için geldiklerini zannediyorsun.
Lost dizisinde her bir oyuncunun hikayelerini ayrı ayrı anlatması gibi Gönül Dağı dizisi de her bir oyuncunun hayatlarına “dram” ile bakıyor. Hayaller sadece icat yapmak isteyen gençlere hasmış gibi gösteriliyor. Hatta (oyundaki ismini hatırlamıyorum) başarılı bir iş adamı olma yolundaki oyuncuyu (neredeyse başaracaktı) öyle bir dramın içine soktular gibi bütün emeğini bir kenara atıp onu drama gömdüler. Bizim mucit gençler ise başarıyı hak edenler oluyor.
Yaptıkları şeyleri icat olarak görmemekle birlikte Anadolu’da icata bakışımızı değiştirmesi acısından değerli görüyorum. Düne kadar bizler “icat çıkarma!” ile büyütülmüş bir nesil olarak yeni nesle icatın ne kadar kıymetli bir şey olduğunu göstermesi açısından değerli buluyorum.
Elbette dizi mucitlerin hikayesi ile popüler olmadı. Ağır bir dram ve araya serpiştirilmiş komedi tozlarıyla popülerliği yakaladığını düşünüyorum. Ama zamanı gelmedi mi? Arabesk havasından kurtulmanın zamanı gelmedi mi? diye düşünüp duruyorum. Gelmemiş ki Gassal dizisinin de Gönül Dağı dizisi gibi dram, dram ve dram ile donatılıp arada komedi katılıp, sanki günlük vitaminmiş gibi almamız için biz seyircilere veriliyor. Böyle diziler ya da programlar izlemesek Türk genci kendisini bulamazmış gibi davranıyorlar. Ağlamak için kendime gözyaşı kalmadı. Bu neyin dramı. Bırakın arada kendimiz için ağlayacak zaman bırakın. Hem neden ağlamak zorundayız ki; Peygamber efendimiz (s.a.v.) demedi mi “Tebessüm etmek sadakadır.” diye?
Yorumlar