Seçim Demirel, adına şarkı yazılan hakem
Onun için 'İlklerin insanı' demek hiç de abartılı sayılmaz. İdolü Lale Orta'nın izinden giderek Süper Lig'de maça çıkmayı başardı.
Onun için 'İlklerin insanı' demek hiç de abartılı sayılmaz.
İdolü Lale Orta'nın izinden giderek Süper Lig'de maça çıkmayı
başardı. FIFA Dünya Kupası finallerinde iki kez görev aldı, Avrupa
Şampiyonası finallerine üç kez davet edilip üç kez de final maçında
bayrak salladı.
Türkiye'de bir hakem derneğinin ilk kadın başkanı da yine o oldu.
Üç sezondur Süper Lig'de birer kez maça çıktı ama o daha fazlasını
bekliyor, ligin banko isimlerinden birisi olmak istiyor. Hayatının
sahalardaki üç unutulmaz anısından birisi ise Eskişehirspor
tribünlerinin adına yazdığı şarkı.
İşte TamSaha Dergisi'nden Mazlum Uluç'a konuşan Seçim Demirel,
röportajının detayları...
Süper Lig'de maça çıkan tek kadın hakem olarak Seçim Demirel'i
yakından tanımak istiyoruz. Nereli olduğunuzdan, ailenizden söz
ederek başlayalım.
1976 Malatya doğumluyum. Tüm öğrenim hayatımı da orada tamamladım.
İnönü Üniversitesi Beden Eğitimi Öğretmenliği mezunuyum ve 2003
yılından bu yana da İzmit'te öğretmenlik yapıyorum. Dört kardeşiz.
Ailenin en büyük çocuğu benim. İki erkek ve bir kız kardeşim var.
Ailem Malatya'da yaşıyor. Bir kardeşim Almanya'da. Bir kardeşim
İzmir'de öğretmenlik yapıyor, ben de İzmit'te erkek kardeşlerimden
birisiyle yaşıyorum.
Hakem olmadan önce sporla ve özel olarak futbolla olan ilişkiniz
nasıldı?
Futbolla çok ilgiliydim. Annem hep, "Sen nasıl kız çocuğusun, senin
hiç kız arkadaşın olmayacak mı?" derdi. Çocukken hep erkek
arkadaşlarım oldu ve onlarla sokak aralarında futbol oynadım, maç
seyrettim. Futbola özel bir merakım vardı nedense. İzlemeyi de
oynamayı da çok severdim. Hakemliğe başlamam da böyle oldu zaten.
Malatya'da futbol oynayabileceğim bir ortam yoktu, çünkü kadın
futbol takımı yoktu. Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu'nda
okuyordum ve futbol branşını seçmiştim. Futbolun bir tarafından
nasıl tutabilirim diye düşünürken hakem kursu açıldığını öğrenince
hemen katıldım ve o gün bugündür hakemlik yapıyorum.
Hakemliği tercih etmenizin nedeni neydi? Sonuçta hakemlik daha çok
erkeklere aitmiş gibi görülen bir alan...
Bu biraz karakter yapısıyla alâkalı bir şey. Karakter olarak zoru
başarmayı seviyorum. Görüntü olarak futbol dünyası erkek egemen bir
dünya. Ama ben yapabileceğime inandım ve başladım. Çok da güzel
şeyler başardığımı düşünüyorum. Bana inananları da hiç mahcup
etmedim.
Hakem camiasının sizi kabullenmesi kolay oldu mu?
Çok kolay olmadı doğrusu. Sadece hakem camiasının değil, futbol
camiasının da bir kadın hakemi kabullenmesi kolay değildi. Çünkü o
yıllarda Malatya'da kapalı bir toplum yapısı vardı ve bir kadının
şortla sahaya çıkması hoş karşılanmazdı. 1994 yılında sahaya ilk
çıktığımda inanılmaz sert tepkiler almıştım. Hem seyirciler hem
antrenörler hem de futbolculardan gelen, "Senin burada ne işin var;
sen ne anlarsın futboldan; git evinde çocuk bak, çamaşır yıka" gibi
hiç de hoş olmayan tepkilerle karşılaşmıştım. Ama hakemliği o kadar
seviyordum ki bir şekilde kendimi kabul ettirdim. Hatta bir ara
küçük bir sakatlık geçirip 1 ay kadar sahalardan uzak kalmıştım;
geri döndüğümde, "Hocam neredesiniz, sizi göremiyoruz, ne zamandır
yoktunuz" gibi beni özlediklerini gösteren tepkiler verdiler. Hakem
camiasının kabullenmesi ise diğerlerine göre daha kolay oldu.
Başlangıçta Malatya'da ilk kadın hakem olmam hoşlarına gitmişti.
Bir süre sonra "Acaba yapabilir mi, başarabilir mi?" gibi
endişeleri olduğunu hissettim. Ama sonuçta eğitimler aynı, atletik
performanslar aynı. Bunları görünce beni kardeşleri gibi
sahiplendiler.
Adaleti sağlama duygusu ne kadar etkiliydi hakemliği
seçmenizde?
Bence çok etkili... İşin kilit noktası orası zaten. Sahaya
çıktığımızda takım isimlerine göre değil, sadece renklere göre
karar veriyoruz ve en doğruyu yapmaya çalışıyoruz. Bazen ister
istemez hata yaptığımda uyuyamadığım geceleri bilirim. Bu çok kötü
bir duygu. Zaten hakemlik insanın hem kendisi hem de sahadaki diğer
aktörlerle yaptığı bir psikolojik savaş. O yüzden hakemlerin
karakter yapılarının çok sağlam olması, insan yönetmeyi çok iyi
bilmesi gerekiyor. Adaleti sağlayabilmek için en iyiyi yakalamaya
çalışıyoruz. Çünkü hatalı kararların verdiği histen daha kötüsü yok
bir hakem için. Bunu hiç kimse yaşamak istemez.
Çıktığınız ilk maç hangisiydi ve o gün neler hissetmiştiniz?
Malatya'da bir amatör maça yardımcı hakem olarak çıkmıştım.
İnanılmaz heyecanlıydım. Bacaklarım tir tir titriyordu. Hep şunu
söylüyorum, hakemleri çok eleştirenleri hakem olarak bir kez sahaya
çıkarmak lâzım. Hepsinin bacaklarının titreyeceğinden eminim. İlk
maçımda gözlemci hemen arkamda duruyordu ve bana "Bayrağını indir,
kaldır" diye komut veriyordu. Ben de ilk maçta onun dediklerini
yapmıştım.
TRT'deki röportajınızda babanızın bir maçınızı izlediğini ve
olumsuz tezahüratından etkilenip bir daha maçınıza gelmediğini
anlatıyorsunuz. Babanızı bu kadar etkileyen o olumsuz atmosfere
rağmen hakemliğe devam etmenizi sağlayan motivasyon neydi?
Galiba babalar bu konuda daha duyarlı. Düşünsenize, kızınız sahada
maç yönetiyor ve tribündeki insanlar ona küfür ediyor. Babam
gerçekten de bir daha maçıma gelmedi. Başlangıçta ben de olumsuz
etkilendim, motivasyonum bozuldu. Ama şu andaki konumum gereği
artık etkilenmiyorum. Çünkü onları duymuyorum. Aslında bu konuda
yaşadığım çok acı bir tecrübem de var. Beş-altı yıl önce bir
Türkiye Kupası maçında bütün tribünler bana koro halinde küfür
etti. İki golün iptali için bayrak kaldırmıştım ve iki kararım da
doğruydu. Hiç hak etmediğim halde koro halindeki küfürler
karşısında ilk defa bayrağı sahaya bırakıp içeri gitmek geldi
içimden. Kelimelerle anlatılamayacak kadar kötü bir duyguydu. Ama
hakemlik sevgim ve tutkum bıraktırmadı. Bir şekilde maçı
tamamladım. Koridorlara girene kadar gözyaşlarımı tutabildim.
Koridordan içeri girdiğimde hüngür hüngür ağladım. Kişisel
hakaretleri anlayabiliyorum ama bütün tribünlerin aynı anda bir
hakeme küfür etmesine anlam veremiyorum. Bunu nasıl bir
psikolojiyle yaptıklarına akıl erdiremiyorum.
Kadın hakem olmak, saha içindeki erkeklerle iletişimde
farklılıklara yol açıyor mu?
Sahaya çıktığınızda ilgi çekiyorsunuz bir kere. Oyuncular ısınmaya
çıktıklarında bir kadın hakem gördüklerinde şaşırıyor. Bunu şu anda
maça çıktığım PTT 1. Lig'de bile hâlâ yaşıyorum. Ama kadın hakem
olmak maç içinde olumlu yansıyor. Bir erkek hakeme daha sert
yapılabilecek itirazlar bana geldiğinde yumuşayabiliyor. Ama
sonuçta hoşlarına gitmeyen bir kararsa onu da bir şekilde mutlaka
ifade ediyorlar.
Zaman zaman oyuncular yardımcı hakemlerin de üzerine yürüyor ve
büyük bir hırsla itiraz ediyor. O anda geri adım atmamak otorite
açısından son derece önemli. Siz bu anlarda neler yaşıyorsunuz?
Sözünü ettiğiniz anları bir çok kez yaşadım. Asla geri adım
atmıyorum. Bana o gücü veren hem içimdeki hakemlik sevgisi hem de
aldığım eğitimler. Çünkü o eğitimlerde bize "Asla geri adım
atmayın, gözlerinin içine bakmaya devam edin, asla konuşmayın"
deniliyor. Çünkü siz konuşursanız diyaloglar artıyor. Elbette
üzerimde bir stres oluşturuyor ama o duruşu sergiliyorum.
Kadın da olsanız performans testlerinde erkeklerin derecelerine
ulaşmanız gerekiyor. Bunu sağlamak için neler yapıyorsunuz?
Süper Lig kadrosunda bulunan tek kadın hakem benim. Alt kadrodaki
kadın hakem arkadaşlarım kadınlar için belirlenen dereceleri
koşuyor ancak benim kategorimde kadın-erkek ayrımı yapılmadan
belirlenen dereceleri koşmak zorundasınız. Yani Tarık Ongun,
Bahattin Duran hangi dereceleri koşuyorsa ben de o dereceleri
koşuyorum. Bunu sağlamak için de özel bir antrenörle çalışıyorum.
Ali Kızılet Hocanın hazırladığı antrenman programını özel
antrenörüm eşliğinde uyguluyorum. Elbette kadınlarla erkeklerin bir
fiziksel farklılığı var. Onların haftada üç antrenmanda ulaştığı
düzeyi yakalayabilmek için ben haftada beş antrenman yapıyorum.
Statlarda soyunma odaları kadın hakemler düşünülerek dizayn edilmiş
durumda mı, bu konuyla ilgili bir talebiniz var mı?
Yıllar önce bu konuda ciddi sıkıntılar yaşıyorduk. Erkek arkadaşlar
giyinip çıkıyor, sonra ben giyiniyordum ya da tersi oluyordu. Ama
son yıllarda UEFA kriterlerine göre statlarda kadın hakem odası
bulundurma zorunluluğu var ve bu sayede herhangi bir sıkıntı
yaşamıyorum.
Hakemlik, yardımcı hakemliğe göre daha popüler bir alan. Siz neden
hakem değil de yardımcı hakem oldunuz?
Aslında en büyük idealim hakem olabilmekti. Yardımcı hakem olarak
başlamıştım ve öyle devam etti. Profesyonelliğe ilk adım
attığınızda ise bir tercih yapmak durumundasınız. Bir kadın hakem
olarak hakemlikte Süper Lig'e yükselme şansımın yüksek olmayacağını
düşündüm ve yardımcı hakemliği tercih ettim. FIFA yardımcı hakem
olduktan sonra bir ara hakemliğe dönmek istedim ama tam o dönemde
2008 Dünya Kupası tebligatı aldım, ardından 2010 Dünya Kupası'na
davet edildim, sonrasında Süper Lig kadrosuna yükselince artık
hakemliğe dönmeyi düşünmedim.
Çıktığınız onlarca maçta unutulmaz anılarınız da olmalı... Sizi en
çok etkileyenleri bizimle paylaşır mısınız?
Unutulmaz üç anım var. Birincisi biraz önce anlattığım koro
halindeki küfür meselesi. İkincisi Erzurum'da kar üzerinde bir süre
çorapla yönettiğim maç. Şeref Tribünü'nün altında kalan alanda
inanılmaz bir buz vardı. Erimesi de mümkün değildi, ayakkabıyla
ayakta kalmak da... Koşamadığım için pozisyonları kaçırıyordum,
arkamdaki kulübeden de "Hocam lütfen biraz daha dikkat edin"
uyarıları geliyordu. Ne yapacağımı şaşırmıştım. Nihayet
ayakkabılarımı çıkardım ve çoraplarımla görev yapmaya devam ettim.
Çoraplar buzda kaymıyordu ve ben de açıkçası artık soğuğu
hissetmiyordum. Ayaklarım tamamen uyuşmuştu sanırım. Beş dakika
sonra Erzurumspor'un kulübesinden uçları özel olarak sivriltilmiş
bir krampon gönderdiler ve onu giyerek maçı tamamladım. Benim için
unutulmaz bir hatıraydı.
Üçüncüsüne gelirsek. Geçen sezon Eskişehirspor - Medical Park
Antalyaspor maçında tribünlerden ismimi duymaya başladım. Bir
yandan maça konsantre olmaya uğraşırken, bir yandan da toplu halde
söylenen ve ismimin geçtiği tezahürata gidiyordu aklım. Sonra
anladım ki, Eskişehirspor taraftarları benim için beste yapmış ve
bütün stat aynı anda söylüyor. Şarkının sözleri de "Hem ortada hem
yanda / Hakemliğin 10 numara / Bayrağını kaldırsana / Helâl sana
Seçim Hoca" şeklindeydi. Maç boyunca da bu tezahürat devam etti.
Benim için çok hoş ve unutulmaz bir anı oldu.
Sırası gelmişken sorayım, Seçim ismi nereden geliyor?
Bu soruyu bir çok kişi sordu bana. İsim bir başkasından alınma
aslında. Öğretmen olan babamın görev yaptığı yerde Seçim isminde
bir arkadaşı varmış; bana da onun ismini vermiş. Tabii isim bazen
karışıklığa da yol açıyor. Mesela bankadan aradıklarında, "Seçim"
dedikten sonra bey mi desek, hanım mı desek diye bir süre
duraklıyorlar.
Süper Lig'de son üç sezonda üç kez maça çıktınız. Ancak bu maçlar
hep sezonun son haftalarına denk geldi. Dolayısıyla her yeni sezona
maç alma ümidiyle başladınız ama arkası gelmedi.
Gerçekten de böyle bir ümide kapılıyor insan. Ben üzerime düşen her
şeyi yaptığımı düşünüyorum. Antrenmanlarımı eksiksiz yapıyorum, PTT
1. Lig'de standart bir biçimde bir boş, bir dolu şeklinde görev
almayı sürdürüyorum. Bu sezon PTT 1. Lig'de 13 maça çıktım ve
herhangi bir sorun da yaşamadım. Sanırım büyüklerim uygun gördüğü
zaman ben de Süper Lig'de düzenli olarak maçlara çıkmaya
başlayacağım, bunu da çok istiyorum.
Türkiye sınırlarından çıkıp uluslararası maçlarınıza gelelim.
Yurtdışında önemli maçlara çıktınız, başarı plaketleri aldınız.
Bize o süreçleri anlatır mısınız?
Yurt dışında gerçekten ciddi başarılara imza attım. Türkiye'de daha
önce hiç olmamış biçimde iki Dünya Kupası'na katıldım. 2008'de Yeni
Zelanda'da, 2010'da da Trinidad&Tobago'da düzenlenen U17
Bayanlar Dünya Kupası'nda görev aldım. Orada görev almak inanılmaz
bir şey. Hayallerimin gerçekleştiği andı. Çünkü FIFA'nın
organizasyonları gerçekten de çok üst düzeyde. 2005, 2009 ve
2011'de U19 Avrupa Şampiyonası finallerinde görev aldım, final
müsabakalarına çıktım. 2005'te Almanya'da Avrupa Şampiyonası
finalinde Lale Orta Hocamın yardımcılığını yaptım. Avrupa'daki
performansım gerçekten de çok iyiydi.
Lale Orta'dan sonra bu tip büyük turnuvalarda görev alan
hakemimizin olmaması yardımcı hakemler için de bir dezavantaj
olmalı.
Evet, bir dezavantaj elbette. Çünkü Dünya Kupası'nda yarı final,
final maçlarını genellikle aynı ülkeden gelen hakem ve yardımcı
hakemlere veriyorlar. Benim Dünya Kupası'nda finale çıkamamanın en
büyük nedenlerinden birisi de buydu. Buna rağmen 2004'te FIFA
olduktan sonra 2005'ten 2011'e kadar her yıl Avrupa'da finallere
gittim ve üçünde de final maçına çıktım. Avrupa'da bayan futbolu
çok ileride olan ülkeler vardı ama ben o grubun içerisinde bir Türk
hakem olarak finallerde görev aldım.
Tanınan bir kişilik olmanız İzmit'teki hayatınızı nasıl
etkiliyor?
Kocaeli'de yerel basın çok güçlü olduğu için insanlar medyada çıkan
haberler sayesinde beni tanıyor. Gittiğiniz her yerde "Hocam hoş
geldiniz" ya da "Maçınızı izledik, çok başarılıydınız" demeleri
veya okulda öğrencilerinizin her maçtan sonra koşarak yanınıza
gelip sevgi gösterisinde bulunmaları çok güzel şeyler. Hakemliğin
en güzel yanı da bu zaten. Ben hep şunu söylüyorum, hakemlikte
kesinlikle bir ego tatmini var. Hem sahada hem de saha dışında...
Bunun için müthiş özverilerde bulunuyorsunuz. Mesainizi,
izinlerinizi ona göre ayarlıyorsunuz, zamanınızın önemli bir bölümü
seyahatlerde geçiyor, haftanın beş günü antrenman yapıyorsunuz,
gerçekten çok zor bir meslek ama içinde bir doyum var. Ego tatmini
dediğim şey bu işte. Kesinlikle maddiyatla da bir ilgisi yok bu
anlattığımın. Bir il hakemiyle de konuşsanız o da size bu doyumdan
söz eder.
Okuldaki öğretmen arkadaşlarınız ve öğrencilerinizle futbol
konuşuyor musunuz?
Elbette. Hatta bayan arkadaşlarımız öğretmenler odasında sürekli
futbol konuşulmasından şikâyetçi (gülüyor). Erkek arkadaşlar
sürekli izledikleri maçlardaki pozisyonları soruyor, hangi kararın
doğru, hangisinin yanlış olduğunu öğrenmek istiyor.
Kocaeli'deki hakem derneğinin başkanlığına seçildiniz. Bu anlamda
da bir ilki başardınız. Üstelik karşınıza rakip de çıkmadı? Sizin
üzerinizdeki bu konsensüs nasıl sağlandı?
Türkiye'deki ilk kadın hakem derneği başkanıyım. Açıkçası
Kocaeli'deki dernek faaliyetleri pek yürümüyordu. Bu konuda hakem
arkadaşlardan da şikâyetler vardı. Zaten dernek başkanı da istifa
etmiş ve olağanüstü genel kurul kararı alınmıştı. Hakem
arkadaşlarımın, "Siz neden düşünmüyorsunuz? Bu derneğe bir bayan
eli değsin. Siz en tecrübelimizsiniz ve bu derneğe çok şey
verebilirsiniz" söylemleri üzerine "Neden olmasın?" dedim.
Yıllardır camianın içerisindeyim ve bu camia bana çok şey
kazandırdı, ben de bir şeyler verebilirim diye düşündüm. Genç bir
ekip oluşturup başladık. Çok da güzel gidiyor.
Nasıl projeleriniz var, neler yapmak istiyorsunuz?
Dernekler hakemlerin sendikası gibi. Hakemlerin sosyal yönleriyle
ilgileniyor daha çok. Bizim en çok şikayetçi olduğumuz konu sosyal
faaliyetlerin eksikliğiydi. Kaynaşmayı sağlayan bu faaliyetler
olmayınca hakemler arasında bir kopukluk oluşuyordu. Biz bu
faaliyetleri artırdık. Geceler, piknikler, spor, sinema, tiyatro
organizasyonları düzenliyoruz. Bu şekilde hakemleri bir araya
getirip saha dışındaki iletişimlerini artırmaya çalışıyoruz. Tabii
yasal boyutu da çok önemli bu işin. Hakemlere saldırılar olduğunda
onlara hukuksal anlamda da destek sağlıyoruz.
Uzun vadeli devam edecek misiniz?
Zor bir iş ve ciddi bir özveri gerektiriyor. Devam edip etmeme
konusunda bir kararım yok. Şu anda sadece önümdeki 1 yıllık süreyi
başarıyla tamamlamak istiyorum.
Bundan sonrası için hakemlikteki hedefleriniz neler?
Biliyorsunuz 45 yaşına kadar hakemlik yapabiliyorsunuz ama ben o
yaşa kadar devam edebileceğimi sanmıyorum. Kadınların fiziksel
özelliklerinden dolayı 45 yaşa kadar hakemliği sürdürmek zor. Benim
önümde 2-3 yılım var. Eğer bu kategoride kalabilirsem devam edip
Süper Lig'de sürekli maça çıkabilen bir hakem olmak istiyorum.
Aslında kendi adıma hakemlikte zirveye ulaştım. Kadın hakem
arkadaşlarım en fazla 3. Lig'de maç yönetebilirken ben Süper Lig ve
PTT 1. Lig'de maç alabiliyorum. Burası benim hayallerimin
gerçekleştiği nokta. Bir çok bayan hakeme de örnek oldum ve onlara
bir yol açtım. Onlar da aynı yerlere gelebilmek için mücadele
veriyor. Hakemliği bıraktıktan sonra da bu camianın içinde kalmak
istiyorum. Gözlemcilik, eğitimcilik yapabilirim, UEFA gözlemcisi
olabilirim. Bakalım süreç neyi gösterecek.
Kadın hakemler arasında en üst noktada olduğunuzun altını siz de
çizdiniz. Sizi bu kadar öne çıkartan farklarınız nelerdi?
Kendimle ilgili söylediklerimi "Diğerleri öyle değil" mantığıyla
anlatmayacağım. Ama ben bu işe gerçekten büyük emek verdim. Para
ödeyerek özel bir antrenör tuttum, haftanın beş günü antrenman
yaptım. Eğitim alanında kendimi her konuda yetiştirmeye çalıştım,
elimden geldiğince maç izledim, yani yapılması gereken her şeyi
yaptım. Sağ olsun büyüklerim de benim bu çabalarımı gördü ve bir
noktaya gelmemi sağladı. Elbette onların desteği olmasaydı buralara
gelemeyecektim.
Çok fazla maç izlediğinizi söylediniz. Bunun yaptığınız işe nasıl
katkısı oluyor?
Maç izlemek görsel bir eğitim ve çok önemli. Ne kadar çok maç
izlerseniz o kadar tecrübe kazanıyorsunuz. Maç izliyorum derken
tabii tekniği, taktiği değil, hakemleri izliyorum. Verilen
kararlardaki doğruları ve yanlışları aldığım eğitimler
doğrultusunda ayırt ederken hafızaya da görsel bir kayıt
gerçekleşiyor. Mesela bir yardımcı hakem için ofsayt pozisyonları
çok önemlidir. Top direkten döndü, kaleciden döndü, hangi oyuncuya
geldi gibi karmaşık pozisyonlarda kalkan veya kalkmayan bayrak
hafızanıza kaydoluyor ve siz bir maçta aynı pozisyonla
karşılaştığınız anda değerlendirmenizi daha kolay
yapabiliyorsunuz.
Beğendiğiniz ve yakından takip ettiğiniz hakemler var mı?
Benim idolüm Lale Orta'ydı. Hakemliğe de "Lale Orta olacağım" diye
başlamıştım, öyle de devam ettim. Erkek hakemlerden Cüneyt Çakır ve
Barış Şimşek'i çok beğeniyorum. Barış Şimşek bence Türkiye'nin en
iyi hakemlerinden biri. Sahadaki duruşu, beden dili, futbolcularla
olan diyaloğuyla çok beğenerek izliyorum. Cüneyt Hocanın ise başka
özelliklerine hayranım. Saha dışındaki yaşantısı, hakemliğe bakış
açısı ve mesleği için gösterdiği çabayla çok farklı bir dünyası
var. Gerçekten uluslararası bir hakem niteliği taşıyor. Tarık Ongun
ve Bahattin Duran hepimizin örnek aldığı isimler ve başarılarıyla
hepimizi mutlu ediyorlar ama ben özellikle İsmail Şencan'ı çok
beğeniyorum. Maçtaki duruşu, konsantrasyonu, pozisyon
değerlendirmeleri çok başarılı. Bir de onunla özel bir diyaloğum
var. Örnek aldığım bir hakem olduğu için kendisiyle sürekli
konuşuyorum. Bir keresinde nasıl konsantre olduğunu sormuş ve
"Isınmaya çıktığım zaman tribünlerin tıklım tıklım dolu olduğunu ve
verdiğim bir karardan sonra bütün seyircilerin ayağa kalkarak beni
alkışladığını hayal ederim" cevabını almıştım. Gerçekten bunu
denedim ve faydasını da gördüm. Zaten pozitif düşünmenin pozitif
şeyler getireceğine inanırım ve o tarz kitaplar okumayı da çok
severim. Bu da bir motivasyon şekli ve faydasını gördüğüm için
İsmail Hocaya bir hayranlığım var.
Federasyon hakem eğitimlerinde Jaap Uilenberg gibi önemli bir
ustayı kullanıyor. Keza Jorn West Larsen ve Giovanni Stevanato'yu
da... Onların verdiği eğitimlerin sizin hakemliğinize katkısı
nedir?
Bu eğitmenler UEFA düzeyinde eğitim veren insanlar. Orada
verdikleri eğitimin aynısını burada bize de veriyorlar. Orada
kullandıkları videoların ve eğitimlerin aynısını burada bize de
uyguluyorlar. En üst düzey hakemlerle aynı eğitimleri almak da Türk
hakemlerin gelişimine önemli bir katkı sağlıyor.
Futbolun dışındaki hayatınızda neler yapıyorsunuz?
Aslında size de anlattığım antrenman, maç, öğretmenlik mesaisi
arasında boş vakit bulmak kolay değil. Yine de arkadaşlarımla
birlikte olabilmek için özel bir çaba harcıyorum. Sinemaya sık sık
gitmeye çalışıyorum.
Gitar çalıyorsunuz bildiğim kadarıyla...
Çalmaya çalışıyorum diyelim ona. Bir dönem eğitimini aldım. Şarkı
söylemeyi çok seviyorum. Özellikle de türküleri. Onlar bizim
kültürümüz. Nurettin Rençber'in türkülerini çok seviyorum. Musa
Eroğlu'nu dinliyorum. Neşet Ertaş bambaşka bir dünya zaten. Malatya
türkülerinin bendeki yeri çok başka. "Etek Sarı"yı hem dinlemeyi
hem de söylemeyi çok seviyorum.
CİHAN
Yorumlar