"Kore, Türkan'ı aradı ama bulamadı"

- Kore Savaşı gazilerinden Kamil Başer: - "Ayla filmini izledim. Benim de evladım gibi benimsediğim 3-3,5 yaşlarında bir kız çocuğum vardı. Türkan ile çok alışmıştık birbirimize. Güney Kore hükümeti Türkan'ı bulmak için çalışma yaptı ama bulamadılar." - "Marilyn Monroe ağzı açık bir şekilde, kendinden geçerek horon tepen askerleri izledi" - "Cepheden çekildiğimiz zaman Amerikalılar tanklarına ay yıldızlı bayrağı asıyorlardı. Düşman, Türkleri cephede sansın diye. Onlar ay yıldızın sayesinde cephede savaşıyorlardı"

Google Haberlere Abone ol
"Kore, Türkan'ı aradı ama bulamadı"

KOCAELİ (AA) - ŞAHİN OKTAY - İzmit'te yaşayan 86 yaşındaki Kore Gazisi Kamil Başer, Ayla'nın hikayesi gibi kendisinin da çocuğu gibi benimsediği ve Türkan ismini verdiği 3-3,5 yaşlarındaki kız çocuğuyla dönüşte vedalaşamadığını belirterek, "Çok alışmıştık birbirimize. Güney Kore hükümeti Türkan'ı bulmak için çalışma yaptı ama bulamadılar." dedi.

Birleşmiş Milletler (BM) gücüyle Kore Savaşı'na katılan Türk Ordonat Bölüğünde şoför olarak görev yapan Başer, o günlerden kalan fotoğrafları, berat ve madalyalarını, cep sobasını özel olarak yaptırdığı vitrinde koruyor.

Hayatında önemli yer tutan ve bir yıl boyunca görev yaptığı Vegas cephesinde yaşadıklarını AA muhabirine anlatan Başer, 1952'nin kasım ayında piyade er olarak asker üniformasını giydiğini, birkaç ay sonra da Kore görevi emrinin geldiğini söyledi.

Kore görevinin çıkmasının ardından ordonat bölüğüne kaydırıldığını belirten Başer, 1953'ün ocak ayında İzmir'den gemiyle yola çıktıklarını ve 25 gün süren deniz yolculuğunun ardından Busan şehrine vardıklarını kaydetti.

Başer, karaya ayak basıp bir gün dinlendikten sonra doğruca Vegas cephesine gittiklerini anlatarak, "Gittiğimizde kış mevsimiydi, çok şiddetli bir savaş cereyan ediyordu. Vegas en çok şehit verilen cepheydi. Ben bölük komutanının makam şoförüydüm ama sürekli savaşın içindeydik. Gerekli tertibat ve önlemleri alıyorduk." diye konuştu.

- "Sivil halkla Türk askeri arasında duygusal bağ oluşmuştu"

Mehmetçiğin cephede büyük bir destan yazdığını vurgulayan Başer, "Biz cepheyi 6 ayda bir Amerikalılarla değiştiriyorduk. Cepheden çekildiğimiz zaman kendi tanklarına, arabalarına ay yıldızlı bayrağı asıyorlardı. Düşman, Türkleri cephede sansın diye. Onlar ay yıldızın sayesinde cephede savaşıyorlardı. Türk askeri orada Osmanlı tuğrası gibi damgasını koymuştur, kahramanlığını ve yiğitliğini göstermiştir." ifadelerini kullandı.

Başer, görev yaptığı garnizonun sivil halkın yaşadığı köylere çok yakın olduğunu aktararak, şunları söyledi:

"Sivil halkla Türk askeri arasında duygusal bir bağ oluşmuştu. En küçük çocuğundan en yaşlısına kadar Türk askerinden bir medet umuyordu. 'Türk askeri bizi bırakıp gitmeyin.' deyişleri gözlerinden okunuyordu. O kadar gönül bağlamışlar ve o kadar itimat etmişler ki 2 yıl önce davet üzerine gittiğim Kore'de, 'Türk askeri cepheye gittiği zaman ancak o zaman çoluk çocuk uykuya doyuyorduk. Başka türlü en ufak çocuk bile nöbette kalıyordu, diğerlerinin hiçbirine güvenimiz yoktu.' diyorlardı."

- "Evladım gibi benimsediğim kız çocuğu vardı"

Koreli Eunja Kim ile manevi babası Kore Gazisi Astsubay Süleyman Dilbirliği arasında geçen ve beyaz perdeye aktarılan hikayenin bir benzerinin de kendisinin yaşadığını anlatan Başer, şöyle konuştu:

"Ayla filmi gösterime girer girmez gidip izledim, çok güzel bir film. Benim de kendi evladım gibi benimsediğim 3-3,5 yaşlarında bir kız çocuğum vardı. Türkiye'yi hatırlatsın diye ona Türkan ismini vermiştim. Garnizonun tel örgülerinin dışında yıkık bir binanın yanında bir kız çocuğu oturuyor, ağlıyordu. Bu dikkatimi çekti. Yanına gidip karnının aç olup olmadığını sormaya çalıştım. Anladı, işaretle aç olduğunu söyledi. Hemen çantamdan ekmek çıkardım, kaşar peyniri, bal ve reçel verdim. Çocuk o kadar sevindi ki...

Ondan sonra kaynaşmaya başladık. Her gün gelmeye başladı. Ben her gün onun yanına gidiyordum ama garnizonun içerisinde bakmak için müsaade alamadım. Bazen de görev nedeniyle gidemiyordum. Elimden geldiği kadar yardım etmeye çalıştım, kızım gibi çocuğum gibi benimsedim. Çok alıştık birbirimize. Artık 'karnım aç', 'su istiyorum' gibi temel şeyleri Türkçe söylemeye başlamıştı."

Kore gazisi Başer, "Şu anda neredeyse 65 sene geçtiği halde yüzü gözlerimin önünden gitmiyor, çok sevmiştim. Türkiye'ye döneceğim zaman vedalaşamadık çünkü gözlerimin içi çok doldu. Neredeyse ağlayacaktım, çocuk görmesin o halimi diye vedalaşmadım." dedi.

Güney Kore hükümetinin davetiyle 2 sene önce bu ülkeye gittiğini ve hikayesini yetkililere anlattığını söyleyen Başer, bunun üzerine Türkan'ı bulmak için çalışma yapıldığını ama bulamadıklarını dile getirdi.

- "Monroe, horonu izledi"

Askerin moralini yüksek tutmak için sürekli eğlence programlarının düzenlendiğini, bunlardan birinin de dünyaca ünlü Amerikalı aktris Marilyn Monroe konseri olduğuna dikkati çeken Başer, o konserden hafızasında kalanları şöyle anlattı:

"Amerikalı aktris geleceği zaman üsteğmenimiz 'Kamil arabayı hazırla, konsere gideceğiz.' dedi. Sahneye yakın bir yerden izleme şansım oldu, en fazla 10 metre mesafemiz vardı. Türkiye'den kemençeyle beraber 7 kişilik horon ekibi getirmişler. Marilyn Monroe'ya 'Türk askerlerinin bir oyunu var, görmek ister misiniz?' diye sormuşlar. O da kabul etmiş. Ondan sonra kemençe eşliğinde sahneye çıktılar. O kadar güzel horon oynuyorlardı ki Monroe ağzı açık bir şekilde, kendinden geçerek onları izledi. Aşağı yukarı 5-10 dakikalık oyunun ardından yerinden kalkıp tokalaştı, tebrik etti ve hediye verdi."

- "Türk askerinin başarısı Türkiye'nin itibarını yükseltti"

Kore Savaşı'nın sona ermesinde Türk askerinin çok büyük katkısı olduğunu vurgulayan Başer, "Türk askerinin Kore'ye gitmesi gerekiyordu. Türk askerinin Kore'deki kahramanlığı sayesinde Türkiye'ye yeni bir pencere açıldı, kaderi değişti. Uluslararası alanda Türkiye'nin itibarı arttı." diye konuştu.

Başer, Kore'deki anılarını evinin köşesinde düzenlediği vitrinde muhafaza ettiğini dile getirerek, şunları kaydetti:

"Bu vitrin bana savaştaki günlerimi hatırlatıyor. Şu anda ben oradaymışım gibi hissediyorum baktıkça. Her Allah'ın günü bakıyorum vitrindeki fotoğraflara. Bir fotoğraf deyip geçmemek lazım. Başkası için belki bir kağıt parçasıdır ama benim için paha biçilmez bir değeri vardır. O fotoğraflara baktığım zaman 65 sene öce yaşadıklarım aklıma geliyor."

Yorumlar