Kadir Keleş'in Hızırbeyspor'dan Trabzonspor'a uzanan futbol yolculuğu
Trabzonspor'un kapısından 12 yaşında girdi ama A takım formasına kalıcı olarak ulaşabilmesi için aradan 13 koca yıl geçmesi gerekti.
Trabzonspor'un kapısından 12 yaşında girdi ama A takım formasına
kalıcı olarak ulaşabilmesi için aradan 13 koca yıl geçmesi gerekti.
19 yaşında Ersun Yanal tarafından A takıma alınıp umutlandıktan
sonra büyük hayal kırıklıkları yaşadı, alt liglerde takım takım
dolaştı.
Bu sezon başında da PTT 1. Lig ekiplerinden 1461 Trabzon'da yola
devam edeceğini zannederken kampın yarısında Trabzonspor'a
çağırıldı ve Türkiye'yi başarılı bir sol bekle tanıştırdı. Küçük
yaşta babasını ve abisini kaybeden, yaşadığı ağır darbelere rağmen
ayakta kalmayı başaran inatçı bir Karadeniz insanının hikâyesinin
ortaya çıkmasına neden olan Kadir Keleş, adeta sabreden derviş
gibi.
Türkiye Futbol Federasyonu Basın Departmanı'nın çıkardığı TamSaha
Dergisi için Nuri Bekar'a konuşan Kadir Keleş, hedeflerini ve
yaşadığı serüveni anlattı. İşte Kadir Keleş'in TamSaha Dergisi'ne
verdiği röportajın detayları:
Çocuk yaşta kapısından girdiğin Trabzonspor'da A takım formasıyla
buluşman oldukça uzun sürdü. Bu süreçte çok sayıda takım dolaştın
ve 25 yaşında bordo-mavili formaya ulaştın. Resmi kayıtlarda
Trabzonspor'da filiz lisansının çıkartıldığı tarih 2000 olarak
görünüyor. Yani o sırada 12 yaşındasın. Ama öncesinde de futbol
topuyla bir tanışıklığın olmalı. Bize bu hikâyeyi en baştan anlatır
mısın?
8 yaşındayken babam beni amatör bir takım olan Hızırbeyspor'a
götürdü. 9 yaşına kadar orada oynadım ama sonra okul devreye
girince bıraktım. Okul takımımızdaki hocam daha sonra beni
Telekomspor'a gönderdi. Takımla idmanlara çıkmaya başladım ama
maçlarda beni hiç oynatmıyorlardı. Lisansım bile yoktu açıkçası. Bu
durumdan sıkıldım ve antrenmanlara da gitmemeye başladım. 11
yaşındayken okul takımında birlikte oynadığım arkadaşım Ziya Şakar
bir gün "Gel seni Trabzonspor'a götüreyim" dedi. "Kardeşim beni
oraya almazlar ki" cevabını verdim. Bunun üzerine Ziya, "Neden
almasınlar ki, sen iyi futbol oynuyorsun. İdmana çıkarsın, olursa
olur, olmazsa olmaz " diye ısrar etti. Ganita'nın oradan tesislere
servis kalkıyordu. Ziya'yla servise yürürken heyecandan ölecek
gibiydim. Servise bindim, hiç kimseyi tanımıyordum ve konuşmaya
bile utanıyordum... Neyse, tesislere geldik. O gün de 1988 grubunun
Rizespor'la hazırlık maçı vardı. Güven Piriskender Hoca bizi yanına
çağırdı, Ziya'ya, "Nasıl bizde oynayabilir mi?" diye sordu. Ziya da
"İyi oyuncu hocam, oynar" cevabını verdi. Hocanın "Göreceğiz
bakalım" demesi üzerine idmana çıktım. Hoca hazırlık maçının ikinci
yarısında bana sol açıkta şans verdi. İyi de oynadım. 2-1 kazandık.
Maçtan sonra Güven Hoca "Sen hafta sonu yine gel" dedi. O anda
sevinçten havalara uçacaktım. Trabzonspor beni çağırmıştı. İkinci
antrenmanımda bu sefer Özkan Hoca (Sümer) beni izledi. Yanına
çağırdı ve malzemeci Hayati abiye, "Bu çocuğa malzeme ver" dedi.
Malzemeleri alıp soyunma odasına gittiğimde, arkadaşlar, "Hayırlı
olsun" diye beni tebrik etmeye başladı. "Ne oldu ki?" diye sorunca,
"Seçildin artık" cevabını verdiler. Gerçekten de bir-iki gün sonra
lisansım çıkartıldı. Babamın, ailemin hiç haberi olmamıştı bu
gelişmelerden. Sonradan öğrendiler. Ziya olsun, babası Sedat Şakar
olsun bana çok yardımcı oldular. Tabii Özkan Hocanın da hakkını
yememek lâzım. Eğer o gün beni izleyip beğenmeseydi belki de benim
için futbol kapısı kapanacaktı.
Senin için üzücü bir konu ama erken yaşta babanı ve abini
kaybetmişsin. O süreçte neler yaşadın, ailenin geçimini kim
sağladı?
Önce babamı kaybettik. O dönemde abim çalışıyordu. Ben de çay
ocağında, ayakkabıcıda çalışıyor, kazandığım parayı aileme
veriyordum. Sonra Trabzonspor bana maaş bağladı. Miktarı tam
hatırlamıyorum ama ailemi çok sevindiren bir paraydı bu. Babamı ve
ardından abimi kaybetmek benim için büyük bir acıydı elbette ama
ben bu acıları hep içimde yaşadım. Kendimi çok dışa vurabilen
birisi değilim zaten.
ANNEM "DEVAM ET OĞLUM" DEDİ
Bir yandan çalışıp bir yandan futbol oynadığın dönemde ne gibi
zorluklar yaşadın? O dönemde futbolu bırakmayı aklına getirdin mi?
Yoksa futbol senin için hayatın zorluklarını yenmek için bir araç
olarak mı görünüyordu?
Maddi durumumuz kötüydü gerçekten de. Babam öldükten sonra futbolu
bırakmayı ciddi olarak düşündüm. Çünkü çalışmam ve aileme katkı
sağlamam gerekiyordu. Zor bir durumdu. Ama annem "Oğlum sen başka
konuları düşünme, futbol oynamaya devam et" dedi ve beni yeniden
kulübüme gönderdi. Sağ olsunlar çalıştığım yerlerdeki abilerim de
bana yardımcı oldu, idman saatlerinde izin verdiler. Eğer annem o
gün, "Oğlum futbolu bırak" deseydi bırakacaktım, başka çarem yoktu
çünkü. Ben o dönemde futboldan para kazanacağımı bilmiyordum.
Çocukluk hevesiyle, eğlenme amaçlı olarak futbol oynuyordum. Annem
de beni futbola gönderirken, "Oğlum ileride para kazanır"
düşüncesinde değildi. O anda sadece benim çocukluk hevesimi
kırmamayı düşünmüştü.
Trabzonspor altyapısındaki eğitim sürecinde neler yaşadın? O
dönemde Trabzonspor'dan Genç Millî Takımlara gelen az sayıdaki
oyuncudan birisiydin. Altyapıda üzerine titrenen özel oyunculardan
birisi olduğunu söyleyebilir miyiz?
Söyleyebilirim elbette... Bu noktada altyapıdaki hocalarıma çok şey
borçluyum. Beni Genç Millî Takımlara isim olarak önerenler de
altyapıdaki hocalarımdı çünkü. Onlar benim yeteneğime güvenip
teklifte bulundular, Genç Millî Takım kamplarına katıldığımda da
ben yeteneklerimi gösterme fırsatı buldum ve sonrasında sürekli
kadroya davet edilen bir oyuncu oldum. Trabzonspor'un altyapısında
bize büyük emek harcadılar. Beni ve diğer arkadaşlarımı hep bir
kademe yukarı taşımak için çaba gösterdiler. Her seferinde daha iyi
top kontrolü yapabilmek, her seferinde daha yükseğe sıçrayabilmek
için uğraştık. Zaten bunları yaparsanız gelişiyorsunuz. Sadece
yetenekle bir yere varabilmeniz mümkün değil. Altyapıda benden daha
yetenekli arkadaşlarım vardı, benden daha ön plandaydılar ama çok
çalışarak onları geçtim.
Altyapı döneminde futbol kişiliğinin oluşmasında sana en fazla
katkı sağlayan teknik adamlar kimlerdi?
En başta Özkan Sümer var tabii ki. Altyapı koordinatörümüzdü ve
adeta üzerimize titriyordu. Bugün onun sayesinde bu noktadayım
diyebilirim. Onun dışında Güven Piriskender'den, Turgay Kural'dan,
Ahmet Özen'den çok şey öğrendim. Birinin disiplininden, diğerinin
bilgisinden yararlandım ve aldığım her şeyi hafızama kaydederek
buraya geldim. Benim bir eksi yanım vardı, altyapıdayken fiziksel
olarak çok zayıftım. Yetenekliydim ama zayıf fiziğim nedeniyle, "Bu
çocuktan futbolcu olmaz" diye düşünüldüğü zamanlar bile oldu. Çünkü
futbolda kuvvet önemli bir aktör. Zayıf olduğunuzda "Bu çocuk
mücadele edemez, savaşamaz" diye düşünülebiliyor. Halbuki insan
zekâsıyla her şeyin üstesinden gelebiliyor. Mesela benim gücümün
yetersiz kaldığı noktada zekâmla kaptığım toplar var, kurtardığım
pozisyonlar var, attığım paslar var. Zayıf olabilirim ama 40-50
metreye isabetli pas atabiliyorum. Evet, futbolda kuvvet çok önemli
ama bence futbol öncelikle bir zekâ oyunu.
Futbola başladığında sol açık oynadığını söylemiştin. Sol beke
dönüşmen nasıl gelişti?
Başlangıçta sol açık oynuyordum, altyapıya girdikten sonra bir
dönem Abdullah Karmil'le birlikte stoper oynamaya başladım. O zaman
takımın en uzun oyuncuları ikimizdik. Daha sonra futbol gelişimime
göre hocalarım benim sol bekte daha verimli olabileceğimi söyledi.
İyi ki de öyle olmuş. Gerçekten de sol bekin benim için en iyi
mevki olduğunu düşünüyorum. Ama sonrasında sol önde oynadığım da
oldu, orta sahanın ortasında da...
Trabzonlu her çocuk gibi sen de Trabzonsporlusun. Takımın oyuncusu
olmadan önce taraftarıydın. Taraftar olduğun dönemde Trabzonspor'la
ilgili anıların var mı?
Olmaz olur mu? Maça girebilmek için tanımadığımız insanlara
yalvarırdık. O zamanlar büyükler, bir küçük çocuğu önlerine alıp
tek biletle içeri girebilirdi. Stadın önünde bekler, insanların
gözlerinin içine bakardık bizi içeri soksunlar diye... Sağ olsunlar
çoğu da bizi kırmazdı. Maçları maratondan izlerdik ama boyumuz kısa
olduğu için tribünlerdeki direkler nedeniyle sahanın içini çoğu
zaman göremezdik.
19 YAŞINDA BU FORMAYI GİYEBİLİRDİM
Trabzonspor'da 2007-2008 sezonunda Ersun Yanal döneminde A takım
kadrosuna alındığını biliyoruz. Bu süreç nasıl gelişti? Seni A
takıma öneren birisi mi vardı, yoksa Ersun Hoca mı bu kararı
verdi?
Bizi en iyi bilenler altyapı hocalarımızdır. Onların önerisiyle
Ersun Hocanın beni izlediğini ve A takım kadrosuna aldığını
düşünüyorum. Altyapıda o sezon sol önde oynuyordum ve çok sayıda
gol atmıştım. A takıma da Barış Memiş'le birlikte sol kanat
oyuncusu olarak alındım. Ama ikimizin futbol yetenekleri çok farklı
tabii. Barış daha göze hoş gelen, şova dönük bir futbol oynuyor.
Bense daha sade, basit ve sonuca dönük oynamaya çalışıyorum. Ersun
Hoca beni o dönemde sol önde değil de sol bekte deneseydi belki de
Trabzonspor formasını 19 yaşında giymeye başlayacaktım. Ama olmadı
ve ben de oynayacağım bir kulübe gitmek istedim. Sonuçta kendimi
geliştirmem ve para kazanmam lâzımdı. Menajerimiz Caner
Çuvalcıoğlu'na söyledim ve izin alıp kiralık olarak Gaziantep
Büyükşehir Belediyespor'a gittim.
A takıma alındığında ve onlarla ilk idmana çıktığında neler
hissetmiştin?
Rüyada gibiydim. Düşünsenize, büyük bir hedefiniz var ve o hedefe
ulaşıyorsunuz. Bulutların üzerindeydim sanki. İçimde sürekli bir
koşma isteği vardı. Sahanın içinde her yere koşuyor, kendimi
göstermek istiyordum. Ama o zamanın şartlarında genç bir oyuncunun
forma şansı bulması çok zordu. Aslında şimdi de öyle. Açık konuşmak
gerekirse genç bir Türk futbolcusunun oynayabilmesi çok zor. Çok
büyük yetenekleri olması gerekiyor. Kaç futbolcu başlar başlamaz
büyük yeteneklere sahiptir ki? Çoğu oyuncu kendini oynaya oynaya
geliştirir. Ne yazık ki bizim ülkemizde genç oyuncunun oynayarak
olgunlaşmasına sabredilmiyor. Oyuncu daha başlangıçta büyük
beklentilerle kendisini baskı altında hissediyor. Taraftar
oyuncudan hep en iyisi olmasını bekliyor. Oysa genç oyuncunun da
daha fazla taraftarın sabrına ve sahip çıkmasına ihtiyacı var.
O dönemde takım içinde sana destek veren, yol gösteren birileri var
mıydı?
Açıkçası yoktu diyebilirim. Başlangıçta biraz ilgilendiler ama
sonrasında arka plana düştük. Ersun Hoca sağ olsun bizi A takım
kadrosuna almıştı. Zaman zaman maç kadrosuna girdiğimizde o kadar
mutlu oluyorduk ki... Yani bırakın oynamayı, maç kadrosunda yer
alınca dünyalar bizim oluyordu. Ersun Hoca bize bu duyguları
yaşatıyordu. Daha çok motive olup bu sefer oynayabilmek için daha
çok çalışıyorduk. İnsanların önüne çıkıp kendimizi göstermek
istiyorduk.
ALTYAPIDAN GELENLER İDMAN OYUNCUSU OLUYOR
Trabzonspor'da A takım formasını ilk olarak 2008'in Ocak ayında
Gençlerbirliği ile oynanan kupa maçında giymişsin. O ilk maçla
ilgili bize neler anlatabilirsin?
Sanırım o maçta son 20 dakikada oynamıştım. Sadece ileri koşarak
maçı bitirmiştim. Top ayağıma bir veya iki defa gelmişti zaten.
Kadrodaki isimler fena değildi ama takımın performansı yetersizdi.
Belki o dönemde bize güvenilip şans verilseydi bugün çok başka bir
durumda olabilirdim. İnsanlar bazen yapmacık davranıyor. Size
güveniyormuş gibi gösteriyorlar ama gerçekte böyle bir güven
beslemiyorlar. Bir bakın, kaç senedir Trabzonspor altyapısından
oyuncu çıkmıyor? Aslında oyuncu çıkıyor, 4-5'i kadroya alınıyor ama
bir bakıyorsunuz hiçbiri kalıcı olamıyor. Hepsi mi kötü bu
oyuncuların? Biraz beklemek, sabretmek, şans vermek gerekiyor bu
oyunculara. Bizim altyapıdan gelen oyuncular ne yazık ki idman
oyuncusu oluyor.
Süper Lig'deki ilk maçına da yine o sezonun sonunda İstanbul BBSK
karşısında çıktığını görüyoruz. Son üç dakikada Hüseyin Çimşir'in
yerine oyuna girmişsin. İlk Süper Lig maçınla ilgili hatıraların
var mı?
Hüseyin abinin sakatlanması sayesinde oyuna girmiştim. 3-0 öndeydik
ve son dakikada bir kontratak yakalamıştık. Umut abiyle verkaça
girmiştim; verdim, kaçtım ama topu alamadım. Olimpiyat Stadı'ndaki
maçın atmosferi büyüleyiciydi. Taraftar bizi tribüne çağırdığı
sırada kalbimin nasıl gümbür gümbür attığını şimdi bile çok net
hatırlıyorum. Kafamı bir kaldırdım, her yer bordo-maviydi. Müthiş
bir sahneydi benim için.
O sezonun ardından bir seyyaha dönüşüyorsun ve önce Gaziantep
Büyükşehir Belediyespor'a kiralanıyorsun. Trabzonspor'dan ilk
ayrılışın üzerindeki etkileri nelerdi? Ayrılık süresi uzadığında
bir gün geri döneceğine olan inancını yitirdin mi hiç?
Umudumu hiç yitirmedim, çünkü ben kendimi geliştirmek için buradan
ayrıldım. Bir oyuncu sadece antrenman yaparak kendini geliştiremez.
Bunu çok iyi biliyordum. Gaziantep Büyükşehir Belediyespor'a
gittiğimde 19 yaşındaydım. 1. Lig'de 25-26 maç oynadım ve iyi bir
performans göstererek geri döndüm. Bana göre baya yol kat etmiştim.
Ama o sırada Trabzonspor yeni transferler yapmıştı ve takımda yer
bulamayacağım belliydi. Şunu söyleyeyim, büyük takımda oynayan genç
oyuncuya helâl olsun demek gerekiyor. Bilin ki o oyuncu çok büyük
zorlukları aşarak bunu başarmıştır.
Gaziantep Büyükşehir Belediyespor günlerini biraz açalım...
Benim için süper bir dönemdi. Futbolcu olduğumu, profesyonel bir iş
yaptığımı orada hissettim. Oradaki başkanımız bizi çok seviyor ve
destekliyordu. Takımdaki abilerim de öyle. Doğrusunu söylemek
gerekirse ben yeniden Gaziantep'e dönmek istemiştim. Orada biraz
daha oynayıp çok daha güçlü bir biçimde geri dönmeyi hesaplıyordum.
Ama Özkan Hocam benim 1461 Trabzon'da oynamamı istedi. Benim de
Trabzon'un çocuğu olarak büyüklerimin sözünden dışarı çıkmam,
onlara saygısızlık yapmam mümkün değildi. Dolayısıyla 1461
Trabzon'a gittim ve orada oynadım. Ama Gaziantep Büyükşehir
Belediyespor'u unutamıyorum. Orası benim için dönüm noktasıydı.
1461 Trabzon'daki kiralık döneminde neler yaşadın?
O dönemde takımın adı Karadenizspor'du. Takımdaki herkes birlikte
oynadığımız arkadaşlarımızdı. Aynı odayı paylaştığımız, aynı
tabaktan yemek yediğimiz arkadaşlarımız... O sezon çok başarılı
olmuş, 1. Lig'e çıkabilmek için play-off oynamıştık. Ama hepsi o
kadar işte... Sadece birer tebrik aldık ancak kimse elimizden tutup
da "Yürü evladım" demedi. Çok iyi performans gösteriyoruz,
talibimiz çıktığında gönderilmiyoruz, yine orada kalıyoruz. Genç
oyuncuyuz ve büyük hayal kırıklıkları yaşıyoruz. Kalbimiz
kırılıyor. Motivasyonumuz kayboluyor. Büyük profesyoneller değiliz
ki... 20 yaşında gençleriz. Yaşadıklarımıza karşı direnmek kolay
olmuyor. Dediğim gibi çok iyi bir sezon geçirdim ama yukarıya
alınmadım, yine takımda kalmam istendi. Buna rağmen yılmadım. Daha
büyük bir hırsla çalışmaya devam ettim. O zamanki başkanımız
Hüseyin Örs, hocamız Ahmet Özen de bana hep destek verdi. Bize
karşı bir abi, bir baba gibiydiler ve yolumuzdan sapmadan devam
etmemizi sağladılar.
"PARAYI GETİR, GİT" DEDİLER
Kiralık gönderilmeler bir geri dönüş sinyali sayılabilir ama
sonrasında bonservisinle birlikte Diyarbakırspor'a gitmek neler
hissettirdi sana? Diyarbakırspor'da neler yaşadın?
O ayrılış mecburi bir ayrılıştı. Çünkü sözleşmem uzatılmamış, takım
bulmam istenmişti. Ancak yetiştirme bedelim yüksekti. Benim
ödeyemeyeceğim bir bedeldi bu. Bu nedenle bir takım bulmam da kolay
değildi. 21 yaşındaydım, ne yapacağımı bilmiyordum. Herkes size
sırtını dönmüş. Düşünsenize, kulübünüz size "Getir parayı git"
diyor ve siz istenmediğiniz bir yerde bekliyorsunuz... O sırada
Gaziantep Büyükşehir Belediyespor'daki hocam Suat Kaya
Diyarbakırspor'la anlaştı ve beni aradı. Ondan Allah razı olsun.
Bana emeği en çok geçen insanlardan birisidir. Beni oynatan da
profesyonel hayatımda gelişimime katkı sağlayan da odur.
Trabzonspor Diyarbakırspor'dan Barış Ataş'ı aldığında Suat Hoca da
beni istedi. Bu sayede transferim gerçekleşti. Diyarbakır hiç
bilmediğim bir şehirdi ve açıkçası gitmeden önce endişelerim vardı.
Ama gidince gördüm ki şehir de mükemmel, insanları da... Hiçbir şey
dışarıdan göründüğü gibi değil. Orada çok sevdiğim abilerim
oldu.
Aynı sezonun ikinci yarısını Adana Demirspor'da geçiriyorsun.
Diyarbakır'dan ayrılış ve Adana Demirspor'u tercih ediş nedenlerin
nelerdi?
O sezon Diyarbakırspor ekonomik açıdan bir kriz yaşadı. Kimsenin
parası ödenmeyince takımdaki abiler ayrılmaya başladı. Ben de yeni
evlenmiştim ve ekonomik durumum da iyi değildi. Bu nedenle
Federasyona başvurup sözleşmemi feshettirdim ve Adana Demirspor'a
gittim.
Adana Demirspor'da da umduğunu bulamıyor ve yeniden 1461 Trabzon'a
dönüyorsun. Sanırım bu karar senin için dönüm noktalarından birisi
oldu. Bu süreçte neler yaşadığını anlatır mısın?
Adana Demirspor'da 1.5 sezon geçirdim. İlk sezonumu hiç sorunsuz,
mükemmel bir takımda, çok güzel bir şehirde, harika bir taraftar
ortamında geçirdim. Ancak Mustafa Tuncel Başkanımız bir problem
yaşadı ve ayrılmak zorunda kaldı. O baba adamın ayrılışı her şeyi
alt-üst etti. Yeni gelen yönetim benim sözleşmemi uygun bulmadı, o
parayı hak etmediğimi söyledi ve beni kadro dışı bıraktı. Tek neden
paraydı. Yoksa hiç kimseye bir saygısızlığım veya performans
düşüklüğüm olmadı. Birkaç ay tek başıma antrenman yaptım. Bu
dönemde affedilmem gündeme geldi ama bu sefer de ben kabul etmedim.
Çünkü bana yapılan bir haksızlık vardı. Beni arkadaşlarımdan
ayırmaya hakları yoktu. Üstelik paramı yüksek bulup kadro dışı
bırakırken benimle konuşmamışlardı bile. Oysa konuşsaydık bir orta
yol bulabilirdik. Kadro dışı kalmayı gururuma yediremedim ve af
teklifini kabul etmedim.
Sonrasında 1461 Trabzon'a döndüğünü görüyoruz...
O benim hayatımın dönüm noktasıydı. Dışarıda oynamaktan çok
sıkılmıştım. Onca sürede para da kazanamamıştım. Her kulüple
davalık oldum ve o davalar hâlâ sürüyor. Bir oyuncu hak ettiği
parayı alabilmek için senelerce bekliyor. Bence Federasyonumuz bu
konuyu ele almalı ve daha belirleyici kurallar koymalı. Oyuncular
kulüpler karşısında korunmalı. Parası olmayan kulübe transfer izni
verilmemeli. Bu konuda daha sert yaptırımlar getirilmeli.
1461 Trabzon'a 5 bin lira karşılığında döndüğün doğru mu? Galiba
onların seni geri istemesinden çok sen onları istemişsin.
Evet doğru. O dönemdeki Asbaşkanımız Nevzat Şakar'la görüştüm ve
derdimi anlattım. "Sizin yüzünüzü kara çıkarmak istemiyorum,
elimden gelen en iyi performansı gösteririm" dedim. Yaşadığım
zorlukları anlattım, "Dışarıda oynamak istemiyorum, şehrimin
takımında forma giymek istiyorum" dedim. Transferin de son günleri
yaklaşmıştı. Elimde bir de Eyüpspor opsiyonu vardı ama doğrusu
Trabzon'dan ayrılmak istemiyordum. Sağ olsunlar kabul ettiler ve
1461 Trabzon'a döndüm. Gerçekten de 5 bin liraya döndüm. O da eski
kulübümden alacağımı tahsil edebilmek için avukata vereceğim
bedeldi. Boş kâğıda imza attım. Tabii sonradan sözleşmemi
düzelttiler sağ olsunlar ama ben hiçbir zaman Trabzonspor'la para
konuşmadım.
TAKIM ARKADAŞLARIM SAYESİNDE EKMEK YİYORUM
1461 Trabzon'da geçirdiğin 1.5 sezonda 2. Lig'de şampiyonluk
yaşadınız, PTT 1. Lig'e çok başarılı bir dönem geçirdiniz. Kupada
Galatasaray'ı elediniz, Fenerbahçe'yi yendiniz... Senin de bu
başarılardaki katkın büyüktü. Trabzonspor'a dönüşü de bu
performansınla sağladın. Bize 1461'deki 1.5 sezondaki çıkışından
söz eder misin? Bu çıkışı sağlayan faktörler nelerdi?
Hiçbir oyuncu tek başına bir şey yapamaz. O sezon takımımız
harikaydı. Hepsi yüreğiyle mücadele eden, hedefi olan oyunculardı.
Hepimiz birbirimizi yukarıya ittik. Ben tek başıma kendi
performansımla buraya gelmedim. Oradaki arkadaşlarım sayesinde
buradayım. Birbirimize yardımcı olarak, birbirimizin arkasını
kollayarak, yenemezsen yenilme mantığıyla buralara geldim. Her
şeyimi o takımdaki arkadaşlarıma borçluyum. Bugün ekmek yiyorsam,
onlar sayesinde yiyorum. Buradan hepsine çok teşekkür ediyorum.
Sezon sona erdiğinde 1461'deki pek çok oyuncu Trabzonspor'a geçmeyi
bekliyordu ama bu fırsat içinizden birkaç oyuncuya nasip oldu. Bu
oyunculardan birisi olarak seçilmeni neye bağlıyorsun? Mustafa
Akçay'ın seni tercih etmesinin sebebi neydi?
Sezon başında Trabzonspor'da benim bölgemde oynayan çok sayıda
oyuncu vardı. Emerson, Cech, Celutska gibi... Mustafa Hocam bana bu
durumu anlattı. Bu konuşmayı olumlu buldum. Çünkü hocam çok
düşünceli davranmıştı. Trabzonspor'a gelip beklemem benim açımdan
olumlu olmazdı. Nihayetinde artık 18 yaşında değilim. 25 yaşına
gelmiştim ve oynamam gerekiyordu. Mustafa Hocamla bu konuşmayı
yaptıktan sonra 1461 Trabzon'a geri döndüm ve sezon başı kampını
orada geçirdim. Kampın ortasında haber geldi; Ünal Karaman Hoca
aramış ve beni talep etmiş. Hiç beklemiyordum, şoke oldum. Sol
bekteki tüm oyuncular gidince bana şans doğmuştu. Trabzonspor'a
oynama hevesiyle geldim. 1461'e geri dönmüştüm ama ummadığım bir
anda hayalim gerçekleşti. Bu da motivasyonumu ve isteğimi artırdı
doğal olarak. Hayırlısıyla başladık. Sabreden derviş, muradına
ermiş diye bir söz var ya... Galiba tam da beni anlatıyor.
Bu sezonun ilk yarısında bir süre oynama fırsatı bulamadın. Sol
bekte Aykut Demir ve hatta Olcan Adın forma giydi. Bu süreçte
sıranı beklerken neler düşündün, neler yaptın?
Artık genç oyuncu değilim... Genç oyuncu dediğiniz en fazla 20
yaşındadır. 25 yaşındayım ve artık olgunlaşmış bir oyuncuyum,
dolayısıyla oynamayı bekliyordum. Sıramı beklerken çok çalışıyordum
ama yüreğimde de tabii ki bir burukluk vardı. Trabzonspor formasına
ilk defa bu kadar yaklaşmıştım ve o formayı çok istiyordum.
Düşünsenize, hayalime ulaşmak için önümde sadece bir kaç adım
kalmış... Bazen moralim bozuldu ama hiç bıkmadım ve formaya ulaşma
heyecanıyla çalıştım, çalıştım, çalıştım. Kadroya alınmadığım
dönemler de oldu ama hiç yılmadım. En sonunda bir fırsat geldi ve o
fırsatı çok iyi değerlendirdim. Elazığspor maçıydı... Allah "Yürü
ya kulum" dedi. İnşallah bu formayı çok uzun süre giyerim. Ben üç
ay ya da 1 sezon için Trabzonsporlu Kadir olmak istemiyorum. Ama
Trabzonsporlu taraftarların Trabzonlu çocuklara daha çok destek
vermeleri, bir pas hatası yapmalarına kızmaması lâzım. O zaman
görecekler ki, o genç oyuncu seneye çok daha iyi olacak. O hataları
bir daha yapmayacak. Bizim insanımız bizi saha içinde boğarsa,
sadece bir insana yüklenirse, o insanın psikolojisi bu baskıyı
kaldırmaz. Trabzonspor taraftarı bir oyuncuyu mimlerse bitti. O
oyuncu ağzıyla kuş tutsa bir daha yaranamaz. Ben Mustafa arkadaşıma
üzülüyordum, şimdi Zeki arkadaşıma çok üzülüyorum. İkisi de
yaşadıklarını hak etmeyen insanlar.Gerçi Mustafa'yı kurtardık,
şimdi sıra Zeki'de. Taraftarımızdan sağduyulu davranmasını
istiyorum. Elbette hatalarımız olacak. Hangimiz dört dörtlük
olabiliriz ki? Hatalarımızı biliyoruz ve bunları kapatmak için
çalışıyoruz. Hem de bütün iyi niyetimizle, yürekten oynayarak
çalışıyoruz. Belki kapasitemiz bu kadar ama o forma için her
şeyimizi veriyoruz sahada. Taraftarımız buna emin olsun.
KADİR HOCAMA SÖZÜM VAR!
Aslında senin hikâyen bir azim ve kararlılık öyküsü... Bugün bu
noktaya ulaşmanı sağlayan en önemli özelliklerin nelerdi sana
göre?
İnatçılığım!.. Çok fazla konuşan bir insan değilim, içine kapanığım
aslında. Her şeyi kendi kafamda kurdum, kendi kafamda yaşadım.
Sahaya çıktım, en iyisini yapmaya çalıştım. Hiçbir şekilde fuzuli
diyaloglara girmedim, başka insanlar için farklı şeyler konuşmadım.
Sadece futbolu sevdiğim için o işin içinde bulunmam gerektiğini
düşündüm ve işime dört elle sarıldım, hiç bırakmadım. Kötü yaptım,
bir dahaki sefere iyisini yapmaya çalıştım. İnanın ki çalışınca
oluyor. Bazen bir kerede düzeltemiyorsunuz hatanızı ama iki oluyor,
üç oluyor, dördüncüde mutlaka düzeliyor. Belli bir düzeyde
oynuyorum, standardım hiç aşağıya düşmüyor. Şimdi hedefim o çizgiyi
biraz daha yukarıya çekmek, Trabzonspor'un unutulmaz sol bekleri
arasına girmek. Bir Dozer Cemil, bir Abdullah Ercan gibi iz
bırakmak istiyorum. Beni buraya yollarken Kadir Özcan Hocama,
"Senin adını orada ben yaşatacağım" diye söz vermiştim. Allah
rahmet eylesin, çok büyük bir adamdı, ona verdiğim sözü tutacağım
ve bu formayı kolay kolay bırakmayacağım.
Kendinde eksik gördüğün, geliştirmeye çalıştığın yönlerin var mı?
Ekstra çalışmalar yapıyor musun?
Ağır olduğum yönünde eleştiriler alıyorum. Her insanın bir
fizyolojik yapısı var ve benim bacak uzunluğum nedeniyle hızım
görünmüyor. Ama dikkat etsinler, birebirde rakibin yanımdan hızla
geçtiği görülmemiştir. Bacak boyumdan ve adımlarımı uzun atmamdan
dolayı ağır bir görüntü versem de yeterince hızlı olduğumu
düşünüyorum. Fiziksel olarak ise biraz daha kuvvetlenmem
gerektiğinin farkındayım. Bu lig için biraz daha güçlü olmam
gerekiyor. Onu da başarırsam tam anlamıyla bu ligin oyuncusu
olabilirim.
Beğendiğin, örnek aldığın oyuncular var mı? Hangi özellikleri
nedeniyle bu oyuncuları örnek alıyorsun?
Abdullah Ercan örnek aldığım bir oyuncuydu doğal olarak. Bir de
Roberto Carlos'u takip ediyordum. Yaptığı hareketleri izliyordum.
Bugün sıkça kullandığım bir çekme hareketi var, onu da Hami
Mandıralı Hocamı izleyerek öğrenmiştim. Vurur gibi yapıp topu
çekerdi ve bunu peş peşe bir kaç kez yapardı. O hareketi küçükken
çok denemiştim, bugün de sık sık uyguluyorum.
2004-2008 döneminde U16'dan başlayıp U20'ye kadar tüm kategorilerde
ay-yıldızlı formayı giyen bir oyuncusun. Ancak 5 yıldır da bu
formadan uzaksın. Bugün gösterdiğin performansa bakarak Millî
Takım'ın yeni yapılanması içinde kendine bir yer bulabileceğini
düşünüyor musun?
Dediğim gibi bir eksiğim var, kuvvet. Onu da aşabilirsem Millî
Takım formasını giyebileceğimi düşünüyorum. Önümdeki en büyük hayal
ve hedef de bu zaten. Millî Takım formasını giyerek Trabzonspor
taraftarlarını gururlandırmak istiyorum.
Gelecekle ilgili nasıl planlar, nasıl hayaller kuruyorsun?
Ailemi en iyi şekilde yaşatmak istiyorum. Sonuçta ben yokluktan
geldim. Zaten futbolcu olup da zengin çocuğu olan insan sayısı
fazla değildir. Futbolcular genellikle gariban ailelerin çocukları.
Ama hepsi de gönülleri büyük insanlar. Anneme söz vermiştim ama onu
kaybettim. Şimdi sırada kendi ailem var. Ailemden başka hiçbir şey
düşünmüyorum.
Futbolun dışındaki hayatında neler var?
Eşim var, onun ailesi var, ablam ve eniştem var. Onlardan başka
hiçbir şey beni mutlu etmiyor. Hayatımdaki en değerli şey ailem.
Çünkü babamı, abimi, annemi erken kaybettim ve aile hayatını
yaşayamadım. Şimdi sahip olduklarımla mutlu bir aile hayatım olsun
istiyorum.
CİHAN
Yorumlar