Birol Parlak: Stoper oldum, hayatım değişti
Profesyonel liglerde maça çıktığında daha 16 yaşında olan, ama ardından yaşadığı sakatlıklar ve olumsuzluklara rağmen yeniden futbola dönen ve milli takıma kadar yükselen Birol Parlak, "Stoper oldum, hayatım değişti.
Profesyonel liglerde maça çıktığında daha 16 yaşında olan, ama
ardından yaşadığı sakatlıklar ve olumsuzluklara rağmen yeniden
futbola dönen ve milli takıma kadar yükselen Birol Parlak, "Stoper
oldum, hayatım değişti." dedi.
Türkiye Futbol Federasyonu basın departmanı tarafından hazırlanan
TamSaha Dergisi'ne konuşan Birol Parlak, yaşadıklarını adeta bir
peri masalına benzetiyor. 16 yaşında profesyonel liglerde maça
çıkıp geleceğe umutla bakarken bir forvetti Birol Parlak
başlangıçta. Sonraki 6-7 sezonda ise neredeyse futbolu bıraktıracak
düşüşler ve sakatlıklar yaşadı. Ama adeta sihirli bir dokunuşla A
Millî Takım kadrosunda buldu kendini. PTT 1. Lig'den İsveç millî
maçının kadrosuna uzanan yolculuktaki bu sihirli dokunuşun altında,
genç oyuncuyu santrfordan stopere dönüştüren Bünyamin Süral'ın ve
elbette millî daveti yapan Fatih Terim'in imzaları bulunuyor.
"Memleketim Rize'den ben 1 yaşındayken Mersin'e taşınmışız. 12
yaşına geldiğimde ısrarlarıma dayanamayan babam beni Mersin İdman
Yurdu'nun yaz okuluna yazdırdı. Aradan 1 hafta geçtikten sonra göze
batmış olmalıyım ki kulüp hemen lisansımı çıkardı." diyen Birol
Parlak, "16 yaşına geldiğimde, bir hafta öncesine kadar tribünden
izlediğim A takımın içinde buldum kendimi. O dönemde takımımızın
teknik direktörü İlyas Tüfekçi Hocamızdı. Onun üzerimdeki emeği
büyüktür. Bu çıkışı ise fiziksel olarak akranlarıma olan
üstünlüğüme bağlıyorum." ifadelerini kullandı.
Mersin İdman Yurdu'nda birkaç sezon zaman zaman oynama fırsatı
bulduğunu belirten Birol Parlak, "Serhat Güller döneminde, Altay
maçında ön çapraz bağlarım koptu. Ertesi sezon Nurullah Sağlam
yönetiminde yeni bir kadro kurulunca bonservisimle birlikte
takımdan ayrıldım. 3. Lig takımı Tepecikspor'a gittikten sonra
'Keşke Mersin'de kalsaydım' dedim. Takım şampiyon olup 2. Lig'e
çıktı ama ben çok az süre aldım. Yarım sezon daha orada kaldım. O
sırada yine sakatlandım ve menisküs ameliyatı oldum." diyerek o
dönemde çok ağladığını da söyledi.
Bu sakatlığın ardından Tepecikspor'un kendisini bıraktığını ve
devre arasında Tarsus İdman Yurdu'na transfer olduğunu belirten
Birol Parlak, "Ancak orada da sadece iki maç oynayabildim. Benim
açımdan çok kötü bir sezondu. Psikolojik açıdan çok yıpranmıştım.
6-7 sezonum neredeyse boşa geçti ama geçtiğimiz sezon Şekerspor'a
transferimle hayatım değişti. Sezona sol bek olarak başladım.
Beşinci haftada takımın başına Bünyamin Süral geldi ve bana 'Stoper
oynayacaksın' dedi. Bu mevki değişikliği futbol hayatımın dönüm
noktası oldu." ifadelerini kullandı.
Fethiyespor'un devre arasında kendini istediğini de belirten Birol
Parlak, "Ancak bu teklifi kabul edemedim. Çünkü Şekerspor kümede
kalma mücadelesi veriyordu ve bana yeniden futbol oynama fırsatı
tanıyan bir kulübe, 'Ben gitmek istiyorum' demek yanlış olurdu.
Sezon bittiğinde Fethiyespor'a transferim gerçekleşti." diyerek,
şunları söyledi:
"Sezon başında Mustafa Ceviz döneminde ilk 8 haftada hep kadroda
yer aldım ama hiç oynayamadım. 9. haftada deplasmandaki Orduspor
maçına ilk on birde başladım ama iki sarı kartla atıldım. Yani
kronik şanssızlığım sezon başında da devam ediyordu.
Engin İpekoğlu döneminde ilk maçımı Fenerbahçe ile oynadık. Sahaya
çıktığımda tüylerim diken diken oldu. Şükrü Saracoğlu'nun atmosferi
bambaşka. Karşımda Webo gibi çok kuvvetli bir oyuncu vardı ve ona
karşı çok iyi mücadele ettiğimi düşünüyorum. "
Türkiye Futbol Direktörü ve A Milli Takım Teknik Direktörü Fatih
Terim'in projesi olan 'PTT 1. Lig Karması' ile büyük heyecan
yaşadığını da belirten Birol Parlak, "Bu davete çok ciddi baktım.
Ne olursa olsun üzerinizde Millî Takım formasını taşıyorsunuz ve
Fatih Hoca sizi izliyor. İşimi çok saygı duyarak yaptım. Ardından
da Fethiyespor'la çıktığım maçlarda performansımın üzerine koyarak
oynadım ve Millî Takım kadrosuna alındım." diyerek, mutluluğunu
ifade ederken, şu görüşlere yer verdi:
"Çok inançlı ve sabırlı bir insan olduğumu söyleyebilirim. Annemin
ve babamın desteği de önemli bir faktördü. Sabrederek, yılmadan
çalışarak, 'Daha önce yaptım, yine yaparım' diyerek sürekli
çabaladım. Sağ olsun Fatih Hocam ve ekibi de beni A Millî Takım'a
lâyık gördü."
Dünya çapında en beğendiğim stoperin Real Madridli Sergio Ramos
olduğunu da belirten Birol Parlak, "Çok hırslı ve yıpratıcı bir
defans oyuncusu. Ligimizde de Galatasaraylı Semih Kaya çok büyük
bir çıkış gösterdi. Bir kere gözü kara. Bence bir stoperin birinci
özelliği gözünün kara olması, mücadeleden kaçmaması zaten."
diyerek, şu ifadeleri kullandı:
"Millî Takım kadrosuna alınmak kariyerim için müthiş bir referans
oldu ama benim şu andaki tek düşüncem Fethiyespor'un ligde kalma
mücadelesine olabildiğince destek verebilmek. Süper Lig'de oynamayı
ise tabii ki isterim. Oraya gidersem de kalıcı olmak ve uzun yıllar
oynamak isterim."
Orduspor maçında hem doğum günü olduğunu hem Millî Takım'a
çağırıldığını hem de Fethiyespor'daki ilk golünü attığını da
belirten Birol Parlak, "Kameralara gittim ve elimle kalp işareti
yaparak annemi selamladım. Millî Takım'a çağırıldığımda 'Bu çocuk
da kim?' diye soranlara o golle kendimi tanıttığımı da
düşünüyorum." dedi.
İşte TamSaha dergisinden Mazlum Uluç'a konuşan Birol Parlak'ın
röportajının detayları şöyle:
Rize doğumlusun ama futbola Mersin'de başlamışsın. Ailenin
hayatında bir göç hikâyesi bulunuyor yani. İstersen o noktadan
başlayalım. Hayatının ne kadarını Rize'de geçirdin, Mersin'e ne
zaman taşındınız, bu göçün sebebi neydi?
1990'da Rize'nin Pazar ilçesinde doğdum. Babam Çaykur'da çalışıyor.
Ben 1 yaşındayken tayini çıkınca ailece Mersin'e taşınmışız.
Mersin'de büyüdüm. Bütün okul hayatım da orada geçti. 29 yaşında
bir ablam var, bankada çalışıyor. Annem ise ev hanımı.
Futbola ilgin ne zaman ve nasıl başladı, ailende futbolla ilgilenen
başka birileri var mıydı?
Her çocuk gibi sokakta oynayarak futbola başladım. Bu arada okul
takımında da oynuyordum. Bir yandan da babama "Beni bir kulübe
yazdır" diye ısrar ediyordum ama ailem daha çok okula ağırlık
vermemden yanaydı. 12 yaşına geldiğimde babam yoğun ısrarlarıma
dayanamadı ve beni Mersin İdman Yurdu'nun altyapısına yazdırdı.
Futbola başladıktan sonra eğitimini sürdürebildin mi?
Liseyi bitirdim. Ama 16 yaşından itibaren profesyonel olunca bir
tercih yapmak zorunda kaldım ve okulu askıya aldım. Ancak devam
etmeye niyetim var. Bu sene üniversite sınavlarına gireceğim. Beden
Eğitimi ve Spor Yüksekokulu'nda okumak istiyorum. Bu eğitimin
futboluma ve futbolu bıraktıktan sonraki hayatıma da olumlu katkısı
olacağını düşünüyorum.
Mersin İdman Yurdu'nun altyapısına girişin nasıl oldu? Seçmelere mi
katıldın yoksa seni bir yerde izleyip beğenerek mi aldılar?
Okul takımındayken beni izleyen ve isteyen takım aslında Kuvayi
Milliyespor'du. Ancak amatör bir kulüp olduğu için babam oraya
gitmemi istemedi. Beni şehrin tek profesyonel takımı olan Mersin
İdman Yurdu'nun yaz okuluna yazdırdı. Aradan 1 hafta geçtikten
sonra göze batmış olmalıyım ki kulüp hemen lisansımı çıkardı.
Fiziğim akranlarıma göre daha gelişmiş olduğu için minik takımdan
yıldız takıma aldılar.
Bugün Millî Takım'a stoper kimliğinle davet edildin. Futbola
başladığında da bu mevkide mi oynuyordun?
Hayır. Geçtiğimiz sezon Çamlıdere Şekerspor'a gidene kadar bir
forvet oyuncusuydum. Santrfor ya da her iki kanatta forvet olarak
oynuyordum.
16 yaşında profesyonel olmuşsun. Demek ki Mersin İdman Yurdu'nun
teknik ekibi sende bir gelecek görmüş. O dönemde profesyonelliğe
geçmeni sağlayan faktörler nelerdi sana göre?
Söylediğiniz gibi, 16 yaşına geldiğimde, bir hafta öncesine kadar
tribünden izlediğim A takımın içinde buldum kendimi. O dönemde
takımımızın teknik direktörü İlyas Tüfekçi Hocamızdı. Onun
üzerimdeki emeği büyüktür. Hem İlyas Hocama hem de o dönemdeki
kulüp başkanımız Hamit İzol'a çok teşekkür ediyorum. Bu çıkışı ise
fiziksel olarak akranlarıma olan üstünlüğüme bağlıyorum. Dediğim
gibi, fiziksel gelişimim yaşıtlarımın oldukça önündeydi. Tabii bu
arada altyapıda geçirdiğim sezonlarda da oldukça iyi bir performans
göstermiştim.
İlk profesyonel maçına da 16 yaşında, bugün formasını giydiğin
Fethiyespor karşısında çıkman ilginç. Bize o maçın öncesini ve maç
sırasında neler hissettiğini anlatır mısın?
O maçın öncesinde Şampiyonlar Ligi maçı vardı. Hocamız da kadroyu o
maçı izledikten sonra, yani saat gece yarısına yaklaşırken
açıklamıştı. 25 kişilik kadroda ismimi görmeyi beklemiyordum ama
listedeydim. Üstelik İlyas Hocam "Yarınki maçta seni oynatacağım"
deyince iyice heyecana kapıldım ve o gece uyuyamadım. Sabaha kadar
yatakta dönüp durdum. Ertesi gün yedek kulübesindeydim. 82.
dakikada İlyas Hocam "Birol kalk, oyuna giriyorsun" dedi. Oyuna
girdim ama çok heyecanlıydım. 16 yaşındaydım ve nerede duracağımı
bile bilmiyordum. O gün son 8 dakikada sol açık olarak görev
yaptım. Hatta bir de gol kaçırdım. Ama önemli olan İlyas Tüfekçi
Hocamın büyük bir cesaretle 16 yaşındaki bir oyuncuya güvenip şans
tanımasıydı.
Mersin İdman Yurdu'nda geçirdiğin 5 sezonun muhasebesinde neler
var?
Ertesi sezon takımın başına Abdülkerim Durmaz Hocamız geldi. O
gelmeden önce sadece 2 maçta oynamıştım. Dolayısıyla yeniden
altyapıya yollandım ve sezon başı kampına götürülmedim. Ama pes
etmedim ve çalışmayı sürdürdüm. Yukarıda oynadığım ve tadını
aldığım için yeniden oraya dönmekte kararlıydım. Nitekim devre
arası kampına çağırıldım ve sonrasında sürekli kadroya alındım. Son
iki maçta da oynadım. Dardanel maçında hocam bana sağ bekte şans
verdi. Sonraki maçımız ise Adana Demirspor'laydı.
Bu arada Adana Demirspor ile Mersin İdman Yurdu arasındaki rekabeti
de vurgulamak lâzım.
Bu rekabetin yanı sıra Adana Demirspor bizi yendiği takdirde 1.
Lig'e yükselecekti. Ancak sağ bekimiz Zafer Sağdıç iyileşince ilk
on birde o başladı. Maçın 35. dakikasında Zafer abi yeniden
sakatlanınca ben oyuna girdim. Rekabetin gücü nedeniyle tribünler
tıklım tıklımdı. 2-1 kazanılan o maçta oynamak da benim için güzel
bir hatıraydı. Ertesi sezon Ercan Albay göreve geldi. Zafer Biryol,
Altan Aksoy, Faruk Atalay, hemşerim olan Cumhur Bozacı gibi sükseli
transferler yapıldı. Zaten takım o sezonun sonunda 1. Lig'e çıkmayı
başarmıştı. Hoca bana sezon başında, "Şampiyonluğa oynayacak bir
kadro kuruyorum, seni ancak çift kalelerde oynatabilirim" dedi.
"Hocam ben oynayabileceğimi düşünüyorum, müsaade edin kalayım"
cevabını verdim. Kaldım sonuçta. Hoca da beni kadroya almaya
başladı ve sonra da oynattı. O sezonu sağ ve sol açık oynayarak
sürdürdüm. Tokatspor maçı öncesinde Zafer Biryol abi sakatlanınca
hoca beni santrfor oynattı. Zafer abinin, Altan abinin kulübede
oturduğu maçta ben 90 dakika sahada kaldım. 5-0 kazandığımız maçta
gol atamadım ama iki asist yaptım. Ertesi hafta Zafer abi gelince
ben yine kulübeye döndüm. Sonrasında sezon sonuna kadar zaman zaman
oynamayı sürdürdüm. Bucaspor'u deplasmanda yenerek 1. Lig'e
çıktığımız maçın da kadrosundaydım. Büyük bir mutluluk yaşadım.
İzmir'den dönüşümüzde şehirde büyük bir coşkuyla karşılanmıştık.
Ben de Mersin çocuğu olarak bilindiğim için büyük bir ilgi
gördüm.
Ancak ertesi sezon 1. Lig'de umduğunu pek bulamadın sanırım.
Evet. Serhat Güller Hocanın görev yaptığı sezondu. Gerçekten de
benim açımdan en kötü dönemdi. Sezon başında genç oyuncu olarak
kadroda tutuldum. Birkaç hafta oynamadım. İzmir'deki Altay maçının
başlarında takım arkadaşımın kolu kırılınca ısınmaya fırsat
bulamadan oyuna girdim. Çok da iyi bir performans sergiledim, gol
pasını verdim ve kazandık. Sonrasında hoca bana şans vermeye
başladı. Ancak Dardanelspor maçında şanssız bir sakatlık yaşadım,
ön çapraz bağlarım koptu. Bu sakatlık benim açımdan büyük bir
düşüşe yol açtı. Ameliyat oldum ve sezonu kapattım. Geri dönmem 7
ayı buldu. Ama yeni sezonun hazırlık kampına yetiştim. Takımın
başına ise Yüksel Yeşilova gelmişti. Avusturya kampına gittim ama
hiç şans bulamadım. Maç eksiğimi gidermek için A2 takımında
oynamaya başladım. Devre arasında Nurullah Sağlam gelince Süper
Lig'e çıkacak yeni bir kadro kurdular. Nurullah Hoca benimle
dürüstçe konuştu ve "İstersen kalabilirsin ama ben şu, şu
oyuncuları getireceğim, oynama şansın çok az olur" dedi.
"Oynamayacaksam gideyim" cevabını verdim ve bonservisimle birlikte
ayrıldım.
Mersin İdman Yurdu'ndan ayrılıp 3. Lig takımı Tepecikspor'a gitmek
seni nasıl etkiledi? Gözünü daha yukarılara dikmiş bir oyuncu için
ciddi bir hayal kırıklığı olmalı... Sen neler hissettin bu transfer
sırasında?
Yanlış tercihlerin sıkıntısını yaşadım diyebilirim. Tepecikpor'da
sözleşme süremle ilgili bir problem yaşadım. Açıkçası Tepecikspor'a
gittikten sonra "Keşke Mersin'de kalsaydım" dedim. Hani başını
taşlara vurmak derler ya, öyle oldu benim için. Yaşadığım
problemlere rağmen yarım sezon orada kaldım. Takım şampiyon olup 2.
Lig'e çıktı ama ben çok az süre aldım. Bu dönemde eski hocam Yüksel
Yeşilova'nın çalıştırdığı Tarsus İdman Yurdu'ndan teklif aldım.
Aileme yakın olduğu için gitmek istedim ama Tepecikspor bırakmadı.
Yarım sezon daha orada kaldım. O sırada yine sakatlandım ve
menisküs ameliyatı oldum.
Bir yandan oynayamıyorsun, bir yandan ailenden uzaktasın, bir
yandan ikinci kez sakatlanıyorsun. Tam bir çile yani...
O dönemde çok ağladığımı söyleyebilirim. Çünkü çapraz bağ ameliyatı
olduğum bacağımdan sakatlanmıştım ve bağlarımın yeniden koptuğunu
zannettim. Neyse ki sadece menisküsmüş. İlk ameliyatımı yapan Sinan
Karaoğlu'nun yanına Kayseri'ye gittim. İkinci ameliyatımı da orada
oldum. Bu sakatlığın ardından Tepecikspor beni bıraktı ve devre
arasında Tarsus İdman Yurdu'na transfer oldum. Ancak orada da
sadece iki maç oynayabildim. Benim açımdan çok kötü bir sezondu.
Psikolojik açıdan çok yıpranmıştım.
Burada bir nefes alıp toparlayalım istersen. Aslında 16 yaşında
Mersin İdman Yurdu'nda profesyonel olarak parlak bir başlangıç
yaptıktan sonra gün yüzü görmemişsin. Oradaki 5 sezonda çok az
oynayabilmiş, sonrasında gittiğin daha alt liglerdeki takımlarda
forma şansı bulamamış ve iki de ameliyat geçirmişsin. Bunca
olumsuzluğun ardından nasıl oldu da bugün A Millî Takım
kadrosundasın?
Dediğiniz doğru gerçekten de... 6-7 sezonum neredeyse boşa geçti
ama geçtiğimiz sezon Şekerspor'a transferimle hayatım değişti.
Burada çok büyük emeği olanlardan birisi, Selçuk Şahin'in kardeşi
Sertaç Şahin'dir. Mersin İdman Yurdu'nda birlikte oynadığımız
Sertaç abi Şekerspor'a transfer olmuştu. Sağ olsun kulübe beni
önermiş. Şekerspor'a kafamda hiçbir para düşüncesi olmadan sadece
oynamak için gittim. Sezona sol bek olarak başladım. Beşinci
haftada takımın başına Bünyamin Süral geldi ve bana "Stoper
oynayacaksın" dedi. Aslında takımda stoper eksikliği de yoktu. Ben
de içimdeki oynama hevesiyle bir şey söyleyemedim. Sonuçta formayı
giyecektim. İlk maçımı Körfezspor'a karşı oynadım. 1-0 kazandık ama
çok acemi oynadım. Ardından Of deplasmanında yine kazandık. Bu
süreçte yerimi kanıksadım, özgüvenim yerine geldi. Bir de şunu
düşündüm; uzun süreli sakatlıkların ardından eski süratimde
olmayabilirdim. Dolayısıyla forvet oynamam zordu. "Stoper oynayarak
kendi mevkiimi buldum" dedim kendi kendime. Gerçekten de futbol
hayatımın dönüm noktası oldu bu mevki değişikliği. Futbol hayatım
Bünyamin Hocanın o kararıyla değişti.
Sezon sonunda takımın küme düşse de Şekerspor'daki performansın
sana yeniden 1. Lig yolunu açıyor ve Fethiyespor'a transfer
oluyorsun...
Aslında Fethiyespor beni devre arasında istemişti. Onlarla
Antalya'da bir hazırlık maçı yapmıştık ve özellikle kulüp başkanı
İsmail Öztürk beni çok beğenmişti. Ancak bu teklifi o dönemde kabul
edemedim. Çünkü Şekerspor kümede kalma mücadelesi veriyordu ve bana
yeniden futbol oynama fırsatı tanıyan bir kulübe, "Ben gitmek
istiyorum" demek yanlış olurdu. Başkana, "Sezon sonunda 2. Lig'de
kalsanız bile gelmek isterim" cevabını verdim. Sezon bittiğinde
Fethiyespor 1. Lig'e çıktı. Mersin'de ve Şekerspor'da birlikte
oynadığımız Abdullah Apak abim de bu sırada Fethiyespor'a genel
menajer olmuştu. Bana, "Burada çıkış yapabilirsin, gelmen kariyerin
açısından olumlu olur" dedi. Sonuçta Cahit Sevim Hocamızın da "Gel
görüşelim" daveti üzerine Fethiyespor'a transfer oldum.
Fethiyespor'da da başlangıçta işler iyi gitmiyor ve çok fazla forma
şansı bulamıyorsun. Engin İpekoğlu'nun gelişi hem Fethiyespor hem
de senin için bir dönüm noktası olmuş sanırım. Engin Hocayla
birlikte takımın ve senin yaşadığın değişimi anlatır mısın?
Tanju Çolak'ın "Engin İpekoğlu'nun elinde sihirli değnek var" diye
bir yorumu olmuştu. Galiba doğru söylemiş (gülüyor). Bu sezonun
başında Mustafa Ceviz döneminde ilk 8 haftada hep kadroda yer aldım
ama hiç oynayamadım. 9. haftada deplasmandaki Orduspor maçına ise
ilk on birde başladım. İyi oynadığımı düşünüyorum ama 73 ve 81.
dakikalarda gördüğüm iki sarı kartla atıldım. Yani kronik
şanssızlığım sezon başında da devam ediyordu. 14. haftanın ardından
Mustafa Ceviz Hocamız gitti. Buradan emekleri için ona da teşekkür
ediyorum. Yerine Engin İpekoğlu Hocamız geldi. Engin Hoca gelmeden
önce İstanbul'da oynadığımız İstanbul BBSK maçımızı izlemiş. O
maçta da iyi oynamıştım. Engin Hocanın gelişinin ardından
önümüzdeki ilk maç kupadaki Fenerbahçe karşılaşmasıydı. Gerçekten
de Engin Hoca gelir gelmez takımı toparlamayı başardı. Arkadaşlığı
pekiştirdi. Çok dağınık futbol oynuyorduk, en önce takım
savunmasını çok iyi yaptırdı bize. Mental olarak da bizi çok
rahatlattı. Bizi izlediğini, takımdaki herkesin iyi oyuncu olduğunu
söyledi ve "Bu gerçeği sahada herkese gösterin" dedi.
Takımın ve senin futbol gündemine oturmanız, Fenerbahçe'yi
Kadıköy'de 2-1 yenip kupadan elemenizle gerçekleşti. Webo ve
Emenike gibi büyük yıldızlara karşı oynadığın o maçta neler
yaşamıştın?
Sahaya çıktığımda tüylerim diken diken oldu. Şükrü Saracoğlu'nun
atmosferi bambaşka. Hayatımda ilk defa böyle bir atmosferde
oynayacaktım ve çok heyecanlanmıştım. Ama maç başlayınca her şeyi
unutuyor insan. Tribünle bir bağlantınız kalmıyor, sadece
yaptığınız işe odaklanıyorsunuz. Karşımda Webo gibi çok kuvvetli
bir oyuncu vardı ve ona karşı çok iyi mücadele ettiğimi
düşünüyorum. Webo'yu durdurma stratejimi ona çok yakın oynamak
üzerine kurmuştum ve bu strateji de sonuç verdi. Zaten en önemli
özelliğim de yakın markajdaki başarım diyebilirim. Maç bizim
açımızdan çok iyi geçti ve 2-1 kazanıp Fenerbahçe'yi eledik.
Ardından Denizlispor'u 5-1 yenmek de özgüvenimizi artırdı. Şehir de
bize inanmaya başladı ve artık maçlarımızı 12 bin seyirciye
oynuyoruz. 80 bin nüfuslu bir ilçede hiç de küçümsenmeyecek bir
rakam bu. Seyircinin arkamızda olması da motivasyonumuzu artırıyor.
Engin Hoca gelmeden önce 6 puanımız vardı, şimdi ligde kalmak için
umudumuzu sürdürüyoruz.
Fenerbahçe maçıyla adını duyurduktan sonra devre arasında
oluşturulan PTT 1. Lig karmasına davet edildin ve Fatih Terim'in de
izlediği maçlarda oynadın. Böyle bir daveti bekliyor muydun? O
günlerde "Ben buradan A Millî Takım'a giderim" gibi bir düşüncen ya
da ümidin var mıydı?
Ligde iyi bir performans gösterdiğim için karmaya seçilmeyi
bekliyordum açıkçası. Belki başka oyuncular "Bizi buraya boşuna
topladılar" diye düşünmüş olabilir ama ben karma davetine çok ciddi
baktım. Çünkü Fatih Hoca olsun, Hamza Hoca olsun bizi izleyecekti.
Orada iki maç yaptık. Ben Gaziantep Büyükşehir Belediyespor maçında
oynadım ve yaptığım işi de çok ciddiye aldım. Ne olursa olsun
üzerinizde Millî Takım formasını taşıyorsunuz ve Fatih Hoca sizi
izliyor. İşimi çok saygı duyarak yaptım. 2-1 kazandık. Bu karmanın
futbol hayatımda önemli bir referans olduğunu düşündüm. Zaten Zeki
Önatlı Hocamız da bize "Fatih Hoca PTT 1. Lig'den oyuncu istiyor.
İnanın, bunu yapar. Biz sizi bundan sonra da takip edeceğiz"
demişti. Ben de buna kesinlikle inandım. Aklımdan, "Olur mu öyle
şey, beni niye A Millî Takım'a alsınlar ki?" gibi olumsuz bir
düşünce geçmedi. Bu karma maçının ardından Fethiyespor'la çıktığım
maçlarda performansımın üzerine koyarak oynadım, işime daha çok
asıldım ve sonuçta Millî Takım kadrosuna alındım.
A Millî Takım'a davet edildiğini öğrendiğinde aklından geçen ilk
düşünce neydi, neler hissettin?
Orduspor maçı öncesinde kampta yemek yiyorduk. Engin Hoca, "Kahveyi
söyle, odama geçip bekle" deyince telaşlandım. "Acaba ne
söyleyecek?" diye merakla beklemeye başladım. Bu arada diğer
hocalarımız da odaya geldi. Bir gün sonra doğum günümdü ancak
önümüzde Orduspor'la maçımız olduğu için kutlamayı bir gün
öncesinden yapacaktık. Bu nedenle de pasta getirmiştim. Hocalardan
biri, "Bu pasta bizi kesmez, beş katlı pasta getirmen gerekir"
deyince, "Hayrola hocam?" diye sordum. Engin Hoca, "Millî Takım'a
gidiyorsun" deyince adeta kilitlendim. "A2 Millî Takımı'na
gidiyorsun ama A Millî Takım da olabilir" diye devam etti. A2'nin
mutluluğu bana yetti. A Millî Takım'ı ise bir hayal gibi
görüyordum. PTT 1. Lig'de oynayıp da direkt A Millî Takım'a gitmek
kolay değildi çünkü. Hocam, "Kimseye söyleme, kadro daha sonra
açıklanacak" dedi ama ben yine de ailemi aradım ve bu mutluluğu
onlarla paylaştım. Onlar da çok gurur duydu. Ertesi gün
Federasyondan aradılar ve A2 Millî Takımı'na geleceğimi söylediler.
Biraz sonra televizyonda A Millî Takım kadrosunun altyazıyla
açıklandığını gördüm. Önce kaleciler geçti, sıra defans
oyuncularına geldiğinde Birol Parlak adını gördüm ve heyecandan ne
yapacağımı şaşırdım. Hemen Engin Hocanın yanına koştum, sevinçle
"Hocam A Millî Takım'a alınmışım" dedim. Hocalar da "Tüh, biz seni
A2'de bekliyorduk" diye şakalaşıp gülüştüler. Sonra Engin Hocam,
"Tebrik ederim oğlum, Allah hayırlı etsin. İnşallah devamı gelir.
Üç ay önce neredeydin, üç ay sonra neredesin. Üç ay sonra ne
olacağı da belli olmaz. Sen çalışmaya devam et" dedi. Sonra da
kucaklaştık. Engin Hocanın buraya gelmemdeki emeğinin çok büyük
olduğunu söylemeliyim.
Engin Hocanın Fethiyespor'a gelmesinin ardından sana özel bir
katkısı oldu mu?
Bir kere devamlı oynatarak bana özgüvenimi kazandırdı. Hata da
yapsam benden vazgeçmedi. Hatta hata yaptığım bir çok maçın
ardından, "Bugün gene bir asist yaptın ama gol olmadı" diye takıldı
bana. Sağ olsun Engin Hocam da yardımcıları Ufuk, Çağdaş ve Neşet
Hocalar da hep üzerimde durdular. Bana "İyi futbolcusun, daha iyi
olabilirsin. Giderilebilir eksiklerin var. Bunun için de şu
çalışmaları yapmalısın" diyerek yol gösterdiler.
Kariyerinde bunca iniş-çıkış yaşamana ve atlattığın badirelere
rağmen bugün Millî Takım'da olmanı nasıl açıklıyorsun? Bu direncini
nasıl gösterdin?
Çok inançlı ve sabırlı bir insan olduğumu söyleyebilirim. Annemin
ve babamın desteği de önemli bir faktördü. Zaman zaman futbolu
bırakma noktasına geldiğim de oldu ama benden desteklerini hiç
eksik etmediler. Allah onları başımızdan eksik etmesin. Ben de
onlara lâyık bir evlat olduğumu düşünüyorum. Sabrederek, yılmadan
çalışarak, "Daha önce yaptım, yine yaparım" diyerek sürekli
çabaladım. Fethiyespor'da da performansımı artırdım ve sağ olsun
Fatih Hocam ve ekibi beni A Millî Takım'a lâyık gördü.
Kendini nasıl bir stoper olarak tanımlıyorsun? Forvetten stopere
dönmüş bir oyuncu olarak eksiklerin var mı? Bu eksikleri gidermek
için özel çalışmalar yapıyor musun? Forvet oynamış olmak, topu
oyuna sokma konusunda sana bir avantaj sağlıyor mu?
Henüz 1.5 yıllık bir stoperim ve daha çok çalışmam gerekiyor.
Elbette eksiklerim var ama çalışarak bu eksikleri kapatabilirim.
Nasıl bir stoper olduğuma gelince; iki ayağımı da kullanabiliyorum.
1. Lig daha çok mücadeleye dayandığı için stoperlerin çok fazla
oyuna katılımı olmuyor. Buna rağmen uzun vurmamaya, ayağa oynamaya
çalışan bir stoperim. Birebirde devamlı ayakta kalma
düşüncesindeyim. Az hata yapmaya çalışıyorum. Ama bu konuda
özgüvenim sonsuz diyebilirim. Hata yapmak beni bozmuyor.
Konstantrasyonumu kaybetmiyorum ve bir kez daha denemekten
çekinmiyorum. Güçlü bir stoper olduğumu düşünüyorum. Birebirlerde
yıkılmıyorum.
Bu kuvveti neye borçlusun?
Karadeniz çocuğu olmaktan gelen beslenme alışkanlıklarıyla kuvvetli
bir yapım var zaten. Altyapıdayken kahvaltı yapmadan gitmek
istediğimde babam asla izin vermezdi. Hatta "Kahvaltı yapmayacaksan
futbolu bırak" derdi. Tereyağı, bal, balık yağı, ne bulursa onunla
beslerdi beni. O kadar çok bal yedim ki küçükken, artık ağzıma bile
sürmüyorum. Dediğim gibi genetik olarak kas ve kemik yapım güçlü.
Bunu beslenme ve çalışmayla da destekledim. Yaşadığım sakatlıklar
nedeniyle forvet oynadığım zamandaki süratimde olmasam da bir
stoper için çabuk ve hızlı olduğumu da söyleyebilirim. Boyum 1.82
ve taymingim de çok iyi değil. En büyük eksiğimin hava topları
olduğunu düşünüyorum. Ağırlıklı olarak da hava toplarına
çalışıyorum. Antrenmanın ardından sahada ya da salonda kalıp
çalışan bir oyuncuyum. Dünya yıldızı Ronaldo bile özel antrenman
yapıyorsa, çalışmaktan geri durmak benim ne haddime...
Beğendiğin stoperler var mı?
Dünya çapında en beğendiğim stoper Real Madridli Sergio Ramos. Çok
hırslı ve yıpratıcı bir defans oyuncusu. Ligimizde de Galatasaraylı
Semih Kaya çok büyük bir çıkış gösterdi. Bir kere gözü kara. Bence
bir stoperin birinci özelliği gözünün kara olması, mücadeleden
kaçmaması zaten. Semih'te de bu özellik fazlasıyla var. Ayrıca
Akhisar Belediyespor'dan Uğur Demirok da çıkış gösteren bir stoper.
Ömer Toprak abimiz de çok soğukkanlı ve başarılı bir stoper. Keza
Ersan Gülüm de çok başarılı.
Bu isimler arasındaki Millî Takım rekabetinde kendini nerede
görüyorsun?
Ben ancak çok çalışarak burada kalıcı olabileceğimi biliyorum. Bir
Semih Kaya ya da Ömer Toprak sakatlandığında akla gelen ilk ekstra
oyuncu olmak istiyorum. Fatih Hocanın kafasının bir köşesinde her
zaman bulunmayı hedefliyorum.
Millî Takım'daki oyuncularla kupa maçları dışında karşı karşıya
gelmemiştin. Dolayısıyla birçoğuyla yakınlığın yok. Kampta seni
nasıl karşıladılar? Ortama kolay alışabildin mi?
Sağ olsunlar çok iyi karşıladılar. Hepsi de "Hoş geldin kardeşim,
hayırlı olsun" dedi. Buraya geldiğimde Türkiye'nin kalburüstü
oyuncularını görünce kendimi de ayrıcalıklı hissettim. Bu da benim
açımdan çok mutluluk verici bir şey.
Bu durum bazı oyuncuların ayaklarını yerden kesebilir. Senin için
böyle bir tehlike var mı ufukta?
Ben her zaman, "Ne kadar yükselirsen o kadar alçalmalısın"
görüşündeyim. Ailemde tevazuun önemini bilerek yetiştirildim. Aile
terbiyesini iyi aldığımı düşünüyorum. Allah onlardan razı olsun
diyorum. Dolayısıyla böyle bir kaygı duymuyorum.
Alt liglerde oynamanın sana kazandırdığı en önemli özellikler
neler?
Aslında her futbolcu bu tecrübeleri yaşamalı diyorum. Çünkü o
liglerde çok daha farklı ve zor bir futbol oynanıyor. 3. Lig'de
topu ayağınıza aldığınızda etrafınızı 10 kişi sarıyor ve ne
yapacağınızı şaşırıyorsunuz. Ligler yükseldikçe kalite biraz daha
artıyor ama hiç biri Süper Lig gibi değil elbette. PTT 1. Lig bile
Süper Lig'in yanında mücadelenin ağır bastığı bir lig. Süper Lig'de
ise mücadele elbette var ancak daha akıllı ve pasa dayalı oyunlar
oynanıyor. Ben yine de 2. ve 3. Liglerde oynanmadan futbolu olunmaz
kanaatindeyim (gülüyor).
Geleceğe dair planlamalarında neler var? Millî Takım'a davet
edildikten sonra bu planlamanın çıtasını biraz daha yükselttin
mi?
Millî Takım kadrosuna alınmak kariyerim için müthiş bir referans
oldu ama benim şu andaki tek düşüncem Fethiyespor'un ligde kalma
mücadelesine olabildiğince destek verebilmek. Bana kapılarını açan
ve kendimi yeniden göstermemi, Millî Takım'a seçilmemi sağlayan
kulübüme bir borcum olduğunu düşünüyorum. Fethiye halkı da benimle
gurur duyuyor ve destek veriyor. Dolayısıyla öncelikli hedeflerim
Fethiyespor'la ilgili. Zaten kulübümle sözleşmem de devam ediyor.
Süper Lig'de oynamayı ise tabii ki isterim. Her futbolcunun hayali
de budur zaten. Oraya gidersem de kalıcı olmak ve uzun yıllar
oynamak isterim.
Engin İpekoğlu dışında futbol karakterine damga vuran teknik
adamları nasıl sıralarsın?
İlk başta profesyonel olmamı sağlayan İlyas Tüfekçi var. Abdülkerim
Durmaz da insan olarak bana çok iyi yaklaştı. Ercan Albay döneminde
şampiyonluk yaşadım. Kariyerimi en çok etkileyen ise Bünyamin Süral
oldu. Beni stoper yaptı ve bugün Millî Takım'da olmamın da
başrolünde o var.
Millî Takım'a davet aldıktan bir gün sonra Fethiyespor'daki ilk
golünü atman bir tesadüf mü yoksa bu davetin getirdiği motivasyonun
da etkisi olduğu söylenebilir mi?
İnanır mısınız, Millî Takım'a seçildiğimi öğrendikten sonra o
heyecanla geceyi uykusuz geçirdim. Orduspor maçı kaybetme
lüksümüzün olmadığı bir müsabakaydı. İyi de başlamıştık. Bir de
doğum günümdü ve taraftarlar tribüne çağırıp destek vermişti. Maçta
1-0 önde oynarken bir kornerde ileriye gittim. Aslında dediğim gibi
hava toplarında etkili bir oyuncu değilim ama o pozisyonda
zamanlamayı çok iyi ayarladım, kafayı vurdum ve golü attım. Rüyada
gibiydim. Hem doğum günüm hem Millî Takım'a çağırılmışım hem de
Fethiyespor'daki ilk golümü atıyorum. Sonrasında kameralara gittim
ve elimle kalp işareti yaparak annemi selamladım. Millî Takım'a
çağırıldığımda "Bu çocuk da kim?" diye soranlara o golle kendimi
tanıttığımı da düşünüyorum. Allah "Yürü ya kulum" der ya, galiba
bana "Koş ya kulum" dedi.
Futbolun dışında nasıl bir insansın, o alandaki hayatında neler
var?
Çok duyusal bir insanım. Bazı şeylerden çok çabuk
etkilenebiliyorum. Mesela Millî Takım'a çağırılmak ağlattı beni.
Aileme çok düşkünüm. Fethiye'de tesiste kalıyorum. Arkadaşlarımla
iyi zaman geçiriyorum. Genellikle internette vakit dolaşıyorum.
Fethiye çok güzel bir yer olduğu için çevreyi gezmek de büyük keyif
veriyor. Fırsat buldukça ailemin yanına gidiyorum. Benim için ilk
sırada ailem geliyor. Onların mutluluğu beni daha çok mutlu ediyor.
Çok şükür kazandığım parayla aileme Mersin'de bir ev aldım. Onlar
Rize'ye gidip gelmeyi de çok istiyor. Allah kısmet ederse şimdiki
hedefim Rize'de de aileme bir ev almak.
CİHAN
Yorumlar