Katar krizi dünya savaşı çıkarır mı?

Saraybosna'nın 1914 yılıyla anılması gibi Doha da 2017 yılıyla anılacak hale gelebilir mi?

Google Haberlere Abone ol
Katar krizi dünya savaşı çıkarır mı?

Simon Henderson | Foreign Policy

Avusturya-Macaristan İmparatorluğu tahtının varisi prens Franz Ferdinand'ın suikastı, sonradan 1. Dünya Savaşı dediğimiz hadiseye sebep olmuştu. Belki bugün de benzer bir tarihi ânı yaşıyoruzdur. Fakat bu seferki muhtemel savaş, Suudi-Birleşik Arap Emirlikleri ile İran arasında patlak verebilir. Washington'un, kan dökülmeden önce bu gidişatı durdurması için elini çabuk tutması gerekiyor.

Suudi Arabistan ile BAE, İran hususunda uzun zamandır Körfez'den ayrı hareket eden  Katar'ı hedef aldı. Riyad yönetimi ve bazı Arap ülkeleri Pazartesi [5 Haziran] günü doğalgaz zengini emirlikle resmi münasebetlerini kesti. Suudi Arabistan, Katar'a hava sahasıyla kara sınırlarını kapattığını ve Katar'a gitmek üzere kara sularından geçen gemileri de engelleyeceğini duyurdu. Bunlar düpedüz savaş bahanesi (casus belli.) 50 yıl önce bu hafta vuku bulan Altı Gün Savaşı'na da, Mısır'ın Tiran Boğazı'nı kapatıp İsrail'in Kızıl Deniz'e erişimini kesmesi yol açmıştı.     

İran ise bu gelişmelere cevaben kendi limanlarını Katar'a açacağını açıkladı. Bu jest, yiyecek ihtiyacını ithalâtla karşılayan Katar için çok hayati iken Riyad ile Abu Dabi nezdinde Doha'nın İran'la "haince" bağlarını doğrulamış oluyor.

Bu noktaya nasıl gelindiğine dair iki rivayet var. Katar hükümetine inanacak olursanız, devletin resmi haber ajansı QNA, 24 Mayıs'ta hack'lendi ve Katar Emiri Temim bin Hamad El Sani'nin "Araplar'ın İran'a düşman olması için bir sebep yok." şeklinde beyanlarının yer aldığı sahte bir haber metni tedavüle sokuldu. Düzmece olduğu söylenen haberde, Katar'ın Müslüman Kardeşler ve onun Filistin şubesi Hamas'a olan desteğini yinelenip Doha'nın İsrail ile iyi ilişkileri olduğu öne sürüldü.   

Suudi Arabistan ve BAE'deki hükümet yanlısı medya ise bu haberleri gerçekmiş gibi görüp Katar'ın aleyhinde yayınlar yapmaya başladı. Katar Emiri'nin sözleri sürekli tekrarlandı. Katar medyasına internetten erişim engellendiği için de Doha hükümetinin resmi tekziplerine ulaşılamadı.

İhtimallerden birisi de hack işinin arkasında Tahran'ın olduğu yönünde. Zira Tahran, 20-21 Mayıs tarihlerinde Riyad'da gerçekleşen, ABD Başkanı Donald Trump'ın Suudi Kralı Selman bin Abdülaziz ve daha nice Müslüman ülke temsilcisiyle görüştüğü zirvede sergilenen İran karşıtı havadan rahatsız olmuştu. 3 Haziran'da ise Bahreyn Dışişleri Bakanı Şeyh Halid bin Ahmed-i Halife'nin yazışmaları hack'lendi. Bahreyn hükümeti İran yerine ülkedeki Şii muhalefeti mesul tuttu. İran'ın bu işten çıkarı Körfez'deki bölünmüşlük ve Trump'ın Tahran'a karşı Körfez ülkeleriyle gösterdiği dayanışmayı teyit etmek olacak.

Katar ise Riyad ve Abu Dabi'nin planladığı bir kumpasın mağduru olduğu iddiasında. İki başkentin de, Körfez İşbirliği Teşkilâtı'nın üyeleri olmalarına rağmen, Katar'a eskiden gelen bir husumetleri var. Riyad, Katar'ı, bölgenin çıban başı olmasına rağmen Vahhabi İslâm'a merkezi bir rol vermekle suçluyor. Zira Doha kadınların otomobil kullanmasına ve yabancıların alkollü içki içmelerine izin veriyor; Suudileri de Vahhabiliğin ismini lekelemekle suçluyor. Abu Dabi yönetiminin karın ağrısı ise BAE'de yasaklı Müslüman Kardeşler'e Katar'ın verdiği destek.

2014 yılında da sekiz aylık bir diplomatik kopukluk yaşanmıştı ama bugünkü meselenin kökleri 1995'e, mevcut Katar Emiri'nin aciz ve silik babası Hamad'ı bir darbeyle iktidardan devirmesine kadar uzanıyor. S. Arabistan ve BAE, bu aile darbesini Körfez'deki hanedanlar açısından tehlikeli bir teamül olarak görüp Hamad'ın altını oymaya girişti. O vakitler Doha'da bulunan bir diplomata göre S. Arabistan ve BAE, Hamad'ı, kardeşlerini; dışişleri ve enerji bakanlarını öldürmesi ve eski emiri tekrar başa getirmesi için bazı aşiretleri seferber etti. BAE, bu karşı darbe teşebbüsünü desteklemek için helikopter ve savaş uçaklarını alarma geçirdi. Ama saatler önce bir aşiret ihanet ettiği için bu darbe hiç gerçekleşmedi.

Geçmişi hatırlayınca, Emir Temim'in paranoyası mazur görülebilir. Geçtiğimiz hafta sonu boyunca bir BAE gazetesi Katar'ın iktidardaki es-Sani ailesinin muhalif mensuplarından Şeyh Suud bin Nasır'ın "ara buluculuk yapmak için" Doha'yı ziyaret etmek istediğini aktardı.

200.000 civarında vatandaşıyla Katar gibi bir ülkenin ehemmiyetini anlamak zor olabilir. Ülkede yaşayanlar da bu hususu şaşkınlıkla karşılıyor. Yine de Katar, kişi başına düşen milli geliri en yüksek olan ülke. İran'dan sonra en fazla doğalgaz yatağına sahip olan ülke, Britanya ve Japonya gibi marketlere ihracat yapan büyük bir oyuncu. Dahası El-Udeyd Hava Üssü'ne de ev sahipliği yapıyor. Amerikan savaş uçakları, Afganistan ve Irak Savaşları esnasında taarruz harekâtlarını bu üsten gerçekleştirdi. Üss aynı zamanda ABD'nin IŞİD'e karşı yaptığı askeri operasyonların da kurmay merkezi konumunda.

Ülkeyi, 2013'te makamından kendisi lehine feragat eden babasının gölgesinde yöneten 37 yaşındaki Emir Temim için esas öncelik, ABD'nin iyi bir müttefiki kalıp İran'ı da huzursuz edecek bir şey yapmamak. Zira Katar ve İran, aynı doğalgaz havzasının üstünde oturuyor. Şimdiye kadar ise Katar'ın pipeti, havuzdan daha çok doğalgaz içti.   

Washington bu krizi çözmede mühim bir rol üstlenebilir. ABD erkanı Katar'ın, ABD-İran arasındaki dengeyi çok iyi sağlayamadığı fikrinde olabilirler. Fakat Riyad ve Doha arasındaki bir çatışma yahut Katar'ı İran'ın kucağına itecek hamlelerden kimse kârlı çıkmayacaktır. Bu minvalde ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson iyi bir pozisyon aldı. Kabineye dahil olmadan evvel icra kurulu başkanı olduğu ExxonMobil şirketi, Katar'ın enerji sektöründeki en büyük oyuncu. Herhâlde ülkenin karar mercilerini iyi tanıyordur kendisi.

Suudi Arabistan ve BAE bir iyi niyet nişanesi olarak ise halihazırda El-Udeyd üssünde olan Amerikan kuvvetlerini ülkelerine buyur edecekler gibi gözüküyor. Gerçi geçmişteki referansları iddia ettikleri kadar iyi değil. 2003'te Riyad hükümeti, ABD kuvvetlerini Prens Sultan Hava Üssü'nden çıkarmıştı; zira 11 Eylül'den sonra ülkedeki İslâmi radikalizmle mücadele etmeye uğraşıyordu. Abu Dabi tarafı ise ABD tankerlerine ve keşif uçaklarına ev sahipliği yapıyor; ancak El-Udeyd Üssü'nün yerini alacak bir kumanda merkezi tesis etmek zaman alacaktır.

Yorumlar