"Yüzde 52,5 önemli oy oranıdır"

- AK Parti Grup Başkanvekili Naci Bostancı: - "Cumhurbaşkanı seçiminde Recep Tayyip Erdoğan yüzde 52,5 oyla tartışmasız bir şekilde seçildi. Bu oy oranı AK Parti'nin başarılarına alışmış bir ülkede normal gelebilir ama Türkiye gibi, birçok partinin bulunduğu ve bu yüzden de siyasal kadastronun her zaman segmentlere ayrılmaya eğilimli olduğu toplumsal zeminde önemli oy oranıdır" - "Muharrem İnce'nin yüzde 30 oy alması, psikolojik sınırı aşması bakımından başarılı gibi görünüyor ama toplamına bakılırsa, buradaki kesimi bir araya getirmeye yönelik strateji uygulanmış. Bu kesim herhangi bir partiyi öne çıkarmamaya çalıştı, ortaklaşa stratejilerini öne çıkardı"

Google Haberlere Abone ol
"Yüzde 52,5 önemli oy oranıdır"

TBMM (AA) - COŞKUN ERGÜL - AK Parti Grup Başkanvekili Naci Bostancı, Cumhurbaşkanı seçiminde Recep Tayyip Erdoğan'ın yüzde 52,5 oyla tartışmasız bir şekilde seçildiğini belirterek, "Bu oy oranı AK Parti'nin başarılarına alışmış bir ülkede normal gelebilir ama Türkiye gibi, birçok partinin bulunduğu ve bu yüzden de siyasal kadastronun her zaman segmentlere ayrılmaya eğilimli olduğu toplumsal zeminde önemli oy oranıdır." dedi.

Bostancı, AA muhabirine yaptığı açıklamada, 24 Haziran seçiminin üzerinden yaklaşık iki hafta geçtiğini, bu seçimin öncekilerden farklı olduğunu belirterek, "Önceki seçimlerde partiye oy veriliyor, partinin genel başkanı Başbakan oluyordu. 2014'te de Cumhurbaşkanlığı seçimi oldu. Biz ilk kez hem Cumhurbaşkanını seçtik hem de siyasete ittifak diye bir kavram girdi. Bu, geçmişteki koalisyonlarla mukayese edilemeyecek bir kavram. Bir de partilere dayalı oy verme şekli vardı. Seçimde, bu üç oy verme şekli yan yana idi." ifadesini kullandı.

Seçmenin 24 Haziran'da kendine göre hangi referansları esas aldıysa, bu çerçevede muhakeme yaptığını ve tablonun buna göre şekillendiğini anlatan Bostancı, şöyle devam etti:

"Cumhurbaşkanı seçiminde Recep Tayyip Erdoğan tartışmasız bir şekilde seçildi. Tartışmasız demem şundan; yüzde 52,5 oy aldı. Bu oy oranı belki AK Parti'nin ve Sayın Erdoğan'ın başarılarına alışmış olan bir ülkede normal gelebilir ama Türkiye gibi AK Parti öncesinde siyasal dağınıklığın çok fazla olduğu, birçok partinin bulunduğu ve bu yüzden de siyasal kadastronun her zaman segmentlere ayrılmaya eğilimli olduğu bir toplumsal zeminde son derece önemli bir oy oranıdır.

Niçin böyle oy verildi? Bu oy oranını, milletin 16 yıllık siyasi tecrübeye ilişkin onayı ve teyidi olarak görmek gerekir. Milletin hiç mi eleştirileri yok? Tabii ki var. Bu eleştiriler çeşitli konulara ilişkin olabilir ama esasen hiç kimse eleştiriden vareste değildir. Siyasal davranış mükemmele yönelik bir tavır değildir, eleştirileri ile birlikte bir onaylamadır. AK Parti'nin 16 yıllık tecrübesine ilişkin eleştiriler de olmakla birlikte, sonuç olarak buraya yönelik kuvvetli bir itimat ve buradaki siyaseti domine eden kişi olarak bugünün şartlarında Türkiye'nin geleceğine baktığımızda, Erdoğan'ın mutlaka geminin kaptanı olması gerektiğine ilişkin inanç, bu tabloyu ortaya çıkartmış görünüyor."

- "Yüzde 48,5'in altında kaldıkları için başarısızlık var"

Naci Bostancı, Cumhurbaşkanı seçiminde Muharrem İnce'nin yüzde 30 oy aldığını anımsatarak, "Bu başarı mıdır? Bence psikolojik sınırı aşması bakımından başarılı gibi görünüyor ama toplamına bakılırsa, buradaki kesimi bir araya getirmeye yönelik strateji uygulanmış. Referandumda bu strateji tepe noktaya ulaşmış, yüzde 48,5'e kadar gelmiş. Bu seçimlerde ise yüzde 48,5'in gerisinde kaldı. Bu kesime liderlik edenler kim? Muharrem İnce, Kemal Kılıçdaroğlu, Selahattin Demirtaş ve Meral Akşener. Bu seçimde yüzde 48,5'in altında kaldıkları için başarısızlık var." diye konuştu.

Bu kesimin yürüttüğü stratejinin, AK Parti ve Cumhurbaşkanı Erdoğan karşıtlığı üzerine kurulduğunu belirten Bostancı, bu kesimin herhangi bir partiyi öne çıkarmamaya çalıştığını, ortaklaşa stratejilerini öne çıkardıklarını kaydetti.

AK Parti Grup Başkanvekili Bostancı, İnce'nin, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve diğer partilerin ortaklaşa yürüttüğü strateji üzerinde yükselerek yüzde 30 barajını aştığını bildirdi.

Bu nedenle özel bir başarı ve öne çıkma durumu göremediğini ancak psikolojik sınırı aşmalarının, kendileri açısından iyi bir şey olduğunu vurgulayan Bostancı, "Bu, Türkiye'deki siyasetin yürümesi bakımından da önemlidir. Çünkü, muhalefetin daha güçlü, ümitli olması ve daha rekabetçi nitelik kazanması ve bunları yaparken hayali ilişkiler dünyasında yaşayan bir dille değil, gerçek dünyaya yönelik bir yaklaşımla rekabetçiliği sürdürmesi, Türkiye siyaseti ve AK Parti için son derece kıymetlidir, değerlidir ve önemlidir. CHP'nin de bu yönde eğilim içerisine girmesini ümit ediyoruz." değerlendirmesini yaptı.

"Cumhur İttifakı" denilince, milli-muhafazakar olarak tanımlananların ortaklığından ve cumhurbaşkanının arkasında saf tutmalarından bahsedilebileceğini bildiren Bostancı, Millet İttifakı'nın bir program ve yaklaşımdan ziyade, gücünü AK Parti ve Erdoğan karşıtlığı üzerine kurmak istediğini vurguladı.

- "Terörle mücadele konusunda çok fazla konuşmadılar"

Millet İttifakı'nın programı üzerine eleştirilerde bulunan Naci Bostancı, "Bazı konulara ilişkin tutumlarının ne olduğu anlaşılamadı. Mesela terörle mücadele konusunda çok fazla konuşmadılar, Avrupa'nın 2008 krizi sonrası içine düştüğü içe kapanma, yabancı düşmanlığı, ırkçılığın yükselişi konularının Türkiye ve AB ile olan ilişkiler konusuna getirdiği sorunlar üzerine konuşmadılar. Suriye iç savaşı ve buradan Türkiye'ye yönelik terör ve mülteci maliyeti konularını konuştular ama daha çok mültecileri geri göndermeye dayalı ima üzerinden konuştular." diye konuştu.

Bostancı, Millet İttifakı'nın, ekonomiye ilişkin olarak da fazlasıyla nema dağıtma üzerinde şekillenmiş bir vaat stratejisiyle ilerlediğini kaydetti.

HDP'nin ise barajı aşmak için her tür unsuru seferber etmeye yönelik dili kullandığını anlatan Bostancı, HDP'nin de Millet İttifakı'nın Erdoğan karşıtlığına yönelik ortak havuzundan güç almaya çalıştığını belirtti.

Naci Bostancı, CHP'den HDP'ye oy transferi olduğunun da görüldüğünü aktardı.

Bostancı, HDP'nin, Türkiye'nin içindeki demokratik zemine ilişkin sağlam muhakeme oluşturmaktan dil olarak imtina ettiğini, sadece "plastik dille" demokrasi ve özgürlükler retoriği çerçevesinde kaldığını sözlerine ekledi.


Yorumlar