- "PKK'nın PYD ile PYD'nin YPG ile YPG'nin PKK ile bağını herkes biliyor. Yani bununla ilgili yeni bir izahata girmek biraz bizim aklımıza, zekamıza hakaret olur. Amerikalı yetkililer de kendileri de geçmişte bunları birçok defa ifade ettiler"
- "PKK terör örgütünün, son dönemde siyasi parti mensuplarına yönelik saldırılarını şiddetle kınadığımızı ifade etmek istiyorum. Bu aynı zamanda siyasete, milletin iradesine de yapılmış bir saldırıdır"
- "YPG gibi terör örgütlerine destek verilmemesi, silah, mühimmat verilmemesi konusundaki çağrımızı yineliyoruz. Suriye'de oldubittilere eğer bir şekilde göz yumulursa bunun orta ve uzun vadede her şeyden önce Suriye'ye ve bütün bölgeye zarar vereceğini hepimizin görmesi lazım"
- "(Türkiye'nin Bağdat Büyükelçisine notası verildiği iddiası) Özellikle Türkiye Cumhuriyeti'ni, Türkiye Cumhuriyeti'nin Cumhurbaşkanını hedef alan asılsız iddiaları en şiddetli şekilde reddettiğimizi bir defa daha ifade etmek istiyorum. Burada birileri bu konu üzerinden, Musul, Başika meseleleri üzerinden sadece Türkiye ile Irak arasında değil adeta Sünniler ile Şiiler arasında yeni gerginlikler yaratmanın peşinde olabilir"
ANKARA (AA) - Cumhurbaşkanlığı Sözcücü İbrahim Kalın, terörle
mücadeleye ilişkin, "PKK'nın PYD ile PYD'nin YPG ile YPG'nin PKK
ile bağını herkes biliyor. Yani bununla ilgili yeni bir izahata
girmek biraz bizim aklımıza, zekamıza hakaret olur. Amerikalı
yetkililer de kendileri de geçmişte bunları birçok defa ifade
ettiler." dedi.
Kalın, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde düzenlediği basın
toplantısında, gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu, soruları
yanıtladı.
Halep'teki durumun her gün kötüye gittiğini, eylül ayında ABD ile
Rusya arasında sağlanan çatışmaların durdurulması anlaşmasının bir
hafta bile sürmeden çöktüğünü belirten Kalın, konuya ilişkin
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın hem ABD Başkanı Barack Obama
hem de Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve diğer aktörlerle
görüşmeler yaptığını hatırlattı.
Kalın, arzu ve beklentilerinin, çatışmaların durdurulması
anlaşmasının bir hafta değil daha uzun süreyle hayata geçmesi ve
can kaybının önlenmesi olduğunu ama bunun gerçekleşmediğini
belirtti.
Kalın, Suriye ile ilgili birinci acil konunun, Halep'teki
çatışmaların durdurulması ve insani yardımların buraya
ulaştırılması olduğunu vurguladı. İkinci olarak Birleşmiş Milletler
çatısı altındaki siyasi müzakere sürecinin tekrar başlatılması
gerektiğini dile getiren Kalın, bu konunun da mayıs ayından beri
kesintiye uğradığına dikkati çekti.
Üçüncü olarak Suriye topraklarında yer alan DEAŞ ve diğer terör
örgütlerine karşı mücadeleye işaret eden Kalın, Halep'te
çatışmaların durdurulması ve insani yardımların ulaştırılmasıyla
ilgili bu hafta sonu İsviçre'de bir toplantı yapılacağını
hatırlattı.
Kalın, Türkiye adına Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'nun
katılacağı toplantıya çeşitli tekliflerle gidileceğini, uzmanlar
düzeyindeki müzakerelerin devam ettiğini bildirdi.
- "Türkiye ile Rusya ilişkilerinin normalleşmesiyle ilgili önemli
bir süreç yaşıyoruz"
Konuyu, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı Putin'in,
İstanbul'da düzenlenen Dünya Enerji Zirvesi dolayısıyla
gerçekleştirdikleri görüşmede ele aldıklarını hatırlatan Kalın,
"Verilen talimatlar çerçevesinde de bu hafta sonu oraya birtakım
tekliflerle gidilecek ve tekrar çatışmaların durdurulması ve insani
yardımların Halep halkına ulaştırılması için bir girişim yapılacak.
Bizim umudumuz ve beklentimiz, bu müzakerelerden somut bir sonucun,
bir yol haritasının çıkması ve Halep merkezli olarak çatışmaların
bir an önce durdurularak insani yardımların buraya ulaştırılması.
Yine bu çerçevede Sayın Putin'in Türkiye'ye yaptığı ziyaret
bağlamında, 10 Ekim'de Türkiye ile Rusya ilişkilerinin
normalleşmesiyle ilgili önemli bir süreç yaşıyoruz." ifadelerini
kullandı.
24 Haziran'da Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Putin'e gönderdiği mektupla
başlayan normalleşme sürecinden bu yana liderlerin İstanbul'da
üçüncü kez görüştüklerini ifade eden Kalın, görüşmede ele alınan
konulara ilişkin şu bilgileri paylaştı:
"Görüşmede, özellikle ikili ilişkilerin normalleşmesi, vize,
birtakım tahditler, Türk ihracat mallarının Rusya'ya gönderilmesi,
taşımacılık ve diğer konularla ilgili son engellerin de ortadan
kaldırılması konusunda mutabık kalındı. Ziyaretin en önemli
başlıklarından biri de Türk Akımı anlaşmasının orada
imzalanmasıydı. Bu, bölgenin enerji haritasını değiştirecek
nitelikte, çok önemli bir anlaşma. Hem bizim kendi ulusal enerji
ihtiyaçlarımız açısından hem de Avrupa'nın enerji ihtiyaçları
açısından büyük önem arz ediyor. Bu anlaşmanın yapılmış olmasını da
tabii ki memnuniyetle karşılıyoruz."
Kalın, iki liderin görüşmesinde ayrıca Suriye ve bölgesel konuların
da etraflıca ele alındığını aktardı.
- Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'ndeki güvenlik zirvesi
Terörle mücadelenin Cumhurbaşkanı Erdoğan başkanlığında bu akşam
gerçekleştirilecek güvenlik zirvesinde de etraflıca bir şekilde ele
alınacağını dile getiren Kalın, terör örgütü PKK ile mücadele
konusunda devletin, ilgili kurumların, Türk Silahlı Kuvvetlerinin,
İçişleri Bakanlığının, Jandarmanın, emniyetin, korucuların tam bir
kararlılık içinde olduğunu belirtti.
Kalın, terörle mücadeleye ilişkin şunları kaydetti:
"Özellikle son dönemde terör örgütünün saldırıları neticesinde
dünyanın, bu terör örgütünün vahşet yüzünü daha net bir şekilde
görmesini de bekliyoruz. Zaman zaman DEAŞ terörü söz konusu
olduğunda en şiddetli açıklamaları yapan ülkelerin ya da mercilerin
PKK saldırıları söz konusu olduğunda bunları çok zayıf
açıklamalarla geçiştirmesi de bizim için anlaşılmaz bir durumdur.
Çünkü PKK'nın DEAŞ'tan bir farkı yoktur. YPG'nin, DEAŞ'tan,
PKK'dan, diğer terör örgütlerinden bir farkı yoktur. Terör
örgütleri arasında birtakım hiyerarşiler kurmak, iyi-kötü gibi
ayrımlar yapmak, terörle mücadeleye verilecek en büyük zarardır.
Özellikle yine PKK terör örgütünün, son dönemde siyasi parti
mensuplarına yönelik saldırılarını da şiddetle kınadığımızı ifade
etmek istiyorum. Bu, siyasete, milletin iradesine de yapılmış bir
saldırıdır aynı zamanda. Bunun da PKK'nın Avrupa'daki destekçileri
tarafından artık açık ve net bir şekilde görülmesi, en net ve gür
bir sesle de kınanmasını da beklediğimizi bu vesileyle ifade etmek
istiyorum."
- "Sorunun biz müzakere ve diyalog yoluyla çözülmesinden
yanayız"
Türkiye'nin Bağdat Büyükelçisi Faruk Kaymakcı'nın Irak Dışişleri
Bakanlığına çağrılarak, protesto notası verildiği yönündeki
haberlerin hatırlatılması üzerine Kalın, "Bu konudaki görüşmeler
devam ediyor. Bu sorunun biz müzakere ve diyalog yoluyla
çözülmesinden yanayız. Fakat bunu söylerken, dediğim gibi özellikle
Türkiye Cumhuriyeti'ni, Türkiye Cumhuriyeti'nin Cumhurbaşkanını
hedef alan asılsız iddiaları da en şiddetli şekilde reddettiğimizi
bir defa daha ifade etmek istiyorum. Burada birileri bu konu
üzerinden, Musul, Başika meseleleri üzerinden sadece Türkiye ile
Irak arasında değil adeta Sünniler ile Şiiler arasında yeni
gerginlikler yaratmanın peşinde olabilir. Bunları peşinen
reddettiğimizi bir kez daha ifade ediyorum. İçinde bulunduğumuz şu
muharrem ayının da ruhuna uygun bir şekilde tekrar bunun altını
çizmek istiyorum. Bizim için Sünnilik, Şiilik diye bir üst kimlik
yok. Geçen Cumhurbaşkanımız da Avrasya Din Şurası'nda açıkça ifade
etti, 'Benim Sünnilik ya da Şiilik diye bir dinim yok, bizim
dinimiz İslam'dır.' Tabii ki mezhepler haktır, bunlar hem teolojik
hem tarihi manada birer gerçekliktir. Bunları inkar etmiyoruz ama
bunlar üzerinden çatışma ortamı yaratmaya çalışmak sadece ve sadece
bölge halkına zarar verir, bölgenin düşmanlarını sevindirir. Bizim
burada da bütün Iraklı taraflara çağrımız; bu meselelerin müzakere,
diyalog yoluyla çözülmesi ve İslam'ın her zaman emrettiği bir
merhamet ve anlayış diliyle ve ruhuyla hareket edilmesidir."
ifadelerini kullandı.
- FETÖ elebaşının iadesi
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın dünkü konuşmasında, Fetullahçı Terör
Örgütü (FETÖ) elebaşının iadesi, Musul'a yapılması planlanan
operasyon ve PKK'nın unsurlarının desteklenmeye devam edileceği
yönünde Amerikan siyasetçilerden gelen açıklamalar hatırlatılarak
"Türkiye'nin bu konuda Amerika Birleşik Devletleri'ne kısa ve orta
vadede, konjonktüre bağlı olarak hukuki ve diplomatik anlamdaki
yaptırımları olacak mı? Olacaksa bunlar neler olacak?" sorusu
üzerine Kalın, Türkiye'nin FETÖ'nün elebaşı Fetullah Gülen'in gerek
iadesi gerekse gözaltı yapılması ve tutuklanmasıyla ilgili
taleplerinin bilindiğini belirtti.
Konuya ilişkin hukuki sürecin de devam ettiğine işaret eden Kalın,
önümüzdeki günlerde Adalet Bakanı Bekir Bozdağ'ın ABD'ye bir
ziyaret gerçekleştireceğini ve bu konuları mevkidaşlarıyla detaylı
bir şekilde konuşacağını belirtti.
15 Temmuz darbe girişimine ilişkin dava dosyalarının Amerikan
makamlarına ulaştırıldığına işaret eden Kalın, sözlerini şöyle
sürdürdü:
"Orada zaten aslında yeteri kadar delil var, hep delilden falan
bahsediyorlar, ayrıca 15 Temmuz sonrasıyla ilgili yürütülen bir
hukuki süreç var. Şimdi o dava dosyası da şekilleniyor. Bunlar
ortaya çıktıkça zaten Amerikalı mevkidaşlarla muhataplarla bunlar
paylaşılıyor. Bakın burada Amerikalıların belki anlaması gereken
bir husus var, o da şudur; şimdi delil vesaire dedikleri zaman
sanki delil yok da zorlama bir dava oluşturuluyor, bir talep
yapılıyormuş gibi bir algı yaratıyorlar. Türk kamuoyunda da bu
tabii ki büyük bir tepkiye yol açıyor ve Fetullah Gülen'in Amerikan
yönetimi veya Amerikan devleti tarafından bir şekilde korunduğu
intibasını uyandırıyor. Bundan da rahatsızlık duyuyorlarsa bunun
önüne geçeceklerse de Türkiye'nin bu konudaki hassasiyetlerine daha
fazla kulak kabartmaları gerekir. Çünkü bu konu ne sadece
Cumhurbaşkanı'nın konusudur ne de sadece iktidarın konusudur. Bu
konu Türkiye'nin konusudur."
Darbenin arkasında FETÖ'nün olduğuna yönelik Türk kamuoyunda en
ufak bir tereddüt olmadığını vurgulayan Kalın, şunları
kaydetti:
"Dolayısıyla hukuki delilleri de süreçleri de dikkate alarak bu
konuda Türkiye'nin hassasiyetlerini dikkate alan bir yaklaşımın
sergilenmesi esastır. Bildiğiniz gibi FETÖ meselesinin yanında bir
de YPG, PYD terör örgütlerine destek meselesi var. Yani şu anda
Amerikan yönetimiyle ihtilaf ettiğimiz iki ana temel konudur
bunlar. Bu konuda da pozisyonumuzu baştan beri çok net bir şekilde
koyduk, bir terör örgütünü bir başka terör örgütüyle bertaraf
edemezsiniz diye. Cerablus operasyonu aslında alternatif modellerin
olabileceğini de bir kez daha gösterdi. Dolayısıyla burada
Suriye'nin hem sosyolojik dinamiklerini dikkate alan hem de bölgeye
yansımalarını hesaba katan bir yaklaşımın içinde olunması gerekir.
Ama aynı zamanda Türkiye'nin bu konudaki güvenlik kaygılarını da
mutlaka müttefiklerimizin dikkate alması gerekir. Çünkü PKK'nın PYD
ile PYD'nin YPG ile YPG'nin PKK ile bağını herkes biliyor. Yani
bununla ilgili yeni bir izahata girmek biraz bizim aklımıza,
zekamıza hakaret olur. Amerikalı yetkililer de kendileri de
geçmişte bunları birçok defa ifade ettiler. Ama şimdi sadece
Suriye'de DEAŞ'la mücadeleyi, YPG ile işbirliği üzerine bina ederek
bu süreci yürütmeye çalışırsanız tabii ki burada bizim bununla
mutabık kalmamız, buna onay vermemiz elbette söz konusu değil.
Dolayısıyla biz bunu noktada da YPG gibi terör örgütlerine destek
verilmemesi, silah, mühimmat verilmemesi konusundaki çağrımızı
yineliyoruz. Suriye'de oldubittilere eğer bir şekilde göz yumulursa
bunun orta ve uzun vadede her şeyden önce Suriye'ye ve bütün
bölgeye zarar vereceğini hepimizin görmesi lazım. Nitekim bunun
örneklerini Irak'ta 2003'te, sonrasında yaşanan süreçte hep
birlikte gördük. Yeni acıların yaşanmasını hiçbirimiz
istemeyiz."
(Sürecek)
Bu site deneyimlerinizi kişiselleştirmek amacıyla KVKK ve GDPR uyarınca çerez(cookie) kullanmaktadır. Bu konu hakkında detaylı bilgi almak için tıklayın. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.
Yorumlar