Fransa’da 2017 seçimler yılı olacak ve 66 milyon nüfuslu ülkede 43 milyon seçmen sandık başına giderek önce cumhurbaşkanını, ardından da milletvekillerini seçecek.
Fransa’da cumhurbaşkanlığı seçimleri için son kulvarı dönmenin
stresli hazırlıkları yapılıyor. Yazın bitmesiyle, Eylül’ün ilk
haftası itibarıyla her alanda olduğu gibi siyasette de heyecanlı ve
mücadele dolu bir döneme girildi. Fransa’da 2017 seçimler yılı
olacak. 66 milyon nüfuslu ülkede 43 milyon seçmen sandık başına
giderek önce cumhurbaşkanını, ardından da milletvekillerini
seçecek. 23 Nisan ve 7 Mayıs tarihleri arasında cumhurbaşkanlığı
seçimleri, 11 ve 18 Haziran’da ise milletvekili genel seçimleri
için yaklaşık 43 milyon seçmen oyunu kullanacak.
Cumhurbaşkanlığı ve meclis üyelerini belirlemek için yapılan iki
turlu seçimler, Fransız seçim sisteminin geleneksel ve doğal bir
sonucu. İlk turda mutlak çoğunluğun sağlanması durumunda ikinci
tura gerek kalmayacak, fakat mevcut siyasi durum göz önüne
alındığında, bu pek de mümkün görünmüyor.
Fransa anayasası gereği (2008’de yapılan değişikliğe göre) bir kişi
en fazla iki dönem cumhurbaşkanlığı yapabiliyor. Yine 2000 yılında
yapılan referandum sonucunda, cumhurbaşkanının 7 yıl olan görev
süresi 5 yıl ile sınırlandırıldı. İlk kez 1848’de düzenlenen ve
Louis-Napoleon Bonaparte’ın ipi göğüslediği seçimlerden bu yana
Fransız seçmen, Cumhurbaşkanını seçmek için on birinci kez sandığa
gidecek.
Yarı başkanlık sistemi ile yönetilen Fransa’da, seçilen
Cumhurbaşkanının Başbakan ve kabine ile uyumlu çalışmasını sağlamak
amacıyla, milletvekili seçimleri de cumhurbaşkanlığı seçiminin
hemen ardından düzenleniyor. Bu yöntemle yeni seçilen
cumhurbaşkanının başbakanı belirlemesi ve kabineyi oluşturması
sağlanıyor. Böylelikle devletin zirvesinde farklı partilerden
yöneticilerin oluşturacağı çatışmanın önüne geçilmiş oluyor.
Adaylık savaşları ve ön seçimler
Fransız seçim sisteminde veya genel bakacak olursak yerleşik
siyasette, cumhurbaşkanı adayı olmak için herhangi bir partiye
üyelik veya bir partinin direkt desteği gerekmiyor.
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday olabilmek için, Fransa’da
sayıları 45 bin civarında olan seçilmişlerden en az 500’ünün imzalı
desteğini seçim kuruluna ibraz etmek yeterli. Milletvekilleri,
senatörler, il ve bölge genel meclisleri üyeleri gibi seçilmiş
kişilerin desteğini alan kişiler aday olarak kabul ediliyor ve
seçime girmeye hak kazanıyor. Adaylara seçime girme kapısını açan
bu kişilerin listesi, birinci turdan en az 8 gün önce resmi
gazetede yayınlanmak zorunda.
Seçim sürecine resmen girilmediği zamanlarda, yani son bir yıl
içerisinde, yeni cumhurbaşkanının kim olacağı veya hangi partinin
kimi aday göstereceğiyle ilgili tartışmalar gittikçe alevlendi.
Dünyanın altıncı büyük ekonomisi ve Avrupa Birliği’nin Almanya ile
birlikte motor gücü olan Fransa’nın son yıllardaki performansı iç
siyasette eleştiri konusu. Küresel dosyalarda etkisiz ve sönük bir
döneme girmekle eleştirilen Fransa, içeride ise ekonomi başta olmak
üzere, bir çok alanda gittikçe gerileyen bir performans çizdi.
Suriye krizine yönelik çözüm çabaları 2013 yılından sonra adeta
buharlaşan Fransa’nın, Ukrayna krizi için geliştirdiği ‘Normandiya
Formatı’ da ancak krizi durgunlaştırmaya yaradı. Dahası, kriz
çerçevesinde alınan ekonomik yaptırım kararlarından en çok
etkilenen ülkelerin başında Fransa geliyor. Fransız çiftçisini
sokaklara döken nedenlerin arkasında bu yaptırımlar var. Afrika’da
yürüttüğü askeri operasyonları başarı olarak değerlendirse de,
geçen yıl uğradığı Paris saldırılarından sonra, Fransa’nın tüm
yurtdışı faaliyetleri eleştiri odağına oturdu. Paris saldırılarının
hem iç hem de dış siyasete etkileri üzerine geniş analizler
yapılırken, iki alanda da büyük sonuçları olduğu üzerinde
duruluyor. Fransız Uluslararası İlişkiler Enstitüsü’nden (IFRI)
Ortadoğu Uzmanı Denis Bauchard, son dönemde “Fransız dış
politikasının başarısının, iç politikada olduğu gibi tartışmalı”
olduğunu, “Özellikle Ortadoğu ve Afrika konusunda, Mitterrand ve
Chirac dönemindeki geleneksel yaklaşımdan uzaklaşıldığını”
savunuyor. Bauchard, şimdiye kadar bağımsız bir dış politika
çizgisi tutturmayı başaran Fransa’nın Hollande döneminde bu tavrı
devam ettiremediğini söylüyor.
Paris saldırılarının gerçekleştiği 2014’ün kasım ayından itibaren
olağanüstü hal şartlarıyla yönetilen Fransa’da, cumhurbaşkanlığı
seçimleri için start da aynı dönemde verilmişti aslında.
Seçimlere dair verilen tüm mesajlarda, atılan her stratejik adımda,
en önemli vurgu terör riskine
yapılıyordu. Bu durum, son iki seçimi birincilikle bitiren aşırı
sağda olduğu kadar, en liberal akımlarda bile geçerli. Fransız
aşırı sağcı Ulusal Cephe Partisi’nin lideri Marine Le Pen,
cumhurbaşkanlığı seçimlerinin kilit adayı. En yüksek oy oranına
sahip olmasına rağmen, seçileceğine inananların sayısı fazla değil.
Le Pen’in kilit aday olmasını sağlayan faktör, seçilip
seçilmeyeceği değil, alacağı oy oranı; yani sağdan ne kadar oy
kaçıracağı.
İngiltere’nin AB’den ayrılma kararından sonra tüm gözlerin
çevrildiği ülke olan Fransa, aynı zamanda aşırı sağın zaferini ilan
ettiği ilk ülke. Le Pen’in Brexit sonrası sürekli tekrarladığı
AB’den ayrılışı referanduma götürme vaadi, Fransa’nın üzerinde
Demokles’in kılıcı gibi duruyor. Şimdiye kadar 82 aday adayının 500
imzaya ulaşıp seçime girebilmek için sahneye çıktığı Fransa’da,
adaylığı garantileyen kişi de Le Pen. Partisinden başka bir adayın
çıkması beklenmiyor.
Aslında 82 aday adayından hangilerinin adaylık için yeşil ışık
alacağı çok da önemli değil. Yarışta sonucu belirleyecek kriter,
ana muhalefet Cumhuriyetçiler (LR) ile iktidardaki Sosyalist
Parti’nin (PS) aday olarak kimleri destekleyeceği. Gözlerin
çevrildiği yer olan bu iki partide de uzun zamandır önseçim yarışı
devam ediyor.
Bu hafta yapılan bir ankete göre Fransızların yüzde 85’i
Hollande’ın yeniden adaylığına karşı.
Fransa tarihinin en az sevilen Cumhurbaşkanı olarak Hollande’a
halkın destek oranı, son 2 yılda yüzde 25’in üzerine çıkmadı.
İktidar partisinde cumhurbaşkanlığı yarışı için kimlerin kulis
yaptığı kamuoyuna pek yansımadı. Fakat Hollande’ın yeniden aday
olmak için her türlü riski göze aldığına dair işaretler mevcut.
Muhalefette aylar öncesinden aday adaylığı bayrağı açıp çalışmalara
başlayan onlarca kişi varken, iktidar partisinde şimdiye kadar
adaylık sözünün tabu haline getirilmesi, Hollande’ın niyetiyle
bağlantılı olarak yorumlanıyor. Mevcut Başbakan Manuel Valls’in
adaylığı, geçtiğimiz yıla oranla daha az konuşuluyor. Hollande ve
Valls arasında gizli bir ittifak kurulduğu ve Valls’in bir sonraki
seçimlerde aday olmak üzere ikna edildiği ise kulislerden hiç eksik
olmayan fısıltılar arasında.
Sorbonne Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Siyasi
Araştırmalar Merkezi’nden Bruno Cautres, Hollande’ın adaylık için
iki şansı olduğunu söylüyor: Nicolas Sarkozy’nin sağın adayı olması
durumunda Hollande, soldaki ‘geleneksel Sarkozy nefreti’ üzerinde
duracak ve adaylığı çok daha kolay bir şekilde elde edecek. Diğeri
ise iki bakanın istifasının, Hollande’ın solda birliği kendi
liderliğinde sağlamasını kolaylaştıracağı iddiası. Cautres bu
iddiaları, “Arnaud Montebourg ve Emmanuel Macron’un istifaları,
Hollande’ı Fransız solunda tek lider haline getirmeye yaradı”
şeklinde değerlendiriyor.
Sosyalist Parti, Cumhurbaşkanı adayını belirlemek için 2017’nin
başında ön seçim düzenleyecek. Bugünkü tabloya bakıldığında, aday
adayları arasında eski Ekonomi Bakanı Arnaud Montebourg, eski
Eğitim Bakanı Benoit Hamon gibi isimler yer alıyor. Ocak ayına
kadar Hollande dışında sahneye çıkması beklenen isimler ise ekonomi
bakanlığından istifa eden Emmanuel Macron, Başbakan Manuel Valls,
Eğitim Bakanı Najat Vallaud-Belkacem ve eski Adalet Bakanı
Christiane Taubira olarak sıralanıyor.
Emmanuel Macron’u istifaya götüren sürecin, cumhurbaşkanlığı
seçimlerinde solun adayı olmasıyla ilgili olduğu konusunda kimsenin
şüphesi kalmadı. Nisan ayında ‘yeni ve güçlü bir Fransa için
yürüyüşe çıkan’ Macron’u olumlu bir aday olarak gören Fransızların
oranı yüzde 45. İstifa öncesi yaptığı açıklamalarla sağ seçmene de
göz kırpan Macron’un adaylığına kesin olarak bakılırken, sağ ve
solu bir araya getirecek yeni bir siyasi oluşumu başarıp
başaramayacağı ise merak ediliyor.
Eski Adalet Bakanı Christiane Taubira da geçtiğimiz günlerde
“Hollande aday olmadığı taktirde adaylığını açıklayacağını” ilan
etti.
Asıl kazan sağda kaynıyor
2017 Fransa cumhurbaşkanlığı seçimlerinin en hararetli cephesi ise
ana muhalefet partisi Cumhuriyetçiler. Bir önceki seçimlerde
Hollande’a karşı kaybeden Sarkozy siyaseti bıraktığını açıklasa da,
önce partisinin ismini değiştirip başına geçmeyi, ardından da
cumhurbaşkanlığı adaylığı için tüm dinamikleri lehine çevirmeyi
başardı. Sarkozy için 2012 mağlubiyeti daha dün gibi hatırlanıyor.
Bunu hafızalardan kazımanın tek yolu ise yeniden savaşa girip
kazanmak.
Cumhurbaşkanlığı döneminde ve sonrasında hakkında açılan 7 ayrı
soruşturmadan birer birer kurtulan Sarkozy için bu yolda tek engel,
en güçlü rakibi olan Alain Juppe. Bir diğer aday adayı olan eski
Başbakan François Fillon’un partililere “De Gaulle hakkında
soruşturma açıldığını düşünebiliyor musunuz?” diye sorması,
Sarkozy’nin zorlu bir sınava hazırlanması gerektiğinin
göstergesi.
Tarihinde ilk kez bir ön seçimle Cumhurbaşkanı adayını belirleyecek
olan Fransız sağı, Kasım ayının sonunda ülke genelinde
düzenleyeceği yoklama ile hangi adayla seçime gireceğine karar
verecek. Aday adaylığı için başvuru süresi bu hafta sona eriyor.
Sağın aday adayları arasında en güçlü görülen kişi tabii ki Nicolas
Sarkozy. 22 Ağustos’ta adaylığını resmiyete kavuşturan Sarkozy ‘Her
Şey Fransa İçin’ isimli kitabı ile Elysee Sarayı’nda ikinci bir 5
yılın tüm alt yapısını hazırladığı mesajını veriyor. Sarkozy
hakkında açılan iki soruşturma devam ederken, toplam 7
soruşturmadan 5’ini başarıyla atlatması dikkat çekiyor.
Sarkozy’nin en büyük rakibi ise eski Başbakan ve şu anki Bordeaux
Belediye Başkanı Alain Juppe. Anketlerde sağın en çok destek alan
aday adayı olarak görünse de, parti içerisinde Sarkozy’ye karşı
zorlanacağında şüphe yok. Juppe ağır başlı projeleri, polemikten
uzak duruşu ve Fransız seçmeninin alışık olduğu güçlü devlet adamı
profiliyle seçmene umut veriyor.
Fransız merkez sağının bir diğer adayı ise eski Başbakan François
Fillon. Aday adayı olacağını 3 yıl önce açıklayan Fillon, son
günlerde Sarkozy’ye karşı hamleleri ve Fransa’nın Afrika’daki
sömürge dönemi hakkındaki açıklamalarıyla gündeme geldi.
Sağın Cumhurbaşkanı adaylığı için yarışacak kişiler arasında,
Cumhuriyetçiler arasındaki başkanlık yarışında Sarkozy’nin en yakın
rakibi olan Bruno Le Maire, son seçimde Paris belediye başkanlığını
kaybeden Nathalie Kosciusko-Morizet, eski Genel Başkan
Jean-François Cope, “Fransa Hristiyan-Yahudi kökleri olan beyaz
ırkın ülkesidir” sözleri nedeniyle Bölge Meclisleri adaylığından
vazgeçmek zorunda kalan Nadine Morano gibi isimler de yer
alıyor.
Favori isimler
Cumhurbaşkanlığı adaylığı için bugün itibarıyla beş ismin ön plana
çıktığını söyleyebiliriz:
İktidardaki Sosyalist Parti’den Cumhurbaşkanı François Hollande’ın
yeniden adaylığı, Başbakan Manuel Valls, istifa eden Ekonomi Bakanı
Emmanuel Macron. Macron’un yıl sonuna kadar izleyeceği yol,
adaylığının hangi şartlarda mümkün olacağı konusunda belirleyici
olacak. Ana muhalefet ve merkez sağda ise Nicolas Sarkozy, Alain
Juppe arasında adaylık için kıyasıya bir çekişme bekleniyor. Sağ ve
solun dışında, aşırı sol ve Yeşiller’den ortaya çıkacak adayların
seçilme şansı bulunmazken, bu akımların aday adayı belirleme
sürecindeki etkisine dikkat etmek gerekiyor. Adaylık konusunda en
kararlı ve rahat isim ise aşırı sağcı Ulusal Cephe’nin lideri
Marine Le Pen. Son iki seçimi birincilikle tamamlayan Le Pen ve
partisi, şimdiden ikinci turu garantilemiş görünüyor. İkinci turda
olası bir Sarkozy-Le Pen karşılaşmasında Le Pen’in ipi
göğüsleyeceği endişesi hakim. Sol aday-Le Pen karşılaşması ise
aşırı sağ açısından daha az arzu edilen bir durum.
Terör ve İslam karşıtı söylemler
Kasım 2014’te meydana gelen Paris saldırılarından sonra, Fransız
toplumunun değişen gündemi araştırmalara konu oldu. Terörden ve
yeni bir saldırı riskinden bahsetmeden konuşmasını bitiren bir
siyasetçiye zor rastlanıyor. Olağanüstü hal şartlarında sokaktaki
Fransızın günlük alışkanlıkları değişirken, son zamanlarda artan
İslam karşıtı eylem ve açıklamalar dikkat çekiyor. Yabancı
savaşçılar konusunda en çok dikkat çeken ülke olan Fransa, terörle
mücadele yasasını AB şartlarına göre en ağır hale getiren ülke
oldu. Aynı zamanda baskınlar ve tutuklamalar ile insan hakları
savunucularının tepkisini çekiyor.
Haziran başında bir mahalle derneğinin üyelerine özel havuz günü
ilanı ile başlayan ve Fransa’yı tüm dünyada alay konusu haline
getiren tesettür mayosu tartışmaları ise Fransız siyasi
yelpazesinin İslamofobi konusunda birleştiğini göstermeye yetti.
Tesettür kıyafetleri ile Nice şehrinin plajında oturan bir kadının
polisler tarafından ‘cumhuriyet değerlerine zararsız hale
getirilmesi’ anının görüntüleriyle hatırlayacağımız yasağa, Fransız
halkının desteği yüzde 70 civarında. Bu oranın farkına varan
Fransız siyasetçisi, her konuşmasına mutlaka yasağı savunarak
başlıyor, radikal Müslümanları, terörü, yabancıları ve işsizliği de
ekleyerek devam ediyor.
Son bir yılda Fransa’da medya ve siyasetçilerin en çok konu
edindikleri meselelerin İslam veya İslam ile ilintili olması
dikkatlerden kaçmıyor. Sosyalist hükümetin, iktidara geldikten
sonra aşırı sağın projelerini gerçekleştirdiği yönündeki iddialar
giderek güçleniyor. 1905 yılından bu yana laiklikle yönetilen
Fransa, ‘Fransa İslamı’nı çerçevelemek amacıyla bu yaz İslam Vakfı
kurdu ve başına da Müslüman olmayan birini, eski İçişleri Bakanı
Jean-Pierre Chevenement’i getirdi.
Fransa Stratejik ve Uluslararası İlişkiler Enstitüsü (IRIS) Başkanı
Pascal Boniface, tesettür mayosu ile taçlanan bu tartışmaların
“Fransa’nın Batı’da hoşgörüsüz, Doğu’da ise İslam karşıtı bir ülke
olarak görünmesine sebep olduğunu” söylüyor.
Yeni dönem, yine seçimler
Fransa yukarıda bahsettiğimiz olayların ve sonuçlarının bolca
tartışılacağı bir seçim atmosferine giriyor. Ön seçimlerden sonra
bu hava rengini daha çok belli edecek. Yürütmenin bazı
temsilcilerinin sükunet ve aklıselime davet çağrıları dışında, bu
ötekileştirici ve ayrıştırıcı söylem Fransız siyasetçisini rahatsız
etmiyor.
Mevcut eğilimler ve anket sonuçları, Fransa için tehlike çanlarının
çaldığını gösteriyor. Ekonomisi gittikçe zayıflayan, bütçe açığı,
işsizlik ve üretim rakamları bir türlü tatmin edici seviyeye
çekilemeyen, Afrika’da zor bir pozisyona düşen, uluslararası
ağırlık dengesini koruyamayan, kritik bir döneme giren AB’de
‘olabileceklerden çekinen’ Fransa, sekiz ay sonra yeniden sandık
başında olacak. 2017 başına kadar adaylık ve tavır belirleme telaşı
ile geçirilecek kritik bir dönemden sonra, asıl seçim atmosferine
girilecek. 2016’nın ilk yarısı Fransa için çok sıcak ve karnesine
eksi notlar düşülmesine neden olan gelişmelerle geçti. Umarız seçim
atmosferi ve sonuçları ile 2017’de bu durum daha da kötüye gitmez.
Bu site deneyimlerinizi kişiselleştirmek amacıyla KVKK ve GDPR uyarınca çerez(cookie) kullanmaktadır. Bu konu hakkında detaylı bilgi almak için tıklayın. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.
Yorumlar