Cumhurbaşkanı Erdoğan, TBMM'nin yeni yasama yılında konuştu. 15
Temmuz darbe girişimi için senaryo diyenlerin olduğunu belirten
Erdoğan, konuşmasında darbe girişimine net bir şekilde karşı
çıkmayanlara yüklendi. Erdoğan, "Her kim ki 15 Temmuz’a 'ama'sız,
'fakat'sız, 'lakin'siz darbe diyemiyor, lanetleyemiyorsa, o da
darbe girişiminin bir parçasıdır, en azından gönüllü
destekçisidir.“ dedi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, 15 Temmuz darbe
girişiminden sonra oluşan Yenikapı ruhunun her şeye rağmen
korunması gerektiğini belirterek, bütün inanç ve görüş
farklılıklarına rağmen bu ruhun devam ettirilmesi gerektiğini
belirtti. Cumhurbaşkanı ayrıca 24 Ağustos'ta başlatılan Fırat
Kalkanı Harekâtı'ndan da bahsetti. Suriye'nin Türkiye için hayati
bir konu olduğunu vurgulayan Erdoğan, "Türkiye olarak masanın
dışında kalamayız" dedi. İlk hedefin "güvenli bölge" olduğunun da
altını çizdi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye'nin önünü açacak, 2023
hedeflerine ulaşmada katkı sağlayacak her hususta Meclisin öncü
olmasını isteyerek, "Bunun için mümkünse yeni bir anayasayı, en
azından kapsamlı bir anayasa değişikliğini süratle hayata
geçirmeliyiz. Anayasa değişikliğinde Meclis bünyesinde süren
çalışmaları olumlu bir adım olarak değerlendiriyorum. Bu
çalışmanın, kapsamı genişletilerek bir an önce sonuçlandırılması,
milletimizde, Meclisimizin uzlaşmayla yapısal değişimi
başarabileceği yönünde bir umudun filizlenmesini sağlayacaktır."
dedi.
Erdoğan, 26. Dönem 2. Yasama Yılı'nın açılışı dolayısıyla TBMM
Genel Kurulunda milletvekillerine seslendi.
Erdoğan, milletin, 7 Ağustos'ta Yenikapı'da, Cumhurbaşkanı, Meclis
Başkanı, Başbakanı, Genelkurmay Başkanı, muhalefet partilerinin
liderleri, yargı ve yürütme organlarının üst düzey temsilcileri,
kuvvet komutanları, alanda bulunan 5 milyon vatandaş ve gönlüyle bu
manzarayı destekleyen 79 milyonuyla, 15 Temmuz karşısındaki
duruşunu net bir şekilde gösterdiğini söyledi. Erdoğan, Yenikapı’da
sergilenen güzel manzaraya katılımlarıyla, mesajlarıyla destek olan
siyasi parti ve kurum temsilcilerine bir kez daha teşekkür
etti.
"Türkiye'nin ve Türk milletinin vatanı, özgürlüğü ve geleceği söz
konusu olduğunda nasıl tek yürek, tek ses, tek nefes olabildiğinin
ispatı olan Yenikapı ruhunu titizlikle koruması, hepimizin
sorumluluğudur." diyen Erdoğan, terör örgütleri karşısında en büyük
güçlerinin bu birlik, beraberlik ve dayanışma olduğunu
belirtti.
"YENİKAPI'NIN DEVAMINI TEMENNİ EDİYORUM"
Recep Tayyip Erdoğan, yeni yasama döneminde, Yenikapı'daki o güzel
manzaranın benzerlerinin tekrarlanacağına dair inancını dile
getirerek, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Elbette bu demek değildir ki hepimiz her konuda aynı şeyleri
düşünecek, aynı şeyleri söyleyeceğiz. Kimsenin böyle bir talebi
yok, olamaz da. Yaklaşım farklılıklarımız, inanç, düşünce, tarz
farklılıklarımız mutlaka olacaktır. Bizden beklenen, milletimizin
ve ülkemizin bekasını ilgilendiren temel konularda birlik ve
beraberliğimizi güçlü tutmamızdır. Eğer biz, PKK terörü konusunda,
FETÖ konusunda, DEAŞ konusunda, sınırlarımızın güvenliği konusunda,
vatanımızın bütünlüğü, devletimizin tekliği, bayrağımızın yüceliği
konusunda ortak bir zeminde buluşamıyorsak, işte o zaman ortada
ciddi bir sorun var demektir. Yenikapı'da sergilediğimiz ortak
duruşu, bu sebeple önemli görüyor ve devamını temenni
ediyorum."
OPERASYONLAR BÖLGE HALKI TARAFINDAN
DESTEKLENİYOR
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye'nin, FETÖ ile birlikte PKK ve
uzantıları ile DEAŞ terör örgütünün de yoğun saldırılarına maruz
kaldığına işaret etti.
Suriye ve Irak'ta köşeye sıkışan DEAŞ'ın, Türkiye'yi hedef alarak
kendisine alan açmaya çalıştığına dikkati çeken Erdoğan, bu örgütle
yürüttükleri kararlı mücadelenin, El Kaide'nin uzantısı olarak
ortaya çıkan DEAŞ'ın Suriye ve Irak'ta geriletilmesine önemli katkı
sağladığını vurguladı.
Erdoğan, aynı şekilde PKK terör örgütünün geçen yıl temmuz ayından
bu yana gerçekleştirdiği eylemlerin, bölge halkının örgüte karşı
belirgin bir şekilde cephe almasına yol açtığını belirtti. Erdoğan,
Güneydoğu'da ilçelerde gerçekleştirdiği çukur ve patlayıcı
eylemleriyle bölge halkına adeta hayatı zehir eden örgütün, şimdi
de sınırların dışındaki projelere destek vermek için saldırdığını
ifade etti.
Türkiye'nin Suriye'de DEAŞ'a karşı attığı her adıma, PKK ve PYD-YPG
terör örgütlerinin, tüm güçleriyle eyleme geçerek karşılık
verdiğini vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları kaydetti:
"Bu eylemlerde şehit olan askerimiz, polisimiz, korucularımızın
kanlarını teröristleri katbekat fazla sayıda imha ederek yerde
bırakmıyoruz. Ama PKK terör örgütünün, sadece ve sadece Türkiye'nin
Suriye ve Irak'a yönelik dikkatini dağıtmaya, özellikle bu
eylemlerinin amacı, bölge halkı tarafından da gayet doğru şekilde
teşhis ediliyor. Dikkat edilirse, bir süredir bölücü örgütün ve
müzahir kuruluşlarının kitlesel eylemlerine katılım oranı onda
birini dahi bulmayacak şekilde düşmüştür. Bölge insanı, kendisinin
ve çocuklarının geleceğini, karanlık bir takım güçlere peşkeş
çeken, bu uğurda oluk oluk kan akıtmaktan çekinmeyen bu örgütle
bağını büyük ölçüde koparmıştır. Güvenlik güçlerimizin yürüttüğü
operasyonlar, bölge halkı tarafından da destekleniyor. Devlet
olarak, bölücü örgütün bölgede yaptığı tahribatın izlerini silmek,
vatandaşlarımızın mağduriyetlerini gidermek, şehirlerimizi yeniden
imar etmek için yoğun bir çaba içindeyiz. İnşallah önümüzdeki
dönemde, bu konuda da ülkemizin ve milletimizin birliği,
beraberliği, kardeşliği, huzuru, güvenliği doğrultusunda daha
olumlu gelişmelere hep birlikte şahitlik edeceğiz."
ANAYASA İÇ TÜZÜK ÇALIŞMALARINI DESTEKLİYORUM
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye için 15 Temmuz'u her
anlamda bir milat haline dönüştürmeleri gerektiğini bildirdi.
Erdoğan, FETÖ ile birlikte PKK/PYD-YPG, DEAŞ ve diğer tüm terör
örgütlerine karşı hep birlikte kararlı bir mücadele yürütmeleri,
ihtiyaçları olan yapısal reformları kararlılıkla hayata
geçirmeleri, son yıllardaki tecrübelerden ve özellikle maruz
kalınan darbe girişiminden gerekli dersleri çıkartarak, ülkeyi
geleceğe hazırlamaları gerektiğini belirtti.
Suriye ve Irak'ta yaşanan gelişmelerin, ülke içinde yaşadıkları
terör olaylarından bağımsız olmadığını dile getiren Erdoğan, şu
değerlendirmelerde bulundu:
"Bugüne kadar yaşadıklarımız bize, kendi projelerimizi hayata
geçirme iradesiyle hareket etmeden bu meselelerin üstesinden
gelemeyeceğimizi göstermiştir. Elbette bunun bir güç ve imkan işi
olduğunu biliyoruz. Şayet Türkiye, ekonomik göstergeleriyle,
yatırımlarıyla, istihdam potansiyeliyle, sosyal yardımlarıyla,
savunma sanayisiyle bugünkü seviyesine ulaşmamış olsaydı, örneğin
1990’ların düzeyinde kalsaydı, iç ve dış saldırılar karşısında bu
kadar güçlü bir duruş sergileyemezdi. Bugün çözümünde zorlandığımız
sorunların üstesinden gelebilmemizin yolu da 2023 hedeflerimize
ulaşmamızdan geçiyor. Bu konuda en büyük görev TBMM'ye ve onun siz
kıymetli üyelerine düşüyor.
Ülkemizin önünü açacak, 2023 hedeflerimize ulaşmamıza katkı
sağlayacak her hususta Meclisimiz öncü olmalıdır. Bunun için
mümkünse yeni bir anayasayı, en azından kapsamlı bir anayasa
değişikliğini süratle hayata geçirmeliyiz. Anayasa değişikliği
konusunda Meclis bünyesinde halen süren çalışmaları olumlu bir adım
olarak değerlendiriyorum. Bu çalışmanın, kapsamı genişletilerek bir
an önce sonuçlandırılması, milletimizde, Meclisimizin uzlaşmayla
yapısal değişimi başarabileceği yönünde bir umudun filizlenmesini
sağlayacaktır. Yine, Meclis içtüzüğünün, bu yüce kurumun daha
etkin, süratli ve pratik çalışma yürütmesine imkan verecek şekilde
yeniden ele alınmasını önemli görüyorum. Meclis ve milletvekilleri
ne kadar etkin çalışırsa, milletimiz nezdindeki itibarları da o
kadar artacaktır. Tüm sorunların yegane çıkış yolunu milli iradede
gören bir Cumhurbaşkanı olarak, anayasa ve içtüzük çalışmalarını
desteklediğimi, destekleyeceğimi belirtmek isterim."
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Her kim ki 15 Temmuz’a
amasız, fakatsız, lakinsiz 'darbe' diyemiyor ve lanetleyemiyorsa o
da darbe girişiminin bir parçasıdır, en azından gönüllü
destekçisidir. Böyle bir yanlışın içine düşenler, önce
şehitlerimizin aziz hatırasına ve gazilerimize, onlarla birlikte o
gece sokaklara dökülen milyonlara, daha ötesi milletimizin tamamına
hesap vermekten kurtulamayacaktır." dedi.
Erdoğan, TBMM Genel Kurulunda 26. dönem ikinci yasama yılı açılış
konuşmasında, sözlerine "Sizleri en kalbi duygularımla
selamlıyorum. Bugüne kadar TBMM çatısı altında görev yapmış tüm
milletvekillerimizi saygıyla yad ediyorum. Gazi Mustafa Kemal başta
olmak üzere TBMM üyelerinden ahirete irtihal etmiş bulunanları
rahmetle anıyorum." diyerek başladı.
23 Nisan 1920'den bugüne kadar geçen sürede, TBMM tarihinin pek çok
önemli dönüm noktası olduğunu belirten Erdoğan, "İnanıyorum ki
bundan sonra, 15 Temmuz 2016 gecesinin, TBMM tarihinde de ayrı ve
özel bir yeri olacaktır. Darbe girişimi sırasında, derhal bu
salonda toplanan ve milletimizin sokaklara dökülerek darbecilere
karşı gösterdiği tepkiyi Meclis’te ortaya koyan milletvekillerimize
şükranlarımı sunuyorum." diye konuştu.
Milletvekillerinin, darbe girişimi karşısında onurlu ve güçlü bir
duruş göstererek, milli iradenin tecelligahı olan kuruma sahip
çıktığını vurgulayan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bu onurlu tavrın bedeli Meclisimizin savaş uçaklarıyla defalarca
taciz edilmesi ve bombalanması, helikopterlerden ağır silahlarla
ateş altına alınması, tanklarla kuşatılması olarak ödendi. 15
Temmuz’da Meclisimiz, Kurtuluş Savaşı'ndan sonra, ikinci defa
gazilik şerefine nail oldu. Darbe girişimi gecesi, tamamına yakını
Ankara ve İstanbul’da şehit olan 241 vatandaşımız, polisimiz ve
askerimiz, milletimizin gönlüne ve tarihimizin şanlı sayfalarına
altın harflerle kazınmışlardır. Aynı gece yaralanan 2 bin 194
gazimizi bu millet ve bu devlet asla unutmayacaktır. Esasen o gece
sokakları, meydanları, darbecilerin hedef aldığı tüm kurumları,
darbecilere destek vermesi muhtemel tüm mekanları kuşatan
milletimizin tamamı gazilik sıfatını hak ediyor. Demokrasi
nöbetlerinde 29 gece sabahlayan, içerideki ve dışarıdaki tüm şer
güçlere, devletinin, milletinin, istiklalinin ve istikbalinin
yanında olduğunu gösteren on milyonlarca vatandaşımıza borcumuzu
asla ödeyemeyiz. Bu süreçte Türkiye, bir avuç hainin dışında, 79
milyon vatandaşının tamamıyla, tüm dünyaya, tarih boyunca örnek
gösterilecek bir özgürlük ve demokrasi dersi verdi.
Milletimiz, terör örgütlerine olduğu gibi darbe heveslilerine de
meydanı bırakmayacağını cümle aleme gösterdi. Aziz Türk Milleti ile
ne kadar iftihar etsem azdır. Şahsım başta olmak üzere, şu salonda
bulunan milletvekillerimizin tamamının milletimize can borcu
olduğunu aklımızdan çıkarmamalıyız. Milletimize borcumuzu
ödeyebilmek için hep birlikte daha çok çalışmalı, daha çok
üretmeli, ülkemizi her alanda daha ileriye taşımalıyız. Bu
vesileyle 15 Temmuz şehitlerimize bir kez daha Allah’tan rahmet,
yakınlarına ve milletimize başsağlığı diliyorum. Gazilerimize
sağlık ve afiyet temenni ediyorum."
"15 TEMMUZ'U UNUTMAMALIYIZ"
Çarşamba günü yapılan Milli Güvenlik Kurulu toplantısında,
Hükümete, bu tarihin "15 Temmuz Demokrasi ve Özgürlük Günü" resmi
anma günü olarak kabulünü tavsiye ettiklerini anımsatan Erdoğan,
İstanbul’da ve Ankara’da şehitler için anıtlar yapma
hazırlıklarının sürdüğünü, şehit yakınlarına ve gazilere
maddi-manevi her türlü desteğin verildiğini ve verilmeye devam
edileceğini bildirdi.
"Bir kez daha ve altını çizerek ifade ediyorum: 15 Temmuz’u
unutmamak ve unutturmamak mecburiyetindeyiz." diyen Erdoğan, bunun
için okullardaki ders müfredatları ve ders kitaplarından
belgesellere, filmlere, edebi eserlere kadar her mecrada 15
Temmuz’un işlenmesinin teşvik edilmesi gerektiğini dile getirdi.
Erdoğan, şunları kaydetti:
"Bu mücadelede tereddüde düşen, yorulan, bunalan, duraksayan
herkese şunu tavsiye ediyorum: Böyle bir durumda şehitlerimizin
listesini önünüze koyun, resimlerine bakın, mesleklerine,
memleketlerine, ailelerine, ikamet adreslerine bir bakın… O gece
çekilen görüntüleri izleyin. Şehitlerimizin, gazilerimizin
hikayelerini dinleyin. Orada 15 Temmuz darbesini herhangi bir
organize ekibin, herhangi bir siyasi, sosyal, ekonomik grubun değil
bu milletin omurgasını oluşturan sıradan insanların, bizatihi
halkın engellediğini göreceksiniz. Emin olun, 15 Temmuz’da
sokaklarda şehadete koşan insanların kahir ekseriyetinin, ne
korumak zorunda olduğu malı-mülkü, ne unvanı-statüsü, ne de başka
bir çıkarı vardı. Bu insanlar, sahip oldukları maddi varlıklar
uğruna değil inançlarına, imanlarına, şahsiyetlerine,
özgürlüklerine, kendilerinin ve sonraki nesillerin geleceğine sahip
çıkmak için sokaklara dökülmüşlerdi. O gece milyonlar, benim her
fırsatta 'Tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet' olarak
ifade ettiğim ilkeler uğruna ölüm kusan silahların üzerine
yürümüşlerdi.
Darbe girişiminin anlaşılmasının hemen ardından, önce Sayın
Başbakan’ın, sonra şahsımın televizyonlarda yaptığı çağrının
mahiyeti, zaten sokaklara dökülmeye başlamış olan milletimizin
hissiyatının ifadesinden başka bir şey değildir. Maalesef, o gece
ve daha sonrasında, bu hissiyatı anlamayan, anlamak istemeyenler
oldu. Hatta 15 Temmuz’da yaşananları 'senaryo' diyerek, 'oyun'
diyerek, 'tiyatro' diyerek, 'film' diyerek, 'böyle darbe mi olur?'
diyerek küçümsemeye çalışanlar oldu. Buradan açıkça ifade ediyorum.
Her kim ki 15 Temmuz’a amasız, fakatsız, lakinsiz 'darbe' diyemiyor
ve lanetleyemiyorsa o da darbe girişiminin bir parçasıdır, en
azından gönüllü destekçisidir. Böyle bir yanlışın içine düşenler,
önce şehitlerimizin aziz hatırasına ve gazilerimize, onlarla
birlikte o gece sokaklara dökülen milyonlara, daha ötesi
milletimizin tamamına hesap vermekten kurtulamayacaktır."
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Fırat Kalkanı Harekatı'nın
Suriye'deki bütün terör örgütlerine karşı bölge halkıyla başlatılan
meşru bir operasyon olduğunu belirterek, "Türkiye olarak masanın
dışında kalamayız, masada olmaya mecburuz. 911 kilometre Suriye'de,
yaklaşık 350 kilometre Irak'ta sınırı olan ülke, Türkiye.
Diğerlerinin böyle bir sınırı burada yok. Ama onlar orada sonuç
belirlemek istiyor. Biz artık bundan sonra seyirci kalmamalıyız,
kalamayız. Bunun kararını da işte burası verecek." dedi.
Devlet ve millet hayatında ilk defa karşılaşılan bu yeni durumu,
ülkenin kritik bir sürecinde yaşıyor olmanın önemine değinen
Erdoğan, "Seçildiğim günden beri, ülkeme ve milletime karşı
sorumluluklarımı yerine getirmek için gece gündüz çalıştım,
çalışmaya devam edeceğim. Her yeni durum gibi, doğrudan milletin
oyuyla seçilen cumhurbaşkanlığı makamı konusunda da ilk anda
beliren tereddütler, zaman içinde ortadan kalkmıştır. Bugüne kadar
yasama, yürütme, yargı organlarıyla ve milletiyle uyum içinde bir
cumhurbaşkanlığı vazifesi icra ettiğime inanıyorum." diye
konuştu.
Önümüzdeki dönemde de Türkiye'yi en iyi şekilde temsil etmek,
Anayasal görevleri ve milletin beklentilerini en ileri derecede
karşılamak için tüm gücüyle çalışmayı sürdüreceğinin altını çizen
Erdoğan, "Cumhurbaşkanlığı makamını ve mekanını yıpratmaya yönelik
çabaları üzüntüyle karşılıyorum. Burada hedef alınan şahsım değil
milletimizin hür iradesiyle yaptığı tercihtir. Hiç kimsenin,
özellikle de kendileri de seçimle gelen Türkiye Büyük Millet
Meclisi üyelerinin, böyle bir hakkı yoktur. İnşallah bugünden
sonra, bu anlamsız tartışmayı da geride bırakmış olacağımızı ümit
ediyorum." ifadelerini kullandı.
"DAEŞ BİR SONUÇTUR"
Erdoğan, ülkenin milli güvenliğini tehdit eden gelişmeler arasında,
güney sınırlar boyunca uzanan Suriye ve Irak'taki gelişmelerin özel
bir yerinin bulunduğunu söyledi.
Suriye meselesinin, hem insani yönüyle hem de güvenlik boyutuyla
kendileri için hayati bir konu durumunda olduğuna işaret eden
Erdoğan, şöyle konuştu:
"Türkiye'nin Suriye konusundaki pozisyonu en başından beri nettir.
Biz Suriye'deki sorunların, Suriye halkının tercihlerine, ülkenin
toprak bütünlüğüne ve egemenlik haklarına saygılı bir yaklaşımla
çözülebileceğine inanıyoruz. Daha önce Afganistan'ın harap olmasına
yol açan El Kaide'den türeyen DEAŞ terör örgütü, Suriye'deki
sorunun sebebi değil sonucudur. Savaştan evvel 22 milyon nüfusa
sahip bir ülkenin, sayıları 10 bin civarında olduğu tahmin edilen
DEAŞ mensubu yabancı savaşçılardan 5 yılı aşkın süredir
arındırılamaması akla yatkın değildir. Aynı durum Irak için de
geçerlidir. Bu ülkedeki sorunun da 10 bin civarındaki yabancı
savaşçıdan ibaret olmadığı açıkça ortadadır. DEAŞ, Suriye ve Irak
üzerinde hesabı olan herkesin kullandığı elverişli bir malzemeden
ibarettir.
Bölgenin inanç, mezhep ve etnik köken fay hatlarında
gerçekleştirilmeye çalışılan kırılmalar, DEAŞ örtüsü altına
gizleniyor. Kendi ülkelerindeki radikal unsurları bilinçli bir
şekilde Suriye ve Irak'a yönlendiren kimi ülkeler, mülteciler ve
terörün küreselleşmesi başta olmak üzere, sorunun sonuçlarıyla
yüzleşmekten ısrarla kaçınıyorlar. Türkiye, bin yıllık ortak tarih
ve kültür birlikteliğinin, bir asra yaklaşan komşuluk ve kardeşlik
hukukunun gereği olarak, bölge halkına karşı tüm insani görevlerini
eksiksiz yerine getirmekte kararlıdır. Yaklaşık 3 milyon
sığınmacıyı kamplarda ve şehirlerinde barındıran Türkiye'nin bu
çabası, ahlak, vicdan ve insaf sahibi herkes tarafından takdirle
karşılanıyor. Buna karşılık özellikle Avrupa ülkeleri, bu insanlık
sınavında sınıfta kalmışlardır. Mültecilere kucak açmak yerine
sınırlarını kapatmayı tercih eden Avrupa ülkeleri, bugüne kadar
savundukları değerleri adeta ayakları altına almışlardır."
"HEDEF GÜVENLİ BÖLGE"
Erdoğan, Halep'te yıkıntılar altında sönen her masum canın
hesabını, bu vahşete seyirci kalan ülkeler ve toplumların tarih
önünde vermek zorunda kalacağını vurguladı.
Hiçbir politik hesabın, bir insanın hayat hakkından daha değerli
olmadığının altını çizen Erdoğan, "Suriye'de 6 yılda öldürülen
insan sayısının 600 bini bulması, artık sözün bittiği yeri ifade
ediyor. Biz, Suriye halkına karşı sınırlarımız içinde ve dışında
insani görevlerimizi yerine getirmeye devam ederken, aynı zamanda
uluslararası toplumu ikaz etme görevimizi de sürdüreceğiz."
dedi.
Fırat Kalkanı Harekatı'nın, Suriye'deki terör örgütlerinin hepsine
karşı, bölge halkıyla birlikte başlatılan meşru bir operasyon
olduğuna vurgu yapan Erdoğan, şöyle devam etti:
"DEAŞ terör örgütünün, 14 yaşında bir çocuğu canlı bomba olarak
kullanmak suretiyle Gaziantep'teki bir kına törenine göndermesi ve
orada gerçekleştirdiği eylemde çoğu çocuk 56 vatandaşımızın
hayatını kaybettiği, 100 kişinin yaralandığı saldırı, bizim için
bardağı taşıran damla olmuştur. Cerablus'tan başlayarak batıya ve
güneye doğru süren bu operasyonla hedefimiz bu bölgede, ilk etapta
5 bin kilometrekare büyüklüğünde, terör örgütlerinden arındırılmış
bir güvenli bölge tesis etmektir. Suriye toprakları bu şekilde adım
adım güvenli hale getirildikçe, terör sorunu da mülteci sorunu da
çözüme kavuşacaktır. Cerablus'a girildiğinde 2 bin Cerablus halkı
vardı ama şu anda 40 bine yaklaşmış vaziyette. Demek ki Cerablus
halkı artık kendi topraklarına dönüyor. Yıllardır savunduğumuz bu
proje için prensipte kimseden itiraz görmedik ama fiili destek de
bulamadık. Güney sınırlarımız boyunca kurulmaya çalışılan terör
koridoru ve PKK ile DEAŞ’ın ülkemizde yoğunlaşan eylemleri, bizi bu
projeyi kendi imkanlarımızla uygulamaya sokmaya mecbur bıraktı.
Operasyonun başarıyla sürmesi, Suriye'de DEAŞ'la mücadelenin,
gerekli desteğin verilmesi halinde, bu ülkenin kendi evlatlarıyla
da pekala yürütülebileceğini gösterdi. DEAŞ'ın karşısına ısrarla
bir başka terör örgütü olan PYD-YPG'yi çıkarmaya çalışanların
tezleri, Fırat Kalkanı Operasyonu ile geçerliliğini yitirmiştir.
Benzer bir oyun Musul'da da sahnelenmeye çalışılıyor. Bölgenin
mezhebi ve etnik yapısına, kültürel hassasiyetlerine tamamen ters
bir şekilde Şii milisler ve yine PKK'nın uzantısı durumundaki terör
örgütü mensuplarıyla sahnelenmeye çalışılan bu oyunun da bozulması
gerekiyor. Zira Musul'un hemen kuzeyinde Telafer var. Burası da
Türkmenlerden oluşuyor. Musul'a yapılacak bir operasyonun Telafer'i
de hedeflediğini burada özellikle hatırlatmak isterim. Türkiye
olarak, bölgenin asli unsuru olan kesimlerle iş birliği içinde,
özellikle Arap ve Türkmen güçlerinin gereken şekilde desteklenmesi
suretiyle Musul'un DEAŞ'tan kurtarılabileceğine inanıyoruz."
Erdoğan, Musul'un mezhep ve etnik köken çatışmalarının içine
çekilmesini önlemek için her türlü gayreti göstermeyi
sürdüreceklerini ifade etti.
"Türkiye olarak masanın dışında kalamayız, masada olmaya mecburuz.
911 kilometre Suriye'de, yaklaşık 350 kilometre Irak'ta sınırı olan
ülke, Türkiye. Diğerlerinin böyle bir sınırı burada yok. Ama onlar
orada sonuç belirlemek istiyor. Biz artık bundan sonra seyirci
kalmamalıyız, kalamayız. Bunun kararını da işte burası verecek."
diyen Erdoğan, "Türkiye olarak kendi sınırlarımız içinde huzur ve
güven içinde yaşamak istiyorsak Suriye ve Irak'taki gelişmelerin bu
doğrultuda ilerlemesini sağlamak mecburiyetindeyiz. Aksi takdirde
hem sınır güvenliğimiz hem de terörle mücadele çabalarımız sürekli
tehdit altında olacaktır." diye konuştu.
DEVLETLER ARASI İLİŞKİLER DAHA GİRİFT
Devletler arasındaki münasebetlerin, siyasi, ekonomik, kültürel,
insani, askeri pek çok yönü bulunan, karmaşık ilişkiler olduğunu
dile getiren Erdoğan, "Bu unsurlardan her biri kendi içinde anlamlı
ve önemlidir. Ama aynı zamanda bunlar birbirleriyle, farklı
derecelerde de olsa etkileşim halindedir." dedi.
Türkiye'nin son dönemde artan bölgesel ve küresel etkinliğinin,
diğer devletlerle olan ilişkilerini çok daha girift hale
getirdiğine değinen Erdoğan, şunları kaydetti:
"Amerika Birleşik Devletleri, Rusya, Almanya, İran gibi devletler
ve Avrupa Birliği gibi kurumlarla ilişkilerimiz ile çeşitli
uluslararası platformlardaki temsilimiz noktasında çok önemli
gelişmeler yaşadığımız bir dönemden geçiyoruz. Rusya ile geçtiğimiz
yılın kasım ayında maruz kaldığımız talihsiz krizin ardından,
haziran ayından itibaren ilişkilerimizin normalleştirme yönünde
önemli adımlar attık. Görüş farklılıklarımızın olduğu konulardaki
uzlaşma çabalarımızı sürdürmekle birlikte, ortak çıkarlarımıza
odaklanarak, bu ülkeyle olan ilişkilerimizi eski seviyesinin de
üzerine taşımayı hedefliyoruz. Nitekim enerji, turizm, tarım
ihracatı başta olmak üzere pek çok alanda ilişkilerimiz süratle
eski seviyesine doğru yaklaşıyor."
Erdoğan, benzer bir süreci İsrail ile yürüttüklerini de belirterek,
"Mavi Marmara olayı konusundaki şartlarımızın tamamını karşılayan
İsrail ile Filistinli kardeşlerimiz başta olmak üzere bölgemizdeki
herkes için hayırlı neticeler doğuracak ilişkiler geliştirmeye
çalışıyoruz." diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, AB tarafından yapılan
açıklamalara bakıldığında, terörle mücadele gibi Türkiye için
hayati bir konunun, sürecin ön şartı haline dönüştürülmeye
çalışıldığını gördüklerini belirterek, "Açık söylüyorum: Bu tavır,
AB'nin Türkiye’ye verdiği sözü tutmak istemediğinin ilanıdır. Ve
yine açıkça ifade ediyorum: Kendileri bilirler." dedi.
Erdoğan, TBMM Genel Kurulunda, 26. Dönem 2. Yasama Yılı açılışında
yaptığı konuşmada, ABD ile ilişkileri, geleneksel ittifak
ilişkilerinin ruhuna uygun şekilde sürdürmenin gayreti içinde
olduklarını bildirdi.
Ancak son dönemde ABD'nin bölgeye yönelik politikalarında ciddi bir
tutarsızlık ve çok başlılık işaretlerine şahit olduklarını belirten
Erdoğan, "Amerikan yönetiminin bir kısmı, ısrarla Suriye’de ve
Irak’ta PKK/PYD/YPG terör örgütüyle ortak çalışma yürütürken, bir
kısmı da bizim hassasiyetlerimize daha yakın politikalar izlemeye
çalışıyor." ifadesini kullandı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Amerika’daki başkanlık seçimlerinden
kaynaklandığı anlaşılan bu sorunun, Türkiye'nin hayati çıkarlarına
kalıcı zararlar vermeden çözümü için gayret göstermeyi
sürdüreceklerini vurguladı.
Erdoğan, şöyle devam etti: "Bu süreçte, Amerika Birleşik
Devletleri Kongresinin, Suudi Arabistan’a 11 Eylül saldırıları
sebebiyle dava açılmasına imkan veren bir yasayı onaylaması da
büyük bir talihsizliktir. Her şeyden önce bu yasa, hukukun evrensel
bir kabulü olan 'suçların şahsiliği' ilkesine alenen aykırıdır.
Devletlerin egemenlik hakları konusunda tehlikeli bir tartışma
başlatma potansiyeli olan bu yanlış adımdan bir an önce dönülmesini
bekliyoruz. Bölgemizde ve küresel düzeyde çok yakın ilişkilerimizin
olduğu ABD'nin, en kısa sürede münasebetlerimizin ruhuna uygun bir
çizgiye geleceğine inanıyorum.
Bölgenin bir diğer önemli aktörü İran’la da yine Suriye ve Irak
meselesi başta olmak üzere, görüş farklılıklarımızı aşma konusunda
yoğun temas içindeyiz. Esasen, bölgede İran’la birlikte hayata
geçirebileceğimiz çok ciddi enerji, ulaşım, altyapı, kültürel
işbirliği projeleri bulunuyor. İran’la da müştereklerimizi öne
çıkartan bir yaklaşımla ilişkilerimizi geliştirmeye devam ediyoruz,
devam edeceğiz."
"EKİM AYI AB AÇISINDAN ÖNEMLİ BİR TARİH"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, ekim ayının AB ile ilişkiler bakımından
önemli bir tarih olduğuna değinerek, AB'nin Türkiye'ye söz verdiği
vize serbestisi uygulamasının bu ay yürürlüğe girmesi gerektiğine
işaret etti.
AB tarafından yapılan açıklamalara bakıldığında, terörle mücadele
gibi Türkiye için hayati bir konunun, sürecin ön şartı haline
dönüştürülmeye çalışıldığını gördüklerine dikkati çeken Erdoğan,
"Açık söylüyorum: Bu tavır, AB'nin Türkiye’ye verdiği sözü tutmak
istemediğinin ilanıdır. Ve yine açıkça ifade ediyorum: Kendileri
bilirler… Türkiye, AB ile yarım asrı geçen ilişkilerinde hep veren
taraf, hep sözünü tutan taraf olmuştur." dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, şu görüşlere yer verdi: "Bizden
kaynaklanan gecikmeler, eksiklikler, aksaklıklar konusunda hiçbir
itirazımız olmamıştır. Ama özellikle son genişleme süreçlerinde,
demokratik ve ekonomik kriterleri Türkiye ile mukayese edilemeyecek
ülkeler hızla tam üye yapılırken, ülkemizin ısrarla kapıda
bekletilmesi, - kolay değil 53 yıl - AB'nin bizimle ilgili gerçek
niyetini göstermiştir. Lafı döndürüp dolaştırmanın, diplomatik
cambazlıklarla üste çıkmaya çalışmanın gereği yoktur. AB
yetkilileri ile Birlik içinde etkin olan ülkelerden açıklık,
şeffaflık, samimi bir ikrar bekliyoruz. Lütfen Avrupalılar,
kafalarındaki farklı niyetlerin günahını bizim üzerimize yıkmaya
çalışmaktan vazgeçsinler. Bizim Avrupa Birliği kriterleriyle,
küresel demokratik değerlerle, hak ve özgürlüklerle, insan
haklarıyla, hukukun üstünlüğüyle hiçbir sorunumuz yoktur ve
olmayacaktır.
Bunları, AB istediği için değil, kendi vatandaşlarımız layık olduğu
için sahipleniyoruz, hayata geçiriyoruz, geçirmeyi sürdüreceğiz. AB
şayet, objektif bir değerlendirmeyle Türkiye’yi tam üye yapacaksa,
bunun önünde hiçbir engel bulunmuyor. Biz buna hazırız. Fakat,
böyle bir niyeti olmadığı halde, akıl-mantık dışı dayatmalarla bizi
oyalamaya devam edeceklerini düşünüyorlarsa, yanılıyorlar. Artık bu
oyunun sonuna geldik, bunu bilmeleri lazım. Türkiye ile veya
Türkiye’siz yoluna devam etme seçimi Avrupa Birliği’ne aittir; o
seçimi kendileri yapacaklar, kurnazlık yapıp sorumluluğu bizim
üzerimize yıkmaya çalışmasınlar."
"HER FIRSATTA EKONOMİ KOZUNA BAŞVURUYORLAR"
Türkiye'nin yaşadığı badirelerin hepsinin önemli olduğunu ama
ekonomiye ayrı bir ehemmiyet vermek mecburiyetinde olduklarını
belirten Erdoğan, terör örgütleriyle, darbecilerle, diplomatik ayak
oyunlarıyla Türkiye’nin önünü kesemeyenlerin, her fırsatta ekonomi
kozuna başvurduklarını bildirdi.
Recep Tayyip Erdoğan, geçen 14 yılda, bir yandan - küresel krizin
yol açtığı 2009 yılındaki istisna hariç - kesintisiz bir büyüme
sağlarken, bir yandan da ekonomik taarruzlara karşı direndiklerini
vurguladı.
"Hamdolsun, Türkiye büyüdükçe, geliştikçe, gücü ve imkanları
arttıkça, bu tür saldırılara karşı daha dirençli hale geldi." diyen
Erdoğan, altyapı ve üstyapı yatırımlarıyla büyüyen, güçlenen bir
Türkiye olduğunu belirtti.
"MİLLET 12 MİLYAR DOLARI PİYASAYA SÜRDÜ"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları ifade etti: "Dikkat ediniz, her
terör dalgası veya sosyal çalkantıyla birlikte, hemen bir ekonomik
kriz söylentisi, tavsiyesi, kampanyası başlatılır. Gezi Olayları
sırasında bunu yaşadık mı, yaşadık. 17-25 Aralık’ta bunu yaşadık
mı? Yaşadık. 20 Temmuz 2015’ten sonra yeniden başlayan bölücü terör
eylemlerinde aynen bunu yaşadık. Son olarak da 15 Temmuz darbe
girişiminin ardından aynı senaryo yine gündeme geldi. 15 Temmuz
darbe girişiminin başarısızlığa uğramasıyla birlikte, hemen gözler
ekonomiye çevrildi. Aziz milletimiz istiklali ve istikbaliyle
birlikte ekonomisine de sahip çıkarak, ertesi gün piyasaya 2,5
milyar Dolar sürdü ve onu TL'ye çevirdi. Şu ana kadar da 12 Milyar
dolar piyasaya sürdü. Merkez Bankamız piyasaya döviz sürmek zorunda
kalmadı.
Büyük yatırımlar, projeler, üretim, ihracat hiç mola vermeden devam
etti. İşte Osmangazi Köprüsü'nün açılışını hamdolsun
gerçekleştirdik. Açılışı yaptığımız günden bu yana katlanarak orada
da araç sayısı artıyor. Yavuz Sultan Selim Köprüsü aynı şekilde,
bağlantılı otoyolların büyük bir gayretle inşaası devam ediyor.
Önümüzde inşallah Çanakkale Köprüsü var, Kanal İstanbul projesi
var. Bunlarla beraber Türkiye çok daha büyük evrimi, devrimi
geçirecektir, bunu da bilmeniz lazım."
Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye’nin önünü kesemeyenlerin, bu defa
kredi derecelendirme kuruluşlarını devreye soktuğunu belirterek,
"İki gün önce 'ak' dediğine, iki gün sonra 'kara' diyen bir
derecelendirme kuruluşunu, ne içeride, ne dışarıda kimse ciddiye
almadı. Tam aksine Hazineye daha fazla müracaat, ilgi oldu.
Önümüzdeki hafta içinde, uluslararası bir büyük şirketle
ülkemizdeki ilgili kuruluşlar, sağlık alanında, yaklaşık 1,1 milyar
dolarlık yatırımın finansmanını öngören bir anlaşmayı
imzalayacaklar." diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 10 Ekim’de İstanbul’da açılışı yapılacak
Dünya Enerji Kongresinin, bu alanda çok önemli ve çok büyük
meblağları içeren görüşmelere, belki anlaşmalara sahne olacağını ve
dünya liderlerinden bir kısmının da bu kongreye katılacağını
vurguladı.
"VARLIK FONU"
Türkiye Varlık Fonunun, her geçen gün daha büyük bir ilgi gördüğüne
işaret eden Erdoğan, bu fon sayesinde, gelecek dönemde
gerçekleştirecekleri büyük ve stratejik projelerin finansmanının
çok daha kolay hale geleceğini belirtti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, gerek ikili işbirliği ile gerekse ikili
olarak üçüncü ülkelerde yapılacak yatırımlarla, bunun, ülkeye çok
büyük kazanım sağlayacağına değinerek, 2016 yılının ilk yarısında
yaklaşık yüzde 4 olarak gerçekleşen büyüme oranının, bu yılın kayıp
bir yıl olacağını düşünenleri mahcup ettiğini bildirdi. "İnşallah
Türkiye, beklentilerin üzerinde büyüme oranlarıyla, 2023
hedeflerine ulaşma konusunda çok ciddi mesafe kat edecektir." diyen
Erdoğan, ekonomide bir süredir görülen kısmı durgunluğun yerini
yeniden canlanmaya bırakması için her türlü tedbiri aldıklarına
işaret etti.
Erdoğan, sözlerini şöyle tamamladı: "Nitekim, bu canlılığın
ilk işaretlerini, kapasite kullanım oranındaki, ekonomik güven
endeksindeki nispi artışla şimdiden görmeye başladık. Merkez
Bankasının faizi indirmeye ve faiz koridorunu daraltmaya yönelik
çalışmaları ile Ekonomik Koordinasyon Kurulunun tüketicilere yeni
kolaylıklar sağlayan kararları olumlu gelişmelerdir. Büyük
ekonomilerin ciddi sıkıntı yaşadığı bir dönemde, Türkiye’nin, terör
ve darbe girişimi sorunlarına rağmen, nispeten yüksek bir büyüme
oranını sürdürmesi takdir edilmelidir.
Fakat bizim ölçümüz asla bu değildir. Çünkü bizim çok büyük
hedeflerimiz, çok büyük beklentilerimiz var. Onun için daha fazla
çalışacağız, daha çok üreteceğiz, daha çok istihdam edeceğiz, daha
çok ihracat yapacağız; yüksek teknolojiye, kaliteye, Ar-G’ye daha
çok önem vereceğiz. Bunu da devletiyle, siyasetiyle, milletiyle, iş
dünyasıyla hep birlikte gerçekleştireceğiz. Bu düşüncelerle,
TBMM'nin 26. Dönem 2. Yasama Yılının bir kez daha hayırlı olmasını
temenni ediyorum. Bu dönemde de yoğun bir mesai sarf edecek
milletvekillerimize, parti gruplarımıza şimdiden kolaylıklar ve
başarılar diliyorum."
ERDOĞAN'I POLİSLER KARŞILANDI
TBMM yeni yasama yılı açılışı için Meclis'e gelen Cumhurbaşkanı
Recep Tayyip Erdoğan'ı polislerden oluşan Meclis Tören Mangası
karşıladı. 26'ncı Dönem 2'nci Yasama Yılı açılışının yapıldığı
TBMM'de yoğun güvenlik önlemleri alındı.
Meclis'e giriş ve çıkışların yapıldığı Ayrancı, Dikmen ve Çankaya
kapılarında özel harekat polislerinin akreplerle önlem aldığı
görüldü. Meclis Başkanı İsmail Kahraman, Genel Kurul'dan önce
toplantı salonuna gelerek, önce CHP'li milletvekilleriyle sohbet
etti.
Kahraman, daha sonra AK Parti milletvekilleriyle birlikte hatıra
fotoğrafı çektirdi. ABD'nin Ankara Büyükelçisi John Bass'in de
aralarında bulunduğu büyükelçiler, yabancı ülke temsilcileri de
açılışta bulundu.
Bu site deneyimlerinizi kişiselleştirmek amacıyla KVKK ve GDPR uyarınca çerez(cookie) kullanmaktadır. Bu konu hakkında detaylı bilgi almak için tıklayın. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.
Yorumlar