Irak'taki Sünni Halk Hareketi sözcüsü ve Zufeyri Aşireti'nin önde
gelen isimlerinden Şeyh Faruk ez-Zufeyri, Şii milis gücü Haşdi
Şabi'nin Felluce'nin terör örgütü DEAŞ'tan kurtarılması esnasında
ve sonrasında gerçekleştirdiği hak ihlallerinden çok daha fazlasını
Musul'da yapacağına dair göstergeler olduğunu savundu.
Kentteki bir buçuk milyon insanın maruz kalacağı birtakım
tehlikelere değinen Zufeyri, Musul'un DEAŞ'tan kurtarılması
operasyonuna ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Zufeyri, "Şii milis gücü Haşdi Şabi'nin Felluce'nin terör örgütü
DEAŞ'tan kurtarılması esnasında ve sonrasında gerçekleştirdiği hak
ihlallerinden çok daha fazlasını Musul'da yapacağına dair
göstergeler var." dedi.
Irak hükümetinin Enbar'daki bölgelerin DEAŞ'tan kurtarılması
sırasında yaptığı gibi olası göç durumunda ailelerin karşılanmasına
yönelik bir hazırlık içinde olmadığını söyleyen Zufeyri, bu durumun
da bir katliam yaşanmasına zemin hazırlayabileceği görüşünü dile
getirdi.
Zufeyri, şunları dile getirdi:
"Hükümet, Felluce'de olduğu gibi saldırılar esnasında ortaya
çıkması muhtemel bir göç dalgasına karşı alternatif yer
hazırlığında bulunmadı. Böylece katliam yapmak istiyorlar. Hükümet,
geçen defa yaptığı gibi insanların çatışma ortamlarından kaçması
için güvenli koridorlar da açmadı."
"Musul'da Felluce'de yaptıklarından daha fazlasını
yapacaklar"
Musul'un şu anda milisler ve ABD'lilerin yanı sıra farklı
gruplardan 80 bine yakın savaşçı ve 6 ila 8 bin İran Devrim
Muhafızları unsurları tarafından çembere alındığını kaydeden
Zufeyri, "Onlar kesinlikle Felluce'de yaptıklarından daha fazlasını
yapacaklar." dedi.
Hükümetin verdiği verilere göre, Musul'da 5 ila 8 bin civarı DEAŞ
militanı olduğunu ve bunlarla savaşmak bahanesiyle kente girecek
milis güçlerin, sivillere yönelik kıyımlarda bulunabileceğini
kaydeden Zufeyri şunları söyledi:
"Felluce'nin kurtarılması sırasında da benzer bir durum yaşandı.
Önce Haşdi Şabi'nin girmeyeceği söylendi. Daha sonra ise bu
milislerin Felluce'ye girdiği gözlendi ve halen orada milislere ait
karargahlar bulunuyor. Musul'un çevresinde de hareketlilikler var.
Ancak Şii milislerin Musul'un etrafında bulunması şu an için
iddiadan ibaret. Savaş henüz Musul'un çevresinde ve şimdiye kadar
milislerden de ordudan da Musul'a kimse girmedi fakat milislerin
girmeyeceğini kim garanti edebilir?"
Haşdi Şabi lideri Hadi Amiri'nin "Biz Irak ordusundan daha güçlüyüz
ve biz ona hükmediyoruz" şeklindeki açıklamasını hatırlatan ve
Musul'da sivilleri bekleyen tehlikelere işaret eden Zufeyri, "Bu
işler var oldukça bunun bir garantisi yok. Başlangıçta Haşdi Şabi
katılmayacak dendi. Ancak Haşdi Şabi'nin baskılarıyla birlikte ona
ve onun cinayetlerine engel olamayacaklar. Çünkü onlar hükümetten
daha güçlü." diye konuştu.
Irak ordusundaki Haşdi Şabi varlığına dair Zufeyri, "Irak ordusu
2003'te feshedildi. Günümüzde ordudaki alternatif ise orduya
entegre edilen (Şii) milisler. İnsanları asker üniforması giyerek
öldürmeleri ile milis kıyafeti giyerek öldürmeleri arasında ne fark
var?" ifadesini kullandı.
Musul'daki operasyonları şu an Irak ordusunun yönettiğini belirten
Zufeyri, orduyu Felluce ve Enbar'daki savaşta Şii milislerin
yaptığının aynısını yapmakla suçladı.
Zufeyri aradaki tek farkın sadece giyilen üniforma olduğunu,
hükümetin geçmişte yaşananları "şahsi cinayetler" şeklinde
değerlendirmesine rağmen şu ana kadar kimsenin yargılanmadığını
söyledi.
Haşdi Şabi'nin DEAŞ bahanesiyle girdiği yerlerde katliam yaptığının
artık bilinen bir gerçek olduğunun altını çizen Zufeyri, bunun
Felluce, Salahaddin, Diyala ve diğer yerlerde de görüldüğünü dile
getirdi.
Af Örgütü gibi uluslararası kuruluşların açıkça Haşdi Şabi'nin
Musul'da savaş suçu sayılabilecek suçlar işlediğini ve hükümeti de
bundan sorumlu tuttuğunu kaydeden Zufeyri, Musul'dan göç edenlere
yönelik işkence görüntülerine işaret ederek, "Görünenler gerçekte
olanın ancak binde biri. Musul halkının Hazreti Hüseyin'in
öldürülmesiyle ne alakası var. Hazreti Hüseyin Kerbela'da
öldürüldü." dedi.
Zufeyri, "Ortaya çıkanlar gerçeklerin, yapılan katliamların çok
küçük bir bölümü. Haşdi Şabi unsurları, ceza almayacakları
konusunda kendilerine güvence verildiği için işledikleri suçların
görüntüsünü çekip yayınlayabiliyor. İran ve ABD projesi
çerçevesinde hareket ediyor. Hiç kimse onların işlediği terörden
bahsetmeye cesaret edemiyor. Onlar DEAŞ'ın yaptığından daha
fazlasını yaptı." ifadelerini kullandı.
Şii halkın göç ettiği Telafer'de de bir katliam yapılmasından
endişe duyduğunu belirten Zufeyri, Telafer'de Sünni, Şii ve
Türkmenlerin mezhepçilikten uzak barış içinde yaşadıklarını
söyledi.
Zufeyri sözlerini şöyle sürdürdü:
"Hükümet göreve gelince Irak'ın her yerine mezhepçilik tohumu ekti.
DEAŞ'ın bölgeyi ele geçirmesinin ardından halk evlerini terk edince
de göç veren çoğu yerde yapmadığı şekilde burada Şiileri uçaklarla
alarak Necef ve Kerbela'ya nakletti. Buna itiraz etmiyoruz.
İtirazımız bu ikili tutuma. Telafer'i diğer yerler için suç ve
terör alanı haline getirmek istiyorlar. Sünni ve Şiilerin beraber
yaşadığı birçok bölgeden DEAŞ çıktığında Şiilerin geri döndüğünü
gördük ancak Sünnilerin, DEAŞ'la irtibatları olabileceği
bahanesiyle geri dönmesine izin verilmiyor. Aynı şekilde Telafer'de
de olacak olan budur."
80'li yıllardaki savaşta görev alan komutanlar
Musulluydu
"Cinayetleri önleyecek caydırıcı şey nerede? diyen Zufeyri, "Ordu
yok, anayasa yok, Irak'ta hükümet yok, sivilleri askeri saldırıdan
koruyacak kanun yok. Bunların hepsi ABD'nin onayı ve İran ile onun
Irak'taki takipçilerinin eylemleriyle gerçekleşiyor." diye
konuştu.
Musul çevresinde savaşan Şii milislerin meşrulaştırılmaya
çalışıldığını dile getiren Zufeyri, hükümetin onları
desteklediğini, hükümet dairesi içine aldığını ve başbakanlıkla
bağlantılı yasal dokunulmazlık sağladığını kaydetti.
Musul halkının büyük insan hakları ihlalleri ile karşı karşıya olma
nedenlerinden birinin de İran ve ABD'nin Musul'a yönelik
intikamları olduğunu savunan Zufeyri, seksenli yıllarda İran'a
karşı yürütülen savaşta görev alan subayların çoğunun Musullu
olduğunu ve İran'ın onlara karşı açık bir düşmanlık beslediğini
söyledi.
"İran, Lübnan'a kadar uzanan bir karayolu koridoruna sahip
olabilecek"
Musul'un stratejik konumundan dolayı sembolik önem taşıdığını
belirten Zufeyri şunları kaydetti:
"İran Musul'u kontrolü altına almasıyla birlikte Irak'ın
kuzeyindeki Kürt bölgesine ve Suriye'ye de hakim olacak.
Lübnan'daki terör örgütü Hizbullah'a destek vermek için İran'dan
karayoluyla Irak'taki Sünni bölgeler ve Suriye'den geçerek Lübnan'a
kadar uzanan bir karayolu koridoruna sahip olabilecek."
Musul'u kontrol altına alarak Türkiye, Irak ve Körfez ülkeleri
arasındaki karayolunu kapatacaklarını vurgulayan Zufeyri, diğer
Arap ülkelerinin aksine Türkiye'nin bu tehlikeyi hissettiğini ve
güvenliğini korumak istediğini ifade etti.
Zufeyri ayrıca ABD'nin de özellikle Musul ve Enbar'daki eski dönem
yöneticilerden intikam almak isteyebileceğini söyledi.
"Musul her alanda yetişmiş kadroları barındıran bir
kent"
Irak'ta yıllardır devam eden savaş ve çatışma ortamı nedeniyle
büyük yıkımlar yaşandığını, ülkenin dünyada en çok beyin göçü veren
yerlerden biri olduğunu kaydeden Zufeyri, "Musul her alanda
yetişmiş kadroları barındıran bir kent olması hasebiyle de çok
önemli. Musul'da ekonomi, tıp ve askeri alanlarda yetişmiş uzman
kadrolar bulunuyor." diye konuştu.
"Musul'da mezhepçiliğin önlenmesinin en önde gelen
garantisi Türkiye"
Musul operasyonunda Türkiye'nin önemine de değinen Zufeyri
sözlerini şöyle tamamladı:
"Türkiye özellikle Musul'da ve tüm Irak'ta barışı isteyen
tarafların başında geliyor. Musul'u ele geçiren güç veya güçler
Türkiye'yi ulusal güvenliği açısından incitebilir. Türkiye bölgeyi
etkileyen mezhepçiliğe izin vermez. İnsanlık onurunun heder
edilmesine müsaade etmez. Çünkü Türkiye'de insana saygı
gösteriliyor. Türkiye bunu diğer ülkeler için de istiyor. Musul'da
mezhepçiliğin önlenmesinin en önde gelen garantisi Türkiye'dir.
Aynı şekilde Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleri de. Ancak ABD, İran
ve diğerlerine gelince, Irak ve bölgedeki katliamların ana sebebi
onlardır."
Irak'taki Sünni Halk Hareketi, Nuri el-Maliki'nin başbakanlığı
döneminde 2013'te kuruldu. Diyala, Enbar, Ninova, Kerkük ve
Salahaddin'de etkin olan hareket, kuruluş aşamasında "suçsuz yere
hapishanelerde tutulan kişilerin serbest bırakılması, keyfi
gözaltıların sonlandırılması ve Sünnilerin devlet kurumlarının
yönetimine iştirak etmesi" gibi Sünnilerin 14 talebinin
gerçekleşmesi amacıyla il merkezlerinde gösteriler düzenledi.
Bu site deneyimlerinizi kişiselleştirmek amacıyla KVKK ve GDPR uyarınca çerez(cookie) kullanmaktadır. Bu konu hakkında detaylı bilgi almak için tıklayın. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.
Yorumlar