Trump'ın Avrupa'sı Polonya'dan başlıyor

G20 zirvesi için Avrupa'ya gelen ABD Başkanı Trump’ın ziyaretlerine Polonya’dan başlaması tartışmalara yol açtı. Beyaz Saray tarafından bu ziyaret, ABD'nin Avrupa’daki en yakın müttefikine desteğin altını çizmek ve NATO’nun savunma önceliğine vurgu yapmak olarak ifade ediliyor. Polonya ise bu ziyaretin, Polonya’nın önemli bir müttefik ve NATO üyesi olduğunu göstereceğini ifade ediyor. ABD'ye neredeyse kayıtsız şartsız destek vermeye hevesli olması, Washington’ın da Polonya’ya karşı kayıtsız kalmamasını sağlıyor. Fakat bu durum, AB içindeki elitleri temsil eden Almanya ve Fransa’ya karşı denge ve destek arayışında olan Polonya’yı izole olmaya itebilir.

Google Haberlere Abone ol
Trump'ın Avrupa'sı Polonya'dan başlıyor

EMRAH DOKUZLU | AA

7-8 Temmuz'da Hamburg'da düzenlenecek G20 zirvesi için Avrupa'ya gelen ABD Başkanı Trump, zirve öncesi ziyaretine Polonya’dan başladı. Trump’ın ilk Avrupa ziyaretine Polonya’dan başlaması bir çok mesajı beraberinde getiriyor.

Beyaz Saray tarafından bu ziyaret, ABD'nin Avrupa’daki en yakın müttefikine desteğin altını çizmek ve NATO’nun savunma önceliğine vurgu yapmak olarak ifade ediliyor. Geçtiğimiz yıl da aynı tarihlerde NATO Varşova zirvesi gerçekleştirilmiş ve ülke liderleri bir araya gelmişti. Bu yıl Ocak ayı içinde ise 4 bine yakın ABD askeri, 80’den fazla tank ve zırhlı araç Polonya’da konuşlandırılmış ve bu adım, Soğuk Savaş sonrası ABD tarafından Avrupa’ya yapılan en büyük askeri sevkiyat olarak dikkat çekmişti.

Rusya’nın Ukrayna’ya müdahalesi, NATO’nun Polonya’ya yaptığı yatırımların artmasında önemli bir faktör. Geçmişte defaatle Rus işgaline maruz kalan Polonya’da, Ukrayna’dan sonra sıranın kendilerine geleceği düşüncesi, toplumsal hafızadan silinmeyen Rus etkisiyle besleniyor. Ülkenin kuzeyinde, Rusya’nın denizaşırı toprağı Kaliningrad’ın varlığı da ayrı bir tehdit unsuru olarak değerlendiriliyor. Polonya'da gerek akademinin gerekse de düşünce kuruluşlarının geniş bir yelpazede yürüttükleri Rusya çalışmaları da bu tehdit algısının bir tezahürü olarak görülebilir.

Katı göçmen karşıtlığıyla ve AB'nin istediği entegrasyon sürecine karşı ulusal egemenliğin korunmasına yönelik politikalarıyla Brüksel'in tepkilerini çeken Polonya ise bu ziyaretin, Polonya’nın önemli bir müttefik ve NATO üyesi olduğunu göstereceğini ifade ediyor. Nitekim halihazırda iktidar partisi olan PİS (Prawo i Sprawiedliwość [Hukuk ve Adalet]), bir ay önce ziyaretin kesinleşmesinin hemen ardından, Trump’ın gelişiyle ilgili pozitif atmosferi sürdürmeye çalıştı. Milli Savunma Bakanlığı görevini yürüten Antoni Macierewicz bu ziyareti Polonya’nın gerek jeopolitiğinin gerekse de dünya siyasetindeki yerinin değişiminin bir işareti olarak yorumladı.

Mekandan mesaj yaratmak: 1944 Varşova Ayaklanması

Trump’ın konuşmak için Varşova Krasinski meydanını seçmesi tesadüf değil. Bu meydanda bulunan anıt, 1944 Varşova Ayaklanmasını temsil ediyor. Anıtın sembolize ettiği, Nazi işgaline karşı direniş, yaklaşık 200 bin Polonyalının hayatını kaybetmesiyle sonuçlanmıştı. 1 Eylül 1944 yılında gerçekleşen ayaklanmayı Polonyalılar her yıl anıyor. Bu trajediyi 'pamiętamy' yani 'hatırlıyoruz' sloganının yer aldığı çıkartmalarla gündelik hayatın bir çok alanına da taşıyorlar. Bu trajedi, Polonya milliyetçiliğinin beslenmesindeki önemli unsurlardan biri olarak öne çıkıyor. Trump konuşma yeri olarak burayı seçerek Polonya ordusunu ve halkını 'onore' etmekle birlikte, müttefikine güçlü desteğini göstermekten de çekinmiyor. Peki, bu fotoğraf Almanya’dan nasıl görülecek?

Almanya’da G20 zirvesi başlamadan Trump protestoları çoktan başlamış durumda. Dolayısıyla Trump’ın Avrupa turuna, eleştirildiği İngiltere veya ziyaretinin zor geçeceği aşikar olan Almanya yerine, kolaylıkla kabul gördüğü müttefik bir ülke olan Polonya ile başlaması, iki ülke için de birçok beklentiyi beraberinde getiriyor.

Polonya'nın somut beklentileri

Güçlü iki ülkenin, Rusya ve Almanya'nın arasına sıkışmış olan Polonya için ABD ile ilişkiler stratejik önemde. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Sovyet etkisine giren ülke, 1991 yılında Sovyetlerin çöküşünün ardından bir geçiş süreci yaşadı ve 2004 yılında AB üyesi oldu. Sovyet mirasından kurtulmak ve Batı Avrupa havzasına dönmek için atılmış bu adım, Polonya için, komşuları Belarus ve Ukrayna ile kıyaslandığında önemli bir adımdı. Bunda ülkenin Katolik kimliği de belirleyici bir unsur. Çünkü Katoliklik ülkenin Moskova’ya değil, Roma’ya ait olması düşüncesini içeriyor.

Fakat Polonya'nın AB ile balayı uzun sürmedi. Özellikle Euroseptik, Rusofobik ve milliyetçi olarak tanımlanan PİS partisinin 2015 yılında tekrar iktidara gelmesinin ardından, mülteci kabulü ve enerji konuları başta olmak üzere, birçok alanda genelde Avrupa Birliği, özelde ise Almanya ile ciddi sorunlar yaşanmaya başladı. Kilise'nin de ciddi desteğini alan PİS, kürtaj yasası ve hükmet karşıtı bazı medya kuruluşlarının parlamentoya alınmamasına ilişkin aldığı kararlarla uluslararası toplumdan tepki topladı. Bünyesinden Cumhurbaşkanı Andrzej Duda ve Başbakan Beata Szydło'yu çıkaran PİS’in ardındaki güçlü isim ise 2010 yılında Smolensk uçak kazasında yaşamını yitiren Polonya Devlet Başkanı Lech Kaczynski’nin ikiz kardeşi Jarosław Kaczyński.

Kaczyński’nin stratejik lider olma özelliği, onu medyatik olmayan, ama arkada oyunu kuran güçlü siyasetçi kimliğiyle öne çıkartıyor. Bu açıdan baskın lider özelliği gösteren Trump ile yakınlık kurmaları mümkün. Zira Kaczyński, partisinin Cumartesi günü yapılan yıllık toplantısında, Trump’ın ülkelerini ziyaretinin büyük bir başarı olduğunu ve diğer ülkelerin bunu kıskandığını ifade etti. Avrupa Komisyonu Başkanı Polonyalı Donald Tusk ise Brüksel’de yaptığı açıklamada, Trump’ın ziyaretinin tartışmasız bir diplomatik başarı olduğunu belirtti. Fakat açıklamalarının devamına, Trump’ın PİS’in faaliyetlerine tolerans gösterdiğini de ekledi. Bu açıklama Polonya’daki mevcut hükumet ile AB arasındaki çatlağı yansıtması açısından önemli.

Polonya, Ukrayna hamlesiyle kendisini tedirgin eden Rusya’ya karşı, Trump’ın ziyaretini iyi değerlendirmeyi amaçlıyor. Ekonomik güvenlik açısından Doğu Avrupa’nın Rusya’ya bağımlılığını azaltacak olan 'Üç Deniz İnisiyatifi' kapsamında Baltık, Adriyatik ve Karadeniz bölgesindeki AB üyesi 12 ülke (Avusturya, Bulgaristan, Hırvatistan, Çekya, Macaristan, Letonya, Litvanya, Macaristan, Polonya, Romanya, Slovakya, Slovenya) liderleriyle görüşülmesi ve bu ülkeler arasında ekonomik canlılığın artırılması ve enerji güvenliğinin sağlanmasına yönelik görüşmeler, Polonya açısından büyük bir imkan ve şans olarak yorumlanıyor. Polonya’nın bu noktadaki hedeflerinden biri de Amerika’nın sıvılaştırılmış doğal gaz ithalatında merkez ülke olmayı istemesi.

Polonya’nın üzerinde ısrarla durduğu bir diğer konu ise ülkede bulunan Amerikan askerleri ve NATO varlığı. Her platformda NATO’nun varlığını güvence olarak gören Polonya, NATO’nun 5. maddesine bağlılığın altının çizilmesini umuyor ve Amerikan askerlerinin ülkede bulunmasını talep ediyor. Trump’ın ziyaretiyle iki ülke arasında en son donanıma sahip Patriot füzelerinin Polonya’ya satışını onaylamasına ilişkin muhtıra imzalanmış durumda.

ABD AB’nin yumuşak karnında

Polonya Avrupa’nın yumuşak karnı. ABD için en doğal müttefik konumunda olan Polonya, özellikle Brexit sonrası ABD'nin AB içindeki eli olmaya en güçlü aday niteliğinde. Bir yanı Rusya'ya, bir yanı ise AB’ye bakıyor. Son gelişmelerle birlikte ülkenin stratejik konumu da güçlenmiş görünüyor. Özellikle AB ülkeleri içinde ABD algısının en pozitif olduğu ülkelerden biri. ABD'ye neredeyse kayıtsız şartsız destek vermeye hevesli olması, Washington’ın da Polonya’ya karşı kayıtsız kalmamasını sağlıyor. Fakat bu durum, AB içindeki elitleri temsil eden Almanya ve Fransa’ya karşı denge ve destek arayışında olan Polonya’yı izole olmaya itebilir.

ABD'nin hedefi sadece Trump’ın retoriğine yansıyan, Ukrayna ve Suriye konularında eleştirdiği Rusya’ya Polonya üzerinden gözdağı vermek değil, aynı zamanda Avrupa’nın da kontrolünü sağlamak. Bunun bir de ekonomik ayağı var: Rus enerji devi Gazprom’un saf dışı bırakılması ve ABD'nin elinde biriken gaz stokunun eritilmesi. Tüm bu unsurlar yan yana geldiğinde, Trump’ın ziyaretine neden Polonya ile başladığı daha anlaşılır hale geliyor.

Diğer taraftan, Trump’ın bu ziyaretinin uluslararası kamuoyunun gözünde Polonya’nın imajına pozitif bir katkı sağladığı da bir gerçek. Polonya’da gerek siyasi merciler gerekse medya tarafından diplomatik bir başarı olarak sunulan bu ziyaret, iki ülke ilişkilerini anlamamız açısından da iyi bir veri sağlıyor.

Polonya için, tarihi tecrübesi göz önüne aldığında, Rusya da Almanya da güvenilir bir müttefik olabilecek durumda değiller. Dolayısıyla güçlü bir müttefik olarak ABD'den başka seçeneği görünmüyor. Brexit sonrası Washington için de AB'deki en makul partner olarak Polonya beliriyor. İki ülke ilişkileri açısından durum böyle olmakla beraber, Trump’ın AB ziyaretine Polonya ile başlamasının, AB’nin bütünlüğüne değil, bölünmesine katkı sağlayacağı yönündeki kanı da bir hayli güçlü. Gerçekleştirilen bu ziyaretin Doğu ve Batı Avrupa arasındaki çatlağı derinleştireceğinden de endişe ediliyor.

[Polonya Bilimler Akademisi Sosyal Araştırmalar Enstitüsü'nde (GSSR) Avrupa’daki Türklerin siyasileşme süreci hakkında akademik çalışmalarını sürdüren Emrah Dokuzlu, Polonya siyasetiyle ilgili çalışmalar da yapmaktadır]

Yorumlar