"Toplumumuz ‘Anadolu Aleviliği’ni yeterince bilmiyor"
Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Mezhepleri Tarihi Anabilim Dalı Başkanı Yard.
Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Mezhepleri Tarihi
Anabilim Dalı Başkanı Yard. Doç. Dr. Fevzi Rençber, toplumun
Anadolu Aleviliği konusunda yeterince bilgi sahibi olmadığını
söyledi. Rençber, “Anadolu Alevileri, Kur’ân-ı Kerim’de ismi geçen
peygamberlere, 124 bin peygambere, iman ederler. Peygamberlerin
nebi, resul ve Allah’ın elçisi olduklarını kabul ederler. Hz.
Muhammed’in (sav) Allah’ın son peygamberi olduğuna, dünya ve
ahiretin efendisi, ‘bilgililerin en bilgilisi, peygamberlerin
efendisi, kâmil, mükemmel, Makam-ı Mahmud’un sahibi, temizlerin
yücesi, vefa kubbesinin ay yüzlüsü, yaratılmışların efendisi ve
ümmetin şefaatçisi’ olduğuna inanırlar. Kur’ân-ı Kerim ve sünnetin
temel kaynağı Hz. Muhammed’dir.(sav) Anadolu Alevîleri, Allah
sevgisini, Muhammed sevgisini ve Ali sevgisini beraber anarlar.”
dedi.
Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Mezhepleri Tarihi
Anabilim Dalı Başkanı Yard. Doç. Dr. Fevzi Rençber’in Anadolu
Aleviliği çerçevesinde yaptığı çalışması “Hak Muhammed Ali Aşkı:
Adıyaman Alevileri” adıyla yayınlandı. Gece Kitaplı Yayınevi’nden
çıkan eserde Rençber, Anadolu Aleviliği’ni bütün yönleriyle ele
alıyor. Çocukluk ve gençlik yıllarını Alevilerin içinde geçiren
Rençber, toplumun Aleviler hakkında yeterince bilgi sahibi
olmadığına şahit olduğunu ve bunun üzerine bu çalışmayı ele
aldığını dile getirdi. Rençber, “ Son yıllarda birçok İslamî fırka
veya grup, İslam Mezhepleri Tarihi çalışmaları bağlamında ele
alınmış ve araştırılmıştır. Geçmişten beri Anadolu’da yaşanıla
gelen Alevîlik ve Bektaşîlik inancı konusu da örf, adet, gelenek ve
görenekleriyle Türkiye’deki İlahiyat Fakültelerinin İslam
Mezhepleri Tarihi Anabilim Dalında araştırılmaya ve
değerlendirilmeye ihtiyaç duyulan konulardan biri haline getirdi.”
diye konuştu.
Günümüzde Alevîlik üzerine konuşulurken gerçeğe uygun olmayan
yorumların Anadolu Alevîliği'nin geleneksel çizgisinin dışındaki
mecralarda anlaşılmasına yol açtığının altına çizen Rençber,
“Alevîliğin kökenini gerçek temellerinin dışında gösteren bu
yorumlar, Alevîlerin kendi kökenlerinin İslamî olup olmadığı
noktasında şüphe duymalarına neden olmaktadır. Bu bağlamda
Alevîlik, dinî ve kültürel içeriğinden soyutlanarak yalnızca siyasî
söylemlerle gündemde tutulmaktadır.” diye konuştu.
Alevîlik hakkında yapılan çalışmalara bakıldığı zaman bu
çalışmaların çoğunun ilmi kıstaslar esas alınmadan oluşturulduğunu
ve büyük çoğunluğunda subjektif değerlendirmeler yapıldığını
belirten Rençber, “Bu tür çalışmalarla Alevîliğin asılsız inanç ve
temellere dayandırılarak konumlandırılmaya çalışıldığını
görmekteyiz. Bu durum geleneksel Anadolu Alevîliğini, tarihsel
geçmişiyle karşı karşıya getirmektedir. Bu nedenle geleneksel
Anadolu Alevîliğinin doğru biçimde anlaşılabilmesi, yöresel
Alevîlik anlayışlarının bilimsel araştırmalara konu olmasını
gerekli kılmıştır.” ifadelerini kullandı.
Rençber, Anadolu Aleviliği’yle ilgili toplumun yeterince bilgi
sahibi olmamasının temelinde yeterince bilimsel araştırmanın
olmadığının altını çiziyor. Rençber bunun için ‘Nübüvvet Doktrini
ve Hz. Muhammed’e İman’ konusunun çok önemli olduğunu ve eserinde
buna ayrı bölüm ayırdığını belirtti. Rençber, bu konuyu şöyle dile
getiriyor: “Nübüvveti doğuran temel unsur vahiydir. Nübüvvetsiz
vahiy, vahiysiz de nübüvvet olmaz. Nübüvvet doğrudan doğruya vahye
dayanır. Alevîler, Kur’ân-ı Kerim’de ismi geçen peygamberlere, yüz
yirmi dört bin peygambere, üç yüz on üç elçiye iman ederler.
Alevîler peygamberlerin nebi, resul ve Allah’ın elçisi olduklarını
kabul ederler.Hz. Muhammed’in Allah’ın son Peygamberi olduğuna,
dünya ve ahiretin efendisi, ‘bilgililerin en bilgilisi,
peygamberlerin efendisi, kâmil, mükemmel, Makam-ı Mahmud’un sahibi,
temizlerin yücesi, vefa kubbesinin ay yüzlüsü, yaratılmışların
efendisi ve ümmetin şefaatçisi’ olduğuna inanırlar. Kur’ân-ı Kerim
ve sünnetin temel kaynağı Hz. Muhammed’tir. Anadolu Alevîleri Allah
sevgisini, Muhammed sevgisini ve Ali sevgisini beraber anarlar. Hz.
Muhammed’in Ehl-i Beyt’ten olması, Peygamber olması, günahkârların
şefaatçisi olması,145 mucize ve kerametlerinin olması, Hz. Hasan
ile Hz. Hüseyin’in dedesi olması, Hz. Fatıma’nın babası, Hz.
Ali’nin kayınbabası olması nedeniyle Alevî ve Bektaşîlikte farklı
bir yeri vardır. Alevîler, nübüvvete ve Hz. Muhammed’e iman
etmekte, ayrıca Hz. Muhammed’in son Peygamber, günahsız, çamur
suretindeyken gönderilen nebi, nebilerin en şereflisi, takvalıların
efendisi, temizlerin önderi, Âdem ve Havva’nın göz bebeği, nübüvvet
ve risaletin sultanı, şeriat ve tarikatın sığınak ve korunağı, iki
âlemin sultanı, gökyüzünün dolunayı, Kur’ân’ın sahibi ve diğer
peygamberlerden üstün olduğunu kabul etmektedirler. Alevî ve
Bektaşî, sözlü ve yazılı literatüründe Hz. Peygamber’in
peygamberliği kabul edilmekte, hadisleri de kaynaklarda delil
olarak kullanılmaktadır. Klasik Alevî kaynakları Hz. Peygamber’e
salât ve selamla başlar; kendisinden, âlemin, peygamberin
sevgisinden dolayı yaratıldığı, peygamberlerin ulusu ve resullerin
reisi olduğu şeklinde bahsedilir.”
CİHAN
Yorumlar