Rusya'da resmi medyanın Türkiye ile ilgili yayınları, uçak krizinin ardından örnekleri görüldüğü gibi, ana hatlarıyla Kremlin'in talimatları doğrultusunda belirleniyor
Türkiye-Rusya ilişkileri son bir yıl içinde dostluktan soğuk savaşa
ve dostluğa doğru hızlı değişimler yaşadı. Son gelinen noktada
Rusya, 15 Temmuz gecesi Putin tarafından Erdoğan’a verilen destekle
stratejik iyileşme algısı yarattı. Fakat bu algı gerçeği yansıtıyor
mu, yoksa ABD’ye ve AB’ye karşı anlık stratejik bir adım mıydı,
zaman gösterecek. İki liderin 9 Ağustos’ta gerçekleştirdikleri
zirve iyimser bir hava yaratsa da Putin’in Türkiye’deki darbe
teşebbüsü karşısındaki duruşunun, Rus medyasının Erdoğan’a karşı
tutumuna yansımadığı kesin.
Rus medyasını iki ana gruba ayırmak mümkün: Devlet yanlısı ve
muhalif. Devlet yanlısı grubun içinde, devlete bir şekilde bağlı
medya devlerinin ve Putin’e doğrudan muhalefet etmeyen farklı
siyasi veya oligarşik yapılara ait medya sayılabilir. Bir elin
parmaklarını geçmeyecek sayıdaki muhalif grup ise Batı yanlısı ve
liberal olarak tanımlanabilir. Devletin kontrol ettiği büyük medya
organları Sputnik, RT, TASS, Kanal1, Rossiya24 ve (her ne kadar
özel resmi bir kuruluş gibi görünmese de) ana propagandist Life
olarak sıralanabilirken, Dojd TV, Novaya Gazeta, Kavkazskiy Uzel,
Ekho Moskvy, Meduza gibileri ise muhalif medyanın unsurları olarak
öne çıkıyor.
Devlet yanlısı ya da muhalif olsun tüm bu medya kuruluşların ortak
noktası İslamofobik davranışları. Türkiye’ye bakışları çoğu zaman
karşıt olan bu iki grubun birleştiği bir başka tutum ise Erdoğan
karşıtlığı. Devlet medyası bu konuda Kremlin’in dış politikasına
göre davranırken, muhalif medyanın Gezi olaylardan beri izlediği ve
o günden bu yana değiştirmediği Erdoğan karşıtı tutum ise
İslamofobik tavrından ve Batıcılığından kaynaklanıyor.
Gezi olayları sırasında akreditasyonu olmayan Rus muhalif gazeteci
Andrei Babchenko gözaltına alınmıştı. Rusya’da muhalif medyanın
nerdeyse tamamına serbest gazeteci olarak hizmet veren Babchenko,
Gezi olaylarını “diktatör Erdoğan’a karşı demokrasi yürüyüşü”
olarak yansıtıyordu. 17 Haziran 2013’te Ekho Moskvy adlı radyonun
yayına katılan Babchenko, Erdoğan’ın önceleri popüler bir lider
olduğunu, fakat Atatürk ilkelerinden uzaklaştığı için Türk halkının
Erdoğan’a karşı ayaklandığını iddia ediyordu. Kesin bir görüş
ortaya koyamayacağının altını çizen Babchenko, Erdoğan’ın
düşmesinin an meselesi olduğunu düşünüyordu. Babchenko’nun sözleri,
Gezi olayları sırasında muhalif Rus medyasının genel tavrını temsil
ediyordu. Liberal olarak tanımlanan muhalif Rus medyası, Gezi
olaylarını CNN, BBC ve benzeri Batılı medya devleriyle aynı çizgide
yansıtmaktaydı. Devlet basını aynı olayları biraz daha bağımsız
olsa da yine muhaliflere yakın çizgide aktarmaktaydı.
Gezi sonrası Türkiye’yi mercek altına alan Rus medyası, uçak
kriziyle birlikte Türkiye’ye karşı topyekun bir karalama
propagandası başlattı. Bu dönem, devletin kontrol ettiği medya
Türkiye’yi DAEŞ destekçisi olmakla suçlarken, muhalifler Rusya’yı
da kısmen eleştirdi. Türkiye’den DAEŞ’e yönelen insan ve silah
trafiği iddiaları için kanıtlar aramakta ortaklaşan bu iki grubun
tek farkı, muhaliflerin Rusya’ya yönelik eleştirilerinin de
olmasıydı. Batı ile zora giren ilişkilerde Putin’i suçlayan muhalif
medya, “Erdoğan tek dostundu; o da seni sırtından hançerledi”
diyordu. Türkiye ile bozulan ilişkilerin ekonomik zararlarına
dikkat çeken muhalifler bu yazılarda, Türkiye’nin Batı’ya
alternatif olamayacağının altını bilhassa çiziyordu.
17-25 Aralık darbe girişimi sonrası FETÖ medyasıyla aynı çizgide
yayın yapan, Türkiye’deki FETÖ karşıtı operasyonları Erdoğan’ın
“demokrasi dışı eylemi” olarak duyuran muhalif Rus medyası, uçak
kriziyle birlikte, devlet yanlısı medyayla ortaklaşmış oldu. Fakat
muhalifler devlet medyasına ve Putin’e “Biz uyarmıştık”
pozisyonundan ağır eleştiriler yöneltti. Türk Akımı doğal gaz
projesi de muhalif medyanın bir diğer hedefi oldu.
Erdoğan’ın Putin’e yazdığı mektupla dikkatlerini yine güneye
çeviren Rus muhalif medyası, mektubu özür değil, bir üzgünlük
ifadesi olarak duyurdu. Türkiye-Rusya ilişkileri düzelme eğilimi
gösterirken Rus medyasında ağır bir FETÖ propagandasının varlığı da
gözden kaçmıyordu. Rus medyası Türkiye’deki gelişmeleri “otoriter
rejime doğru bir gidişat” olarak yansıtıyordu. Objektif görünmek
için Türkiye’nin AK Parti iktidarında ekonomik ve siyasi açıdan
geliştiği kabul edilse de, genel eğilim Erdoğan’ı
“otoriterleşmek”le suçlamaktı. Her iki medya grubu, bu örgüt
Rusya’da yasaklı olmasına rağmen, FETÖ lideri Gülen’i “ılımlı dini
lider” olarak sunmaktaydı. Bu tutum 15 Temmuz darbe teşebbüsüne
kadar aynı şekilde devam etti. Türkiye- Rusya ilişkileri yeniden
gözden geçirilmeye başlanmışken, devlet medyası Türkiye’yi Suriye
meselesi üzerinden eleştirmekle yetiniyor, muhalif medya ise Batı
yanlısı eleştirilerine devam ediyordu.
15 Temmuz gecesi Rus medyası dünyayla birlikte olayların seyrini
takip etti. Fakat ertesi gün bir çok Rus muhabir, değişik yollardan
İstanbul’a geldi. Darbeyi ve sonrasında yaşananları yakından takip
etmek üzere Türkiye’ye gelen basın mensupları genel olarak, darbe
girişimi “Atatürkçü askeri unsurların demokrasiye dönüş çabası”
olarak servis etti. 16 Temmuz sabahı darbe girişiminin başarısız
olduğunu anlayan Rusya’nın liberal medyası, darbecilerin tanklarla
ezdiği sivilleri ve bombalanan meclisi görmek yerine, “Erdoğan’ın
artık Türkiye’yi hilafete dönüştüreceği” ve “Türkiye’de seküler
dönemin bittiği” yollu çarpıtmaları öne çıkardı. Rus medyası
tarafından yakından takip edilen darbe girişimi süreci hakkında
birçok analiz yazıldı, fakat hiç birinde “Türkiye’de demokrasi
kazandı” benzeri bir ifade görmek mümkün olmadı.
16 Temmuz günü Türkiye’ye gelen gazetecilerden Novaya Gazeta yazarı
İrina Gordiyenko Moskova dönüşü iki yazı yazdı. Bu yazıların
başlıkları içeriğinin ne olduğunu anlamaya kafi: “Diktatör”. “Panik
İmitasyonu” başlıklı yazısında “Türkiye’de demokratik dönemin
karanlığa büründüğünü” yazan Gordiyenko, İstanbul’da üç gün
geçirmiş ve birkaç kişiyle konuşmuş. İrina gibi muhalif olan diğer
gazetecilerin de Türkiye’deki darbe girişiminin başarısız oluşuna
hayıflandıkları görülüyor. Liberal medyanın ve insan hakları
savunucusu aktivistlerin, kendilerine uygun demokrasi anlayışını
üstün kılmak için her türlü darbeyi ya da kaos ortamını meşru
görürken, kendi seçtiği meşru yönetimi silahsız şekilde direnerek
koruma hakkı Türk halkına tanımaması şaşırtıcı.
Rus devletinin neredeyse bir ordu gibi kullandığı, Kremlin’den
gelen talimatlara göre davranan devlet medyasının, İslamofobik
oluşu da göz önünde tutulduğunda, neden böyle davrandığını anlamak
mümkün. Ama muhalif ve demokrat olduklarını iddia eden liberallerin
bu davranışları şaşırtıcı. Erdoğan’ı FETÖ ve Batı medyasıyla
paralel şekilde okuyan bu muhalif gazeteciler, hakkında yazdıkları
Türkiye’de, cumhurbaşkanının yargıya veya polise doğrudan emir
vermediğini bilmesi gerekiyordu. Bu ülkede seçimlerin uluslararası
gözlemciler denetimde adil ve meşru şekilde gerçekleştiğini,
insanlara siyasi fikirlerin zorla dayatılmadığını ve suç
işlenmediği sürece polisin keyfi tutuklamalar yapamadığını da
bilmeyen bu gazeteciler, FETÖ ve Batı medyasının Türkiye ve Erdoğan
karşıtı propagandasını gerçeklik yerine koyuyorlar. Birer haber
markası haline gelmiş, fakat birçok zaman kabul edilmez hatalar
yapan dünya medya devlerinin her kelimesine ilahi birer
hakikatmişçesine inanıyorlar. Türkiye’de çalışırken kasıtlı olarak
kendi inançlarını doğru çıkaracak haber kaynaklarını, beğendikleri
tarzda demeç verecek insanları arıyorlar.
Rus medyası neden böyle davranıyor diye sorduğumuz bir Türkiye
muhabiri, kendi meslektaşlarının davranışlarını ve Rus medyasının
tavrını değerlendirirken, Türkiye’de hızla gelişen olaylar hakkında
Kremlin’den gelecek talimat gecikince, devlet yanlısı medyanın hâlâ
kavgalı dönemin tavrıyla habercilik yaptığını söylüyor. Aynı
muhabir, sözde liberal ve demokrasi yanlısı muhalif medyanın,
seçtikleri cumhurbaşkanını ve hükümeti korumak için canları
pahasına sokağa çıkan insanlardan “ayyaş” ve “serseri” olarak söz
etmesinin ise ancak bu çevrede yaygın olan İslam nefretiyle
açıklanabileceğini düşünüyor.
Rus medyasının, hangi safta olduğu fark etmeksizin, Türkiye’ye
bakışının İslamofobiyle malul olduğu,15 Temmuz darbe girişimiyle
alakalı analizlerin başlık sadece başlıklarının
değerlendirilmesiyle dahi görülebilir. Yazımızın başından beri
devlet medyası ve muhalif medya diyerek ikiye ayırdığımız gruplar
arasındaki belki de en önemli fark, devlete ait basın kuruluşların,
devletin verdiği talimatlar doğrultusunda, Türkiye’yi ve Erdoğan’ı
eleştirmekten kaçındığıdır. Fakat aynı medyanın, yine merkezi
talimatla, nasıl arsızca saldırabildiği Sputnik’in Türkiye karşıtı
kampanyasında görülmüştü.
Bu site deneyimlerinizi kişiselleştirmek amacıyla KVKK ve GDPR uyarınca çerez(cookie) kullanmaktadır. Bu konu hakkında detaylı bilgi almak için tıklayın. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.
Yorumlar