Onur Yaser Can neden öldü, kimdir?

Onur Yaser Can neden öldü, kimdir, ne zaman ve nerede hayatını kaybetti, bir zamanlar mutlu bir aile olan yuvadan geriye şimdi sadece tek bir kişi kaldı.

Google Haberlere Abone ol
Onur Yaser Can neden öldü, kimdir?

Onur Yaser Can neden öldü, kimdir, nerelidir, kaç yaşında canına kaydı, ne zaman ve nerede hayatını kaybetti, bir zamanlar mutlu bir aile olan yuvadan geriye şimdi sadece tek bir kişi kaldı.

2010 yılına kadar mutlu ve mesut bir aile olan Can ailesi, polis tarafından düzenlenen operasyonda üzerinde bir miktar esrar bulunan Onur Yaser Can'ın gözaltına alınmasından sonra yürek burkan bir şekilde yok oldu. 

Gözaltına alındıktan sonra, esrar kullandığını kabul eden ancak buna rağmen polisin kendisine şiddet uygulamaya devam ederek muhbirlik dayatmasında bulunduğunu belirten Onur Yaser Can'a yapılan baskılar sonunda onun intiharına neden oldu. 

Onur Yaser Can, iddialara göre emniyet tarafından üst üste çağrılması ve baskı altına alınmasına daha fazla dayanamayarak canına kıydı.

Can'dan sonra annesi de dayanamayarak kendi canına kıydı.

Birkaç ay sonra da babası acılara daha fazla dayanamayarak hayatını kaybetti. 

İşte duyanların yüreğini burkan Onur Yaser Can olayının perde arkası: 

Onur Yaser Can, 1982'de, Ankara’da doğdu. 4 yaşına kadar Ankara'daydı. Sonra Bağdat’ta Birleşmiş Milletler'in okulunda, onlarca farklı ülkeden çocuğun arasında okudu. 1987'de kız kardeşi geldi dünyaya. İki yıl sonra aile Türkiye'ye döndü. Anadolu Lisesi'ni kazandı. Bitirip girdiği ilk sınavda, dereceye de girdi. ODTÜ Mimarlık, ilk tercihiydi. Daha yeni kayıt yaptırmıştı ki, Belçika Güzel Sanatlar Fakültesi'nden burs geldi. Sonra yeniden Ankara. Fazla durmadı, aklı hep farklı dünyalardaydı. Değişim programı ile gittiği İtalya'da mimariyle büyülendi. ODTÜ'yü bitirdiğinde, üç dil biliyordu, üç kıtayı keşfetmişti. Ailesinin ısrarına rağmen amcasının yaşadığı ABD'ye gitmedi, İstanbul'daydı mavi gözleri. Kolayca iş buldu. Her şey istediği ve planladığı gibi gidiyordu. Bir gençlik gecesinin nelere yol açabileceğini o tarihlerde bilmiyordu.

2 Haziran 2010'da narkotik polisi, Onur Yaser Can'ı gözaltına aldı. Yasaya göre esrar kullanmak suç değildi ama ne yapsa, sadece “kullanmak amaçlı” aldığını anlatamadı. İlk ifadesi alınırken sorguya avukat çağrılmadı, ailesi de aranmadı. Çırılçıplak soyuldu, dövüldü. Polise yalvaran gençlerin sesleri dinletildi Onur Yaser'e. Muhbirlik yapması isteniyordu. Onur Yaser, anlamıyordu. Anlamadıkça, ailesinin dokunmaya kıyamadığı yüzü tokatlandı. Kurtulduğunu sandığı anda, "Yeniden görüşeceğiz" dendi, korku kalbini kapladı.

YENİDEN EMNİYETE ÇAĞRILDI

Doktor muayenesinden önce ifade tutanakları imzalatılmadı, muayene sırasında polis de girdi odaya. Muayene bitince okumasına izin verilmeden tutanaklar imzalatıldı. Serbest bırakıldıktan sadece bir gün sonra yeniden emniyete çağrıldı. Korkuyla gittiği emniyetten çıktıktan sonra da takip altındaydı. İfadeleri alabilmek için bir avukata başvurdu. Ancak ifadeleri avukatı da alamadı. Emniyetten, imzası eksik olduğu gerekçesiyle yeniden çağrıldı. Yeniden ifadeye gitmesi gereken günün akşamında, 23 Haziran 2010'da, oturduğu apartmanın 3. katından kendini boşluğa baktı. Henüz 28 yaşındaydı. Daha birkaç saat önce, hiçbir zaman sıkıntılı olmayan o sesiyle, büyük sıkıntıların içinde Ankara'yı aramıştı. İstanbul'a çağırmıştı annesi ile babasını. Anne ve babası, oğullarının cenazesini almak için gece 03.00'te İstanbul'daydı.

Yemiyordu, içmiyordu günlerdir, tedirgindi, yarım kalmış son notunda da "Yakalandıktan sonra çırılçıplak soyuldum. Duvara yaslanmamı söylediler. Öksürtüldüm, bir süre çömeltilerek bekletildim. Bu süreçte ağlayan, polislere yalvaran bir kişinin sesi dinletildi, tokatlandım, sözlü olarak aşağılandım. Polislerden biri beni telefonla emniyete çağırdı ve önceki ifademden farklı bir ifade imzalattılar. Muhbirlik yapmam söylendi" diyerek, o korkusunu anlatmıştı.

İntiharın ardından geçen 11 ayda, dosyayı üç ayrı savcı aldı. İşkence iddiaları araştırılırken, sadece emniyetin giriş-çıkış kayıtlarına bakıldı. İşkence iddiası "takipsizlik" kararıyla kapatıldı.

Onur Yaser Can'ın ifadelerinin emniyette değiştirildiği ise netti, buna rağmen tutanağı neden, nasıl imzaladığı da araştırılmadı, işkence ihtimali akla bile getirilmedi. İki polise sanki değiştirdikleri önemsiz bir belgeymiş gibi, "evrakta sahtecilik"ten dava açıldı. Polis ifadelerine göre ise "Yaser çırılçıplak soyulmuş ama nazik davranılmıştı."

İki polis, indirimli cezalar ve “1 gün aylıktan kesinti” kararıyla kurtardı. Yargıtay kararı bozdu, 8 yıldır sürüyor davaları. Anne intihar etti, baba adalet ararken öldü Onur Can'ın annesi Hatice Can yapılanlara dayanamadı. Oğlunu kaybettikten yaklaşık dört yıl sonra, 2 Mart 2014'te kahvaltıyı hazırladı. Gazeteleri okudu. Birkaç dakika sonra eşi banyoya girmiş, kızı içerideki odadaydı ki, kendisini boşluğa bıraktı ve artık katlanamadığı ‘bu hayata’ son verdi. Hatice Can’dan geriye gazetelerde yayımlanmış o notu kaldı: "Ey oğul, maviş oğul... İnanıyoruz ki insanlığın 'onur'u kazanacak." Savcı odalarında, mahkeme kapılarında yıllar geçiren, intihara sürükleyen işkenceleri ortaya çıkaran ancak hakkaniyetli bir yargılamaya kavuşamayan baba Mevlüt Can da, oğlunu ve eşini alan bu sürece dayanamayarak, Onur Yaser Can’dan dokuz yıl sonra hayatını kaybetti.

YENİ DAVANIN İLK DURUŞMASI 30 EYLÜL’DE

İstanbul Başsavcılığı, idare mahkemesinin polisler hakkında soruşturma izni vermeyen valiliğin kararını bozması sonucunda, 12 yıl sonra yeni bir iddianame hazırladı. Daha önce yargılanan iki polisi hapse mahkûm eden mahkemenin suç duyurusuna rağmen valiliğin izin vermemesi nedeniyle soruşturma başlatılamamıştı. İdare yargının bu kararı iptal etmesinin ardından yürütülen soruşturmada, Onur Yaser Can’ın gözaltına alınması sırasında görev yapan, ölümünün ardından belgeleri değiştiren dört polis ve bu konudaki belgeleri yok etmekle suçlanan bilirkişi hakkında dava açıldı. Bu davanın ilk duruşması, 30 Eylül’de, İstanbul 41. Ağır Ceza Mahkemesi’nde, saat 10.00’da görülecek. Davaya temel olan iddianame, birçok yönüyle eksik. İşkence ve kötü muamele iddiaları, “evrakta sahtecilik” suçunun örgütlü yapıldığı iddiası iddianamede karşılık bulmuş değil. Buna rağmen ailenin geriye kalan tek üyesi olan Ezgi Sevgi Can davanın açılmasını kazanım olarak görüyor. Ezgi Sevgi Can, kamuoyu desteği beklediğini ve mücadeleyi sadece kendileri için değil bütün toplum için sürdürdüklerini söylüyor.


 

Yorumlar