Ahmet Akalın

Ahmet Akalın

Mihmanperest İnsanların Ülkesi Tacikistan (1)

Tacikistan; kültürel tarihi, anıtları, zengin mutfağı, berrak su kaynakları, yemyeşil parkları, engin dağları, seyretmeye doyum olmayan vadileri, büyük ve hareketli pazarlarıyla insanı kendisine çekmektedir.

Asya haritasına göz attığımızda kıtanın merkezinde Tacikistan’ı görürüz. Büyük kıtanın tam kalbinde ve tarihi İpek Yolu üzerinde yer alan bu ülkeye yolunuz düşerse naif ve misafirperver insanları sizi karşılar. Tacikistan; kültürel tarihi, anıtları, zengin mutfağı, berrak su kaynakları, yemyeşil parkları, engin dağları, seyretmeye doyum olmayan vadileri, büyük ve hareketli pazarlarıyla insanı kendisine çekmektedir. Yukarıda bahsettiklerimin cazibesine ben de kapıldım ve dört gün gibi kısa bir süre de olsa bu eşsiz güzellikleri görme fırsatım oldu. Şimdi sizlerle gördüklerimi, duyduklarımı ve hissettiklerimi paylaşmak istiyorum. İlk gün Özbekistan’ın başkenti Taşkent’ten taksi dolmuş ile yaklaşık 100 km’lik yolculuk sonrasında bu ülkenin Tacikistan ile gümrük kapılarından birisi olan Aybek Sınır Kapısına ulaştım.

Aybek Sınır Kapısından Tacikistan’a Giriş

Birlikte yolculuk yaptığımız Mümincan amca, Sovyet döneminde kolhoz reisliği yapmış; güngörmüş bir aksakaldı. Mümincan amca, Sovyetler Birliği yani Tacikistan’da söylenen hali ile Hükümeti Şuravi döneminde almış olduğu dört madalyasını göğsünde gururla taşıyan karizmatik bir Sovyet adamıydı. Kendisinin Özbek kökenli olduğunu düşündüğüm Mümincan amcayla iletişim kurmamız Özbekistan’daki Özbeklere göre daha zor oldu. Bunun sebebi ise burada konuşulan Özbekçenin ülkenin resmi dili olan Tacikçeden etkilenmiş olması. Zira Tacikçe Türk dil ailesinden değil Fars dil grubundandır.

Sınır kapısındaki Özbek ve Tacik polisler Mümincan amcaya saygı gösterdiler hatta Tacik gümrük görevlileri ellerini başlarına götürerek selam verdi. Sınırın her iki tarafında da Mümincan amca kolumdan tutup gümrük görevlilerine ve pasaport işlemi sırasında bekleyen insanlara beni “mihman” (misafir) diye tanıtıyordu. Pasaport sıraları fazla kalabalık değildi ama Mümincan amca beni mihman diye diye pasaport sırasının en önüne geçirdi. Bu durumdan rahatsız olduğumu, sıramı beklemek istediğimi söylemeye çalıştım ama anlatamadım. Anladım ki bu ülkede “mihman” kelimesi çilingir işlevi görüyor ve sınır kapısını bile açıyordu.

Nedir Bu “Mihman”

Türkistan’da misafire mihman deniliyor. Hatta hotel kelimesi yerine Özbekistan’da mihmanhane ifadesi kullanılıyor ve bu kelime bizdeki misafirhane ifadesini akla getiriyor. Turizm yatırımları bakımından daha gelişmiş olduğunu düşündüğüm Özbekistan’da “turist” kelimesini de kullanıyorlar. Sınırın Tacikistan tarafına geçince bu ülkede turist kelimesinin olmadığını yerli olsun yabancı olsun gelenleri misafir olarak gördüklerini ve “mihman” yani “misafir” ya da “seyyah” dendiğini öğrendim. Mihman denilince hem sıradan insanların hem de resmi görevlilerin daha sıcak davrandıklarını gördüm.

Aybek’ten Hocent’e

Umduğumdan daha kolay bir şekilde önce Özbek sonra da Tacik gümrüklerini geçip Tacikistan’a ayak basmış oldum. Mümincan amcanın da benim gibi Hocent şehrine gidecek olması beni sevindirdi. Sınır kapısından Hocent yaklaşık 70 km ve dört kişilik taksi dolmuş ile 50 somoniye (yaklaşık 4.5 dolar) anlaştığımızı Hocent’te arabadan inince ödeme yaparken anladım. Tabi bunda Mümincan amcanın yaklaşık yarım saat süren pazarlığı etkili oldu. Hocent’e giderken önce bağlık bahçelik alanları geçtik Özbekistan sınırından uzaklaştıkça düzlükler bozkır görüntüsü almaya başladı. Bu kuraklığın sebebi toprağın yapısı mı, su kanallarının olmaması mı, yoksa her ikisimi diye düşünmeden edemedim.

Temur Melik’in Şehri Hocent

Tacikistan’ın ikinci büyük şehri Hocent, Sir Derya’nın her iki yakasına konumlanmış tarihi bir şehir.

Hocent’e Hucent veya Hücent de deniliyor. M.Ö. 329’da Makedonyalı İskender’in bu şehri kurduğu için adına Uzak İskenderiye (Alexandria Eschate) denilmiş, Sovyet döneminde ise şehrin ismi Leninabad olmuştur.

Tarih boyunca bereketli Fergana Vadisi’nin kapısı olarak görülen Hocent ticaret kervanlarının da ulaşım güzergâhı üzerinde yer almış. Eski dönemlerde Sir Derya üzerinden su ulaşımı ve İpek Yolu üzerinden de kara ulaşımının merkezi olmuş. Moğol genişlemesi sırasında Harzemşahların cesur komutanı Temur Melik, Hocent kalesini savunmuş; Moğol ordularına karşı onun direnişi kahramanlık destanlarına konu olmuştur.

Günümüzde Hocent önemli bir sanayi, ticaret ve eğitim şehridir. Bu yönü ile şehre “Tacikistan’ın İstanbul’u” benzetmesi yapılabilir. Hocent şehrinde görülmesi gereken yerler arasında Perşembe Pazarı ve Hocent Kalesi ilk akla gelenlerdir. Bu yerlere ulaşım, şehrin merkezinden yürüme mesafesindedir. Bunun dışında Sir Derya üzerinde kurulu teleferik ile şehre ve nehre panoramik bakış da yapılabilir.

Perşembe Pazarı

Perşembe (Pencşenbe) Pazarı şehrin merkezinde yer alan tarihi bir yerdir. Pazarın hem kapalı kısmında hem de çevresindeki açık alanında yüzlerce dükkân ve satıcı yer almaktadır. Bu açıdan pazar çok geniş bir alanı kapsamaktadır. Eylül ayı sonu olmasına rağmen hâlâ pazar, kasa kasa yazlık meyveleri, çeşit çeşit kavun, karpuz ve üzümleriyle Hocent’in bir meyve şehri olduğunu ispatlamaya çalışıyor gibiydi. Pazar çevresindeki yapılar binyıllar ötesine gidiyor ve restorasyonları devam ediyor. Göz alıcı asırlık çınar ağaçları kim bilir nice Çin’den Horasan’a Anadolu’ya hatta Avrupa’ya mal götürüp getiren İpek Yolu’nun seyyah ve âlim tüccarlarını gölgelerinde ferahlatmışlardır.

Kemal Hocendi

14. yüzyılda Hocent’te dünyaya gelen Kemal Hocendi, gençliğinde Hicaz’a gitmiş dönüşte şairlerin şehri ve Timurluların önemli bir kültür merkezi olan Tebriz’e yerleşmiştir. Altın Orda hükümdarı Toktamış Han Tebriz’e hâkim olunca (1385) şehrin diğer âlimleriyle birlikte başşehir Saray’a götürülmüş ancak dört yıl sonra tekrar Tebriz’e dönmüştür. Tebriz’de Emir Timur’un Azerbaycan valisi olan oğlu Miran Şah’tan saygı gördüğü rivayet edilmektedir. Bu ünlü şair ve mutasavvıfın mezarı Tebriz’dedir.

Kemal Hocendi’nin memleketini terk edip geri gelmemesine, doğduğu şehirde gençlerin yetişmesine katkısı olmamasına içerleyen Şair Askar Mahkam Hocendi’ye nazire yaparak şu mısraları yazmış:

“Siz yatıyorsunuz Tebriz’in şahane yataklarında,

Biz geziyoruz Hocend’in hocasız sokaklarında”

Tacikistan hükümeti tarafından geçtiğimiz yıllarda Kemal Hocendi’nin doğum yeri olan Hocent’e heykeli dikilmiş ve Tebriz’den getirilen mezar toprağının konulduğu gösterişli bir remzi türbe inşa edilmiştir.

Lupa Capitolina (Dişi Kurt Heykeli)

Hocent şehrinin merkezinde ikiz bebekleri besleyen dişi kurdun heykeli ile karşılaştım. Avrupa’da İtalya’nın başkenti Roma’nın simgesi olan Lupa Capitolina yani Dişi Kurt heykelinin hemen hemen aynısını doğrusu Asya’nın kalbinde Tacikistan’da görmeyi beklemiyordum.

İlk önce Türk mitolojisindeki Bozkurt ve Türeyiş Destanı’ndan mı esinlenildi diye düşündüm ancak bunun mitolojide Roma İmparatorluğu’nun kurucuları olduğuna inanılan Romus ve Romulus Biraderleri sembolize eden heykelin büyütülmüş hali olduğu anlaşılıyordu. Heykelin dikilmesinin arka planında sadece sanatsal kaygı mı vardı? Yoksa tarihsel arka planı olan bir metin mi idi? Bunu anlayamadım. Zira Akdeniz’i içdeniz haline getiren Romalılar Asya içlerine gelmemişlerdi. Bu bölgeye Avrupa’dan gelen Romalılar değil Uzak İskenderiye şehrini kuran Makedonyalı İskender idi.

Hocent Kalesi

Hocent Kalesi’ni Cengiz Han’ın ordusunu durduran Harezmşahların ünlü valisi ve komutanı Temur Melik sayesinde öğrenmiştim ama zihnimde şehrin etrafındaki yüksek dağların doruklarında bir yapı olarak yer edinmişti. Kale denilince insanın aklına şehrin en yüksek yerindeki tarihi yapılar geliyor. Hocent’in kalesi ise şehrin tepelerinden birisi üzerinden değil aksine şehrin en alçak yerinde yer alıyor. Zaten Temur Melik destanını dikkatli okursak askerleriyle birlikte Sır Derya Nehrinde bulunan zırhlı kayıklarıyla kuşatma altındaki kaleden ayrıldıkları anlatılır. Eski zamanlarda Sir Derya Nehri üzerinden gemilerle taşımacılık yapıldığı tarihi kaynaklarda yer alır. Hocent’in kalesi Sir Derya’nın kimi zaman coşkun kimi zaman da nazlı akan suyunun kenarına inşa edildiğinden taşımacılık faaliyetlerine de ev sahipliği yapmıştır.

Kale mermer ve taşlardan çok tuğla ve kerpiçten yani topraktan inşa edilmiş. Şehir her kuşatma esnasında yıkılmış sonra yeni fatihler tarafından yeniden ayağa kaldırılmış. Bu yüzden şehrin kalesi de katman katman bir toprak yığını şekilde kalmış. Günümüzde kalede kapsamlı bir restorasyon çalışması devam ediyor.

Zerefşan Vadisinden Duşanbe’ye Büyüleyici Yolculuk

Hocent’te bir gece konakladıktan sonra ertesi sabah erkenden şehirlerarası taksilerin bulunduğu yere gittim. Türkistan’da yaygın olan taksi dolmuş ile şoförümüz dört yolcuyu tamamlayınca Hocent’ten ayrıldık. Sir Derya’nın koynundaki bu güzel şehre tekrar gelme dileğiyle başkent Duşanbe’nin yolunu tuttuk. Hocent çıkışında geniş pamuk tarlaları ve elma bahçeleri, yol kenarında ise çok sayıda elma satıcısı vardı.

Hocent Duşanbe arası yaklaşık 300 km olmasına rağmen Zerefşan Vadisi gibi dağlık yerlerde yolun viraj olmasından ötürü başkente ulaşım yaklaşık 6 saat sürdü. Dağlık bölgelerde manzara o kadar güzeldi ki âdete belgesel seyreder gibi vadinin iki yakasını seyrettim. Zerefşan kelimesi Altın Saçan anlamına geliyor. Nehir, Güney Türkistan’da Pamir ve Alay Dağları’nda doğuyor Tacikistan’dan Özbekistan’a geçiyor, Semerkant’a ve Buhara’ya hayat veriyor ardından Kızılkum Çölü’nde kayboluyor. Önceden Amu Derya’ya suyunu boşalttığı için Aral Gölü’nü besleyen nehirlerdendi.

Devam Edecek...

Dr. Ahmet Akalın
RTÜK Üst Kurul Uzmanı

Diğer Yazıları

Yorumlar

Osman ağır Elhamdülillah Türk cumhuriyetlerinde tarihini araştıracak bir tarihçiye ihtiyacımız vardı bunda Ahmet hocamızdan gördük cenabı hak yolunu açık eylesin bütün Türk milleti adına da hayırlı uğurlu olsun teşekkür ederiz bütün çalışmalarını ve devamını bekleriz