Google ve Vikipedi’nin hayatımıza girmesi iyi mi oldu, kötü mü? Araştırmalar, kendi beynimiz kadar diğer insanların ve araçların da zihnimiz üzerinde etkisi olduğunu gösteriyor.
Zekâmızı kendimizin yarattığına inanmak isteriz; kafalarımızın
içinde, kendi düşüncelerimizin bir ürünü olduğuna. Fakat Google,
Vikipedi vb. internet araçlarının giderek yaygınlaşması, bazı
insanları teknolojinin beynimiz üzerindeki etkilerini sorgulamaya
yöneltti. “James Bond filmlerinde başrolde kim oynadı?” sorusunu
arama kutusuna yazıp tıklamakla doğrudan sorunun cevabını bilmek
aynı şey mi? Bu bilgiye nasıl ulaşacağımızı biliyorsak sorunun
yanıtını da bildiğimizi söyleyebilir miyiz?
İnternetin beynimizdeki düzenekleri yeniden şekillendirdiğine dair
daha önce yazdıklarımız olmuştu; ama burada sorun zekâyı nasıl
tanımladığımızla ilgili. Bu konudaki psikolojik araştırmalar,
zekâmızın büyük kısmının, kendimizi çevremize ve diğer insanlara
göre nasıl konumlandırdığımıza bağlı olduğunu gösteriyor.
'Algısal cimrilik'
Psikologlar arasında etkili olan teorilerden birine göre, insan
algısal olarak cimridir. Yani, mecbur kalmadıkça kafa yormak yerine
kestirmeden gitmeyi tercih ederiz. Bir siyasi partinin adayına
gülümsemesi yüzünden oy verdiyseniz, ya da oturmak için kalabalık
olan restoranı seçmişseniz bu sınıfa giriyorsunuz demektir.
Gideceğimiz yerin lokasyonunu tam öğrenip ezberlemek yerine Google
Map’e ya da navigasyon aracına adresi yazıp yönümüzü bulmayı tercih
etmemiz de algısal cimrilikten dolayıdır diyor uzmanlar. Çünkü
böylesi çok daha kolaydır.
Araştırmalar, insanların kolay erişebilecekleri bilgiler için
hafızalarına başvurma eğiliminde olmadığını gösteriyor. Örneğin
gözümüzün önündeki şeyler biz farkına varmadan büyük bir değişim
gösterebilir. Yapılan deneylerde, bakılan resimlerden büyük bir
bina çıkarıldığında ya da konuşulan kişinin yerine başka biri
geçirildiğinde bile bazen değişikliğin fark edilemeyebileceği
görülmüştür. Bu duruma “değişiklik körlüğü” deniyor. Bunun insanın
aptallığıyla bir ilgisi yok; daha çok zihinsel etkinlik sorunu.
Zihnimiz, dünyayı gördüğü şekline hafızamızdan daha çok güveniyor
ve bu genel olarak yararlı bir varsayım olarak görülüyor.
Bunun sonucunda filozoflar, zihnin çevre üzerine yayılacak şekilde
tasarlanmış olduğunu iddia ediyor. Öyle ki, diyorlar, düşünce
aslında beynimizde olduğu kadar çevrede de vuku buluyor. Filozof
Andy Clark, insanları “doğuştan sayborglar”, yani yeni alet, fikir
ve becerileri doğallığından bünyesinde barındıran bir zihne sahip
insan ve robot karışımı sibernetik canlılar olarak adlandırıyor.
Clark’a göre, çözüm bulmak için kullanılan yol sorun değildir;
doğrudan cevabı bilmek ile cevabı bulmak için doğru araçlara sahip
olmak arasında fark yoktur.
Toplum kazanıyor
Harvard Üniversitesi’nden Daniel Wegner’in yaptığı bir hafıza
araştırması, bu konuya ışık tutuyor. Eşler laboratuvara çağrılarak
bir ezber testine tabi tutuluyor. Eşlerin yarısı bir arada
tutulurken diğer yarısı daha önce tanımadıkları başka kişilerle
eşleştiriliyor. Daha sonra her iki grup kendilerine verilen kelime
listesini sessizce ezberlemeye çalışıyor ve bunun sonunda teste
tabi tutuluyor. Kendi eşleriyle eşleştirilmiş olan çiftlerin hem
genel olarak hem de tek tek bireyler olarak daha fazla kelimeyi
hatırladıkları görülüyor.
Wegner bunun nedenini şöyle açıklıyor: Kendi eşleriyle gruplanan
kişiler yanlarındaki insanı daha iyi tanıdığı için aslında zımnen
kelimeleri kendi aralarında paylaşıyor; örneğin eşlerden biri,
diğerinin spor kelimelerini ezberleyeceğini düşünerek kendisi de
teknoloji kelimelerini ezberliyor. Böylece, birbirini tanımadığı
için aralarında herhangi bir zihinsel işbölümü gerçekleşmeyen
çiftlerden çok daha iyi sonuç alıyorlar. Yani bir sorunun yanıtı
için başvurduğunuz internet arama motoru gibi, düzenli ilişkide
bulunduğunuz kişilere de belli şeyleri düşünmeleri doğrultusunda
güven duyabilir, hafızaya alma konusunda ortak bir sistem
geliştirebilir ve ihtiyacınız olduğunda onları hatırlayabilirsiniz.
Wegner buna “geçişken hafıza” diyor.
Bilgiyi paylaşmak
Bu şekilde işleyen bir zihne sahip olmak insan türünün en güçlü
özelliklerinden biridir. Her şey için kendi kaynaklarımıza bağlı
olmak yerine, bilgimizi paylaşabilir ve ortak bir havuz
oluşturabiliriz. Teknoloji bireylerin işine yarayacak şeylerin
izini sürüyor, böylece bizim bunları yapmamız gerekmiyor. Ayrıca
büyük bir bilgi ağı oluşturma yoluyla bir bütün olarak toplumun
ihtiyaçları da karşılanmış oluyor.
Bizler tek tek bireyler olarak bilgisayarın nasıl çalıştığını, ya
da brokolinin nasıl yetiştiğini bilmesek de bu bilgi ortada duruyor
ve bizler de bundan yararlanabiliyoruz. İnternet ise bu bilgiyi
paylaşmada daha büyük bir olanak sunuyor. Vikipedi bunun en iyi
örneklerinden biri; dünyadaki herkesin yararlanabileceği, gelişen
bir bilgi deposu.
Yani içinde yaşadığımız odalar, çalıştığımız binalar gibi fiziksel
bir çevreye sahip olmanın yanı sıra ruhsal bir çevreye de sahibiz.
Yani, biri bize zihniniz nerede diye sorduğunda alnımızın ortasını
göstermemeliyiz. Geçişken hafıza gibi alanlarda yapılan
çalışmaların gösterdiği gibi, zihnimiz, kafatasımızın içindeki
beyin hücrelerimiz kadar, etrafımızdaki insanlardan ve araçlardan
da oluşuyor.
Bu site deneyimlerinizi kişiselleştirmek amacıyla KVKK ve GDPR uyarınca çerez(cookie) kullanmaktadır. Bu konu hakkında detaylı bilgi almak için tıklayın. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.
Yorumlar