Hristiyan Demokrat (CDA) milletvekili Sybrand van Haersma Buma,
Reformist SGP’den Kees van der Staaij ve Hristiyan Birlik (CU)
partisinden Gert-Jan Segers’in de imzasıyla 13 Eylül’de Hollanda
temsilciler meclisine bir yasa tasarısı sundu. Entegrasyon
politikaları bağlamında meclise sunulan Buma tasarısı, Başbakan
Rutte’nin yarım ağız “Bu işe karışmamız kilise-devlet ayrılığı
prensibi açısından doğru olmaz” yaklaşımına rağmen, başkanı olduğu
Özgürlük ve Demokrasi İçin Halkın Partisi’nin (VVD) de desteğiyle,
27 Eylül’de 67’ye karşı 75 oyla kabul edildi. 150 üyeli Hollanda
parlamentosunun 8 üyesi ise oylamaya katılmadı.
Hollanda yasalarına göre meclisten geçen kanunlar doğrudan
yürürlüğe girmiyor; önce senato, sonra kral tarafından onaylanması
gerekiyor. Senato, yasayı yeniden değerlendirilip ikinci kez
oylanması için meclise geri gönderebiliyor.
Buma tasarısı “Türkiye’nin Din İşleri Bakanlığı Diyanet üzerinden
Hollanda’daki imamları tayin etmesinin ve maaşlarını ödemesinin, bu
ülkenin Hollanda üzerinde istenmeyen etkisine yol açtığını,
kilise-devlet ayrılığı nedeniyle imamların maaşlarının yerel
cemaatler tarafından ödenmesi gerektiğini” savunuyor ve hükümetten
“Hollanda’daki ibadet yerlerinin Türkiye tarafından finanse
edilmesinin önüne geçecek tedbirler almasını ve meclisi bu konuda 3
ay içinde bilgilendirmesini” talep ediyor.
Hollanda hükümetlerinin geçmiş dönemlerde de imamlarla, özellikle
Türkiye’den gönderilen imamların çalışma izinleriyle ilgili
problemler çıkardığı görülmüştü. İmamların Hollandaca öğrenmesi
gibi şartlar ileri sürülmüştü. Şimdi de Türkiye’nin yurt dışındaki
camilere imam ataması ve onların maaşlarını ödemesini engellemeye
yönelik bir teşebbüste bulunuldu.
Yasanın 15 Temmuz kalkışmasının Türkiye’deki ve Hollanda’daki
neticelerinin görüşüldüğü oturumda sunulmuş olduğunu da hatırlatmak
gerek. Buma, aynı gün meclise sunduğu ikinci bir yasa tasarısıyla
da Türklerin çifte vatandaşlığına yeni engeller getirilmesini talep
etmişti. Gerekçe olarak ise çifte vatandaş olan Türklerin
Hollanda’da huzursuzluğa yol açtığı gibi afaki bir sebep
zikrediyordu. Bu tasarı meclisin kahir ekseriyeti tarafından
reddedildi. Hollanda Temsilciler Meclisinin 13 Eylül’deki oturumda,
Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne giriş sürecinin askıya alınmasından
askeri işbirliğinin kısıtlanmasına kadar, Türkiye ile ilgili 9 yasa
teklifi daha sunuldu. Söz konusu tasarılar mecliste bilahare
peyderpey görüşüldü veya görüşülecek.
1993 yılında, yine bir CDA milletvekili olan Mulder tarafından
imamların Hollanda’da eğitilmesi ve bunun için kaynak ayrılması
konusunda bir yasa tasarısı sunulduğu hatırlanırsa, yaklaşık çeyrek
asır sonra, Hollanda’da politikanın yön değiştirerek, çözüm
üretmekten ziyade, çözüm yollarını tıkamaya yönelik işlemeye
başladığı tespit edilebilir.
-İmamların saygınlığını zedeleme kampanyası
Hollanda’nın çok satan gazetelerinden Algemene Dagblad (AD) 19
Ağustos’ta Hollanda Genç İşadamları Federasyonu (HOGİAD) genel
sekreteri Ahmet Taşkan’la yapılan bir röportaj yayımladı. AD, başka
bir yayın organı Quote’ı referans göstererek 48 yaşındaki Trabzonlu
Taşkan’ı “Hizmet hareketinin Hollanda genel valisi” (onderkoning)
olarak niteledi. Röportaj “İmamlar Erdoğan’ın gizli ajanları”
spotuyla verilmişti.
“Türk hükümeti Hollanda’nın işlerine burnunu sokuyor. Hollanda’daki
Türk camilerinin hepsi Diyanet’e, o da Türk hükümetine bağlı. Tüm
imamlar Erdoğan’ın memuru. Ben onları gizli ajan olarak
nitelendiriyorum. Hepsini geri sürün Türkiye’ye” diyen Taşkan şöyle
devam ediyordu: “E, tabii ki Erdoğan’ın ajanlarını Hollanda’da
istemezsiniz. Bunlar Erdoğan’a sempati duymayan kişilerin
isimlerini ve diğer bilgilerini Türk hükümetine bildiriyorlar.
Bunlar ayrıca Hizmet hareketi mensuplarına yönelik olan şiddetle
aralarına mesafe koymuyorlar. (...) Hükümetin memurları ve
Erdoğan’ın politikacıları Hollanda camilerinde cirit atıyor, kin ve
nefret tohumları ekiyorlar. Diyalog yolunu seçmiyorlar. Bunlar bu
ülkede suç teşkil eder. Atın bunları bu ülkeden.”
Gazeteci, Taşkan’a “İmamların camilerde kin ve nefret tohumları
ektiğini söylüyorsunuz, bu konuda deliliniz var mı?” diye soruyor.
HOGİAD genel sekreteri Ahmet Taşkan, Dieren’da bir imamın Facebook
üzerinden bir FETÖ mensubuyla konuşması sırasında “Allah yolunda
ölmeye ve öldürmeye hazır olduğunu” yazdığını, bunun üzerine
Ankara’nın imamı geri çektiğini iddia ediyor. Bahse konu imamın
görev yaptığı bölgedeki yerel gazete De Gelderlander ise 21
Temmuz’da yayımladığı haberinde, imamın mutedil bir vaiz olarak
bilindiğini, cami yönetimine dayandırdığı bilgiye göre söz konusu
Facebook tartışmasından bir gün sonra, önceden planlanmış bir
seyahat için Türkiye’ye gittiğini yazıyor.
Hollanda’da yetmişlerden beri imamlar var; Hollanda doksanlardan
beri imamların rolünü, işlevini tartışıyor; ancak 15 Temmuz
2016’dan önce hiç kimse imamlara ve camilere dil uzatmaya cesaret
edememişti. İmamlara yönelik itibarsızlaştırma kampanyasının dini
bir cemaat olma iddiasındaki bir çevreden gelmesi ve bu saldırıyı
kendisine verilen bir pas gibi değerlendirerek gol atmaya kalkışan
partinin de Hristiyan ve demokrat olma iddiaları taşıması garip bir
tecelli.
-Zürcher: “Parlamentonun kararı anlaşılabilir, ancak
gerçekçi değil”
Öte yandan Leiden Üniversitesi’nden emekli Türkolog Erich Jan
Zürcher Hollanda Temsilciler Meclisi’nin Türkiye’nin Hollanda’daki
camileri finanse etmesini ve imam göndermesini engellemeye yönelik
kararına ilişkin olarak “Anlaşılabilir, ancak gerçekçi değil”
yorumunu yaptı.
Parlamentonun kararından iki gün sona, 28 Eylül’de CDA’ya yakın
Trouw gazetesinde yayımlanan röportajında Zürcher şöyle diyor:
“Hollanda bu konuda şimdiye kadar herhangi bir problem yaşamadı.
İnsanlar Türkiye’den gelen imamların makul ve makbul bir tür devlet
İslamını anlatmasından hoşnuttu. Lahey bu durumu, muhtemel bir
radikalleşmenin panzehiri olarak algılıyordu. Konuyu yeniden
düşünmek isteyenleri gayet iyi anlayabilirim. Burada içe sinmeyen
bir şey hep vardı. Sizin bir kısım vatandaşlarınızın dini hayatının
bir başka ülkenin etkisi altında bulunmasına göz yummuş
oluyorsunuz. Asıl soru şu: Yapacak bir şey var mı? Türk camilerinin
cemaati hiç sorun çıkarmadı ve bizim elimizde daha iyi bir
alternatif de yok!”
Muhabir tam olarak neyi kastettiğini sorduğunda ise Zürcher şöyle
cevaplıyor: “En elle tutulabilir alternatif, imamları burada,
Hollanda’da yetiştirmek. Sonra da cami cemaatlerinin bu imamların
maaşını ödeyeceği düşünülüyor. Bunlar denendi. InHolland Meslek
Yüksek Okulu’nda ve bir iki üniversitede “polder imam” (Hollanda
imamı) yetiştirmek için programlar açıldı, ancak pek az alaka
uyandırabildi. Ayrıca söz konusu eğitimleri tamamlayan öğrenciler
imam olarak görev almadılar.”
Zürcher devamla, Hollanda’da geriye sadece Rotterdam İslam
Üniversitesi’nde verilen imam eğitiminin kaldığını, kurumun Nurcu
Hareketi’ne bağlı olduğunu ve rektörün de sıkı bir Erdoğancı
olduğunu belirtiyor ve “Böyle sert bir alternatifi mi istiyoruz?”
diye kendimize sormamız gerekir diyor.
Diyanet camilerinin Erdoğan’ın önemli bir propaganda kanalı olduğu
iddiası sorulduğunda Prof. Zürcher şöyle konuşuyor: “Propaganda
kanalı olarak nitelendiremem. Erdoğan Türkiye’de politik zafer için
camilerden istifade etmiştir denebilir. Başarısız darbe girişimi
esnasında, camilerin müezzinleri sala okuyarak halka sokağa çıkıp
protestolara katılma çağrısında bulunmuştur. Ben Hollanda’daki
hutbe ve vaazlarda aşikare politik mesajlar asla duymadım.
Ankara’nın etkisi konu seçimi ve hangi değerlerin üzerinde
durulacağı ile sınırlıdır. Anavatan sevgisi, askere güven gibi
şeyler görebilirsiniz. Türklerin çoğu Erdoğan yanlısıdır ve bunun
başat sebebi Türkiye ile alakalarının sıkı olmasıdır. Aileleriyle
konuşurlar, Türk televizyonlarını seyrederler; etki buradan
kaynaklanır.”
Buradan anlaşılıyor ki, Avrupa’nın en iyi Türkiye uzmanlarından
biri olan Zürcher, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Avrupa’ya, özelde
Hollanda’ya imam göndermeye devam etmesini sağlıklı ve gerçekçi
buluyor. Hollanda’nın şimdiye kadar Diyanet camilerinden
kaynaklanan bir sorun yaşamadığını düşünüyor. Profesörün son
cümlelerinden anlaşıldığına göre muhal farz, Diyanet imamları
Hollanda’dan gönderilmiş olsa dahi Türkler ana vatanlarını sevmeye,
Erdoğan’ı desteklemeye devam edecekler. Ayrıca bu durumda,
gençlerin camiler üzerinden radikalleşmeyeceğinin garantisi de
bulunmuyor.
-Diyanet’in tavrı
Hollanda parlamentosunun Diyanet imamlarının Hollanda’ya
gönderilmesini engellemeye matuf kararına ilk tepki Hollanda
Diyanet Vakfı’ndan (HDV) geldi. HDV tarafından 5 Ekim’de yapılan
yazılı açıklamada, Hollanda’da camilerin her türlü mali işlerinin
cemaatin bağışlarıyla yürütüldüğü, sadece imamların 1982 yılından
beri Türkiye’den gönderildiği vurgulandı. Diyanet camilerinin ve
imamlarının radikalleşmeyi önlediğine dikkat çekilen açıklamada,
Türkiye’den imam gelmesinin sebepleri şöyle izah edildi: “İmamlar
yurtdışından gelmekte, zira Hollanda’da, İmam-hatip liseleri ve
İlahiyat Fakülteleri tarzında bir imam yetiştirilmesi bu zamana
kadar gerçekleştirilememiştir. Hollanda’da imam yetiştirilmesi
çabaları her defasında akim kalmıştır. Hollanda Diyanet Vakfı da
dâhil olmak üzere Avrupa’daki camilerde imam ihtiyacının
karşılanmasına matuf Uluslararası İlahiyat Projesi (UİP) 2004
yılında başlamış, böylece Hollanda’daki liseyi bitiren gençler
Türkiye’de ilahiyat eğitimi görme imkânına kavuşmuşlardır. UİP
mezunu olan gençler Hollanda’da imamlık yapmaya
başlamışlardır.”
Bu cümleden olmak üzere, Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez
Hollanda’nın resmi yayın organı Nederlandse Omroep Stichting (NOS)
televizyonuna verdiği mülakatta “Hollanda meclisinde kabul edilen
önergenin, ancak ikinci sınıf bir demokrasiyle yönetilen bir ülkede
konuşulabilecek bir konu olduğunu” belirtti ve önergenin
gerekçesine işaret ederek “Diyanet’i politik bir enstrüman olarak
tarif etmeniz rencide edicidir” dedi. Görmez’in ‘ikinci sınıf
demokrasi’ nitelemesi Hollanda medyasında “Türkiye’nin dini lideri
bizim demokrasimizle alay ediyor” benzeri başlıklarla görüldü.
Haberine İstanbul’daki Çamlıca Camii inşaatından görüntülerle giren
NOS, Hollanda meclisinin niçin böyle düşündüğünü şöyle izah
ediyordu: “Çünkü AK Parti iktidarı Diyanet bütçesini dörde,
personel sayısını ikiye katladı ve Diyanet İşleri Başkanı’nı
doğrudan başbakana bağladı. Bütün bunlar Hollanda parlamentosunun
Diyanet’in Erdoğan’ın politik amaçları için kullanıldığını
düşünmesine yol açtı.”
Buna mukabil Başkan Görmez “Son 10 yılda Diyanet’in etki alanının,
faaliyetlerinin artarak devam ettiğinin rahatlıkla
söylenebileceğini, ancak bundan hareketle politik ve siyasi bir rol
üstlendiğini söylemenin yanlış olacağını” belirtti.
Hollanda Parlamentosu’nun karşılıklı güven problemi olduğu
yaklaşımına ise Prof. Görmez şu cevabı verdi: “Bu tamamen konuşarak
çözülecek bir mesele. Bilakis entegrasyona birlikte katkıda
bulunduğumuz halde, bunun zararlı bir şeymiş gibi gösterilmesi,
beni en azından kaygılandırdı diyebilirim doğrusu”.
Görmez ayrıca Hollanda’daki Katolik kiliselerinin de Vatikan’a
bağlı olduğuna dikkati çekti: “Ülkenizdeki Katolik kiliselerinin
Vatikan’a gönülden bağlılığı ne kadar doğalsa, Hollanda’daki
Müslümanların, Türklerin, gönül bağı ile bağlı oldukları Diyanetle
işbirliği içerisinde olmaları o kadar doğaldır diye
düşünüyorum.”
Sonuç olarak, Hollanda’da Diyanet’in faaliyetlerinden duyulan
rahatsızlığın Erdoğan fobisinden kaynaklandığı söylenebilir.
Parlamento 15 Temmuz akabinde, Türkiye ile ilgili 11 yasa
tasarısını birden, panik içinde gündeme alıp, bu meyanda
Türkiye’den imam gönderilmesini yasaklamak gibi sosyal ve siyasi
zemini bulunmayan bir karara imza atarak çözümsüzlük üretmiştir.
Kararın senatodan geçmeyeceğini tahmin etmek güç değil. Eric Jan
Zürcher’in de dediği gibi Hollanda’nın bu konuda Diyanet
imamlarından daha iyi bir alternatifinin bulunmadığı
söylenebilir.
*Fatih Okumuş VU Amsterdam Üniversitesi Teoloji Bölümünde doktora
çalışmasına devam etmektedir.
Bu site deneyimlerinizi kişiselleştirmek amacıyla KVKK ve GDPR uyarınca çerez(cookie) kullanmaktadır. Bu konu hakkında detaylı bilgi almak için tıklayın. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.
Yorumlar