Bangladeş’te “korsan mahkeme” 1971’deki iç savaş sırasında barış yanlısı bir tutum sergileyen Cemaat-i İslami Partisi’nin liderlerini idam ediyor. Geçen hafta “bağımsızlık savaşı sırasında 3 milyon kişinin ölümüne sebebiyet vermek” gerekçesiyle idam edilen Mir Kasım Ali, iç savaş sırasında 19 yaşındaydı. Başbakan Şeyh Hasina Vecid, 2001-2006 yılları arasında iktidar ortağı da olan Cemaat-i İslami Partisi’ni tasfiye etmek için eski defterleri açıyor.
Geçen hafta Bangladeş’te Cemaat-i İslami Partisi liderlerinden biri
daha idam edildi. Bangladeş’in önce Hindistan tarafından
işgali, bilahare 1973’te bağımsız devlet olarak tanınması sürecini
başlatacak olan 1971’deki Pakistan iç savaşı sırasında savaş
karşıtı bir tavır alan Cemaat-i İslami Partisi’nin birçok mensubu
vatana ihanet suçu işlemiş olmakla itham edilerek idamla
yargılanıyor.
İç savaş sırasında işlediği iddia edilen suçlar nedeniyle, hukuki
geçerliği olmayan Uluslararası Ceza Mahkemesi adlı yerel mahkeme
tarafından 2 Kasım 2014 tarihinde idama mahkum edilen Mir Kasım
Ali'nin cezası 3 Eylül’de infaz edildi. Ali'nin idamıyla birlikte
Cemaat-i İslami Partisi'nin liderler kadrosundan aynı gerekçeyle
öldürülenlerin sayısı beşe yükseldi. Aynı partiden haklarındaki
idam cezası kesinleşmiş ve her an infaz edilmeyi bekleyenlerin
yanında onlarca kişi de idamla yargılanıyor.
Bangladeş yönetimi yine ülkenin önde gelen bir bilim adamını ve
önemli bir liderini daha idam ederek muhaliflere korku salmak
istedi. Hukuki yargılamadan uzak, tamamen düzmece ve sahte
delillerle, muhalif olan herkesin idam sehpasına götürülmeye
başlandığı Bangladeş’te, muhalefete mecazen değil hakikaten hayat
hakkı tanınmamaya başlandı.
Hint yarımadasını yıllarca işgal altında tutan İngiltere’den 1947
yılında Pakistan ile birlikte Doğu Pakistan adıyla bağımsızlığını
alan Bangladeş, ırkçılığı ve laikliği bir argüman olarak kullanarak
1971’de Pakistan’a isyan etmişti. Pakistan ve Doğu Pakistan
arasında Hindistan kontrolünde bir bölge bulunuyordu. Toprak
parçası olarak birbiriyle karadan değil deniz yoluyla bağlı olan
Bangladeş’teki bazı kesimler merkezi devletten ayrılmak için şiddet
eylemlerine başlayınca, Pakistan devlet otoritesi olarak olayları
bastırmaya çalışmıştı. Hindistan da müdahil olunca Doğu Pakistan
önce işgale uğradı, sonra Bangladeş adıyla yeni bir devlet doğmuş
oldu.
Silahlar İngiltere'den, milis gücü ise
Hindistan'dan
İsyancılarla devlet otoritesi arasında yaşanan iç savaşta asker,
militan ve milislerin yanında siviller de hayatını kaybetmişti.
Bangladeş’in 1971 yılındaki “bağımsızlık savaşı” zamanında, ülke
içinde bazı grupların Pakistan’ın tarafını tutarak “Bengal halkına
karşı savaş suçu işledikleri" iddia edilmişti. Bağımsız kaynaklar
bunun bir yalan olduğunu, Bengal halkının işlediği bir suçtan
bahsedilemeyeceği, eğer ortada bir suç varsa, bunun isyancıların ve
Hindu milislerin yanında yer alarak taraflara silah temin eden
İngiltere’nin suçu olduğu söylüyor. Cemaat-i İslami mensupları iç
savaş ve işgal dönemlerinde savaş suçu değil, olsa olsa savaşmama,
savaşı reddetme suçu işlemiş olmakla itham edilebilirler.
Ülkenin gerçek sahipleri taraflar arasında, savaş değil barış
olması gerektiğini savunan kesimlerin arasında yanında, Cemaat-i
İslami hareketi vardı. Emperyalistlerin kışkırttığı kavgayı ayırmak
ve taraflara “Durun! Savaşmayın! Birbirinizin kanını dökmeyin! Siz
kardeşsiniz!” diyen bu gruplar daha sonra ‘suçlu’, hatta ‘vatan
haini’ ilan edildi.
Hint Yarımadası'nda ve dünya çapında İslam düşüncesinde önemli bir
yeri olan Seyyid Ebu'l Ala el-Mevdudî tarafından kurulan Cemaat-i
İslami Hareketi, Pakistan merkezi hükümetiyle o zamanki Bengal
eyaleti arasındaki kardeş kavgasının anlamsız olduğunu belirterek
‘büyük resme’ bakılmasını istemişti. Cemaat-i İslami, iç savaşın
patlak vermesinde İngiltere’nin kışkırtmasına, Hindistan’ın silah
ve milis desteğine dikkati çekmek istiyordu.
Ölenin de öldürülenin de Müslüman olduğunu bilen sağduyulu insanlar
bu oyunun bir parçası olmak istemedi. Zaten Pakistan’ın
ayrılmasıyla bölünen Müslümanların bir kez daha bölünüp
parçalanmasını istemeyen Müslüman kanaat önderleri, her iki tarafı
da barışa ikna etmeye çalıştı.
Yeni kurulan Pakistan devleti Keşmir meselesi nedeniyle
Hindistan’la birkaç kez çatışmaya girmişti. Askeri ve güvenlik
güçleri yetersiz olan, devlet tecrübesinden ve gelirden yoksun,
güçsüz bir devlet olan Pakistan, İngiltere ve Hindistan’ın
ortaklaşa oyunlarının ortasında kaldı. Bengal milliyetçilerinin ve
Hindu milis güçlerinin Pakistan güvenlik birimlerine yönelik
baskınları nedeniyle büyük zayiat verildi. Ülke kan gölüne dönünce,
dindar kesim bu savaşı bitirmek istedi.
‘Kanlı-bıçaklı’ bir şekilde ayrılan Bangladeş’teki örgütlenmenin ve
Pakistan’a karşı kurulan grubun yöneticisi konumundaki Şeyh
Mucibu’r-Rahman yönetimi ele aldı. Savaşı laikler ve ırkçılar
kazanınca, ilk iş olarak iç savaşta kendi yanlarında yer almayan ve
karşı çıkanlar cezalandırılmaya başlandı. Böylece Cemaat-i İslami
mensupları, Pakistan askerleriyle işbirliği yaptıkları iddiasıyla
suçlanmaya başlandı. İç savaşta hayatını kaybeden 3 milyon kişinin
(gerçekte 26 bin) sorumlusu olarak bunlar gösterildi. İç savaş
sırasında barış yanlısı tutum sergileyen Cemaat-i İslami
Partisi’nin liderleri ve kimi üyeleri şimdi “bağımsızlık savaşında
3 milyon kişinin ölmesinden” sorumlu kişiler sıfatıyla yargılanıyor
ve hepsi de idama mahkum ediliyor.
Bağımsızlıktan sonra ülke genelinde bir nevi ‘Ölüm Mahkemeleri’
kuruldu. Yeni rejim intikam duygusuyla, binlerce masumun
öldürülmesine karar verdi. Mahkeme, Cemaat-i İslami’nin bazı
liderlerine idam, bazılarına ise sürgün cezası vermişti. Sürgüne
gönderilen üyeler, Mucibu’r-Rahman 1975 yılında bir suikastla
öldürüldüğünde ancak ülkelerine dönme fırsatı bulabilmişti.
Cemaat-i İslami'nin yükselişi emperyalistleri tedirgin
etti
1990'lı yılların başında ülkede hayatın siyasi ve iktisadi anlamda
nispeten normale dönmeye başlamasından memnun olmayan Hindistan,
Bangladeş’in güçlenmemesi için elinden geleni yapmaya başladı.
Farklı dil konuşan iki Müslüman toplum Pakistan ve Bangladeş
arasında kalmaktan tedirgin olan Hindistan, bu kardeş halklarını
birbirine düşman haline getirdi.
Cuntanın 1990 yılında sona ermesiyle ülkede siyasi gruplar oluşmaya
başladı. Rahman’ın partisi olan Avami Lig’in başına kızı Şeyh
Hasina Vecid geçti ama fazlaca bir taraftarı yoktu. Babasının
yaptığı gibi laikleri ve milliyetçileri yeniden bir araya getirmeye
çalışan Hasina, her ‘müflis tüccar’ gibi eski defterleri yeniden
açtı. Babasının tam olarak bertaraf edemediği Cemaat-i İslami
mensupları ülkede gittikçe güçlenmiş, hatta 2001-2006 yılları
arasında hükümet ortağı olmuştu. Bu durum başta Hindistan olmak
üzere emperyalist güçleri rahatsız etmeye başlamıştı.
Her ne olursa olsun, dini hassasiyeti olan insanların bu
topraklarda iktidar olmaması gerektiğinde hem fikir olan
emperyalistler, ülkeyi kaosa sokacak ve sansasyonel eylemlerde
bulunacak birini aramaya başladığında, uzmanlarca ‘beceriksiz ve
cahil’ olarak tanımlanan ve ‘babasından kalma soyadından başka bir
meziyeti olmayan’ Şeyh Hasina ismi öne çıktı. 2008’de ABD’yi ve
İngiltere'yi ziyaret eden Hasina, ülkeye döndüğünde binlerce
araçtan oluşan bir konvoy ve büyük bir kalabalık tarafından
karşılandı.
1996 yılındaki başbakanlık döneminden kalma onlarca yolsuzluk
soruşturmasıyla ve Hindistan’a olan yakınlığıyla bilinen Hasina,
rakiplerinden intikam alacağını açıkça dile getirerek kendine ait
yazılı ve görsel medya araçlarına sahip oldu. ABD, İngiltere ve
Belçika gibi ülkelerden kendisine danışmanlar tutarak her gün yeni
bir fikir veya tehditle halkın önüne çıkmaya başladı. 2008’in
sonunda yapılan şaibeli parlamento seçimlerinde 230 sandalye
kazanarak ikinci kez iktidar koltuğuna oturdu. O günden beri
iktidarda olan Hasina, her türlü muhalefeti ve karşısına çıkan
herkesi bertaraf ederek günümüze kadar geldi.
Görünürde 1971 iç savaşındaki olayları araştırmak ve suçluları
yargılamak, fakat aslında muhalifleri cezalandırmak üzere, Hasina
2010 yılında kendi idaresine bağlı ‘Uluslararası Ceza Mahkemesi’
adı altında bir mahkeme kurdu. Bu mahkeme BM ya da başka bir
uluslararası kuruluşla irtibatlı değil; sadece ismi ‘uluslararası’,
kendisi ise hukuksuz; verdiği hükümleri de kendisinden başka
tanıyan bir kurum yok.
İnsan hakları örgütleri, muhalefeti bastırmak için kurulan bu
mahkemeye ve şimdiye kadar verdiği ‘katliam’ kararlarına itiraz
ediyor. Ama Hasina ABD, İngiltere, Hindistan, Avustralya ve Çin’den
destek gördüğü için itirazlara kulak asmıyor. Mahkemenin başkanları
yargılama esnasında sadece kendilerine iletilen soruları soruyor.
Mahkemenin işleyiş yöntemlerinin ve verilen kararların Belçika’daki
bir danışmana bağlı olduğu konuşuluyor.
İdam sırasını bekleyen ve yargılanan aydınlar
Önce 92 yaşındaki Gulam Azam’ın cezasının hapiste infaz edildiği
duyurulmuştu. 3 Eylül gecesi Mir Kasım Ali’nin idam edilmesiyle bu
sürecin devam ettiği anlaşılıyor. UCM Cemaat-i İslami Merkez
Yürütme Kurulu Üyesi olan Ali’yi Kasımpur Cezaevi’nde, elde hiçbir
şahit ve delil olmamasına rağmen, bir kişinin kaçırılıp işkence
sonucu öldürülmesinden sorumlu tutarak savaş suçu işlediği
iddiasıyla katletti.
Ülkenin önde gelen ekonomistlerinden biri olan işadamı Ali, 1952
yılında doğdu. Savaş zamanında henüz 19 yaşında olan Ali’nin bunca
suçu bir tek delil bırakmadan işlediğini kabul eden bir mahkemeyi
‘zavallı’ ve ‘komik’ olarak tanımlayan uzmanlar, evrensel hukukun
“delil yok ama kuvvetli şüphe var” mantığıyla işletilemeyeceğini
söylüyor. Halkın bu mahkemeden adalet beklemediğini belirten
uzmanlar, mahkemenin Bangladeş’te sömürgecilik karşıtı kanaat
önderlerinin susturulması için kurulan bir paravan olduğunu beyan
ettiler.
“Korsan mahkeme”nin suç listesi kabarık
Halk arasındaki ismiyle ‘Korsan mahkeme’ tarafından suçlu bulunan
ve 2013’de idam cezasına mahkum edilen ilk kişi Abdülkelam Azad
olmuştu. Ardından mahkeme 2013’te Abdulkadir Molla’yı astı. İşkence
ve kötü muamele suçlamasıyla 2014’te ise 92 yaşındaki Gulam Azam
idam edildi. Cezası Yüksek Mahkeme tarafından 3 Kasım 2014'te
onanan, partinin Genel Sekreter Yardımcısı Muhammed Kamaruzzaman
ise 11 Nisan 2015'te idam edilmişti. Eski içişleri bakanı
Mutiu’r-Rahman Nazmi’yi Mayıs 2016’da öldüren Bangladeş rejimi,
şimdi de 63 yaşındaki İslam ekonomisi uzmanı Mir Kasım Ali’yi aynı
“kuvvetli şüphe” ve gizli tanık beyanlarıyla suçlayıp idam
etmiştir.
Cemaat-i İslami’nin liderlerinden ve üyelerinden idam sırasını
bekleyen binlerce masumun, zindanlarda çok kötü koşullarda
tutulduğu ve işkence gördüğü bildiriliyor. Mahkeme 18 Şubat 2015'te
Cemaat-i İslami Partisi liderlerinden Abdusselam Şobhani’yi, 16
Haziran 2015'te Partinin Genel Sekreteri Ali İhsan Mücahid'i, 16
Temmuz 2015'te Furkan Malik'i ve en son 10 Ağustos'ta Cemaat-i
İslami Partisi Milletvekili Sakhavat Hüseyin'i idama mahkum etti.
Sözkonusu idamlarının da onanması bekleniyor.
Hayatları boyunca, mensubu oldukları grubun İslami anlayışına uygun
olarak şiddet ve terörden uzak duran, Müslümanların kardeş olarak
ümmet bilinci içinde yaşamalarını savunan kişilerin, ‘adam öldürme’
gibi asla kabul edilemeyecek bir iftirayla katledilmeleri
karşısında tüm dünyanın sessiz ve tepkisiz olduğu görülüyor. Ciddi
insan hakları ihlallerinin yaşandığı Bangladeş’te, hukuk intikam ve
siyasi muhalifleri tasfiye etme amacıyla kullanılmaya devam ediyor.
Bu site deneyimlerinizi kişiselleştirmek amacıyla KVKK ve GDPR uyarınca çerez(cookie) kullanmaktadır. Bu konu hakkında detaylı bilgi almak için tıklayın. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.
Yorumlar