Bahçeli: Ankara'nın güvenliği Şam’dan Mogadişu’dan Tahran’dan Sana’dan başlar

MHP Genel Başkanı Bahçeli, İslam ülkelerinde emperyalistler tarafından uygulanmak istenen politikalara karşı Türkiye'nin doğru yerde durduğunu belirterek, "Ankara'nın güvenliği Şam’dan Mogadişu’dan Tahran’dan Sana’dan başlar" dedi.

Google Haberlere Abone ol
'Ankara'nın güvenliği Şamdan, Sana'dan başlar'

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Türkiye'nin Ortadoğu'daki gelişmelere yönelik tutumunun takdire şayan olduğunu söyledi. Ankara'nın güvenliğinin Şam'dan, Sana'dan, Tahran'dan başladığını belirten Bahçeli, "Libya’ya sırtımızı çevirmek, İran’a mesafeli durmak akıl karı olmadığı gibi mantıklı bir tercih de sayılamayacaktır." dedi. 

MHP Genel Başkanı Bahçeli'nin partisinin Ankara kampının kapanışında konuştu. Bahçeli'nin konuşmasından öne çıkan başlıklar şöyle oldu: 

Sınırlarımıza paralel şekilde kurulmak istenen terör koridoru küresel Türk düşmanlığının sahne almasından başka bir şey değildir. Masumların kanı üzerinden kahredici senaryolar tedavüle sokulmak istenmiştir. Orta doğu ateş altından işgal altındadır.

Binlerce kilometre uzaktan gelip bölgemizde silah  ve zor kullanan ülkelerin cüretkarlığıdır. Irak’tan kendimizi soyutlamamız mümkün değildir. Libya’ya sırtımızı çevirmek, İran’a mesafeli durmak akıl karı olmadığı gibi mantıklı bir tercih de sayılamayacaktır.

Gönül köprüsü kurduğumuz komşu halkların huzursuzluğu elbette Türk milletine sirayet edecektir.

Ankara’nın güvenliği Şam’dan Mogadişu’dan Tahran’dan Sana’dan başlar. Komşu ülkelerdeki kanlı ve kaotik manzara Türkiye’nin onay vermeyeceği çıkmazlardır.

On yıllardır ağlarını ören emperyalist husumetin hedefinde Türkiye ve büyük Türk milleti vardır.

İran, Irak, Suriye ve Libya’nın toprak bütünlüğüne saygı duymak destek vermek Türk dış politikasının temeli ana stratejisi olmalıdır. Eğer engel olunmazsa komşu coğrafyalardaki çözülmelerin dayanacağı son sınır bilinmelidir ki Türkiye’dir.

Muhalefet yapmayı Türkiye’ye muhaliflikle ve yabancılara muhbirlikle karıştıranların rotalarını kaybettiği ortadır.

Türkiye ön almalı öncü olmalıdır. Çağın akışına milli perspektiften bakarak gelişmelere müdahil vasfını göstermelidir.

Irak’ın 2003’teki işgalinden sonra 1 buçuk milyon Müslüman katledildi. Büyük bir küresel mirasın meşalesi söndürüldü. Türkiye’nin Irak’ın siyasi istikrarına ulaşması konusunda alması gereken sorumlulukları vardır ve olmalıdır. İran Devrim Muhafızları Ordusu Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani’nin öldürülmesi bölgesel gerilimi zirveye taşımıştır.

Trump’ın barış içinde yaşamaya hazırız vurgusu, İran yönetiminin temkinli açıklamaları krizi yönetilebilir seviyede tutmuştur. ABD İran arasındaki itiş kakış dengelenmiş ve denetim altına alınmıştır. Pek çok senaryo konuşulmuş akılları bulandırmışladır. Türkiye’nin bu suikast karşısında almış olduğu pozisyon hiç kuşku yok ki çok dengelidir. TBMM’nin Libya tezkeresini kabul edip Türk askerinin Trablus yoluna düştüğü, İdlib’teki sancının şiddetlendiği terör örgütü PKK’nın Rakka- Erbil bağlantısını kurması için mesafe aldığı bir dönemde bir süreçte Kasım Süleymani saldırısı son derece manidar ve kuşkuludur.

Irak fiilen bölünmüş cephelenmiştir. Birlikte yaşama arzusuna ölümcül darbeler vurulmuştur.

Süleymani madem suçluydu bir suçlunun nasıl yargılanacağı temel hukuk bilgisine sahip herkesin bildiği bir husustur. Ölmesi gerek demek eşkıyalıktır, barbarlığın ta kendisidir. Bir ülke suçlu gördüğü devlet görevlisine saldırırsa adalet ve hukuk rafa kalkar orman kanunları geçerli olur. Bu ilkesel ve insan hakları kırılmasıdır.

Türkiye’nin bu süreçte öncü girişimleriyle gerginliğin azaltılmasına destek vermesi takdire şayan bir durumdur. 

Yorumlar