'Lozan, bizim ölüm fermanımızdı' YORUM
Yenişafak Gazetesi yazarı Yusuf Kaplan, bugünkü yazısında 'Lozan ölüm fermanımızdı' dedi.
Yenişafak Gazetesi yazarı Yusuf Kaplan, dün Cumhurbaşkanı
Erdoğan'ın Külliye'de muhtarlara seslenirken 'Türkiye Sevr'de ölümü
gösterip Lozan'da sıtmaya razı edildi' diyerek tekrar gündeme
aldığı Lozan Antlaşması'nı köşesine taşıdı. Lozan bizim ölüm
fermenımızdı diyen Yusuf Kaplan Türkiye dışardan işgal edilmedi ama
içerden ele geçirildi dedi.
İşte Yusuf Kaplan'ın "Ezberler çöpe: Lozan, bizim ölüm
fermanımızdı! " başlıklı o yazısı:
Ezberler çöpe: Lozan, bizim ölüm fermanımızdı!
Lozan, bizim ölüm fermanımızdı: Türkiye, dışardan işgal edilemedi
ama laik elitler tarafından tepeden laikleştirilerek, İslâmî
iddiaları yok edilerek, içerden ele geçirildi.
Fiilen sömürgeleştirlemeyen bu ülke, Lozan süreci'yle birlikte
laikleştirildi ve dolayısıyla zihnen kendi kendini
sömürgeleştirmesürecine girdirildi.
Sonuçta, dünyada dışardan sömürgeleştirilemeyen tek ülke Türkiye,
içerden kendi kendini sömürgeleştiren yine tek ülke olarak tarihe
geçti!
Özetle: Türkiye, Lozan süreci'yle birlikte kaskatı bir laikleşme /
Batılılaşma çıkmaz sokağının eşiğine sürüklendi;
böylelikle Batılı emperyalistlerin önündeki en büyük
potansiyel engel bertaraf edildi.
LOZAN: İSLÂMÎ İDDİALARIMIZIN TERKEDİLMESİ
Lozan Antlaşması'ın yıldönümlerinde hep o bildik içi boş, hayalî
nutuklar atılır: Lozan, “Türkiye'nin bağımsızlık
ve çağdaşlaşma mücadelesinde bir dönüm noktasıdır”
denilir.
“Hangi bağımsızlık” ve “hangi çağdaşlaşma mücadelesi”?
Söylenen şey şu: “Lozan, Türkiye'nin misak-ı
millî sınırlarının belirlenmesinde ve devrimlerin
temelini teşkil eden, ülkedeki bütün kurumların, hatta günlük
hayatın laikleştirilmesi sürecinde kilit rol oynayan kilometre
taşlarından biridir”.
Ne demek bu?
Osmanlı'yla ve İslâm'la bağlantıları kesinkes koparan bir sürecin
başlatılması demek.
Nitekim bu gerçeği dünyaca ünlü sosyal
teorisyenlerimizden Şerif Mardin, “Türk modernleşmesi”
genelinde şöyle telâffuz eder: “Türk modernleşmesi, Türkleri İslâm
kültüründen uzaklaştırmaçabasıdır.”
Peki bunun, “Türkiye'nin bağımsızlaşması”yla ve “çağdaşlaşması”yla
alakası ne?
Bir kere, Lozan dolayımında, “Türkiye'nin bağımsızlaşması” ile
“çağdaşlaşması”ndan kastedilen şey aynı: Türkiye'nin laikleşme
sürecine girmesi, önceden İslâm'a göre tanımlanan ve yapılandırılan
siyasî, ekonomik ve kültürel iktidar aygıtlarının, sonuç
itibariyle Batılıların çıkarlarını garanti altına
alan değerlere, dinamiklere göre tanımlanmaya ve
yapılandırılmaya başlanmasıdır.
Lozan süreci, Türkiye'nin resmen Osmanlı'dan ve dolayısıyla İslâm
kültüründen koparılması ve Batı'ya bağımlı hâle getirilmesinin bir
başka adıdır.
Başka bir ifadeyle, Batılılar tarafından fiilen teslim alınamayan
Türkiye'nin zihnen (İslâm'dan uzaklaştırılarak) “teslim bayrağı
çekmesi”,bütün medeniyet iddialarından vazgeçtiğini küresel
sistemin lordlarına açıkça deklare etmesidir.
İyi de, “bağımsızlaşma” ve “çağdaşlaşma” bunun neresinde?
BİR TERMİNATÖR OLARAK LOZAN
Tanzimat'la birlikte başlayan süreç, hastalıklı bir savunma
psikolojisi'nin ürünüydü.
Tanzimat'ın hamlesi, ülkenin, kendi iddialarından vazgeçerek
Batı'ya “teslim olması”yla sonuçlandı.
İşte Lozan, bu teslimiyet'in, dolayısıyla yenilgi'nin resmen
tescil edilmesidir.
Düşünsenize, bir Kurtuluş Savaşı veriyoruz, “yedi düvel”i
(Batılı sömürgecileri) Müslümanlığın verdiği dinamizm, ruh ve
haysiyet'le ülkeden kovuyoruz; ondan sonra da bu galibiyetin
ardından Türkiye'yi her bakımdan Batı'ya bağımlı hâle
getiriyor, Batılı yörüngeye kilitliyoruz!
Türkiye, tarih yapmasını mümkün kılan ve bizim varlık nedenimizi
oluşturan İslâmî iddialarını terkediyor; medeniyet
değiştirmeaymalığına soyunarak yörünge'sini yitiriyor, İslâmî
dinamiklerini kendi elleriyle dinamitliyor!
Gelin de çözün bu puzzle'ı (“bilmece”yi)!
O zamana kadar Osmanlı'yı dünyanın gelmiş geçmiş en büyük
medeniyetlerinden biri hâline getiren İslâm'ın sunduğu bütün
iddiaları, yeni bir ruhla ve dinamizmle yeniden bir imkân, bir
dinamik, bir güç haline getirebilmenin yollarını araştırmak yerine,
bütün iddialarımızdan vazgeçiyoruz! Söyleyeceğimiz,
bağlanacağımız, bize ait hiçbir Söz, hiçbir İddia bırakmıyoruz; her
bakımdan başkalarına bağımlı hâle geliyoruz.
Özetle: Kendi medeniyet dinamiklerimiz, ruh köklerimizi inkâr
ederek intiharın eşiğine sürükleniyoruz!
Olacak iş değil gerçekten: Tarihte başka bir toplumun yapmadığı,
aslâ yapamayacağı bir intihar biçimi bu!
Gördüğünüz gibi Lozan, bizim için bir teminatör işlevi
görmüştür: Bizim iddialarımızı bitiren, bizi, başkalarının
iddialarına ve projelerine bağımlı hale getiren,
kısacası kendi ayağımıza kurşun sıkmamız anlamına gelen bir
terminatör.
Söyleyeceğimiz, bağlanacağımız bir şey bırakmamışsak, o halde bir
şey söylememizi mümkün kılacak bir iddiamızın varolabildiğini nasıl
ve neye dayanarak söyleyebiliriz ki?
Dayanacağımız, kendi başımıza ayakta durabilmemizi mümkün
kılacakbin yıllık köklü dayanaklarımızı, ruh köklerimizi bizzat biz
yokediyoruz, sonra da kalkıp bağımsızlaştığımızdan sözediyoruz?
Akıl tutulması, zihin körleşmesi değil de, nedir bu peki?
MEDENİYET HAMLESİ OLMADAN ASLÂ!
Bu sütunda bıkmadan usanmadan tekrarladığım şeyi, Lozan 'puzzle'ı
dolayısıyla yeniden tekrarlamakta yarar görüyorum:
Türkiye'nin büyük bir güç, büyük bir ülke olabilmesi, kendine ait
bir Söz'ünün, bir İddia'sının, bir Medeniyet Tasavvuru'nun
olabilmesiyle mümkün.
Türkiye, başkalarının iddialarını, sözlerini, projelerini
tekrarlamaklabir çıkmazdan ötekine yuvarlanmaktan kurtulamayacak,
hep başkalarına bağımlı kalacak, itilecek-kakılacak yani Terminatör
her zaman iş başında olacaktır.
Yorumlar