Yedikıta'dan 'Kıymeti bilinmeyen hazine: Vakıflar' dosyası
Yedikıta Tarih ve Kültür Dergisi, yurtdışında kalan Osmanlı vakıflarının bugünkü durumunu, sürdürülen envanter çalışmalarını ve vakıfların aslına nasıl kavuşturulabileceği ile ilgili önemli bir dosya yayınladı.
Yedikıta Tarih ve Kültür Dergisi, yurtdışında kalan Osmanlı
vakıflarının bugünkü durumunu, sürdürülen envanter çalışmalarını ve
vakıfların aslına nasıl kavuşturulabileceği ile ilgili önemli bir
dosya yayınladı. Dergi, şubat sayısında bir asırdır kaderine terk
edilen Osmanlı ve öncesi vakıf eserlerinin günümüzdeki durumunu
araştırarak kapak konusu yaptı. 'Kıymeti Bilinmeyen Hazine:
Vakıflar' başlığıyla verilen dosyada Kuzey Afrika, Balkanlar,
Ortadoğu, Kırım gibi Osmanlı topraklarının elden çıkmasıyla
buralarda yoğun olarak bulunan ve medeniyeti ayakta tutan on
binlerce vakıf eserinin, kaderine terk edildiğine dikkat
çekiliyor.
HALKIN SOSYAL İHTİYACI VAKIFLARCA KARŞILANDI
Yazıda, Ertuğrul Gazi döneminde 4 bin 800 kilometre olan vatan
toprağının yaklaşık 300 yılda 20 milyon kilometreye ulaştığı ve bu
toprakların vakıf eserleriyle donatıldığı bilgisi veriliyor.
Ayrıca, Osmanlı’nın camiler, çeşmeler, kervansaraylar, köprüler,
medreseler, hanlar, hamamlar, şifahaneler, imarethaneler yaparak
ayrımsız bütün halkın sosyal ihtiyaçlarını sadece kurbiyet esası,
yani Allah rızası gayesiyle karşıladığı vurgulanıyor. Vakıfların
toplum hayatındaki yerini anlatmak için ise Ord. Prof. Dr. Ahmet
Esat Ersevük’ün şu ifadesine yer veriliyor:
“Osmanlılar devrinde vakıflar sayesinde bir adam, vakıf bir evde
doğar, vakıf bir beşikte uyur, vakıf mallarından yer ve içer, vakıf
kitaplarından okur, vakıf bir mektepte hocalık eder; vakıf
idaresinden ücretini alır ve öldüğü zaman vakıf bir tabuta konur ve
vakıf bir mezarlığa gömülürdü. Bu suretle beşerî hayatın bütün
icaplarını ve ihtiyaçlarını vakıf mallarla temine pekâlâ imkân
vardı.”
VAKIFLARIN ENVANTERİ ÇIKARILAMADI
Araştırmacı Yazar Selman Kılıç, Ahmet Apaydın ve Hüseyin Güney’in
hazırladığı dosyada, kültürel ve tabiî mirasın korunması
çabalarının dünya ülkeleri nezdinde 2000’li yıllarda artış
gösterdiği kaydedilerek ülkemizle ilgili şu bilgiler
aktarılıyor:
“Devlet Planlama Teşkilatı (DPT), Türk Tarih Kurumu (TTK), Kültür
Bakanlığı, Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı (TİKA), Diyanet
Vakfı, Vakıflar Genel Müdürlüğü ve İslam Tarih, Sanat ve Kültür
Araştırma Merkezi (IRCICA) ‘Yurtdışındaki Kültür Varlıklarının
Tespiti Projesi’ kapsamında 2000’den beri yurtdışında Osmanlı ve
Selçuklu mirası eserlere dair bir envanter ve restorasyon çalışması
yürütüyor.”
Balkan ülkelerinde uzun yıllar envanter çalışması yürüten Gazi
Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Sanat Tarihi Bölümü Öğretim Üyesi
Prof. Dr. Mehmet Zeki İbrahimgil’e göre yurtdışında yürütülen
envanter çalışmaları yerinde; ancak koordinasyon eksikliği var.
“Envanter çalışması çok zorlu bir iştir. Kurumların hepsi
yapıyormuş gibi gözüküyor. Fakat sonuçta hiç kimse yapamıyor.
Türkiye’de envanter çalışması yapmak gezi gibi algılanıyor.” diyen
Prof. Dr. İbrahimgil, çalışmalara vakfiyeleri inceleyerek
başlamanın önemine değiniyor.
"VAKFİYELER OKUNMADAN TARİH YAZILAMAZ!"
Envanter çalışmalarına arşiv kayıtlarını araştırarak destek veren
Gazi Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Tarih Bölümü Öğretim Üyesi
Prof. Dr. Hamza Keleş ise vakfiyelerin yüzde 5’inin bile günümüz
Türkçesine çevrilemediği bilgisini verirken, 90 yıldır derli toplu
bir envanter çalışmasının da yapılamamış olduğunu belirterek
vakfiyelerin önemini şu şekilde ifade ediyor:
“Vakfiyeler, bir eserin kimin tarafından, nerede ve hangi amaçlarla
yapıldığını, vakıf olup olmadığını söyler bize. Aynı zamanda o
eserin hangi şehirde veya hangi şehrin hangi bölgesinde ise
adresleri çok net bir şekilde, hudutları ile verilir. Vakfiye bir
hudutnamedir... Türkiye’de arşivler gün yüzüne gerçek manada
çıkmadan, ilim adamları o arşivleri tam anlamıyla incelemeden
siyasî tarihe bir şey diyemem ama ne sosyal tarih, ne iktisadî
tarih, ne hukuk tarihi yazılamaz.”
ŞAHIS VAKIFLARI BAŞKASINA VERİLEMEZ
Yurtdışındaki vakıf mülkleri ile ilgili hukuki bilginin de
verildiği yazıda şöyle deniliyor:
“Vakıf hukukuna göre şahsi vakıfların hiçbir zaman kimseye temlik
edilmesi yani mülk olarak verilmesi, devredilmesi veya başka bir
şekilde kullanılması mümkün değil. İslam hukukunda da uluslararası
hukukta da bunun yeri bulunmuyor. Ancak bu gerçekliğe rağmen gerek
ülkemizde gerekse yurtdışında on binlerce vakıf eseri ve bunlara
ait akarlar ya devredilmiş yahut işgal edilmiş. Bu duruma en
çarpıcı örnek olarak Kıbrıs’taki Abdullah Paşa Vakfı ve Lala
Mustafa Paşa Vakfı ile Bulgaristan’daki Rüstem Paşa Vakfı’nı
gösterebiliriz.”
VAKIF ESERLERİNİ ASLINA ÇEVİRMENİN HUKUKİ YOLU
Bugün uluslararası hukuk normları işletilerek BM’ye başvurulduğu
takdirde gerek yurt dışındaki vakıf eserleri ile bu vakıflara ait
akarlar, araziler aslına rücu ettirilebilir. Prof. Dr.
Halaçoğlu’nun tavsiye ettiği yol ise şöyle:
“Vakıf sahipleri vâris olduklarını mahkeme kararı ile tescil
ettirmeli. Ardından o ülkedeki yerel mahkemelere başvuruda
bulunulmalı ve iç hukukun bütün yolları denenmeli. Kabul
etmedikleri takdirde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM)
gidilmelidir. Rumların açtığı davalarda AİHM bize tazminat
ödettiğinden, emsal teşkil edecektir.”
SARAYA GÖNDERİLEN BULGARİSTAN VAKIFLARI RAPORU
Yedikıta dergisi, şubat sayısı ile birlikte 1902 yılında
hazırlanarak Sultan İkinci Abdülhamit Han’a arz edilen 'Bulgaristan
Vakıfları Raporu' kitap ekini okurlarına hediye ediyor. Eser,
yazıldığı devrin vakıf eserlerini ve bu eserlere bakışını
yansıttığından büyük önem taşıyor.
CİHAN
Yorumlar