Sivil toplum kuruluşlarından Erdoğan'a istifa çağrısı
Demokraside Birlik Vakfı ve İnsani Değerler Derneği, yaptıkları ortak açıklama ile, Başbakan Erdoğan'ın açıklamalarının ülkeyi sonu belirsiz bir sürecin içine soktuğunu belirtti.
Demokraside Birlik Vakfı ve İnsani Değerler Derneği, yaptıkları
ortak açıklama ile, Başbakan Erdoğan'ın açıklamalarının ülkeyi sonu
belirsiz bir sürecin içine soktuğunu belirtti. 17 Aralık
operasyonlarından sonra algı farklılığı oluşturulmaya, siyasi ve
yargısal değişikliklerle yolsuzlukların üzerinin örtülmeye
çalışıldığı kaydedildi. İnternet ortamında yayılan ses kayıtlarında
Başbakan ve oğlu arasında geçtiği öne sürülen sözlerin bu yöndeki
kuşkuları iyice artırdığı ifade edilerek, Başbakan Erdoğan’ın
istifa etmesi gerektiği vurgulandı.
Dernekler adına Mehmet Bozdemir imzasıyla yayınlanan açıklamada,
iki kuruluşun toplumsal uzlaşmaya, barışa ve demokrasinin
gelişmesine katkı sağlamak amacıyla kurulmuş Türkiye’nin
entelektüel donanımı ve birikimi en yüksek olan iki sivil toplum
kuruluşu olduğu vurgulandı. Sivil toplum kuruluşu olarak yüzlerce
akademisyen, rektör, dekan, siyasetçi, TBBM Başkanı, bakan, parti
genel başkanı, milletvekili, üst bürokrat, müsteşar, genel müdür,
iş adamı ve her meslek ve gruptan üye ile birlikte ülke ve
insanların sorunlarına duyarlı olmuş ve çözüm üretmeye çalışıldığı
belirtildi.
Bu çalışmalar sırasında hiçbir parti ya da camianın, grubun,
ideolojinin yandaşı ya da arka bahçesi olmadıklarını belirten
dernekler, insani değerleri ve demokrasiyi misyon edindiklerini
kaydetti.
Açıklama metninde seçim dönemi itibariyle karmaşık, gergin ve
çatışmacı bir zaman dilimi yaşandığı hatırlatılarak, “Sayın
Başbakan bu seçimleri zaten 'İstiklal Mücadelesi' olarak tanımlamış
ve kendisine karşı olan herkesi de düşman ve vatan haini ilan
etmiş, böylece ülkemizi sonu belirsiz bir sürecin içine sokmuştur.
17 Aralık operasyonlarından sonra Türkiye’nin bütün siyasi ve
sosyal dengeleri bozuldu. Özellikle halkın psikolojisi büsbütün
bozuldu. Savcı atamaları, binlerce emniyet mensubunun ve kamu
görevlilerinin tayinleri, yargıya yapılan müdahaleler, Meclis'ten
alelacele çıkarılan internet, HSYK yasaları ile demokrasi ve hukuk
önemli ölçüde askıya alındı. Siyaset meydanlarında uçuşan
kelimelere baktığımız zaman ahlakın ve insani değerlerin de askıya
alındığı açıkça görülüyor. Edebimizden çoğunu buraya alamadığımız
kin ve nefret söylemlerinden bazıları: hainler, hırsızlar,
şerefsizler, alçaklar, haşhaşiler, sülükten daha değersiz
yaratıklar, sinsi virüsler, kan emiciler, casuslar, din
sömürücüleri, dış güçlerin içerideki ajanları ve taşeronları, vatan
hainleri ve diğerleri.” denildi.
'DEVLETİN BEKASI VE TOPLUMSAL BARIŞ'
Açıklamada, devletin ordusu ve polisi ile birlikte itibarsız hale
getirildiği ve zaafa uğratıldığı yönünde vurgu yapılarak şu
ifadelere yer verildi: “Bir ülkenin yargısı ve emniyet güçleri
(Ordusu ve polisi) itibarsızlaştırıldığı ve zaafa uğradığı zaman o
ülkenin bekası tehdit altında demektir. 17 Aralık’tan sonra Sayın
Başbakan ve hükümetin yaptığı bazı icraatlar yargının ve emniyet
güçlerinin itibarını zedelemiş ve bu kurumları zaafa uğratmıştır.
Ülkemizde yapılan darbeler ve kesintiler demokrasimizin ve
ülkemizin gelişmesini engellemiş, fakat devletin bekasını tehlikeye
sokmamıştır. Hükümetlerin el değiştirmesi her zaman olağandır.
Elbette siyaset kurumunun ve siyasetçilerin itibarsızlaşması da
ülkemize zarar verir. Siyasilerin her zaman alternatifleri vardır.
Fakat yargının ve güvenlik güçlerinin alternatifi yoktur. Devletin
ve demokrasinin temeli hukuktur ve herkesin bütün söylem ve
eylemleri hukuka uygun olmak zorundadır. Evrensel hukuka, hatta
anayasaya aykırı kanunların ısrarla TBMM’den çıkarılması
demokrasimizi de özürlü hale getirmiştir. Eğer bu yasalar Anayasa
Mahkemesinden dönerse Sayın Cumhurbaşkanımız mahcup olacak
mıdır?"
Açıklamada ayrıca, STK ve kanaat önderlerin itibarsızlaştırılmaya
çalışıldığı ifade edilerek, “Bizzat Sayın Başbakan tarafından bir
camiaya yapılan suçlamalar, hakaretler, tehditler toplumu çok ciddi
bir şekilde germiş ve ülkemizde ayrışmalara ve kutuplaşmalara sebep
olmuştur. Eğer bu gerginlik ve düşmanlıklar devam ederse bu
ayrışmalar ve kutuplaşmalar Allah korusun toplumsal çatışmalara
dönüşebilir. Ülkenin birlik ve beraberliğini ve huzurunu sağlama
görevi anayasa ve kanunlarla kendisine olarak verilmiş bir
Başbakanın buna dikkat etmemesi gerçekten hayret vericidir.
Ülkemizin en büyük zenginliği inançlarımız, örflerimiz, tarihimiz,
kültürümüz, bilim adamlarımız, kanaat önderlerimiz, STK’larımız ve
cemaat dediğimiz sosyal gruplarımızdır. Özetle bizi ayakta tutan en
büyük zenginliğimiz sosyal sermayemizdir. Ülkemizdeki bu sosyal
sermayeyi oluşturan sosyal gruplardan birisi olan hizmet camiasının
ve onun önderi olan Fethullah Gülen’in itibarsızlaştırılmaya
çalışılması ve bunun bizzat Sayın Başbakan tarafından yapılması
toplumun moral değerlerini çökerttiği gibi, toplumsal barışı ve
devletin bekasını tehdit eder hale gelmiştir. Hizmet Hareketi,
vatandaşlarımızın büyük bir çoğunluğu tarafından bizim
medeniyetimizi bütün dünya ile tanıştırmaya çalışan ve önemli
eğitim hizmetleri olan bir sivil toplum hareketi olarak
algılanmaktadır. Aynı şekilde Fethullah Gülen’de hem ülkemizde hem
de bütün dünyada saygın bir İslam alimi olarak tanınmaktadır.”
ifadesi yer aldı.
Açıklamada, Başbakan Erdoğan’a da açık bir çağrı yer aldı.
Başbakan’ın dile getirilen olumsuzlukları seçim malzemesi
yapmasının ülkede hiç görülmeyen bir durum olduğu ifade edilerek,
“Hiçbir yargı kararı, bir belge, delil, bir mahkumiyet olmadığı
halde bu camianın, vatan haini ve ajanlıkla, casuslukla suçlanması
ve tehdit edilmesi ve bu durumun bir seçim malzemesi hale
getirilmesi bugüne kadar ülkemizde hiç görülmemiş, duyulmamış ve
hayretler uyandıran bir durumdur. Sayın Başbakan bu yanlışından bir
an önce vazgeçmelidir. Bu anlayış yol olursa, Sayın Başbakan veya
daha sonra gelecek başbakanlar başka sosyal grupları, mesela
ülkücüleri, Süleymancıları, Nakşileri, Kadirileri, milli görüş
hareketini, Menzil Cemaatini, nurcuları, akıncıları, solcuları,
devrimcileri, imam hatip mezunlarını haşhaşi, harici, paralel
devlet veya çete ilan edebilir. Bunun bizzat hükümetler tarafından
yapılması toplumsal barışı bozar ve devletimizin bekasını tehlikeye
sokar. Geçmişte yıllarca bu sosyal grupların tehdit ve iç düşman
olarak algılanması demokrasimizin ve ülkemizin gelişmesinin
önündeki en büyük engel olmamış mıdır? Bunlar ne çabuk unutuldu.
Eğer gerçekten ülkeyi tehdit eden, hükümeti devirmeye çalışan bir
paralel yapılanma varsa buna yargı karar vermeli ve gereğini
yapmalıdır.” değerlendirmesi yer aldı.
Atılan siyasi adımların yolsuzlukları örtme çabası olarak algı
oluşturduğunun kaydedildiği açıklamada, “17 Aralık
operasyonlarından sonra toplumda farklı bir algılama meydana
gelmiştir. O da yolsuzlukların örtülmeye, karartılmaya çalışılması.
Savcıların tayini, binlerce emniyet memurunun yer değiştirmeleri,
adli kolluk yönetmeliğinin değiştirilmesi, internet kanunu, HSYK
kanunu, ertelenen MİT kanunu, fezlekelerin TBMM’ye geç getirilmesi
ve hükümetin yaptığı bazı icraatlar bu kuşkuları daha da
artırmıştır. Bunun bizzat Sayın Başbakan ve hükümet tarafından
yapılıyor gibi bir görüntünün oluşması toplumda çok büyük bir
rahatsızlık meydana getirmiştir. Sonunda internet kanalıyla
yayımlanan Sayın Başbakan ve oğlu olduğu iddia edilen kişi ile
yaptığı telefon görüşmeleri bu algılamaları ve endişeleri daha da
artırmıştır. Bu dinleme ve daha sonra yayımlanan telefon
dinlemeleri toplumda infial uyandırmıştır. Sayın Başbakan bütün bu
dinlemelerin kanunsuz olduğunu, dublaj ve montaj olduğunu ifade
etse de toplumu ikna edememiştir.” denildi.
'SAYIN BAŞBAKAN İSTİFA ETMELİDİR'
Açıklamada ayrıca, ortaya çıkan ses kayıtlarının teknik bir kurul
tarafından değerlendirmesinin yapılmasının gerektiği belirtilerek,
“Muhalefet parti liderlerinin de kabul edeceği bir teknik kurum
veya teşkil edilecek bir teknik kurul tarafından bu kayıtların
incelemeleri yapılmalı, neticesi topluma açıklanmalıdır. Bu teknik
kurum veya kurul yurt dışından da seçilebilir. Bu işlem derhal en
kısa zamanda yapılmalıdır.Bu inceleme yaptırılmadığı takdirde Sayın
Başbakan hemen Başbakanlıktan ve AK Parti Genel Başkanlığından
istifa etmeli ve yargı önünde aklanma işlemlerini derhal
başlatmalıdır. Böylece hem toplumdaki gerginlikler önemli ölçüde
yatışacak, hem de hükümetin ve AK Parti’nin yıpratılmasının önü
alınmış olacaktır. Eğer ülkemizde azıcık demokrasi varsa ve bu
devlet bir hukuk devleti ise bu durumda Sayın Başbakanın
istifasından başka bir çözüm bulunmamaktadır.Sayın Başbakanın ve
muhalefetin yürüttüğü bu yüksek gerilimli politikalarla sadece
yerel seçimleri değil, önümüzdeki Cumhurbaşkanlığı seçimini ve 2015
de yapılacak genel seçimleri barış ve huzur içerisinde
neticelendirmenin mümkün olmadığı açıkça görülmektedir."
ifadelerine yer verildi.
Son olarak, toplumun bütün kesimlerinin, özellikle demokrat
vatanseverler ve üyelerin demokrasi, hukuk ve insani değerlere
sahip çıkmaya davet edildi.
CİHAN
Yorumlar