Prof. Dr. Bülent Zülfikar: Hemofili bir kadın hastalığı değildir
Türkiye Hemofili Derneği Başkanı Prof. Dr. Bülent Zülfikar, hemofilinin (kanın pıhtılaşmaması) bir kadın hastalığı olmadığını, taşıyıcı olan kadınlara hastalığın babalarından geçtiğini söyledi.
Türkiye Hemofili Derneği Başkanı Prof. Dr. Bülent Zülfikar,
hemofilinin (kanın pıhtılaşmaması) bir kadın hastalığı olmadığını,
taşıyıcı olan kadınlara hastalığın babalarından geçtiğini söyledi.
Zülfikar, “Hemen hemen her insanın bu risklere maruz kalması
mümkündür. Vakaların yüzde 75-80’ini doğuştan söyleyebiliyoruz ama
yüzde 25 vaka da sonradan değişik nedenlerle, ağır enfeksiyonları,
ameliyatları, doğum gibi nedenleri izleyerek ortaya
çıkabilmektedir.” dedi.
Prof. Dr. Bülent Zülfikar, 17 Nisan Dünya Hemofili Günü’nde,
hemofili ve diğer kanama-pıhtılaşma bozuklukları konusunda bilgiler
verdi. Hemofili’nin ömür boyu sürdüğünü ve kanamalarla devam
ettiğini belirten Zülfikar, “Kanın pıhtılaşamaması hastalığı olarak
bilinen hemofili, Türkiye’de yaklaşık 7 bin hastayı ve yakınlarıyla
birlikte on binlerce kişiyi etkiliyor. Çoğunlukla kadınlar
taşıyıcı, erkek çocukları ise hasta olarak doğuyor. Hemofili ömür
boyu sürer ve kanamalarla devam eder. Hastaların yüzde 70’e
yakınına hastalık aileden kalıtımsal yolla geçiyor. Ülkemizdeki
yaklaşık 7 bin hastanın 4 bin kadarı Hemofili A, bini Hemofili B,
bini von Willebrand hastalığı, geri kalanı ise 'nadir faktör
eksikliği' de dediğimiz Faktör V, Faktör VII, Faktör X, Faktör XI
gibi faktörlerin eksikliği hastalığıdır.” şeklinde konuştu.
Anne ve babaların bebeklerinde hemofili olup olmadığını
anlamalarının yollarını sıralayan Zülfikar, “Günümüzde doğumdan
sonra bebeklerin topuklarından tarama testleri için kan
alınmaktadır. Kan alınan yerdeki kanamanın durmaması halinde ağır
tip hemofili hastalığından şüphelenilmelidir. Bazı aileler erken
bebekleri çok erken dönemde sünnet ettirirler. Peygamber sünneti
dediğimiz sünnet ilk 10 günde yapılmaktadır. Sünnet yerinin
kanaması ile de hastalık teşhis edilebilir. Sonra hasta emeklemeye
başladığında dizlerinde, bacaklarında morluklar olur. Annenin
babanın kucağına almasıyla sıktığı yerlerde morluklar olur. İlk 6
ay bitiminde dişler çıkmaya başladığında, dişlerin sürdüğü yerlerde
kanamalar olur. Daha sonra yürümeye başladığında düştüğü, çarptığı
yerlerde, kas içine eklem içine kanamalar görülebilir. Tüm bunlar
bir ailenin doktora gelmesi için kafi belirtilerdir.” diye
konuştu.
Kanamaların noktasal, cilt altına ve morarmalar şeklinde
olabileceğini ifade eden Zülfikar, “Kanamalar noktasal olabilir,
cilt altına olup morarmalar şeklinde olabilir. Kas içine, eklem
içine, beyin içine ya da organların içine olabilir. Bunların hepsi
ya hastanın kaybı ile sonuçlanabilir ya da bu bölgelerin bir süre
kullanılmaması nedeniyle hastanın sakatlanmasıyla sonuçlanabilir.
Dolayısıyla hemofili hastalığında her kanamanın ya sakatlıkla ya da
hastanın kaybıyla sonuçlanma riski vardır. O nedenle erken
müdahaleyi ve bu hastalıkla beraber yaşamayı, önlem almayı, tedavi
etmeyi bilmek gerekir. Geçmişte maalesef bunlar bilinmediği için
hemofilik her 3 hastamızdan birinin ailesinde vefat etmiş çocuklar
ve gençler bulunmaktadır. Dolayısıyla hastalığın seyri kolay
değildir. Bunlar nadir hastalıklardır. Bunlardan anlayan hekimlerin
sayısı da çok fazla olmadığı için tanı konulması gecikebilir.”
dedi.
Ülkemizde hemofiliklerin ancak 2 bine yakınının Türkiye Hemofili
Derneğinden yararlanabildiğini söyleyen Zülfikar, “ Hemofiliyi
takip edecek merkezlere ihtiyaç vardır. Güncel bilgi ve güncel tanı
ve tedavi ancak orada tam uygulanabilecektir. İlacın olması
yetmemektedir. İlaç kullanılmasına rağmen tedavi mükemmel hale
gelememektedir. İyi bir tedavi merkezleri organizasyonuna ihtiyaç
vardır. Daha da önemlisi bir kayıt ve takip sistemine ihtiyacımız
vardır.Sağlık Bakanlığımızın bu konuda halen desteklerini
beklemekteyiz.”
CİHAN
Yorumlar