'HSYK değişikliği Anasaya Mahkemesi'nden döner'
Anayasa Profesörü Ergun Özbudun, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun (HSYK) yapısında yapılacak değişikliğin Anayasa’ya aykırı olacağını ve Anayasa Mahkemesi’nden döneceğini söyledi.
Anayasa Profesörü Ergun Özbudun, Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulu’nun (HSYK) yapısında yapılacak değişikliğin Anayasa’ya
aykırı olacağını ve Anayasa Mahkemesi’nden döneceğini söyledi.
Özbudun, “Böyle bir girişim, ülke içinde de dışında da demokratik
standartlardan uzaklaşılması ve yargı bağımsızlığına bir darbe
olarak algılanacaktır.” dedi.
Hükümetin HSYK’nın yapısının değiştirme girişimini Zaman gazetesine
değerlendiren Ergun Özbudun,, “2010 referandumu ile birlikte kurul
üzerinde adalet bakanının etkisi azaltılmış ve temsilî bir konuma
getirilmişti. Son teklifle bakan, kurulun en önemli unsuru haline
getirilmek isteniyor. Bu teklifin Anayasa Mahkemesi tarafından
yüksek ihtimalle iptal edileceğini ve geri döneceğini düşünüyorum.”
İfadelerini kullandı. 2010’dan sonra oluşan HSYK’nın Avrupa Birliği
standartlarına uygun ve Venedik Komisyonu’nun olumlu bir raporuna
konu olduğunu ifade eden Özbudun, “Meclis’e sunulan 52 maddelik
teklife bakıldığında Anayasa’ya aykırı maddeler içermektedir.”
şeklinde konuştu.
Özbudun’un değişiklikle ilgili değerlendirmesi şöyle: “Özbudun,
HSYK tartışmaları ile ilgili şu açıklamada bulundu: “17 Aralık
krizi, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun (HSYK) anayasal
statüsü ile ilgili tartışmaları yeniden gündeme getirdi.
Bilindiği gibi, HSYK'nın yapısı 2010 anayasa değişikliği ile köklü
şekilde değiştirilmiştir. Hattâ bu değişikliğin, 24 maddelik
değişiklik paketinin en tartışmalı unsuru olduğu söylenebilir.
Muhalefet sözcüleri, bu değişiklikle, yargının kuşatılacağını,
fethedileceğini, siyasî iktidarın hizmetine sokulacağını, kuvvetler
ayrılığı ilkesinin ortadan kaldırılmış olacağını iddia etmişlerdir.
Liberal-demokrat çevreler (“yetmez ama evetçiler”) ise değişikliğin
Avrupa normlarına ve demokratik kriterlere uygunluğunu savunarak
buna güçlü destek vermişlerdir. Nitekim değişiklik paketi, 1 Eylül
2010 tarihli halkoylamasında yüzde 58 gibi, AKP'nin normal oy
oranının (2011 parlâmento seçimlerinde yüzde 49,8) hayli üzerinde
bir çoğunlukla kabul edilmiştir.
Gerçekten, HSYK'nın 2010 değişikliği öncesi yapısı, ciddî
eleştirilere konu olmuştur. Anayasa'nın 159'uncu maddesinde yapılan
değişiklikle getirilen iyileştirmeler şöyle sıralanabilir:
(a) Eski yapıda yargı kökenli üyeler, sadece iki yüksek mahkeme
(Yargıtay ve Danıştay) tarafından seçilirken, değişiklikle, 22 asıl
ve 12 yedek üyeli Kurul'un yedi asıl ve dört yedek üyesi adlî yargı
hâkim ve savcılarınca, üç asıl ve iki yedek üyesi idarî yargı hâkim
ve savcılarınca seçilmektedir. Böylece Kurul'da, sadece yüksek
mahkemelerin değil, yargının tümünün temsili sağlanmıştır. Bunlara
Yargıtayca seçilen üç asıl ve üç yedek üye ile Danıştayca seçilen
iki asıl ve iki yedek üye eklendiğinde, 22 asıl üyeli Kurul'un
büyük çoğunluğu (15 üye), hâkimler tarafından seçilmiş hâkimlerden
oluşmaktadır. Bu değişiklik, aşağıda açıklanacağı gibi, Avrupa
normlarına tamamen uygun ve yargı bağımsızlığını güçlendirici
niteliktedir.
(b) Eski düzenlemede Yargıtay ve Danıştay kökenli üyeler, bu yüksek
mahkemelerin genel kurullarınca gösterilen üç aday arasından
cumhurbaşkanınca seçildiği halde, yeni metinde cumhurbaşkanının bu
yetkisi kaldırılmıştır.
(c) Adalet Bakanı, Kurul'un başkanı olmaya devam etmekle birlikte,
rolü sınırlandırılmış ve esas itibarıyla sembolik bir düzeye
indirilmiştir. Bakan, yeni düzenlemeye göre, üç daire halinde
çalışacak olan Kurul'un daire toplantılarına katılamayacak, sadece
genel kurula başkanlık edecektir. Gene, eski düzenlemenin aksine
Bakan, hâkim ve savcılar hakkında disiplin inceleme ve
soruşturmalarını re'sen başlatamayacak, bunu ancak ilgili dairenin
isteği üzerine yapabilecektir.
(d) Şimdiye kadar kendisine bağlı bir sekretaryası olmayan ve
sekretarya hizmetleri Adalet Bakanlığı personeli tarafından
yürütülen HSYK, bundan böyle bağımsız bir sekretaryaya sahip
olacaktır.
(e) Eskiden hâkim ve savcılar hakkında disiplin inceleme ve
soruşturmaları Adalet Bakanlığı'na bağlı adalet müfettişlerince
yürütülürken, bundan böyle bu inceleme ve soruşturmalar Kurul
müfettişlerince yürütülecektir.
(f) Nihayet 2010 değişikliğine kadar Kurul kararlarına karşı yargı
yoluna başvurulamazken, şimdi meslekten çıkarma cezasına ilişkin
olan kararlar yargı denetimine açılmıştır.
Bu değişikliklerle HSYK'nın yapısı, daha çoğulcu ve temsilî yönde
değiştirilmiş; bazı iddiaların aksine, yürütme organının Kurul
üzerindeki etkisi önemli ölçüde sınırlandırılmıştır. Nitekim
Anayasa'daki bu değişiklikler doğrultusunda çıkarılan 11.12.2010
tarihli ve 6087 sayılı “Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu”,
taslak halindeyken, istişarî görüşü için Venedik Komisyonu'na
sunulmuş ve Komisyon, bazı tâli eleştirilerin yanında
değişiklikleri genel olarak olumlu karşılamıştır: “Değişikliklerin
önemli bir unsurunu, teftiş yetkilerinin Adalet Bakanlığı'ndan
HSYK'ya devri oluşturmaktadır. Bu değişiklikler, nisbeten mütevazı
olmakla birlikte olumlu yönde bir adım telakki edilmelidir. Diğer
bir olumlu değişiklik, hâkim ve savcıların disiplin suçlamaları ve
şikâyetler konusundaki haklarının güçlendirilmesidir.” (Venice
Commission, “Opinion on the Draft LAw on Judges and Prosecutors of
Turkey,” 29 March 2011, CDL-AD (2011) 004, özellikle para. 101,
102).
Ne var ki, AKP iktidarının, bu yeni yapının yarattığı üye
kompozisyonundan mutlu olmadığı epeyce zamandır hissediliyordu.
Nitekim medyaya yansıyan haberlere göre Anayasa Uzlaşma
Komisyonu'nda AKP, HSYK'nın “Hakimler Kurulu” ve “Savcılar Kurulu”
olarak ikiye ayrılmasını ve her iki kurula üye seçiminde
Parlâmento'ya ağırlık tanınmasını savunmuştur. Bu teklife göre, 11
üyeden oluşacak Hakimler Kurulu'nun altı üyesini TBMM, Yargıtay,
Danıştay ve kürsü hâkimlerinin gösterecekleri adaylar arasından;
beş üyesini ise öğretim üyeleri ve avukatlar arasından doğrudan
doğruya seçecektir. Yedi kişilik Savcılar Kurulu'nun birer üyesi
Yargıtay ve Danıştay tarafından, iki üyesi savcıların kendi
aralarından gösterecekleri adaylar arasından TBMM tarafından; iki
üyesi de gene doğrudan doğruya TBMM tarafından seçilecektir.
Haberlerde, diğer partilerin de ilke olarak bu teklife sıcak
baktıkları ifade edilmekle birlikte, tam bir mutabakat sağlanamamış
ve bu madde, komisyonun oybirliğine vardığı 59 madde arasında yer
almamıştır (Adnan Keskin, “HSYK Ameliyata Yatırılıyor,” Taraf, 1
Ocak 2014; Ömer Şahin, “Yargıda Dejavu: 2010 öncesine dönüş,”
Radikal, 1 Ocak 2014)
17 Aralık krizinden sonra bu tartışma büsbütün alevlenmiş, Başbakan
Erdoğan, 2010 Anayasa değişikliğine atfen, “Orada yanlış yapmışız.
Eğer şu anda anayasayı değiştirecek bir güce sahip olduğumuz anda
bu değişikliği yapma durumundayız.” ifadesinde bulunmuştur. (“Bir
yanlışlık yaptık,” Taraf, 30 Aralık 2013). Hükümet-HSYK
çatışmasında kritik bir nokta da, Adlî Kolluk Yönetmeliği'nde
hükümetçe yapılan değişikliği eleştiren HSYK açıklamalarına karşı,
Başbakan'ın, bu açıklamaya imza koyan HSYK üyeleri hakkında suç
duyurusunda bulunması ve yetkisi olsaydı onları derhal
yargılayacağını ifade etmesi olmuştur. Öyle görünüyor ki, hükümetin
HSYK'nın mevcut yapısından hoşnutsuzluğunun temelinde Kurul
üyelerinin çoğunluğunun Gülen cemaatine mensup olduğu yolundaki
kanaati yatmaktadır.
17 Aralık krizinin yarattığı gergin siyasî ortam içinde, HSYK'nın
yapısını AKP'nin önerisi yönünde değiştirecek bir anayasa
değişikliği hemen hemen imkânsız olmakla birlikte, önerilen bu
modelin evrensel demokratik standartlara ne derece uygun olduğunun
tartışılması gerekir. Bu konudaki Avrupa standartlarının neler
olduğunu belirleyebilmek için en önemli kaynaklar, Avrupa
Konseyi'nin iki uzman hukuk kuruluşu olan Venedik Komisyonu ve
Avrupa Hâkimleri Danışma Konseyi'nin raporlarıdır. Venedik
Komisyonu'nun 2007 tarihli “yargısal atamalar” başlıklı raporunda
(Venice Commission, Judicial Appointments,” 22 June 2007, CDL-AD
(2007) 028), bizim HSYK'ya tekabül eden yüksek yargı konseylerinin
bileşimi konusunda tek bir model olmadığı ifade edilmekle birlikte,
“karma” bir model tavsiye edilmektedir. Komisyona göre, “yargı
konseyi üyelerinin önemli bir bölümü veya çoğunluğu, yargı organı
tarafından seçilmelidir. Yargı konseyinin demokratik meşruluğunu
sağlamak için, diğer üyeler Parlâmento tarafından, uygun hukukî
niteliklere sahip kişiler arasından seçilmelidir. Yargı organı
içinde korporatizmin olumsuz etkilerinden kaçınabilmek için, bir
yandan yargı bağımsızlığı ve kendi kendisini yönetim ile, öte yanda
yargı organının zorunlu hesap verirliği arasında denge
kurulmalıdır” (para. 50, 51). Komisyon, bu görüşlerini 2010 tarihli
raporunda da (Venice Commission, 5 March 2010, CDL (2010) 006)
tekrarlamıştır: “Her durumda konsey, çoğunluğu olmasa bile önemli
bir bölümünün hâkimler olduğu, çoğulcu bir yapıya sahip olmalıdır.
Tabiî üyeler hariç olmak üzere, bu hâkimler, eşitleri tarafından
seçilmeli veya atanmalıdır.” (para.32).
Avrupa Hakimleri Danışma Konseyi'nin (AHDK) 21-23 Kasım 2007
tarihli 10 numaralı görüşünde de benzer fikirler dile
getirilmiştir: “Yargı Konseyi'nin bileşimi, onun bağımsızlığını ve
faaliyetlerini etkin biçimde yürütmesini garanti altına alacak
tarzda olmalıdır. Yargı Konseyi, ya sadece hâkimlerden oluşmalı ya
da hâkimleri ve hâkim olmayanları içine alan karma bir yapıya sahip
olmalıdır. Her iki durumda, kendi menfaatine iş görme, kendini
koruma, kayırmacılık algısından kaçınılmalıdır. Yargı Konseyi'nin
sadece hâkimlerden oluşması halinde AHDK, bunların kendi
eşitlerince seçilen hâkimler olması gerektiği kanısındadır.
(Hâkimler ve hâkim-olmayanlardan oluşan) karma bir bileşimin var
olduğu durumlarda da AHDK, her türlü manipülasyonların ve meşru
olmayan baskıların önlenebilmesi için, üyelerin önemli bir
çoğunluğunun, kendi eşitlerince seçilen hâkimlerden oluşması
gerektiği kanısındadır… Üyeliğin karma olduğu durumlarda dahi,
Yargı Konseyi'nin işleyişi, parlâmento çoğunluklarının
manevralarına ve yürütmenin baskılarına hiçbir şekilde taviz
vermemeli ve siyasî parti mülahazalarına tâbi tutulmaktan âzâde
olmalı, böylece adaletin değerlerini ve temel ilkelerini
koruyabilmelidir.” (para. 15-19).
Görülüyor ki, her iki uzman kuruluş, yargı konseylerinin oluşumunda
karma bir yapıyı mümkün, hattâ Venedik Komisyonu'na göre, tercih
edilebilir görmektedir. Keza her iki kuruluş Konseyin çoğunluğunun
(AHDK) veya çoğunluğu olmasa bile önemli bir bölümünün (Venedik
Komisyonu) “eşitleri tarafından seçilmiş hâkimlerden” oluşmasını,
her halükârda bu konseylerin, yürütmenin her türlü siyasi baskı ve
etkisinden uzak çalışmaları gerektiğini önemle vurgulamışlardır.
Avrupa ülkeleri örneklerine bakıldığında da, bu konseylerin
genellikle karma yapıda oldukları gözlemlenmektedir. Ancak, AKP'nin
Anayasa Uzlaşma Komisyonu'nda dile getirdiği tarzda, Kurul'un
oluşumunda parlâmentoyu çok büyük ölçüde tek belirleyici haline
getiren bir modele rastlanmamaktadır. Parlâmento bu seçimleri
nitelikli çoğunlukla yapacak olsa bile, partiler arasında
oluşabilecek oportünist ittifaklar, yargı bağımsızlığının en temel
güvencesi olan bu kurulun siyasallaşması sonucuna yol açabilir.
Sonuç olarak, 2010 anayasa değişikliği ile gerçekleştirilen yeni
HSYK yapısı, Avrupa normlarına tamamen uygundur. Bu durum, yukarıda
değinildiği gibi, Venedik Komisyonu tarafından da teyit edilmiştir.
İktidar partisinin, üç yıl önce hararetle savunduğu bir sistemin
tümüyle zıddı olan bir sistemi, bir yanlışlık yapıldığı
gerekçesiyle anayasallaştırmaya çalışması, inandırıcı olmaktan
uzaktır. Böyle bir girişim, ülke içinde de, dışında da, demokratik
standartlardan uzaklaşılması ve yargı bağımsızlığına bir darbe
olarak algılanacaktır. Bu krizde yeni bir noktaya, 7 Ocak tarihinde
bir grup AKP milletvekilinin, HSYK Kanunu'nda ve diğer bazı
kanunlarda değişiklikler yapılması konusunda bir teklifi, TBMM
Başkanlığı'na sunmaları ile varılmıştır. Anayasa'nın bazı açık
hükümlerine ve ruhuna aykırı birçok maddeyi ihtiva eden bu teklifi,
başka bir yazımda ele almayı umuyorum.
CİHAN
Yorumlar