Hasan Hami Yıldırım AK Parti'den istifa etti
AK Parti'den istifa ettiğini açıklayan Burdur Milletvekili Hasan Hami Yıldırım, sanal düşmanlar oluşturularak dikkatlerin başka tarafa çevrildiğini söyledi.
AK Parti'den istifa ettiğini açıklayan Burdur Milletvekili Hasan
Hami Yıldırım, sanal düşmanlar oluşturularak dikkatlerin başka
tarafa çevrildiğini söyledi. Son günlerde Hizmet Hareketi'ne
yönelik hakaretlerin, küfürlerin havada uçuştuğunu belirten
Yıldırım, "Bu feraset sahibi necip millet, Türk milleti, örgütün ne
olduğunu, paralel devletin nerelerde adım adım oluştuğunu yakinen
müşahede etmektedir." dedi.
TBMM'de basın toplantısı düzenleyen Burdur Milletvekili Hasan Hami
Yıldırım, rüşvet ve yolsuzluk iddialarına ilişkin partisinin
gösterdiği tavrı eleştirdi. AK Parti'nin geldiği noktayı üzüntü ile
izlediğini anlatan Yıldırım, "İnsanı yaşat ki devlet yaşasın
öğüdünü hareket noktası kabul etmiş, insan hakları, demokratikleşme
ve ekonomik gelişme adına çok büyük adımlar atmış bir siyasi
iktidarın bugün geldiği noktayı üzülerek izliyorum. Temel
amaçlarından birinin yolsuzlukla mücadele olduğunu bildiğim AK
Parti'nin bugün izlediği politikayı anlamakta zorluk çekiyorum. Bir
iktidarın yolsuzlukların üzerine gitmek yerine, bunları ortaya
çıkaran kamu görevlilerinin üzerine gitmesi, görevden alması,
yerlerini değiştirmesi vicdanları yaralamaktadır. Üstelik bir de bu
kişilere gözdağı verilmekte, yurtdışı uzantılar, komplolar,
iktidara darbe hazırlığı, örgüt, paralel devlet suçlamalarına maruz
bırakılmaktadır. Halbuki bu feraset sahibi necip millet, Türk
milleti, örgütün ne olduğunu, paralel devletin nerelerde adım adım
oluştuğunu yakinen müşahede etmektedir. Yolsuzlukla mücadele etmek
yerine, sanal düşmanlar oluşturularak dikkatler başka tarafa
çevrilmektedir. Bütün dünyanın gözü önünde soruşturmalara müdahale
edilmektedir. Bu müdahalelerin bizi götürmekte olduğu yer açıktır.
Birbirlerini dengelemesi ve kontrol etmesi gereken erklerin, adım
adım yürütmenin emri altına girmesi beni endişelendirmektedir."
şeklinde konuştu.
Geçmişte arzu edilmeyen söylemlerin bugünkü siyasi iktidar
tarafından sahiplendiğini dile getiren Yıldırım konuşmasında şu
ifadeleri kullandı: "Farklı ve karşı düşünce dile getiren taraflar,
sivil toplum kuruluşları, medya mensupları, kamu görevlilerinin;
'hain', 'çete', 'dış güçlerin işbirlikçisi', 'komplocu', 'darbeci'
şeklinde yaftalanmasını ve itibarsızlaştırılmasını anlamakta güçlük
çekmekteyim. Devletin gücünü farklı düşünenlere karşı sınırsızca
kullanmayı meşru gören bir iktidar anlayışıyla karşı karşıya
olduğumuzu düşünmeye başladım. Demokrasilerdeki güçler ayrılığı
prensibini, kişisel hak ve hürriyetleri, hukuk devletini ve hukukun
üstünlüğünü adeta yok sayan bu anlayış beni son derece
ürkütmektedir. Farklı düşüneni 'hain' ilan eden bu söylem, esasen
sivil toplumu susturma çabasından ibarettir. Siyasi iktidarlar
vatan değildir, devletle eşdeğer değildir. Devlet gücü ve
otoritesini belli süre ve belli sınırlar içinde kullanma yetkisini
haiz, esasen kendileri de sivil toplum kuruluşları olan siyasi
parti ya da partilerden ibarettir. Siyasi partiler milletin
oylarıyla, iktidara gelirler ve aynı usullerle giderler. Ancak,
eleştiriye, kendilerine oy vermemiş olanlarınki de dâhil taleplere
açık olmak zorundadırlar. Bugünün dünyasında sivil toplum
kuruluşları birey ile devlet arasında köprü vazifesi görmekte, hak
ve hürriyetlerin teminatı olarak kabul edilmektedir. Sivil toplum
kuruluşları apolitik yapılar değildir, tabiatı icabı olamazlar da.
Elbette kendi çıkarları, talepleri, görüşleri doğrultusunda,
iktidarların adım atmasını bekleme veya bunları gerçekleştirecek
siyasi partileri destekleme, seçmen tercihlerini etkilemeye çalışma
hakları olacaktır. Siyaset sadece siyasi partilere indirgenemez.
Demokrasilerde seçimleri etkilemeye çalışma gibi bir suçlama da
olamaz. Bu toplum fişlemelerden, devlet gücü ve baskısıyla
insanların hedef gösterilmesinden, ötekileştirilmesinden,
psikolojik harekâtla oluşturulan mahalle baskılarından, komplo
teorilerinden, hayal mahsulü düşmanlıklar ve iç tehditler üzerine
kurgulanmış korku imparatorluklarından çok çekti. Milletin AK
Parti'yi iktidara taşımasının en önemli sebeplerinden biri de
çekilen bu sıkıntılara tepkiydi. Geçmişte kendisinin yaşadığı bu
tip mağduriyetleri, şimdi tasvip etmek ve bizatihi uygulamaya
çalışmak siyasi iktidar için izah edilebilir bir durum değildir.
Buradaki sorunun, talebin adını doğru koymak lazımdır; sorun
'büyüyen Türkiye'nin önünü kesmek' değildir, 'komplo', 'dış
güçlerin müdahalesi', 'çete', 'örgüt' değildir. Hele hele 'iktidara
darbe girişimi" hiç değildir. Bugünün Türkiye'sinde demokrasi dışı
yöntemleri, bu konuda acı tecrübeler yaşamış bir milletin evlatları
olarak kimsenin istemeyeceği açıktır. Sorun ya da talep, çok basit
ve yalın olarak, demokrasi talebidir. Vatandaş iktidar partisine,
yolsuzlukları örtme, yolsuzluklarla demokrasi içinde mücadele et!
İnsanları ötekileştirme! Bana zorlayıcı bir ahlak anlayışını
dayatma! Evime, çocuklarıma, özel hayatıma, inancıma karışma!
Yapabiliyorsan bütün bunları güvence altına al, alamıyorsan gölge
etme! demektedir. Eğer mutlaka bir komplo aranması gerekiyorsa, bu
komplonun, bir iktidarın karşılaştığı her olumsuz olay ve durumun
arkasında komplo olduğu zannıyla hareket eder hale gelmesinde,
dolayısıyla ülkenin operasyonlara müsait hale getirilmesinde
aranması gerektiği düşüncesindeyim. 'İnlerine kadar gireceğiz' gibi
açık hakaretleri bizzat sayın Başbakan'ın ağzından duymanın
yanında, iktidara yakın gazeteler, kurulan karanlık internet
siteleri ve partiye yakın olduğunu düşündüğüm sosyal medya
hesaplarıyla, Hizmet Hareketi'ne yönelik hakaret ve küfürler havada
uçuşmaktadır. Bir sivil toplum hareketinin topyekun kriminalize
edilerek yok edilme zemini hazırlandığı açıkça müşahede
edilmektedir. İktidar, farkında olarak veya olmayarak, bu milletin
ortak aklından, sağduyusundan, çok seslilikten, demokrasiden,
toplumdan giderek uzaklaşmakta ve otoriterleşme eğilimine
girmektedir. İktidar sorumluluğu, toplumun her bir ferdinin ve
kesiminin özgürlüğünün garantörü olmayı, yolsuzluk iddialarının
üzerine açıklık ve kararlılıkla gitmeyi, hesap verebilir ve şeffaf
olabilmeyi gerektirir. Demokrasi, insan hak ve hürriyetlerinin
genişletilmesi; yatırımdan, kalkınmadan daha önemsiz değildir.
Hatta ilki olmadan ikincisinin sürdürülemeyeceği açıktır. Çünkü bir
ülkede eğer hukukun üstünlüğü tartışılır hale gelirse, önce güven
ve istikrar, ardından piyasalar ve yatırımlar tehlikeye girer.
Bugün AK Parti yönetimi, kendini var eden değerleri inkar eder,
yolsuzlukların üzerini örter, yolsuzluğun üzerine gidenleri
itibarsızlaştırmaya çalışır bir hale doğru gitmektedir. Böyle bir
ortamda artık bu çatı altında kalmanın bu yanlışlara ortak olmak
anlamına geleceğini düşünmekteyim. Tüm bu sebeplerle Adalet ve
Kalkınma Partisi'nden istifa ettiğimi belirtir, kamuoyuna
saygılarımı sunarım." CİHAN
Yorumlar