GYV Başkanı Yeşil: Altyapı hazırlamaya yönelik söylemler
Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı Başkanı Mustafa Yeşil, basın açıklamasının soru cevap bölümünde Gazeteci Ruşen Çakır'ın Kandil'de yaptığı röportaj ve kamuoyuna yansıyan mesajlarla ilgili değerlendirme yaptı.
Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı Başkanı Mustafa Yeşil, basın
açıklamasının soru cevap bölümünde Gazeteci Ruşen Çakır'ın
Kandil'de yaptığı röportaj ve kamuoyuna yansıyan mesajlarla ilgili
değerlendirme yaptı. Hizmet Hareketi'nin barıştan yana olmamasının
mümkün olmadığının altını çizen Yeşil, Kandil'den bazılarının
ısrarla 'Hizmet çözüm sürecine karşıdır' şeklinde vurgu yaptığını
belirterek, "Aslında kara propagandaya bir malzeme de nereden
gelirse gelsin anlayışıyla bir de buradan bir kara propaganda
malzemesi üretme gayreti içinde olduklarını görüyoruz. Şunu
rahatlıkla söyleyelim. Bu süreçte yarın bir problem bir sıkıntı
olursa buna da bir sorumlu, 'işte burada da cemaat sorumlu. Biz
dememiş miydik bunlar çözüme karşıydı, işte bugün çözülmedi,
sorumlusu da bunlar' diye bir adres tespitine altyapı hazırlamaya
dönük söylemler olduğunu düşünüyoruz." dedi.
Basın toplantısını GYV Yönetim Kurulu Üyesi Tercan Ali Baştürk,
Başkan Yardımcıları Cemal Uşak, ve Erkam Tufan Aytav ile birlikte
yapan Yeliş, çözüm sürecine ve Başbakan Erdoğan'ın soruşturmalar ve
MİT krizinde 'hedef alındım' söylemlerine ilişkin değerlendirmeler
yaptı. Hizmet Hareketi'nin farklı şekillerde hem eğitim hem yardım
faaliyetlerini sürdürdüğünü kaydeden Yeşil, "Türkiye'de yayın yapan
tek Kürtçe TV'nin yayında olmasını temin eden Hizmet Hareketi'dir.
Ücretsiz eğitim faaliyetlerinin en ücra noktalara kadar
ulaştırılmasını sayabilirsiniz. Fethullah Gülen Hocaefendi'nin
Rudav Gazetesine verdiği mülakatta ana dilde eğitimden tutun da
özel okulların açılmasına, temel insan hak ve hürriyetlerin
tartışma konusu bile yapılamayacağına kadar önemli vurguların
altını çizmiştir." ifadesini kullandı.
ALTYAPI HAZIRLAMAYA YÖNELİK SÖYLEMLER
Gülen'in son olarak BBC'ye verdiği mülakatta da değinen Yeşil,
Hocafendi'nin burada da aynı yönde ifadeler kullandığını ifade
ederek, "Elbette ki barış için ilgili taraflarla görüşülebilir,
onlarla oturup konuşulabilir. Ancak bu ülkenin birliği, bütünlüğü,
devletin bu noktadaki sahip olduğu izzetin korunması noktasındaki
kaydıyla bunlar yapılabilir. Ben İdris Naim Şahin'in 'çözüm
sürecinin bir çözülme sürecine dönmemesi noktasında' kumuoyuna
dikkat çekmişti. Burada yapılacak şey, barışın temin ve tesis
edilmesi Türkiye'de birliği ve dirliği sağlayarak olabilmelidir.
Elbetteki temel insani haklarda ve eşit vatandaşlık haklarında
ülkenin kuzeyi ile güneyi, doğusu ile batısı arasında bir fark
olmamalıdır." değerlendirmesinde bulundu.
Ülkede, etnik, kültürel ve dini farklılıkların sorun olmaması
gerektiğini anlatan Yeşil, Hizmet'in gazetecileri Erbil'e götürerek
sorunun çözümüne katkı sağlandığını aktardı. Ancak, Kandil'den
bazılarının ısrarla 'Hizmet çözüm sürecine karşıdır' şeklinde vurgu
yaptığını belirterek, "Aslında kara propagandaya bir malzeme de
nereden gelirse gelsin anlayışıyla bir de buradan bir kara
propaganda malzemesi üretme gayreti içinde olduklarını görüyoruz.
Şunu rahatlıkla söyleyelim. Bu süreçte yarın bir problem bir
sıkıntı olursa buna da bir sorumlu, işte burada da cemaat sorumlu.
Biz dememiş miydik bunlar çözüme karşıydı, işte bugün çözülmedi,
sorumlusu da bunlar diye bir adres tespitine altyapı hazırlamaya
dönük söylemler olduğunu düşünüyoruz." dedi.
HER İKİ OLAYDA DA ORTAK NOKTA HUKUKUN İŞLETİLMEMESİ
Yeşil, 17 Aralık operasyonlarının hedefinin Başbakan Erdoğan olduğu
yönündeki söylentilere de katılmadığını ifade etti. Hizmet
Hareketi'nin Erdoğan'sız AK Parti iddialarıyla ilgili bir
gündeminin olmadığını dair daha önce açıklamalar yaptıklarını
belirterek, "17 Aralık soruşturması ve MİT krizinde ikisinde de
Başbakan 'ben hedef alındım' iddiasında bulunuyor. Bir Başbakan MİT
kriziyle ilgili nasıl hedef alınabilir? Kaldı ki bir Başbakan'ın
yargılanması ve soruşturulması aynı şekilde hukuki prosedürler
gereği Yüce Divan ile alakalı iken, bir savcıın MİT kriziyle
alakalı kaygı ve endişelerini yine MİT mensubu müsteşarına sormak
üzere açtığı bir davanın direkt olarak Başbakan'ı hedef almanın
hukuken mümkün olmadığını ifade etmiştik. Fakat bu süreç,
Başbakan'ın 'ben hedef alındım' diyerek hukuki sürecin inkıtaı ile
tamamlandı. Orada bir hukuki süreç işlemedi. Benzer bir iddia 17
Aralık operasyonu ile oldu. Yine hedef darbe olarak hükümetti,
iddia edileni söylüyorum, burada da hukuk askıya alındı. Her
ikisinde de ortak nokta aslında hukukun işletilmemesi neticesi
ortaya çıktı. Soru şu: iki olayda da hukukun askıya alınması ile
ilgili gerekçe nedir belli değil. Yolsuzluklarda dosya içerikleri
belli değil, MİT krizindeki problem nedir bu kamuoyu tarafından
bilinmiyor... Halbuki şunu söyleyelim, gerçekten darbe nedir. Yargı
ya da emniyetin kendi önüne gelen dosyalarla ilgili araştırma
yapması mı darbedir, yoksa yargıya müdahale mi darbedir? Yoksa iş
dünyasını tehdit ederek onları belli noktalarda pusturmak ve sessiz
hale getirmek mi darbedir? Belki da akademisyenlere konuşmama
yasası çıkartarak seslerini kesmek mi darbedir? Veya interneti
yasaklayıp TİB'e bütünüyle arzu etmediği bir şeyi kapatabilme
yetkisi verme mi darbedir? Aynı şekilde vatan hainliği söylemiyle
insanların sesinin kesilmesi mi darbedir, bir sivil yapı hedef
alınarak onun şeytanlaştırılarak onu sevenlerinin ve toplumun
nazarında alabildiğine yıpratılmış hale getir mi darbedir? Bunları
art arda koyun ve düşünün, hep birlikte buna karar verelim."
şeklinde konuştu.
CİHAN
Yorumlar