Gülen'in 50 yıllık yakın arkadaşları, Latif Erdoğan’ın iddialarına cevap verdi
Fethullah Gülen Hocaefendi’yi 50 yıldır tanıyan yakınları Prof. Suat Yıldırım ve Dr.
Fethullah Gülen Hocaefendi’yi 50 yıldır tanıyan yakınları Prof.
Suat Yıldırım ve Dr. İsmail Büyükeçelebi, Latif Erdoğan’ın gündeme
getirdiği iddialara cevap verdi. Hocaefendi’nin ayet ve hadis
kriterlerinden zerre taviz vermediğini vurgulayan Dr. Büyükçelebi,
Latif Erdoğan için “Kendisinin böyle sözleri olurdu. ‘Bana şöyle
güç verildi, beni koruyan şu kadar melek var, Hz. Süleyman’ın mührü
artık bende’ gibi laflar ederdi.” dedi. 48 yıldır Hocaefendi’nin
yanında olduğunu vurgulayan Büyükçelebi, şöyle konuştu: “Neymiş;
Hocaefendi ‘Allah ile konuştum’, demiş. Ömrümüz varsa 2 sene sonra
tam 50 sene olacak Hocaefendi’yi tanıyalı. Ne ben Hocaefendi’den
bunu duymuşum, ne de birisi gelip de ‘Hocaefendi böyle bir şey
demiş.’ Latif Erdoğan’ın Fethullah Gülen ve Hizmet Hareketi’ne
yönelik iddialarına tepki gösteren Prof. Dr. Suat Yıldırım da
“Hocaefendi gibi bir insanın küfrü gerektiren böyle söylemler
içinde olması kesinlikle mümkün değil. Bunu söyleyen ya iftira
atıyor ya da kendi hayalinden bir şeyler uyduruyor.” dedi.
Uzun zamandır Hocaefendi’yi yakından tanıyan ve İslam hukuku
alanında doktorası bulunan İsmail Büyükçelebi, Latif Erdoğan’ın bir
mülakatta Hocaefendi hakkında söylediklerini yalanladı. Latif
Erdoğan’ın iddialarını “Çok acı şeyler” diye değerlendiren
Büyükçelebi, “ Yani Hocaefendi’yi tanımayan birisi bunu söylese
insan gene üzülür, fakat Hocaefendi’nin senelerce talebeliğini
yapmış, Hocaefendi’yi bilen birisinin bunu söylemesi ancak şeytanın
insanı ne hale getirebildiğini gösteriyor. Ve ben onu dinlerken,
hani hepimiz ‘Euzübillahimineşşeytanirracim’ diyoruz. Hani her
namazda ‘Allah’ım bizi sırat-ı müstakime hidayet eyle, bizi bundan
ayrıma’ manasındaki o dua ayetini okuyoruz. Ve bu dua gibi daha
başka dualar da var. Bunları çok daha içten okumamız gerektiği
inancına vardım. Şeytan, bizim zannettiğimizden çok daha tehlikeli
bir mahlûkmuş. İnsanı ne hale getirebiliyor?” şeklinde konuştu.
“KENDİSİNİ BÜYÜK ZATLARIN ÇÖZMEZİ SAYAN HOCAEFENDİ NASIL BÖYLE
ŞEYLER DER Mİ?”
Hocaefendi’nin Peygamber Efendimiz (sav) ile her hafta görüştüğü
iddiasını da değerlendiren Büyükçelebi, şunları söyledi: “Ne bunu
Hocaefendi’den duymuşuz, ne de bir tanesi gelip, ne bir talebe, ne
bir esnaf ne bir başka birisi ‘Hocaefendi her hafta peygamber
efendimizle görüşüyormuş, aslı var mı böyle bir şey olur mu’ demiş.
Ben bu sözleri ilk defa o gün duydum ve şaşırıp kaldım. Donup
kalıyorsunuz yani. Sonra neymiş Allah, ‘Kainatı Resulüm için
yarattım da senin için devam ettiriyorum’ demiş. Hocaefendi’yi
tanıyanlar biliyor. Hocaefendi kendisi bazı mevzularda insanları
üçe ayırır. Hocaefendi her seferinde kendisini avam içerisinde
zikretmiştir. ‘Bizim gibi avamlar için bunun manası şudur, bizim
gibi avamlar için tövbe şudur, bizim gibi avamlar için takva şudur’
gibi. Bunu 50 değil, 150 değil, belki 250 defa duymuşuzdur. Ders
okuturken hep görüyoruz, ‘biz bu zatların çömezi talebesi olamayız’
diyor. Hocaefendi gibi bu kadar mütevazi insana bu yakıştırmalara
insan mana veremiyor. Ben onları da çok kınamak istemiyorum.”
‘LATİF EFENDİ’NDEN BAŞKA BİRİSİ BU SÖZLERİ DUYMUŞ MU?’
Hocaefendi’nin yanında sürekli çok sayıda insanın olduğuna dikkat
çeken Büyükçelebi, “Yaşadığı yerde her zaman yanında 10-20-30 insan
bulunmuş bir insan. Ve bu insanların çoğu, yüzlercesi, binlercesi
hayatta. Mikrofon uzatılsın bakalım kim duymuş bunu. Latif
Efendi’den başka bunu duyan biri olmuş mu acaba? ‘Cemaat harama
dalmış da ondan sonda bırakmış!’ Ya bu ne büyük bir iftira ne büyük
cesaret. Demek şeytan kancayı atınca Allah korkusu diye bir şey
bırakmıyor yani. Ya bu cemaat içkiye mi daldı, bu cemaat kumara mı
daldı, rüşvete mi daldı, yolsuzluğa, hırsızlığa mı daldı” şeklinde
konuştu.
“Latif Erdoğan’ın inhirafının altında gurur ve enaniyetin etkisine
dikkat çeken Büyükçelebi, “Bana şöyle güç verildi, beni koruyan şu
kadar melek var, Hz. Süleyman’ın mührü artık bende’ gibi laflar
ederdi. Dolayısıyla Hocaefendi hakkında iddia ettiği sözleri,
kendisinin söylediğini duysam, belki diyebilir diye düşünebilirdim.
Ama Hocaefendi gibi ayet ve hadis kriterlerinden zerre taviz
vermeyen bir insan böyle şeyler söyleyecek ve buna inanacaksınız.”
açıklamasında bulundu.
PROF.SUAT YILDIRIM: HOCAEFENDİ İÇİN SÖYLENENLER İFTİRA VEYA HAYAL
ÜRÜNÜ
Prof. Dr. Suat Yıldırım, Edirne il müftülüğü yaparken Fethullah
Gülen Hocaefendi ile aynı evi paylaştı. Uzun süre Hocaefendi’yi
tanıma ve gözlemleme imkanı buldu. Yaklaşık 6 ay boyunca beraber
kaldıkları evde Hocaefendi’nin kişiliğine, dini hassasiyetine tanık
oldu. Özellikle 17 Aralık sonrası Hocaefendi ve Hizmet Hareketi’ne
yönelik ithamlara cevap veren Yıldırım, Latif Erdoğan’ın Hocaefendi
hakkındaki sözlerini de eleştirdi.
Hocaefendi’yi 50 yıldan beri tanıdığını belirten Suat Yıldırım,
“Kendisinin böyle bir iddiada bulunması milyonda bir ihtimal bile
değil. Çünkü kendisi ihlası, mahviyeti esas almış birisi. ‘Ben
Allah ile konuşuyorum’ veyahut ‘Allah kainatı Peygamber Efendimiz
(sav) için yarattı ama benim için devam ettiriyor’ diye bir söylemi
kendisinin söylemesi katiyen mümkün değil. Çünkü böyle bir iddia
içinde olsa yakınlarına az çok bunu sezdirir, hissettirir. Açıkça
söylemese bile sızdırır. Çünkü bir kap içinde olanı mutlaka dışarı
sızdırır. Yakından uzaktan böyle bir iddia söz konusu değildir.
Bilakis devamlı surette kendisini ‘Kıtmir’ olarak, bir hiç olarak
ifade eder.” şeklinde konuştu.
‘HOCAEFENDİ’NİN BÜTÜN EŞYASI BİR BAVULA SIĞABİLECEK DURUMDA’
Hocaefendi ve Hizmet Hareketi’nin dünyalık peşine düştüğü
eleştirilerine de cevap veren Yıldırım, şöyle devam etti: “Dünyalık
peşine düşme ihtimali herkes için varid olabilir. İnsan nefis
muhasebesini iyi yapmazsa, Allah ile olan münasebetlerini iyi
ayarlamazsa, yaptıklarından dolayı Allah’a hesap vereceğini
düşünmezse böyle bir tehlike her insan için söz konusudur. Ama
‘Hocaefendi veyahut onun yakınında olanlar dünyevileştiler.
Takvayı, zühdü bırakıp dünyalık peşinde koştular’ diyebilmek için
bir takım somut delillerinin ortaya çıkması lazım. Ama bakıyoruz ki
Hocaefendi bundan 60 küsur sene evvel kürsüye çıkmış, o zamandan
beri de toplum içinde, toplumun büyüteci altında olmuş biri. Şimdi
dünyalık olarak ne kazanmış? İsteseydi çok şeyler elde edebilirdi
fakat bakıyoruz ki şu anda bile dikili bir ağacı yok. Ufak bir
kulübesi bile yok, evi bile yok. Bütün eşyası bir bavula
sığabilecek durumda. Kendisi hayatındaki imkanları hiçbir zaman
dünyalığa dönüştürmediği gibi, yakınları, kardeşleri ve yakın
akrabalarının da aynı durumda dünyalık bakımından hiç bir
varlıkları olduğu söylenemez. Çok mütevazı bir şekilde
yaşamaktadırlar. Hocaefendi’nin talebeleri ve hizmettekiler olarak
düşünecek olursak, yine böyle bir dünyalık peşinde olma söz konusu
değil. Hatta Hizmet içinde olanların büyük ekseriyetinin başlarını
sokacakları bir evleri bile yoktur. Hocaefendi üç nesil tarafından
devamlı surette gözlemlenmiş, test edilmiş, katiyen bir dünyalık
peşinde olmadığı anlaşılmış. Etrafındaki insanlar gittikçe
güvenlerini artırmışlar, onun ve çevresindekilerin dünyalık peşinde
olmadığını görmüşlerdir.”
‘HOCAEFENDİ, RİSALE-İ NUR’U 60 YILDAN BERİ TANIYOR’
Risale-i Nur’un tahrif edildiğine yönelik söylemlere de değinen
Yıldırım, “İslamiyet’in kaynakları çok geniştir. Risale-i Nur
devamlı surette okunacaktır diye bir şart söz konusu değil.
Risale-i Nur olmadan da İslamiyet vardı. Müslümanlar Kur’an’dan,
sünnetten istifade ediyorlardı. Fakat Hocaefendi Risale-i Nur’u
tanımaktadır. Risale-i Nur’un bu asrın ihtiyaçlarına çok kuvvetli
manevi bir Kur’an tefsiri olduğunu bilmektedir. Kendisi onu 60
yıldan beri tanımaktadır. Bu itibarla Hocaefendi Risale-i Nur’a
gereken değeri hiç aksatmaksızın göstermektedir. Mesela her sabah
namazından sonra beraberindeki arkadaşlarla birlikte Risale-i Nur
dersi yaptığını biliyorum. Kendisi 2000 yılında şöyle demişti;
‘Allah bana 60 yıl daha ömür verse, Kuran ve hadisten süzülen bu
ölçüleri bize gösteren Risale-i Nur’u okumaya, anlatmaya,
yorumlamaya devam edeceğim.’” ifadelerini kullandı.
İsmail Mutlu’nun yazdığını ‘Fethullah Gülen ve Risale-i Nur’ isimli
kitabı hatırlatan Yıldırım, “2011 yılında yayınlanan ve 300 küsur
sayfalık bu kitapta Hocaefendi’nin kitaplarında Risale-i Nur’a
yaptığı atıfları göstermeye çalışmıştır. Hocaefendi Risale-i Nur’u
her zaman önemli bir kaynak olarak değerlendirmiş, ona atıfta
bulunarak ondan nakiller yapmıştır. Hemen hiçbir sohbeti olmaz ki
Üstad’dan nakillerde bulunmasın. Ona bazen Hz. Pir der, bazen Pir’i
Mugan der, bazen beyin mimarımız der. ‘Risale-i nuru devre dışı
bırakmıştır, sıradanlaştırmıştır’ şeklinde bir iddia kesinlikle
doğru değildir.” dedi.
Hocaefendi ve Hizmet Hareketi’nin dış güçlere çalıştığı yönündeki
ithamları değerlendiren Yıldırım, “Hocaefendi’nin hizmeti öteden
beri şunu prensip edinmiştir; Hizmet’i herhangi bir şahsa, akıma,
partiye bağlı kılmak istememiştir. Bu Kur’an, iman hizmetinin
herhangi bir yerin güdümünde olmaksızın kendi ölçüleri içinde
müstakil olmasını istemiş, buna önem vermiştir. Dolayısıyla
memleket içindeki odaklara karşı bile bağımsız olmayı arzu
etmiştir.” diye konuştu.
Yıldırım, ithamlara da şöyle cevap verdi: “Hizmet bağımsız olunca
bir takım kimseler bundan rahatsız oluyor. Hizmet’i kendilerine
göre bir şekilde kullanmak ondan yararlanmak isteyenler var. Fakat
bütün bunlara rağmen Hizmet bağımsızlığını korudu. Boyun
eğdiremeyince Hzimet’e karşı bir takım tavırlar almaya kalkışanlar
oldu. Onun için Hizmet’i yıpratma cihetine gidenler oldu. Bunun
öteden beri devam ettiğini biliyoruz. Hizmet’le ilgili bir takım
fişlemeler bir takım olumsuz tavırlar son bir iki senede ortaya
çıkmış değil. Hizmet bunu bilmesine rağmen dillendirmiyordu.”
‘HOCAEFENDİ AMERİKA’YA GİDİNCE İSLAM İMAJI YÜZ MİSLİ DEĞİŞTİ’
Hocaefendi’nin neden Amerika’da olduğunu yönelik soru ve
eleştirilere de Yıldırım, Allah’ın taktiri icabı gitti ve şimdi
orada kalıyor. Hikmeti ilahiye yönünden düşünecek olursak, oraya
gitmesinde de fayda olduğunu görüyoruz. Hizmet belli bir seviyeye
geldikten sonra Takdir-i ilahı onun Amerika’ya gitmesini istedi.
Onun gitmesiyle Batı’da, Amerika’da hizmetlerin çok genişlediğini
görüyoruz. Açılan okullar binleri geçti. Ben burada bir şahitliği
dile getirmek istiyorum. Amerika’da Hartford Saminary adlı 160
yılık bir üniversite var. Oranın tanınmış üniversitelerinden
biridir. The Muslim World adlı bir dergi de çıkarmaktadır. O
derginin editörlüğünü yapan aslen Filistinli İbrahim Abu-Rabi adlı
bir profesör vardı. Abu-Rabi 1999 yılında Said Nursi hakkında bir
özel sayı çıkardı. 2005 yılında da Hocaefendi hakkında bir özel
sayı çıkardı. İbrahim Abu-Rabi 2010 yılında karşılaştığımda o şöyle
demişti: ‘Hocaefendi Amerika’ya geldikten sonra Amerika’daki İslam
imajı ve İslami hizmetler yüz misli değişti.’”
CİHAN
Yorumlar