'Erdoğan karşıtlığı çılgınlık düzeyine ulaştı'
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, İsviçre'de düzenlenen gösteride Cumhurbaşkanı Erdoğan'a yönelik suikast pankartı açılmasına ilişkin “Türkiye'ye yönelik husumet ve Erdoğan karşıtı paranoya gerçekten bu kadar da çılgınlık düzeyine mi ulaştı?" ifadesini kullandı.
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, İsviçre'de 25 Mart'ta
düzenlenen gösteride Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a yönelik
suikast pankartı açılması hakkında “Türkiye'ye yönelik husumet ve
Erdoğan karşıtı paranoya gerçekten bu kadar da çılgınlık düzeyine
mi ulaştı?" ifadesini kullandı.
"Avrupa Türkiye'yi ötekisi olarak mı görüyor?"
Kalın, Daily Sabah gazetesi için kaleme aldığı "Avrupa, Türkiye'yi
'ötekisi' olarak mı görüyor?" başlıklı makalesinde, İsviçre
hükümetinin 25 Mart'ta Bern'de açıkça terör yanlısı olan bir
gösteri yapılmasına izin vererek son dönemde Avrupa'da giderek
büyüyen Türkiye-karşıtı koroya katıldığını belirtti.
Söz konusu gösteride yasa dışı PKK terör örgütü mensuplarının
yalnızca 16 Nisan halk oylamasında “hayır" oyu verilmesini savunan
bir gösteri yapmakla kalmadığını, aynı zamanda terör propagandası
yapan posterler açtığını hatırlatan Kalın, posterlerden birinde
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın kafasına silah doğrultulmuş
bir resminin ve "Erdoğan'ı öldür!" ifadesinin yer aldığına dikkati
çekti.
“Ne zamandan beri bir Avrupa ülkesinde bir cumhurbaşkanını öldürme
çağrısı normal karşılanır oldu?" sorunu soran Kalın, “Türkiye'ye
yönelik husumet ve Erdoğan karşıtı paranoya gerçekten bu kadar da
çılgınlık düzeyine mi ulaştı?" ifadelerini kullandı.
İsviçre otoritelerinin gösteriyi önce “barışçıl bir protesto" diye
savunduklarını, ancak Türkiye'den gelen sert tepki sonrası İsviçre
büyükelçisinin çağrılmasının ardından soruşturma başlatmaya karar
verdiklerini belirten Kalın, meseleyi yakından takip edeceklerini
ekledi. Ancak daha büyük sorunun hala ortada olduğu ifade eden
Kalın, “Her şeyden önce Avrupa demokrasileri, nasıl olur da
teröristlerin ülkelerinin göbeğinde faaliyet göstermesine izin
verirler? Kim yasa dışı bir terörist örgütün etkinliklerini ifade
ve toplantı özgürlüğü diye savunabilir? Seçilmiş bir
cumhurbaşkanına doğrultulmuş bir silah, Avrupa değerlerine tehdit
değil midir?" diye yazdı.
Bazı Avrupalı siyasilerin 16 Nisan halk oylamasını saplantı haline
getirmiş gibi göründüklerine ve "hayır" kampanyalarını açıkça
desteklediklerine işaret eden Kalın, "NATO üyesi ve AB adayı bir
ülkede önemli bir anayasa değişikliliği hakkında hiçbir fikirleri
yok. Kendilerinin değil, Türk halkının karar vereceği bir konuda
tavır alıyorlar. Türk siyasileri Türkiye'nin iç siyasetini
Avrupa'ya getirmekle suçlarken, kendileri Türkiye'deki bir siyasi
tartışmada taraf tutuyorlar. Türk kökenli bazı siyasiler,
pozisyonlarını kullanarak 'hayır' kampanyası yürütüyor. Avrupa'nın
bazı resmi basın kuruluşları, 'hayır' kampanyasına destek vermek
için ön yargılı ve tek taraflı programlar yayınlıyor. Neden?
Gerçekten Türkiye'yi ya da buradaki başka bir şeyi
önemsediklerinden mi?" ifadelerini kullandı.
Kalın makalesine şöyle devam etti:
"Avrupalılar gerçekten Türkiye'yi önemseselerdi 15 Temmuz darbe girişiminden sonra kesin ve net bir duruş sergilerlerdi. FETÖ mensuplarına ve halihazırda birçoğu Avrupa'da faaliyet gösteren PKK teröristlerine karşı Türkiye'nin yanında dururlardı. Sözde bağlılık göstermeyi bırakıp, Türkiye'yi teröre karşı verdiği mücadelede somut eylem ve sağlam bir dayanışma ile desteklerlerdi. Terör örgütü PKK'nın Suriye Kolları PYD ve YPG'ye eğitim, istihbarat ve silah sağlamak yerine Fırat Kalkanı Harekatı ile Türkiye'nin Suriye'de DEAŞ'a karşı verdiği mücadeleye gerçekten destek verirlerdi."
Kalın, "Daha da ötesi yeni fasıllar açarak Türkiye'nin AB'ye katılma sürecini ilerletmek için ciddi çaba gösterir ve böylece müzakerelerin başladığı 2005'den bu yana Türkiye-AB ilişkilerini güçlendirirlerdi. (Ufak bir hatırlatma: Son 12 yılda 36 fasıldan sadece biri, açılıp kapandı. AB'nin Türkiye ile ilişkilerine resmiyet kazandırmak istediği düzen bu mudur?) Bunların yanı sıra AB, Suriyeli sığınmacılar için mali yardımda bulunma ve Türkiye-AB sığınmacı anlaşmasının bir parçası olarak Türkiye'yi Schengen vize sistemine dahil etme konusunda verdiği sözleri de tutmakta da başarılı olmadı." ifadelerine yer verdi.
Kritik sorunun Avrupa'nın Türkiye'yi kaybetmekten ne kazanacağı olduğuna işaret eden Kalın, "Bazı popülist, aşırı sağcı ve ırkçı gruplar, Türkiye'yi saf dışı etmekte kısa vadeli kazançlar görebilir. Böyle bir politikanın güçlü bir NATO müttefikiyle ilişkiler, bölgesel güvenlik ve Avrupa'da yaşayan milyonlarca Türk'ün entegrasyonu ve toplumsal uyumu için uzun vadeli sonuçlarını gerçekten göz önüne alıyorlar mı? Bu politikanın geniş Müslüman dünyasına gönderdiği mesaj üzerine düşünüp taşınıyorlar mı ya da bunu önemsiyorlar mı?" diye yazdı.
"Maalesef cumhurbaşkanı ve Türkiye'yi kendi iç sorunlarının yansıması olan uzaktaki ve hayali düşman sıfatıyla ötekileştiriyorlar. Aynaya bakarak kendi iç yansımalarını görmemek için 'Türkiye sorusunu' gündeme getiriyorlar. Hem kendilerini iyi hissetmek hem de yabancı düşmanlığı, işsizlik, eşitsizlik, toplum içi şiddet, bencillik, ırkçılık, cinsiyet ayrımcılığı, sınıf çatışması, çok kültürlülük ve Avrupa'nın genel olarak zayıflaması gibi gerçek sorunlardan kaçmak için kafalarında 'barbarlar' diye nitelendirdikleri çarpık Türk imajını kullanıyor."
Türkiye'yi düşman bir 'öteki'ye dönüştürmek, Avrupa'daki aşırı sağcı ırkçılara ve siyasi fırsatçılara kısa vadede çıkar sağlayabilir. Ancak bu, ne Avrupa'nın kendi sorunlarını çözer ne de gelecek için siyasi ve ahlaki bir yol haritası sağlar. Erdoğan'ı canavarlaştırmak, dikkatleri Avrupa'nın karşı karşıya olduğu daha derin sorunlardan başka tarafa çekmek için kullanılabilir ancak ciddi, mantıklı bir yaklaşım olamaz. Bu, bir yandan Türkiye ile Avrupa bir yandan da İslami ve Batılı toplumlar arasındaki ilişkileri zaten zehirleyen güvensizliği daha da derinleştirir."
Avrupa'nın geleceğini ve dünyadaki yerini önemseyen önde gelen Avrupalı siyasi liderlerin bu çarpışma rotasını (anlaşmazlık durumu) reddetmesi gerektiğine işaret eden Kalın, makalesine şöyle son verdi:
"Türkiye ve Avrupa arasında güven, karşılıklı çıkar, eşitlik ve saygıya dayanan bir ilişki muhtemel ve zorunludur. Böyle bir ilişkinin işlemesi için yeterince sosyal, siyasi ve ekonomik çıkar bulunmaktadır. Fakat Avrupalılar, aralarında teröristlerin de bulunduğu Türkiye karşıtı grup ve bireylerin her gün Türkiye'ye saldırmak için Avrupa topraklarını sıçrama tahtası olarak kullanmalarına izin verirken Türkiye'de demokrasinin gelişmesinde hak iddia edemez."
Yorumlar