Eğitim-Bir-Sen: Huzur ve kardeşlik ortamını Batı medeniyeti getiremedi
Eğitim-Bir-Sen Genel Başkan Vekili Ahmet Özer, dünyada insan merkezli, her bakımdan yüksek bir medeniyet kurmuş, bütün çabasını ise insanlığın iki cihan saadeti için oraya koyan bir medeniyetin müntesipleri olduklarını ifade etti.
Eğitim-Bir-Sen Genel Başkan Vekili Ahmet Özer, dünyada insan
merkezli, her bakımdan yüksek bir medeniyet kurmuş, bütün çabasını
ise insanlığın iki cihan saadeti için oraya koyan bir medeniyetin
müntesipleri olduklarını ifade etti.
Özer, 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü nedeniyle yaptığı yazılı
açıklamada, Batı medeniyetinin insanlığın tamamı bir yana, Batı
toplumunu da topyekûn mutluluğa taşıyamadığını dile getirdi.
Özer, şöyle dedi: “Batı’da temel insan hakları yadsınmış, can
emniyeti, mal emniyeti, ırz-namus emniyeti, nesil emniyeti ayaklar
altına alınmıştır. Gidilen yolun çıkmaz sokak olduğunun farkına
varan Batı aydını, insana doğru yönelen ama güçlü bir enerjiden
yoksun yeni bir yaklaşımı meydana çıkarmış, kimi hakların
standardını oluşturmaya ve hayata geçirmeye çalışmıştır. Bugün Batı
medeniyetinin insan hakları bağlamında bize yönelttiği standartlar
vaktiyle dünyaya ecdadımızın öğrettiği standartların
kırıntılarıdır. Batı medeniyetinin insan hakları standardı, aynı
zamanda bir çifte standart örneğinin tezahürüdür. Çünkü Batı
dünyası, insan hakları havariliğini sadece kendi halkı için
sergilemekte, söz konusu Müslüman halklar olunca kılını
kıpırdamamayı vazife saymaktadır.“
“EN UCUZ KAN MÜSLÜMAN KANI”
“Bugün dünyada en ucuz kanın Müslüman kanı olması bunun
işaretidir.” diye devam eden Özer, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Batının emperyalist yaklaşımları nedeniyle, Müslüman halklar
arasına nifak tohumları atmasının doğal sonucu olarak ortaya çıkan
trajedi, Birleşmiş Milletler ve insan hakları kuruluşlarının
umurunda bile olmamaktadır. Dünyanın pek çok yerinde Müslüman
halklar zulüm altında inlemekte, canı, malı, ırz-namusu ayaklar
altına alınmakta; Batı kendi çıkarları için dünyayı adeta ateşe
vermektedir. Geçmişte Bosna’da yaşanan vahşete seyirci kalınması;
Batı’nın yüzkaralığı için yeter de artar bile. Bugün Suriye’deki
katliamlar, Mısır’daki alçak darbe, Irak’ta, Filistin’de,
Afganistan’da, Doğu Türkistan’da, Arakan’da ve daha pek çok halkı
Müslüman ya da Müslüman halkların yaşadığı ülkede patlayan
bombalar, Guantanamo gibi insan onurunun hiçe sayıldığı işkence
merkezlerinin varlığı ve akan kanlar ‘İnsan Hakları’nın sadece
lafının edildiği bir dünyayı resmetmektedir.”
“BM ADALETSİZLİK YAPISIDIR”
Birleşmiş Milletler’in (BM) adaletsizlik üzerine kurulmuş bir yapı
olduğunu öne süren Ahmet Özer, “Beş daimi üyenin bulunuşu, her
birinin veto hakkına sahip oluşu, bu adaletsiz yapının Müslümanlar
lehine çalışmayacağını göstermektedir. Çünkü Batı, olaylara insan
temelli değil inanç merkezli yaklaşmaktadır. Müslüman ülkelerdeki
Batı tezgâhlı oluşturulmuş yapılar, rejimler, krallar, diktatörler,
Batının günah galerisi arasındadır. İslam ülkelerinin bir araya
gelerek kendi meselelerini kendilerinin halletmesine imkân
sağlayacak her türlü yolun tıkanması ise zulmün ve zorbalığın
devamına olanak sağlamaktadır.
Ülkemizde batılılaşma süreciyle birlikte temel insan hakları
bağlamında en büyük saldırının inanma ve inandığını yaşama hakkına
yönelmesi bu açıdan bakıldığında tesadüf değildir. Batılılaşma
süreciyle birlikte yaklaşık ikiyüz yıldır inananlar ikinci sınıf
vatandaş muamelesi görmüş, negatif ayrımcılığa tabi tutulmuştur. Bu
hususta en büyük zulüm ise inancı gereği başını örten kadınlara
uygulanmıştır. Başörtülü kadınlar diğer temel haklarından yoksun
bırakılmış, öğrenim görme ve çalışma hakları ellerinden alınmış,
annesi ya da eşi başörtülü olan erkeklerin de çeşitli
ayrımcılıklara tabi tutulmasıyla ayrımcılık sembolleşen başörtüsü
üzerinden hem kadına hem de erkeğe yapılagelmiştir. “ yorumunu
getirdi.
“İNSAN MERKEZLİ BİR SENDİKAYIZ”
Eğitim-Bir-Sen’in, medeniyet köklerine sadık bir teşkilat olarak
kendisini “İnsan merkezli sendika” olarak takdim ettiğini anlatan
Özer, onun için sadece çalışanların ve üyelerinin ‘sendika’
sözcüğünün kapsamı içerisindeki beklentilerini karşılamayı değil,
beslendiği medeniyet değerlerinin de bir gereği olarak insanların
inanma ve inandığını yaşama hakkın mücadelesinin başat konusu
saydığını vurguladı.
Özer, şöyle devam etti: “Bugün ülkemizde inandığı gibi yaşamak
isteyen insanlara yönelik ayrımcı uygulamaların pek çoğunun tarihin
çöp sepetine atılmış olmasının arkasındaki örgütlü gücün, altındaki
imzanın ve akıtılan terin Eğitim-Bir-Sen olması, “insan merkezli
sendikacılığın” tezahürüdür. Kamu kurumlarında başörtülü
çalışanların hiçbir ayrımcılığa tabi tutulmadan hizmet üretmelerini
sağlamak için çeşitli eylem ve etkinlikler sonrası başlattığımız
imza kampanyası ve akabinde aylarca süren sivil itaatsizliğimizin
kazanıma dönüşmesi, ülkemizin insan hakları karinesine sağladığımız
olumlu katkı olmuştur. Başörtülü bir milletvekilinin TBMM’den zorla
çıkarıldığı ve başörtülü oluşundan ötürü itibarsızlaştırıldığı
günlerden başörtülü milletvekillerinin özgürce yasama
faaliyetlerine katıldığı günlere gelişte azim karalılık ve ilkesel
duruş vardır. Bu ilkesel duruş ve kararlı mücadele üniversitelerde
başörtüsü ile öğrenim gören kızların artık bütün enerjilerini
okumaya, araştırmaya, gelişmeye harcamalarının da yolunu açmıştır.
Ülkemizde kadınları kategorize eden anlayışların artık geride
kalması, kadına yönelik şiddet ve ahlaki yozlaşmayı da içerisine
alçak şekilde devam etmeli, toplum geleceğe güvenle
bakmalıdır.”
“SALİH MİRZABEYOĞLU YENİDEN YARGILANMALI”
Özer, ‘çözüm süreci’ diye adlandırılan ötekilerin
berikileştirilmesi süreci için; devletin milletinden milletin
devletine geçişle taçlandırılması, insanı merkeze yaklaşımlar
devletin mekanizmasının her tarafına sirayet etmesi ve bu ülkede
bir daha ortaçağ karanlığını andıran darbe ortamları yaşatmaması
temennisini dile getirdi.
İnandığı gibi yaşamak isteyen insanlara yönelik en ağır
saldırıların gerçekleştirildiği, insan hakları ihlallerinin adeta
zirveye çıktığı meş’um 28 Şubat günleri dâhil, antidemokratik
zeminlerde inancını yaşamasından dolayı hakları gasp edilenlerin
haklarının bir kısmının verilip helallik istenmesi gibi bir durum
söz konusu olduğuna da dikkat çeken Özer, “İnsanlarımız başörtülü
olmalarından ve inandığını yaşamalarından ötürü ne kaybetmişlerse
tamamının tazmin edilmesi ve devletçe özür dilenerek iadesinin
yerine getirilmesi gerekmektedir. Hükümetin bu konuda attığı
adımları önemsiyor ve mağduriyetlerin giderilmesi noktasında
devamını bekliyoruz.
Darbe dönemlerinin zifiri karanlığında derdest edilerek, adaletin
omuzlardaki yıldızlarla ölçüldüğü ortamlarda, emir komuta zinciri
altında yargılanan ve bugün hala hapishanelerde çile dolduran başta
Salih Mirzabeyoğlu olmak üzere, adaletin tecellisi için bütün
düşünce mahkûmlarının adil mahkemelerde yeniden yargılanmasını
talep ediyoruz. Bu duygu ve düşüncelerle insan hakkı ihlalinin
olmadığı bir dünya dileğiyle diyoruz.” diyerek açıklamasını
tamamladı.
CİHAN
Yorumlar