Bediüzzaman'ın talebesi: Dershaneleri kapatmak ilim yuvasını yok etmektir
Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri'nin hizmetinde bulunmuş, hayattaki talebelerinden Mustafa Ramazanoğlu, dershanelerin kapatılmasını öngören tasarıyı değerlendirdi.
Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri'nin hizmetinde bulunmuş,
hayattaki talebelerinden Mustafa Ramazanoğlu, dershanelerin
kapatılmasını öngören tasarıyı değerlendirdi. Adana'da ilk Nur
dershanesini açan Ramazanoğlu, “Orada hem dünyevi hem de uhrevi
ilimler öğretiliyor. İnsanın ikisine de ihtiyacı var. Dershaneleri
kapatmak ilim yuvasını yok etmek demektir.” dedi.
1921 yılında Kahramanmaraş’ta doğan Ramazanoğlu, ‘Allah’ demenin
bile yasak olduğu bir devirde, Risale-i Nur'ları kendine meslek
edinerek Bediüzzaman Hazretleri'nin hizmetinde bulunmuş, Üstad'ın
şehirdeki ilk ve tek talebesi olma özeliğiyle dikkat çekiyor.
İlerlemiş yaşına aldırış etmeden Bediüzzaman ve Risale-i Nurlar'dan
aldığı feyizle çevresindekilere ışık saçmaya devam eden
Ramazanoğlu, bir dönem MİT tarafından ‘anarşist Nurcu’ diye de
'fişlenmiş.' 63 yıl önce Üstad'la ilk karşılaşmasını heyecan dolu
cümlelerle anlatan Ramazanoğlu, Demokrat Parti'nin yeni iktidara
geldiği 1950 yılında Üstad'ın, Necip Fazıl Kısakürek'in çıkardığı
Büyük Doğu Mecmuası'nda yayımlanan, 'Saçlarım adedince başlarım
olsa, her gün biri kesilse, Hakikat-i Kur'an'iyeye feda olan bu
baş, size eğilmeyecektir.' sözlerinden etkilenerek Nur talebesi
olmaya karar vermiş.
Üstad'la tanışmak için hemen yola koyulan Ramazanoğlu, önce Büyük
Doğu'nun İstanbul Cağaloğlu'ndaki merkezine gider. Gazetede çalışan
Malatyalı Ahmet Ramazan isimli birinden, Bediüzzaman'ın
Emirdağ’daki adresini alır ve Mehmet Çalışkan’ın bakkal dükkanına
doğru yola çıkar. Sora sora kendisine verilen adresi bulan
Ramazanoğlu, Emirdağ’da yaşananları ise şöyle anlatıyor: “Gittim.
Mehmet ağabeyi buldum. Hocaefendi'yi ziyaret edeceğimi, beni yanına
götürmesini istedim. Bana dedi ki 'Bugün Üstad çok hasta, hiç
kimseyi ziyaretçi getirme, kabul etmeyeceğim' dedi. götüremem.
Götürürsün-götürmezsin, derken çok ısrar ettim. 'İncitmem ben, bir
elini öper çıkarım' dedim. Nihayetinde ‘ben bir sorayım’ dedi.
Üstada söylemiş, Üstad da ‘derhal o misafirimi getir’ demiş. Yanına
vardım, elini öptüm. Bana ‘bugün çok hastayım hiç kimseyi ziyaretçi
kabul etmeyecektim. Fakat ismini söyleyince içime büyük bir sevgi
doğdu, derhal getir dedim’ dedi.” Sohbet esnasında içinden geçen
soruya Üstad'ın cevap verdiğini söyleyen Ramazanoğlu, “Konuşurken o
anda belinde tabancası vardı, onu gördüm. İçimden kendi kendime
dedim ki, ‘hocada silahlı olur muymuş’, Üstad hemen onun cevabını
verdi. Bana dönerek ‘daha eski partinin çok münafıkları var. Nefsi
müdafaa, meşrudur. Onun için ben, silahsız durmam.” dedi. İçimden
geçen sualin, cevabını verdi.” dedi.
“BENİ TALEBELİĞE KABUL ETTİ”
Üstad'la bir süre sohbet ettikten sonra talebeliğe kabul edildiğini
aktaran Ramazanoğlu, bana 'Seni talebem olarak kabul ettim, oğlum'
dedi. Orada talebelerinden Ceylan ağabey çamaşırını yıkıyordu. Bana
dedi ki ‘benim hizmetim, herkese nasip olmaz, su dökte yıkasın’
dedi. İbriği kaptığım gibi su dökmeye başladım. O yıkadı. Bu
vesileyle uzun bir müddet yanında kaldım.” Üstad'la aralarında
geçen sohbetin bir bölümünü gülerek anlatan Ramazanoğlu, “Bu arada
bizim Hafız Ali Efendi vardı, Maraş Müftüsü. Türkiye çapında bir
alim. Üstad'a dedim ki, bizim müftü efendiye selamınızı söyleyeyim
mi? ‘Ben hocalara dargınım.’ dedi. Benim sertliğime bak sen,
‘hocalara dargınım’ deyince, 'bizim müftü efendi senin bildiğin
hocalardan değil' dedim. Benim sert ve cahilce sözüme güldü, ‘madem
hüsnü zannın var, selam söyle’ dedi. Elini öptüm, duasını aldım,
yanından ayrıldım. O gün bu gündür Risale-i Nur hizmetinde devam
ediyorum.”
TELGRAF YÜZÜNDEN HAPSE ATILDI
Risale-i Nurlara ve Müslümanlara yapılan hücumları gazete, dergi,
telgraf ve mektup yoluyla her fırsatta savunan Ramazanoğlu, müdafaa
yazıları sebebiyle 24 defa mahkemeye sevk edilmiş, 8 defa
tutuklanmasına rağmen, bizzat kendisinin yaptığı savunmalarla her
seferinde mahkemelerden beraat etmiş. 1963 yılında İsmet İnönü
Meclis'e, Nurcuların Türkiye sınırları dışına sürülmesi, müebbet
hapislik ve idam cezası gibi akıl almaz ağır cezaları öngören bir
kanun teklifiyle gelir. Tasarı komisyondan geçer ve Meclis'te
görüşülür. Ağır cezalar içeren bu girişimi haber alan Ramazanoğlu,
tasarının durdurulması amacıyla hemen dönemin Adalet Bakanı Sedat
Çumralıya '5 bin kişi adına Nur talebesi Mustafa Ramazanoğlu'
imzalı bir telgraf çeker. Telgrafta şu ifadeler yer alır: “Risale-i
Nurlar aleyhine şedit kanunlar çıkartacağınızı gazetelerden
öğrenmiş bulunmaktayım. Şimdiye kadar Kuran hakikatlerinin neşrine
set çekmeye matuf bütün planlar tatbik imkanı elde edememişlerdir.
Risale-i Nurlar'da Kur'an-ı Azîmüşşânın bir mucize-i maneviyesi
olduğuna göre, bu hareketin akim kalacaktır. Milyonlarca başların
feda olduğu Kuran hakikatlerine biz dahi, başımızı feda etmeye
hazırız. Millete zarar edersiniz. Bu sakat teşebbüsünüzden,
vazgeçmenizi tavsiye derim.” kanun meclisten geri çekilir ama
Ramazanoğlu Ankara’ya çektiği telgraf nedeniyle hapse atılır.
“BABAM KUR'AN OKUTMAKTAN MAHKÛM OLDU”
Hastalık nedeniyle 1,5 yaşında gözlerini kaybeden Mustafa
Ramazanoğlu’nun babası Hafız Halil İbrahim Ramazanoğlu, henüz 8
yaşındayken Kuran’ı hatmeder. 59 yıl hatimle teravih kıldıran baba
Ramazanoğlu, vaktinin büyük bir kısmını camide çocuklara Kur'an
öğretmekle geçirir. Ancak ‘Çocuklara Kur'an öğretiyor’ diye ihbar
edilerek suçüstü yakalanan İbrahim efendi, tutuklanarak bir ay
hapsedilir. ‘Bedava çok hapis yattım’ diyerek geçmişte yaşanan
zulümleri anlatan Mustafa Ramazanoğlu, babasının başından geçenleri
şöyle özetliyor: “Babam Kuran öğretiyor diye hapis yattı. Mahkeme
bir ay hüküm verdi. Öyle dönemler yaşadık. Allah'ın lütfü ile çok
hocalar hapse girdi ama yine de hizmetlerine devam etti. Ama çok
şükür bu günümüzden memnunuz.”
“HİZMET İÇİN MARAŞ’A GERİ GELDİK”
Maraş’ta bakırcılık sanatını öğrenen Ramazanoğlu, 19 Aralık 1960
tarihinde o zamanın Milli Birlik Komitesi'nin çıkardığı bir
kanunla, valiler ve kaymakamlara tanınan yetki sonucu memleketinden
Adana’ya sürgün edilir ve orada ilk Risale-i Nur dershanesini
Abdullah Yeğen ile birlikte açar. Ramazanoğlu Adana’da 16 ay
kaldıktan sonra tekrar memleketine tekrar döner. Ramazanoğlu o
dönemi ise şöyle anlatıyor: “Halk Partililerin ihbarıyla ya
hapsolacaktık ya da Maraş'ın dışında bir yere gidecektik. Bizde,
Adana’yı seçtik. Orada, 16 ay kaldık. Hiç Risale-i Nur dershanesi
açılmamış. Dershane açmayı planladık. Paramızda, yetmiyordu. Bin
liraya, bir gece kondu kiraladık. Abdullah Yeğen abiyle, o bin
lirayı da Hatay’dan istedik. Böylece Adana’da ilk dershaneyi açmış
olduk. Bu arada, Adana’da çeltik fabrikası satın aldım. İşler
yolunda gitti. Adana’dan hiçbir yere ayrılmak istemedik. Ama
memleketime dönmem, hizmetleri orada sürdürmem gerektiği söylendi.
Bunun üzerine çeltik fabrikasını, değerinden bir miktar aşağıya
satarak, hizmet için memleketime yeniden döndüm.”
“DERSHANELER İLİM YUVASI”
Dershanelerin kapatılmasını öngören tasarıyı da değerlendiren
Ramazanoğlu, “Dershaneler ilim yuvası. Dershaneleri kapatmayı
düşünmek bile en büyük bir hatadır. Ben hiçbir siyasi partiye, üye
değilim. Ama baştakiler, bu konuda iyi düşünmeli. Orada hem
dünyevi, hem de uhrevi ilimler öğretiliyor. İnsanın ikisine de,
ihtiyacı var. Dershaneleri kapatmak, ilim yuvasını yok etmek
demektir.” diye tepki gösterdi.
CİHAN
Yorumlar