Başkent’teki antikacıların siyasetten uzak sıra dışı öyküsü

Ankara’da antika eşya tamircileri siyasi atmosferden uzak, otantik mekanlarda sıra dışı bir mesleği icra ediyor.

Google Haberlere Abone ol
Başkent’teki antikacıların siyasetten uzak sıra dışı öyküsü

Ankara’da antika eşya tamircileri siyasi atmosferden uzak, otantik mekanlarda sıra dışı bir mesleği icra ediyor. “Antika işi bitmez” diyen Gökhan usta, hurda olarak kendisine gelen radyolar için, “Öyle bir cilalıyorum ki müşteriler bile kendi eşyasını tanıyamıyor” diyor.

‘Başkent Ankara’ diye başlayan bütün haberler, siyasi gerilim hikayeleri ile devam eder. Meclis’ten, bakanlıklardan, Başbakanlık’tan biraz uzaklaşıp Ankara Kalesi’ne doğru yol aldığınızda Samanpazarı çıkıyor karşınıza. Sokak aralarına daldığınızda otantik mekanlar karşılıyor sizi. Dükkanların vitrinindeki eşyalar neredeyse asırlık. Radyolar, gramofonlar, plaklar, televizyonlar iğneden ipliğe ne ararsanız var bu antikacılarda.

Gökhan Kaya da o sokakta antika eşya tamiri ile uğraşan 20 antikacıdan biri. 37 yaşında ve 20 yıldır bu işle uğraşıyor. Babasının yanında öğrenmiş bu mesleği. Sabah 9’da açıyor dükkanı. İki katlı bir mekanı var. Pek hijyenik görünmese de bir tarih yatıyor burada. Yaklaşık bir asırlık koltuklar, radyolar, gramofonlar hepsi yeni görünümüne kavuşmak için sıra bekliyor. Gökhan usta ceketini çıkardıktan sonra bir çay söylüyor kendisine. Çayını yudumlarken tozlu radyosundan türkü sesleri yükselmeye başlıyor. Önceki gün hangi eşya yarım kaldıysa ondan başlıyor işe. Önce zımpara yapılıyor sonra cilalama. Hurda olarak gelen asırlık eşyalar, Gökhan ustanın elinde adeta ışıl ışıl parlıyor. Pek kazandırmasa da ustanın anlattıklarına göre antikaya ilgisi olmayan bu işi yapamaz.

Gökhan usta mesleğe Kadıköy’de başladığını anlatıyor. 1990 yıllarında Samanpazarı’ndaki antikacılarla tanıştıklarını söyleyen Kaya, “Babam profesyonel bir cilacıydı. Ankara’da Ekrem Torun Atölyesi’nde çalışıyordu. Ben işe sabah 9’da geliyorum. 10’da işe başlıyoruz yavaş yavaş. Mobilyaların kazınması yapılıyor, zımparası yapılıyor. Cilaya hazır vaziyete getirilmesi için uğraşılıyor. Bazen iki üç saat dolaşıyoruz eşya alıp satmak amacıyla. Akşam da 8 civarında bırakıyoruz işi” ifadelerini kullanıyor.

Mesleği sevmenin önemine işaret eden Gökhan Kaya, “Bu iş insanın ruhunu yansıtıyor. İnsanın içinde acayip bir duygu. Bu işin içine girdiğin zaman meslek değiştirmek istesen bile seviyor. Sevdiğin için bu olay farklı bir olay.” diye konuşuyor.

Yaptığı işin emek gerektirdiğini anlatan Gökhan usta şöyle devam ediyor: “Emek var bu işin içinde. Teknoloji sana üç beş dakikada işi teslim ediyor fakat elle yapılan işçilik daha farklı. Daha önceden yapılan işçiliklerde bir sene iki sene önceden sipariş alınıyormuş. Eski antikalar, ağacın kuruması bekleniyor. Ağaç kesiliyor. Bir sene sonra sipariş yerine getiriliyor. Radyo koleksiyoncuları var. Gramofoncular var. Antika camiasının çoğu gelir bize. Evde de bu tür eşyalarım var. Eski radyoları çok severim. Lambalı bir sistem var. Bugünkü teknolojiden daha üstün diyebilirim.”

Sözlerine “Antika işi bitmez” diyerek devam eden usta, “Belli kişiler tarafından takdir edildikçe o iş devamlı yükselir. Bazı yapılan ürünler geçmişteki ürünleri yansıtıyor. Yeni çıkan mobilyalar bile bazen bakıyoruz geçmişe yolculuk oluyor.” şeklinde konuşuyor.

Mesleğin yıpratıcı olduğunu da sözlerine ekleyen Gökhan Kaya, maddi karşılığını sorduğumuzda, “Az ama bu iş benim için para ile ölçülemeyecek kadar farklı” diye sözlerini tamamlıyor. CİHAN

Yorumlar