'Başbakanın isim zikrederek bir kurum batacak-çıkacak diye konuşması suçtur'

CHP Genel Başkan Yardımcısı Faik Öztrak, Başbakan'ın Bankasya'ya yönelik açıklamalarıyla ilgili "Bir finans kuruluşuyla ilgili bir başbakanın durumu kötü şeklinde açıklama yapması, benim bilebildiğim kadarıyla bankacılık yasasına...

Google Haberlere Abone ol
'Başbakanın isim zikrederek bir kurum batacak-çıkacak diye konuşması suçtur'

CHP Genel Başkan Yardımcısı Faik Öztrak, Başbakan'ın Bankasya'ya yönelik açıklamalarıyla ilgili "Bir finans kuruluşuyla ilgili bir başbakanın durumu kötü şeklinde açıklama yapması, benim bilebildiğim kadarıyla bankacılık yasasına aykırıdır. Bir Başbakan, ismi zikrederek bir kurum batacak çıkacak diye konuşuyorsa buna mutlaka Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) el koymalıdır, suçtur." dedi.

    Meclis'te basın toplantısı düzenleyen Öztrak, bu bayramın teröristler tarafından şehit edilen 3 asker ve Gazze'de yaşanılanlar sebebiyle buruk geçtiğini ifade etti. Öztrak, "Gazze Türkiye’deki 12 yıllık statüko ve şimdi de cumhurbaşkanlığı adaylığına soyunan statükonun lideri için ciddi bir samimiyet testine dönüştü. Kürt petrolünün İsrail’e akıtılmasına aracılık eden, bu ticaretten sağlanan petro-dolarların Halk Bankası'na yatırılmasını memnuniyetle karşılayan statüko ve onun lideri sıkılmadan tüm seçim kampanyasını Gazze’de akıtılan masum kanı üzerinden yürütüyor. Bu kadar insani bir mesele, siyasi ikbal için ancak Erdoğan tarafından bu derece istismar edilebilirdi." diye konuştu.

    "Tek kelimeyle yazıklar olsun. Bari madalya senden geri istenmeden iade edebilme cesaretini gösterseydin. bu ülkenin itibarını daha fazla sıfırlamasaydın." diyen Öztrak, diğer taraftan Musul’da 49 konsolosluk görevlisinin rehin alınmasının üzerinden 52 gün geçtiğini, ailelerine kavuşamadıklarını söyledi.

    "DİKTATÖRLÜĞÜNÜ İLAN ETMEK PEŞİNDEDİR"

    Öztrak, şöyle devam etti: "Statükonun adayı, iktidarda kaldığı 12 yıl boyunca her gün biraz daha otoriterleşerek, Türkiye’nin sosyal ve ekonomik dengelerini tehdit eder hale geldi. Kuvvetler ayrılığını, hukukun üstünlüğünü ayak bağı olarak gördü. Bu adayın elinde Türkiye dışarıda yalnızlaştı, içeride ise kimlik ve inanç temelinde kutuplaştı. Şimdi AKP statükosu ve onun lideri Erdoğan, güç ve yetkinin tek elde yoğunlaştığı bize has bir başkanlık sistemiyle, demokrasinin olmazsa olmazı olan denge-fren mekanizmalarını tamamen yok etmek ve diktatörlüğünü ilan etmek peşindedir. Bu yöndeki ihtiraslar artık gizlenememektedir. Bu muhterislerin derdi parlamenter demokrasiyi ve onun gazi meclisini bitirmektir. Türkiye’yi yeni, eski; milleti Türk, Kürt; inancımızı Sünni, Alevi diye ayrıştırarak kendine siyasi ikbal devşirmeye çalışan bu statükoya karşı milletçe bir ve beraber olmalı ve ona hak ettiği cevabı 10 Ağustos’ta vermeliyiz. Çok açık söyleyeyim Meclis'e gelen fezlekeleri cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde milletten saklamak için yapılanları görünce statükonun ve onun adayının bundan ne kadar korktuğu ortaya çıkıyor. Erdoğan sırtına yapışan bu kirli yükle istikrarın ve huzurun önündeki en büyük engeldir. Statükonun lideri Erdoğan hem hukuken, hem de siyaseten mahcur ve mahzurlu durumdadır. Erdoğan’ın muhatap olduğu yolsuzluk iddiaları, Ortadoğu bataklığına saplanan dış politikası, İmralı’nın koltuk değnekliğine her geçen gün artan ihtiyacı, statüko liderinin sağlıklı karar alma yeteneğini ortadan kaldırmıştır. Bu aday milletimizin ali menfaatlerini koruyup, kollama ehliyetini yitirmiştir. Bu adayın mahcur halini konsolosluğumuzu basıp 49 vatandaşımızı kaçıran IŞİD'i ağzına alamamasından gördük, görüyoruz. Son olarak bu statüko liderinin mahcur ve mahzurlu halini 3 askerimizi şehit eden teröristlerin mensubiyetini itiraf edememesinden de gördük. Statükonun lideri askerlerimizi şehit edenlerin PKK'lı olduğunu ağzına bile alamadı. Kendi Genelkurmayını tevil etmeye çalışarak seçim öncesi kamuoyunun tepkisinden kaçınmaya çalışan aciz bir siyasetçi görüntüsü çizdi. İşte bu siyasetçi cumhurbaşkanı olursa kendine eş başkan olarak Abdullah Öcalan’ı getirecek diye boşuna demiyoruz. Böyle birinin cumhurbaşkanlığına çıkması Türkiye’nin istikrarını ve istikbalini yutup, yok edebilir. Erdoğan sırtına yapışmış kirli yükün hesabını vermekten kaçmak için hep daha fazla güce muhtaç olacaktır. Bunun için talip olduğu cumhurbaşkanlığının görev ve yetkileri de kendisine yeterli gelmeyecektir. Erdoğan demokrasinin tüm kurumları ve kurallarını yutacak koca bir kara deliğe dönüşeceğinin işaretlerini şimdiden vermektedir. Bu haliyle Erdoğan, Türkiye’nin sırtında çok ağır bir yüktür. Artık bir dönem onunla aynı yollarda yürüyen arkadaşları da bunu söylemeye başladı. Dengir Mehmet Fırat, İdris Naim Şahin, Ertuğrul Günay gibi isimlerin bugün statüko liderine yönelik tespit ve eleştirileri gerçekten dikkat çekicidir. Şimdi bu eleştirilere kabine içinden mahcup destekler geldiğini de görüyoruz. Başbakan Yardımcısı Sayın Babacan’ın maalesef ileri demokrasi olduk diyecek konumda değiliz cümlesi bu çerçevede önemli bir tespittir. Millete yıllardır ileri demokrasi masalları anlatanlar; masalın mutlu sonla bitmeyeceğini itiraf noktasına geliyorlar."

    "BDDK EL KOYMALIDIR"

    Başbakan'ın Bankasya'ya yönelik açıklamalarının hatırlatılması üzerine Öztrak, "Bir finans kuruluşuyla ilgili bir Başbakan'ın durumu kötü şeklinde açıklama yapması, benim bilebildiğim kadarıyla bankacılık yasasına aykırıdır. Manipülasyon, manikülasyon vardır. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu bu meseleye derhal el koyması lazımdır. Hiç kimsenin kalkıp bir başka kurum hakkında bu batacak deme yetkisi yoktur. Bunu yapacak olan yer bellidir. Batma noktasına geldiğinde hangi tedbirlerin alınacağı bellidir. Kimin bu önlemleri alacağı da bellidir. Bu belirginliğin içinde Başbakan yoktur. Bir Başbakan ismi zikrederek bir kurum batacak çıkacak diye konuşuyorsa buna mutlaka BDDK el koymalıdır, suçtur." değerlendirmesinde bulundu.

    Emniyet güçlerine yönelik operasyon konusunda ise Öztrak, "Cumhurbaşkanı seçimi iki konu üzerinden yürütülüyor. Bir tanesi Gazze, öbürü de 17-25 Aralık’tan sonra ortaya çıkan yapının darbe yapmaya çalıştığı savı. Bunları kullanmak suretiyle cumhurbaşkanı seçimine gidiliyor. Kimse ülkenin nasıl otoriterleştiğinden bahsetmiyor, kimse seçilecek cumhurbaşkanının bu ülkeye istikrar getirmesine ne kadar ihtiyaç olduğundan bahsetmiyor.

Basına yapılanlar hakkında verilen ilanlardakilerin çoğu yanlış. Ekonomide gerçekleştirilenler diye bir reklam verdiler, o reklamda yer alan hususların neredeyse tamamı doğru değil. Bunlar konuşulmuyor. İki tane konu, iki konu üzerinden seçime gidilmeye çalışılıyor. Ama ben milletin gündeminde istikrar olduğunu düşünüyorum, batırıldığı borç tuzağından nasıl çıkarılabileceğini düşünüldüğünü düşünüyorum. Statükonun adayının bu ülkeye istikrar konusunda verebileceği hiçbir şey kalmamıştır. Yaptığı tek şey, getirdiği tek şey istikrarsızlıktır, kavgadır, huzursuzluktur. Dünyanın bu değişen ikliminde bu milletin bu borç yükünden kurtulabilmesi, ülkenin yeniden büyümü ortamına dönebilmesi için ihtiyaç duyduğu son şey kavgadır, istikrarsızlıktır, huzursuzluktur. Esas ihtiyaç duyduğu şey ise huzurdur, kurumların ahenk içinde çalışmasıdır ve ekonominin biran önce düzlüğe çıkarılabilmesi için gerekli reformlara başlanılmasıdır. Ama şuanda dönüp baktığınız zaman bunu söyleyen bakanlara kimse itibar etmemektedir. Öncelik tamamen 17-25 Aralık’ta ortaya çıkan fezlekelerin bir şekilde konuşulmamasını sağlayacak, onun yerine bunların darbe olduğunu gündeme getirebilecek bir takım taktikler izlenmektedir. Siz neden dizin yok gibi saçma sapan bir gerekçeyle komisyonu kurduktan sonra komisyona gelen fezlekeleri geriye gönderiyorsunuz, neyi saklıyorsunuz, kimin için saklıyorsunuz? Bu soruyu herkesin kendine sorması lazım. Bu saklananların ortaya çıkması halinde de ülkede yaşanacak istikrarsızlığın ne olacağını konusunu da herkesin kendine sorması lazım." şeklinde konuştu. CİHAN

Yorumlar