Afrin'e operasyonun etkileri neler olur, uzmanlar ne diyor? - DOSYA

Türkiye, güney sınırları için güvenlik meselesi olarak gördüğü Afrin'deki terör varlığını ortadan kaldırmak istiyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, uzun zamandır buradaki terörün varlığını ortadan kaldırma kararlılığını gösteren açıklamalarda bulunuyordu. Son olarak TSK, sınırı geçmeden Afrin'deki terörist mevzilerini vurmaya başlamıştı. Ancak büyük bir operasyonun ise an meselesi olduğu yine Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın açıklamalarından anlaşılıyor. Uzmanlar Afrin'e muhtemel bir operasyonun bölgeyi nasıl etkileyeceği konusunu farklı açılardan değerlendiriyor.

Google Haberlere Abone ol
Afrin'e operasyonun etkileri neler olur, uzmanlar ne diyor? - DOSYA

Sonhaberler | Haber Merkezi

Suriye'de 2011 yılından başlayan savaşın ikinci yılında kuzeydeki varlığını kullanarak bölgeyi işgal etmeye başlayan terör örgütü PKK'nın kurmaya çalıştığı koridorun ayaklarından birini oluşturan Afrin'e yönelik Türkiye'nin somut adımlar atması an meselesi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bölgeye yönelik operasyonlar konusunda kesin konuşurken, muhtemel operasyonların her an başlaması bekleniyor. Türkiye'nin Afrin'e muhtemel bir operasyonunun nasıl etki yapacağı konusu ise tartışılıyor. Uzmanlar, terör koridoru hayallerinin ortadan kaldırılması açısından operasyonunun hayati önem taşıdığını belirtiyor. İşte uzmanlara göre Afrin'e muhtemel bir operasyonun etkileri: 

BURHANETTİN DURAN / SETA :

SETA Genel Koordinatörü Burhanettin Duran TRT1 ekranlarında yayınlanan Enine Boyuna programında ABD’nin YPG politikası ve olası Afrin operasyonunun bölgeye etkileri hakkında değerlendirmede bulundu. Önceden Türkiye’nin DEAŞ’a karşı YPG’ye destek verdiği için ABD ile ihtilafı olduğunu dile getiren Duran, bu ihtilafın ABD’nin YPG’yi devletleştirme çabalarıyla birlikte yeni bir aşamaya geçtiğini söyledi. Suriye’de aslında yeni bir çatışma alanına geçildiğini belirten Duran, Türkiye’nin Afrin’e yapacağı operasyonun Suriye’nin kuzeyindeki denklemi değiştirebileceğini ifade etti.

VEYSEL KURT / FİKRİYAT:

Cumhurbaşkanı Erdoğan Afrin’e yönelik operasyonunun yakın bir zamanda gerçekleşeceğini açık bir şekilde dile getirdi. Bu operasyonu Fırat Kalkanı harekatının devamı olarak tanımladı ve sınırlarımız dahilinde teröre karşı verilen mücadelenin sınır ötesinde de devam edeceğini açıkladı. Böylece Türkiye için DEAŞ ile YPG/ PKK arasında Türkiye’nin güvenliği açısından bir fark olmadığını bir kez daha deklare etmiş oldu. İki gündür de Türkiye’den Afrin’deki YPG mevzilerine top atışları yapıldı.

Afrin, 2012 yazında Suriye ordusunun çekilmesi ile YPG’nin kontrolüne girdi.2014 yılının başında da PYD’nin özerklik ilan ettiği üç sözde kantonlardan biri oldu. Irak sınırından Akdeniz’e kadar bir terör koridoru oluşturmaya çalışan PYD için Fırat’ın batısında yer alması dolayısıyla oldukça stratejik bir bölge. Fırat Kalkanı harekâtı bu koridoru böldüyse de buradaki YPG tehdidi varlığını devam ettirdi.

Suriye’nin mevcut haritasına bakıldığında Afrin’in Batısında Fırat Kalkanı bölgesi, doğusunda Hatay, Kuzeyinde Kilis, güneyinde Muhaliflerin kontrolündeki İdlib ve Halep’teki Esed güçleri ile çevrelendiği görülmektedir.

Hem bu durum hem de Türkiye’nin Rusya ile Astana sürecinde mutabakata varması Afrin’den kaynaklanan tehdidin kontrol altında tutulduğu ve dolayısıyla bir operasyona gerek kalmadığı yorumları yapıldı. Ancak ABD’nin YPG’yi merkeze alan Suriye stratejisi bu örgütün olduğu yerde bir tehdit durumuna taşıdı.

Bilindiği üzere ABD’nin YPG ile ilişkisi verdiği destekle sınırlı değil. Başka bir deyişle ABD YPG’ye yalnızca silah desteği vermekle kalmıyor, bir süredir bu örgütü bir orduya dönüştürmeye yönelik adımlar atıyor. Özellikle DEAŞ’ın Rakka’dan çıkarılmasından sonra ABD’nin YPG’ye desteğinin kesilmesi beklenmekteydi; çünkü bu örgüte verdiği desteğin sebebi ortadan kalkmıştı. Bu noktada Trump’ın Cumhurbaşkanı Erdoğan’a “artık destek vermeyeceğiz” sözünü de hatırlatmak gerek.

ABD desteği kesmek bir yana bu örgütü başka bir aşamaya taşıyacak adımlar atıyor. Bir süredir SDF’nin “Kuzey Ordusu”na dönüştürülmesinden söz edildiği biliniyor. Türkiye’nin Afrin operasyonu konuşulurken bugün ABD’den SDF’nin içinden otuz bin kişilik bir Sınır Muhafız Birliği oluşturulacağı açıklaması geldi. Bu birliğin de Türkiye ve Irak sınırına yerleştirilmesi bekleniyor. Başka bir deyişle ABD’nin özel olarak eğittiği YPG militanları Türkiye sınırına yerleşecek.

Terörün sınır geçişkenliği dikkate alındığında bu durumun Türkiye açısından kabul edilmesi mümkün değil. PKK terörünün on yıllardır etkinliğini devam ettirebilmesinin en önemli dayanaklarından birisi Irak-Türkiye sınırını rahat bir şekilde kullanmasıydı. 2014 yılından itibaren Suriye’nin PKK için yeni bir merkez olduğu da artık sır değil ve bugün YPG’nin elinde bir çok bölge ülkesinin elinde olmayan silahlar var.

Dün medyaya düşen bazı haberlere göre ABD YPG’ye MANPAD vermiş. Esed’in yıkılması gerektiğini dile getirdiği dönemde muhaliflerin en çok ihtiyaç duyduğu silahlardan bir olan bu silahı vermediğini, başka ülkelerinde vermesinin önüne geçtiğini hatırlatmakta yarar var. Dahası Afrin’e bir operasyon düzenlenmesi durumunda MANPAD’larin kullanılmasını da onaylamış.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Afrin operasyonunu dile getirmesinden kısa bir süre sonra ABD’den gelen açıklama bu operasyonda yeni bir denklem mahiyetinde. ABD bu açıklama ile bir yandan YPG’ye desteğini kesmeyeceği ve Suriye’nin geleceğini etkileyecek bir konuma taşıyacağına işaret ediyor. Öte yandan YPG’yi meşrulaştırmaya yönelik adımlar atacağını gösteriyor.

Kısacası YPG tehlikesi ABD eliyle gittikçe büyüyor. Bu durum Türkiye’nin yeni bir operasyon gerçekleştirmesini zorunlu kılarken ABD ile daha fazla karşı karşıya gelebileceğine işaret ediyor.

FAHRETTİN ALTUN / SETA:

SETA İstanbul Genel Koordinatörü Fahrettin Altun TRT 1 ekranlarında yayınlanan Enine Boyuna programında Afrin’e yapılacak operasyon hakkında değerlendirmede bulundu. Suriye’de Halep ve İdlib’e doğru rejim kaynaklı bir hareketlilik olduğunu belirten Altun, bu hareketliliğin amacının Türkiye’nin Afrin planını kuşatmak olduğunu ifade etti. Son gelişmelerle birlikte Türkiye’nin Afrin’e müdahalesinin kaçınılmaz olduğunu dile getiren Altun, Afrin’e yapılacak harekâttan sonra Fırat’ın batısında PKK’nın karşılığının kalmayacağını söyledi.

ENES BAYRAKLI / FİKRİYAT:

Suriye’nin kuzeyinde bazı müttefiklerimiz tarafından, Türkiye’nin bütün uyarılarına ve itirazlarına rağmen adım adım bir PKK terör devleti kuruluyor. Türkiye bu bölgeye yönelik yapmayı planladığı müdahaleyi orduya sızmış FETÖ’cülerin sabotajları ve engellemeleri yüzünden sürekli ertelemek zorunda kaldı. Neticede Fırat Kalkanı operasyonu 15 Temmuz darbesi sonrasında FETÖ’cülerin büyük oranda tasfiyesi ve pasifize edilmesi ile mümkün hale geldi. Acil bir müdahale şeklinde gelişen Fırat Kalkanı operasyonu ile Türkiye, Cerablus – El Bab ekseninde bir bölgeyi kontrolüne alarak terör koridorunun Afrin ile birleşmesine izin vermedi.

Buna rağmen Türkiye’nin bütün hedeflerine ulaştığını iddia etmek çok zor. Zira asıl hedef Suriye’nin kuzeyinde geniş bir coğrafyada hakimiyet kurmuş olan PKK’yı bu bölgeden tamamen tasfiye etmek. Buna rağmen Fırat Kalkanı operasyonunun asıl hedeflerinden olan Münbiç, Tel Rıfat ,Tel Abyad gibi Arap nüfus ağırlıklı bölgeler Amerika ve Rusya’nın araya girmesiyle PKK’nın elinde kaldı. Bütün bunlara ek olarak, yine Amerikan desteği ile PKK Arap nüfusun çoğunlukta olduğu Rakka gibi bölgeleri işgal etmekle kalmadı, zengin petrol kaynaklarının bulunduğu Deyrazor bölgesine kadar uzandı. Bugün Suriye’nin neredeyse üçte biri PKK tarafından kontrol edilmektedir.

PKK bu bölgede bütün kurumlarıyla bir terör devletini inşa etmek yolunda hızlı adımlarla ilerliyor. Kontrolü altında tuttuğu bölgelerde halkı zehirli ideolojisi ile indoktrine ederken, zorla silah altına aldığı genç nüfus, topladığı vergiler ve müttefiklerimizden aldığı silah yardımları ile daha önce hayal edemeyeceği büyüklükte bir terör ordusu kuruyor.

PKK’nın tarihine baktığımız zaman üç dönemde insan, silah ve mali kaynaklar açısından büyük sıçrama yaptığı bilinmektedir. Bunlardan ilki, Körfez Savaşı sürecinde Irak’ın kuzeyinde Bağdat’ın hakimiyetini kaybetmesi, ikincisi yine Irak’ın işgali sonrasında Irak’ta ortaya çıkan iç savaş ve sonuncusu da Suriye iç savaşı nedeniyle Suriye’de ortaya çıkan kaos sonucunda olmuştur.

Fakat Suriye iç savaşını diğer dönemlerden ayıran temel fark, PKK’nın ilk defa bu kadar geniş bir coğrafyada bu kadar büyük bir nüfusu kontrol altına alması olmuştur. Dolayısıyla dağdaki terörist Suriye’de şehire inmiş ve geçmişten beri hayalini kurduğu ve Türkiye’de hendeklere gömülen terör devleti kurma hayalini hayata geçirme fırsatını bulmuştur. Bu çerçevede bölgede diğer etnik unsurlara yönelik temizlik yapmış, muhalif Kürtleri ise bölgeden sürmüştür. Baas Partisi’nin Kürt versiyonu olan PKK, otoriter bir tek parti rejimini, demokratik özerklik vb. cilalı sloganların arkasına sığınarak bölgeye silah zoruyla dayatmıştır.

PKK Suriye’de kazandığı savaş tecrübesini, yeni militanları ve silahları ise Türkiye içindeki terör saldırılarında kullandığı izahtan varestedir. Bundan dolayı Suriye’nin kuzeyindeki PKK varlığı, bugün Türkiye’nin milli güvenliğine, birliğine ve bütünlüğüne yönelik bir numaralı tehdit haline gelmiştir.

Türkiye’nin bırakalım Suriye’de PKK hakim olsun, ya da doğrudan Afrin’e, Münbiç’e Tel Abyad’a girmeyelim, bu bölgeleri sadece abluka altına alalım deme lüksü yoktur. Zira artık bıçak kemiğe dayanmış durumdadır. Bu konuda uluslararası konjonktürü ortaya çıkan her fırsatı değerlendirmek, konjonktür müsait olmadığı durumlarda ise uluslararası konjonktürü sonuna kadar zorlamak gerekmektedir. Afrin operasyonu konusunda bazı aktörlerin müphem bir tavır takındığı, bazılarının ise direndiği ortadadır. Türkiye’nin son dönemde attığı adımlar, işte bu çerçevede anlam kazanmaktadır.

Afrin kontrol altına alındıktan sonra ise ortaya çıkan her yeni fırsat değerlendirilerek, öncelikle Münbiç, Tel Abyad gibi Arap nüfusun yoğun olduğu bölgeler olmak üzere tedricen PKK’nın Suriye’nin kuzeyindeki hakimiyetine son verilmelidir. Bunun çok uzun soluklu bir mücadele olduğunu ve önümüzdeki on yıllarda bizi meşgul edeceğini bilerek kendimizi hazırlamamız gerektiği ise izahtan varestedir.

UFUK ULUTAŞ / AKŞAM:

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın son açıklamalarıyla birlikte Afrin operasyonunun yeni bir aşamasına geçmek üzere olduğumuzu söyleyebiliriz. Aslında uzun bir süredir bir Afrin operasyonu zaten yürütülüyordu. Operasyonun ilk aşamasında Türk askeri İdlib’e girip Afrin’in güney kısmında gözlem noktaları oluşturdu. Bu hem İdlib hem de Afrin operasyonlarının kesişme noktasıydı. Bir taraftan İdlib’deki çatışmasızlığın gözetlenmesi diğer taraftan ise stratejik noktalarda konuşlanma suretiyle Afrin’in güneyinin mühürlenmesi amaçlanıyordu. Eğer Afrin’in güneyi mühürlenmeseydi PKK’lılar İdlib’e giren Türk askerine şimdiye kadar saldırırlardı. An itibarıyla Afrin Türkiye toprakları- ki buralarda güvenlik duvarı inşa edilmişti- ve İdlib’deki Türk varlığıyla kıskaca alınmış durumda. Afrin, Esed rejimiyle ilişkisi üzerinden maişetini idame ettiriyor. Rusya ise az sayıdaki askeri varlığıyla güvenlik garantisi veriyor.

Operasyonun ilk aşaması bir çevreleme stratejisi üzerine kurulmuştu ve bu büyük oranda başarıldı. Şimdi ise başlaması muhtemel olan ikinci aşama ve bu aşamada hedef Afrin’deki PKK varlığının doğrudan hedef alınması. Afrin’in geleceğine dair önümüzde iki ana senaryo var.

Birincisi çevreleme aşamasını tamamlayan Türk ordusunun top atışları ve sınıra yakın bölgelerden yaptığı hava saldırılarının ardından Afrin’e girmesi. Bu kökten çözüm seçeneği. Bu PKK ile mücadelede en etkin seçenek olur fakat önünde ciddi meydan okumalar da var. Afrin topografik olarak Fırat Kalkanı bölgesinden farklı; daha dağlık bir bölge. Afrin Ovası’na İdlib üzerinden stratejik bir üstünlükle atışlar yapılabilir ama askeri hareketlilikte ciddi kısıtlar söz konusu. Rusya’nın pozisyonu da hâlâ bir muamma. Rus askerleri PKK’ya kalkan olma konusunda ne kadar ısrar ederler, bu tamamen ikili görüşmelere bağlı.

İkincisi üç tarafı çevrelenmiş olan Afrin’in uzun süreli ve yoğun top atışlarına tabi tutulması suretiyle zayıflatılması. Türk uçakları sınırı geçmeden de kısıtlı hava saldırıları düzenleyebilirler. Bu da aşındırma seçeneği. Aşındırma sonucunda Mare’nin batısından Fırat Kalkanı güçleriyle başlatılacak bir operasyonla İdlib-Halep bağlantısının kurulması. PKK’nın fırsatçılıkla ele geçirdiği bu bölgeler PKK’nın yumuşak karnı. Bu seçenek de yine Rusya ile ve İran’ın kontrolündeki Nubbul ve Zehra’ya teğet geçmeyi gerektirdiği için İran’la birtakım görüşmeleri de gerektirebilir.

Hezimetin kaçınılmaz olduğunu anladığı an PKK’nın çalacağı ilk kapı da rejimin kapısı olur. Daha önceki örneklerde gördüğümüz gibi Afrin’in rejim kontrolüne bırakılması bu yolla gündeme gelebilir.

Afrin’de PKK’nın kendi imkanlarıyla direnme şansı yok, Türkiye kafasındaki stratejiyi sahaya yansıttığı müddetçe Afrin’i PKK’ya dar eder. Türkiye Suriye’de diyaloğu öncelese de kendi milli güvenliği için müstakil adım atmaktan da geri durmayacaktır. Fırat Kalkanı Harekatı buna en iyi örnektir.

METE YARAR / AKŞAM: 

Sayın Cumhurbaşkanı Afrin ile ilgili olarak artık zaman zikretmeye başladı . Son konuşmasında ; Ordu kurduklarını sandıkları çapulcuları bir haftayı bulmaz, nasıl darmadağın edeceğimizi görecekler , Münbiç için ise Verilen sözler tutulmazsa kendi göbeğimizi kendimiz keseceğiz ifadesini kullandı.

Bu konuşmayı bir geri sayım olarak mı yoksa bir gözdağı olarak mı alalım diye soran çok kişi oldu. Açıkcası geri sayım Fırat Kalkan’ı ile zaten başlamıştı. PYD ye yönelik olarak yapılan askeri operasyonlar bir iş planı çerçevesinde zaten yürütülüyordu. 

Burada sorun olan Suriye içindeki diğer güçlerin ikna edilme süreçleriydi. Bu süreçler uzadıkça Afrin’den vazgeçilmiş gibi bir algı oluştu. Ama işin aslı öyle değildi. Öncelikle kantonlar arasındaki bağın kesilmesi için uğraşıldı, ardından Fırat Kalkan’ı bölgesi ikame edilmeye çalışıldı. Türkiye’ye yakın olan ÖSO mensubu sayısı bir plan dahilinde artırılmaya çalışıldı. Afrin önce üç taraftan kuşatma altına alındı. Ardından İdlip operasyonu ile kuşatmanın son halkası tamamlandı. 

Yeni birlikler bölgeye gönderilerek sınır güvenliği artırıldı. Topçu atışları ile operasyon öncesi mevzilerin yumuşatılması işlemine başlandı. En son olarak da Rusya’nın bölgedeki askerlerinin çekilmesi beklendi. 

Tabiki PYD de de bu zamanı kendi lehine kullanmak için oldukça yoğun çalışmaya başladı. Rakka operasyonu ardından bölgeye militan ve ağır silah sevketti. Yer altına inerek hazırlık atışlarından korunacakları sığınaklar kazmaya başladılar. 

Maalesef bütün süreçler çift taraflı işler ve hazırlıklar yapılır. Türkiye elinden geldiğince bu süreci akıllıca kullandı. Şimdi sürecin nasıl işleyeceğini hep beraber göreceğiz. 

Bir sabah yüze yakın hedef vurulduğunda artık geri sayımda bitmiş olacak. 

Bu yazıyı hazırlarken Çukurca bölgesindeki askerlerimize sınır ötesinden gelişmiş bir anti-tank füzesi ile PKK terör örgütü tarafından saldırı düzenlendi. Maalesef şehit ve yaralılarımız var. 

Bu yaşananlar sınır ötesininin neden öte olmadığını bir kez daha bize gösterdi. Sınır güvenliği için bu terör örgütün sınırdan kazınması gerekiyor. 

Allah operasyon sahasındaki herkesin yar ve yardımcısı olsun.

NAGEHAN ALÇI / HABERTÜRK:

Suriye yine kaynıyor. Esad rejiminin saldırıları nedeniyle karışan İdlib bir yanda, hemen yanındaki Afrin’den Türkiye’ye yönelen YPG tehdidi diğer yanda. Cumhurbaşkanı Erdoğan Afrin operasyonu için yeşil ışık yaktı. Peki ne olacak? Afrin YPG’den arındırılsa sorun çözülecek mi? Cerablus’un doğusundaki PYD-YPG varlığı meselesi nasıl hallolacak? Olmazsa Türkiye ne yapacak? Bu soruların cevabını Rusya’nın tutumu belirleyecek.

Neden Rusya’nın tutumu belirleyecek? Çünkü Suriye’deki en güçlü aktör o. ABD dışarıdan müdahil olsa da Moskova Suriye’ye ayak bastıktan sonra bütün dengeler değişti. Ve Rusya Suriye’de ABD’den çok daha sinsi, çok daha kapalı bir politika izliyor. ABD gibi açıkça YPG’yi desteklemiyor. Bir yandan Türkiye ile iyi ilişki içinde, diğer yandan PYD’yi yörüngesinde tutuyor, ofislerini barındırıyor.

Suriye haritasını gözümüzün önüne getirelim. O harita ülkenin iki temel güç arasında paylaşıldığını gösteriyor: Rejim ve PYD. Başta İdlib olmak üzere muhaliflerin varlık gösterdiği yerler mevcut ama bunlar çok parçalı ve bir mutlakiyet elde etme olasılıkları yok. DEAŞ yok olmak üzere, El Nusra benzeri yapılar can çekişiyor.

Cumartesi akşamı Habertürk TV’de katıldığım “Enine Boyuna” programında Prof. Dr. Fuat Keyman Rusya ve ABD’nin PYD’yi özellikle bölgedeki “seküler kimliği” nedeniyle cihatçı gruplara karşı desteklediğini söylüyordu. Bu tespit Fırat Kalkanı ve Rakka operasyonu öncesine kadar doğruydu ancak bugün Suriye’deki iki gücün ikisi de seküler. Esad da, PYD de. Dolayısıyla sormamız gereken temel soru şu olmalı: Rusya, Suriye’nin kuzeyinde PYD-YPG varlığını mı yoksa Esad’ı mı tercih eder?

Moskova’nın PYD-YPG’yi desteklemesinin en önemli sebeplerinden biri bu gücü ABD’ye kaptırmamak. ABD ise YPG’yi hem cihatçı gruplara hem de Rusya-İran-Esad hattına karşı arkalıyor. Dolayısıyla Rusya, YPG’yi ABD’nin yörüngesinden uzak tutmak ister ama Suriye’nin kuzeyinde Esad’ın hâkimiyetini kendi kontrolündeki İran ve Esad’ı dengelemek için güçlendirilen PYD’ye yeğ tutacaktır.

O nedenle şu aşamada Türkiye için tablo çok zor görünse de Afrin operasyonu başarılı olur, YPG Cerablus’un doğusuna sıkışırsa Moskova PYD’yi “satabilir”. Tabii bu durum Türkiye açısından çok ferahlatıcı olsa da aynı zamanda Esad ile birlikte yaşamanın yollarını yeniden bulmak demek...

DOĞU PERİNÇEK / AYDINLIK:

Türkiye-Amerika Savaşının en kritik dönemine giriyoruz. Şu ana kadar savaş, Türkiye ile ABD’nin piyonları arasındaydı. Gündeme giren Afrin Harekâtı neler getirecek göreceğiz. Herkesin çok iyi hesap yapması gerekiyor. Herkes derken, Türkiye başta elbette. Bizimle aynı cephede bulunan Rusya, İran, Irak ve Suriye de süreci kuşkusuz çok iyi değerlendirmek durumundalar.

...

Türkiye’nin Afrin Harekâtını mümkün olduğu kadar az kayıp vererek ve olabilecek en büyük başarıyla sonuçlandırması için en etkin siyaset, Suriye ile işbirliğidir.

Afrin Harekâtında Suriye ile işbirliği, yalnız Suriye ile işbirliği değildir. Türkiye, Beşar Esad yönetimiyle birlikte hareket ettiği zaman, yanına yalnız Suriye’yi almayacak,

Birincisi, İran, Rusya ve Irak ile işbirliğini de sağlamlaştıracak.

İkincisi, Almanya ve Fransa’nın daha olumlu tavırlara yönelmesini sağlayacak.

Üçüncüsü, ABD emperyalizminin yayılmacılığına karşı mevzilenen bütün dünya devletlerinin, en önemlisi Çin’in güvenini kazanacak.

Dördüncüsü, Türkiye’nin bölge ve dünya ölçeğinde yanına çektiği kuvvet karşısında ABD’yi daha kararsız ve etkisiz konumlara itecek.

Türkiye ve Suriye’nin bölücü ve yobaz terörünü temizlemeleri, uluslararası haklarıdır.

Afrin, Suriye toprağıdır ve Türkiye’nin bu alanda yapacağı harekâtı, Suriye’ye bildirmesi, hatta Suriye’nin davetini alması, uluslararası hukukun ötesinde komşuluk hukuku açısından da gereklidir. Vatan Partisi, bunu yapar ve çok daha hızlı, çok daha tehlikesiz ve çok daha az kayıpla başarı kazanır. Türkiye Hükümetine ve Ordusuna tavsiyemiz de budur.

Aslında Türkiye’nin yapacağı iş, Suriye’yi bilgilendirmenin ötesindedir. Suriye’de terörün temizlenmesi için birlikte harekât zemini oluşmuştur. Beşar Esad’ın “PYD’yi vatan haini ilan etmesi, altın fırsat değerindedir.

Diyelim ki, AKP yönetimi bu olanağı değerlendirecek devlet aklından yoksundur, hiç olmazsa Suriye’nin bilgilendirilmesi ve eşgüdümün sağlanması gerekir. O zaman Rusya ve İran’ın katkılarının sağlanması da kolaylaşacaktır. Devlet, inatlarla ve saplantılarla yönetilmez, akılla yönetilir. Hele savaş gibi ciddî işlerde, başarının ilk şartı, düşmanı yalnızlaştırmak ve mümkün olan en geniş gücü kazanmaktır.

Afrin Harekâtı, Türkiye ile ABD arasındaki ilişkileri gerecek.

Tayyip Erdoğan yönetimi Suriye siyasetini düzeltmezse, tehlikeli ölçülerde gerer. Suriye ile eşgüdüm, ABD’yi dizginleyen belirleyici eylemdir. O zaman ABD, öfkesini denetim altına almak zorunda kalır. Yok bu yapılmazsa, ABD’ye şiddet uygulaması için alan açılır. Türkiye’nin Suriye’ye dostluk elini uzatmaması, en çok PKK/PYD’yi sevindiriyor.

Türkiye’nin Afrin Harekâtı, aynı zamanda dostları keşfetme, dostlukları sağlamlaştırma harekâtıdır. Fırat Kalkanı Harekâtı’nda da aynı tecrübeleri yaşadık. O zaman Genel Başkan Yardımcımız E. Tüma Soner Polat Komutanımızın değerlendirmelerini hatırlayalım. “Türkiye, Suriye’ye bir karış girsin, siyasetlerini düzeltecek, müttefiklerini keşfedecektir.” Çünkü orası ABD Koridoru. O Koridorda büyük güçlerin karşısına mümkün olan en büyük gücü yığmak zorundasınız.

Şimdi yine aynı durumdayız. Öncelikle Batı Asya ülkeleri herhalde şunu görebilecek kurmaylık yeteneğine sahipler: Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Afrin harekâtı, ASTANA sürecini sağlamlaştıracak, Türkiye’yi dostlarıyla daha da yakınlaştıracak ve özellikle Tayyip Erdoğan yönetimi ile Suriye arasındaki iklimi de yumuşatacaktır. Süreç, kaçınılmaz olarak bunu zorlayacaktır.

Herkesin önünü iyi görerek hareket etmesi beklenir.

Ancak burada şuna buna kabahat bulma tavrı, devlet tavrı değildir. Devlet, sürece aktif olarak müdahale eder, çeşitli güçlerin olumlu tavır geliştirmesine zemin hazırlayan siyasetler üretir ve geliştirir. Vatan Partisi, işte bunu yapıyor ve devlet yönetme yeteneğini ortaya koyuyor.

Afrin Harekâtı, haklıdır, yerindedir.

Afrin Harekâtı, ABD’nin Batı Asya’daki terör faaliyetine karşıdır. Bu açıdan dünya barışı içindir ve insanlık içindir.

Milletçe ve Devletçe birlik halinde Vatan Savaşındayız.

Yüreklerimiz, Vatan Savaşında Mehmetçikle birlikte çarpıyor.

Mehmetçiğin bahtı açık olsun.

Türk Silahlı Kuvvetleri’nden zaferler bekliyoruz.

Vatan Partisi olarak, Vatan Savaşının merkezinde ve ön cephesindeyiz.

MEHMET ACET / YENİŞAFAK:

Geçen ekim ayı başında, biz Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’la birlikte İran’dan dönüş yolunda iken, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin İdlib için Suriye topraklarına yeniden ayak basması, artık an meselesi haline gelmişti bile.

Uçakta bu meseleleri konuşurken Cumhurbaşkanı, “İçeride biz olacağız, dışarıda Rusya” biçiminde bir açıklama yaptı.

Araya girip, “Yani Suriye’ye girilmeyecek mi?  “Biz içeride olacağız, Ruslar dışarıda” sözünü biraz daha açar mısınız?” diye sordum.

Erdoğan, önce “Yok öyle değil” deyip konuyu açmak istedi, “Tabii, bu işin devamında Afrin de var” diye bir cümle sarf etti.

Sonra, önceden detaylarını paylaşması halinde bunun yapılacak operasyona zarar vereceğini düşünerek daha fazlasını söylemekten vazgeçti, “Dur şimdi oraları karıştırmayalım” deyip konuyu kapattı.

Tabii, vakti geldiğinde yeniden açmak üzere…

Cumhurbaşkanı önceki gün, Afrin meselesine bu defa tarih vererek daldı.

“Ordu kurduklarını sandıkları çapulcuları bir haftayı bulmaz nasıl darmadağın edeceğimizi görecekler” dedi.

“Afrin’de teröristler teslim olmazsa orayı başlarına yıkacağız.

Münbiç’te sözler yerine getirilmezse kendi göbeğimizi keseceğiz.

El Bab’a kadar 3 bin DEAŞ’lıyı imha etmiştik. 3 bin teröristi daha imha ederiz” dedi.

Erdoğan, dün partisinin Tokat kongresinde konuyu yeniden bu bağlama getirip şu cümleyi kurdu:

“Önümüzdeki günlerde Fırat Kalkanı ile başladığımız güney sınırlarımızı terör örgütlerinden arındırma operasyonunu Afrin’le devam ettireceğiz”.  Demek ki artık gemiler yakılmış durumda.

Demek ki artık, Türk Silahlı Kuvvetleri için Afrin yolu geri dönülmez bir şekilde açılmış oldu.

Sözün burasında, geçen hafta içinde buluşup üç saat boyunca sohbet ettiğimiz, yenilerde, yani Ağustos ayında emekli olmuş bir Kuvvet Komutanının Suriye bağlamında dile getirdiği birkaç meseleyi sizlerle paylaşmak istiyorum.

Sohbetin Suriye bağlamıyla ilgili küçük bir özet:

-İdlib’in hemen yanında Rusların Hmeymim üssü var. Gelip buraya yerleştiler, S400 sistemini de kurdular ve bu üssü tehdit edecek bir şey görmek istemiyorlar.

-Bu üssü en fazla İdlib’de bulunan Nusra unsurlarının tehdit ettiğini düşünüyorlar. O nedenle bu örgütün buradan uzaklaşmasını istiyorlar.

-Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Fırat’ın doğusunda yer alan Kamışlı, Tel Abyad gibi bölgelere de operasyon yapılabileceğini söylemesini siyasi pozisyonun gösterilmesi bakımından çok önemli ve değerli buluyorum.

(Bu sohbetin en fazla dikkat çekici kısmı, başka bir konuyla ilgili ve başka bir yazı konusu olduğu için o konuyu başka bir yazıya bırakıp Suriye bağlamıyla devam ediyorum.)

Hmeymim üssü deyip geçmeden, bu üs üzerinde biraz daha durmayı gerekli görüyorum.

Şöyle ki:

Bir yılı aşkın süredir sadece askeri kaynaklar değil, diğer güvenlik birimleri ile sağladığımız temaslar sırasında da bu üssün adını bolca duyduk, duyuyoruz.

Fırat Kalkanı deyince bu üsten bahsediliyor, İdlib deyince, Afrin deyince Hmeymim’den söz ediliyor.

Neden mi?

İki nedenden ötürü…

Birincisi; Ruslar, Suriye’deki bütün kazanımlarını sanki bu üs ile özdeşleştirmiş durumdalar,

İkincisi; Türkiye ile Rusya arasında Suriye bağlamında yaklaşık iki yıldır süren işbirliği ortamında bu üssün önemli bir yeri bulunuyor.

Konuyu biraz daha açmamı ister misiniz?

Şöyle diyelim:

İki yıl kadar önce Ankara, Washington’dan ha bire kazık yediğini görüp Suriye politikasında revizyona gitme kararı alınca, Rusların karşısına “Hmeymim üssünün sizin için ne kadar önemli olduğunu biliyoruz” diyerek çıktı.

Ruslar da, “Biz de sizin kuşak projesi konusunda ne kadar hassas olduğunuzu anlayabiliyoruz” demiş oldular. 

Yani yapılan müzakereler sonucunda Ankara, Hmeymim üssünü görmüş oldu, Moskova da Türkiye’nin PKK kuşağına karşı kararlılığını.

Bütün bu anlattıklarımızdan sonra dikkatli okuyucunun aklına Hmeymim üssüne geçtiğimiz günlerde drone ile yapılan saldırı gelmiş olabilir.

O halde bu neyin nesidir diye soranlar için birkaç kelâm daha edelim. 

Hatırlayacaksınız.

Ruslar, önce, Genelkurmay’a ve MİT’e bir mektup göndererek bu saldırıyı yapan İHA’nın Türk Silahlı Kuvvetleri’nin sorumlu olduğu bölgeden kalktığını iddia etmişlerdi.

Bunun üstüne tam da yeni bir kriz mi geliyor diye sormaya başlamışken, imdada Putin ile Erdoğan arasında yapılan telefon görüşmesi yetişti.

Görüşme yapıldı, Putin, “Bu saldırıdan Türkiye’nin sorumlu olmadığını biliyoruz” dedi, ortalık yatıştı.

Peki, bu saldırıyı sahiden kim yapmış olabilirdi?

Ben eşkâli vereyim, kim olduğunu bulmak size kalsın.

Türkiye’nin Rusya ile işbirliği yaparak Suriye’de kazanımlar elde etmesinden kim/kimler rahatsız ise, çareyi bu işbirliğinin sona ermesinde, hatta bu iki ülkenin kapışmasında gören kim/kimler varsa, bu saldırının arkasında da o güç var demektir.

Yeterli oldu mu bilmiyorum.

SAİT ŞAHİN: 

Doğruhaber gazetesi yazarı Sait Şahin de Afrin operasyonunu yazdı. İşte Şahin'in o yazısı: 

Fırat Kalkanı operasyonundan sonra, Türkiye Afrin ve Münbiç'e yönelik operasyon hazırlığında.

Muhtemelen sınırın bu tarafından yapılan top atışlarından sonra sınırın diğer tarafına geçilecek. İçerde olan ÖSO ile bu operasyonu bitirme hedefi var.

Tabi kâğıt üzerinde her şey tamam görülüyor. Ancak Suriye'deki güç dengelerinin tavrı, bu operasyonda etkili olabilir.

Akla ilk gelen ABD. Türkiye daha önce PYD'nin elinde bulunan Fırat'ın doğusuna operasyon yapmak istemişti. Ancak ABD, orada bayraklarını dalgalandırmış ve askerlerine zırhlı araçlarla devriye gezdirmişti.

Yani Türkiye'ye ben buradayım mesajı vermişti. Türkiye de bunun üzerine operasyonları durdurmuştu. Afrin ve Münbiç'te de benzer bir durum yaşanabilir. Ancak ABD'li yetkililerden, buraların ABD'nin operasyon alanında olmadığı yönünde açıklamalar geldi.

Aynı zamanda bu, şu manaya geliyor: ABD, Afrin ve Münbiç'de PYD'yi gözden çıkarmış olacak. Türkiye'de çözüm sürecini bitirmek üzerinden nasıl PKK'yı ve HDP'yi kurban etti ise, orada da PYD'yi kurban etmiş olacak.

ABD, bu gibi örgüt ve yapıları hedef ve çıkarlarına ulaşmak için kurban olarak kullanıyor sadece. ABD, günü geldiğinde Fırat'ın doğusundaki PYD'yi de kurban edecektir. Şu anda onun üzerinden bölgedeki işgalini ve varlığını tahkim ediyor.

Afrin ve Münbiç konusunda Türkiye'nin önündeki ikinci engel ise, Rusya. ABD kadar olmasa da Rusya'nın da PYD ile ilişkileri iyi. Ancak öyle anlaşılıyor ki Türkiye, İdlib karşılığında Rusya'yı Afrin ve Münbiç'e razı etmiş/edecek.

Afrin ve Münbiç'e yönelik operasyonların muhtemel sonuçlarından biri de içeride yaşanabilir. Tıpkı Kobani merkezli yaşandığı gibi. Kobani'ye yönelik saldırı, içeride kara propaganda ile bir ayaklanmaya dönüştürülmek istenmişti ve büyük bir vahşet yaşanmıştı.

Gerçi şu anda şartlar aynı değil. Ayrıca o dönemde sokaklara dökülen kitle, Kobani insani hassasiyetlerini, HDP/PKK'nın nasıl bir vahşetle kendi kirli amaçlarına alet ettiklerini yaşadı ve gördü. Ne şartlar tekrar o kitlenin tekrar sokaklara dökülme cesaretini sergilemesine fırsat verir, ne de o kitle artık HDP/PKK'nın çağrısı ile tekrar sokaklara dökülür.

Ancak Türkiye'nin yine de gözü, ABD'nin Adana konsolosu üzerinde olmalı. Çünkü Adana konsolosunun, bölgede olduğu haberleri geliyor.

Kobani olayları öncesi de ABD konsolosu bölgede cirit atmış, HDP ve PKK'ye yakın kurumlar arasında mekik dokumuştu.

Türkiye PKK ile uğraşırken asıl tehdidi gözden kaçırmamalı. Asıl tehdit ABD'dir. Türkiye ABD'yi tehdit olarak görseydi, Suriye'de işin başından beri doğru bir politika ve tavır belirlerdi ve Suriye'de ABD'nin planlarına hizmet etmezdi.

Türkiye, ABD'ye bu nazarla bakmadığı müddetçe yılanı koynunda beslemeye devam edecektir.

İncirlik ve Türkiye'deki diğer ABD ve NATO üsleri, Türkiye'nin, ABD yılanını beslediği üslerdir. Türkiye, ABD ile mücadeleye içeriden başlamadığı müddetçe de tam manası ile dışarıda başarılı olamaz.   

Yorumlar

ihsan uzatmaya gerek yok bir çıban başından kurtulunmuş olur