36 yılda bitirilmeyen dava için 9 bin 500 TL’lik tazminat kazandılar
12 eylül 2010 Referandumuyla Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuruların önünün açılması, kişisel hukuksuzlukların önüne set çekiyor.
12 eylül 2010 Referandumuyla Anayasa Mahkemesi'ne bireysel
başvuruların önünün açılması, kişisel hukuksuzlukların önüne set
çekiyor. Haklı olduklarına inanmalarına rağmen bunu yerel
mahkemelerde ispatlamayanlar Anayasa Mahkemesi'nin yolunu tutuyor.
Diyarbakır'ın Çınar ilçesinde 1978 yılında aleyhlerine açılan
tespite itiraz davasının aradan geçen on yıllara rağmen
sonuçlanmadığını belirten üç kişi, Anayasa Mahkemesi’ne bireysel
başvuruda bulundu. Yüksek mahkeme, başvurucuların makul sürede
yargılanma haklarının ihlal edildiği yönündeki iddiaların kabul
edilebilir olduğuna, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına
alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine hükmederek
3 başvurucuya 9 bin 500’er TL manevi tazminat ödenmesine karar
verdi.
Ş.E., C.E. ve S.E., Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruda
bulunarak, 1978 tarihinde 3 taşınmaz için Diyarbakır Çınar Kadastro
Mahkemesi’nde aleyhlerine açılan tespite itiraz davasının
hâlihazırda ilk derece mahkemesi önünde derdest olduğunu ve uzun
süren yargılama nedeniyle taşınmazdan yararlanamadıklarını dile
getirdi. Adil yargılanma ve mülkiyet haklarının ihlal edildiğini
ileri süren üç müracaatçı, ihlalin tespitiyle uğradıkları maddi ve
manevi zararın tazminine karar verilmesini talep etti. Yargılamanın
uzamasında herhangi bir kusurlarının olmadığını, muhtelif
nedenlerle keşiflerin tehiri, dosyanın tetkike alınması, usul
işlemlerinde gerekli özenin gösterilmemesi, uzayan yazışmalar ve
beklenen müzekkere cevapları nedeniyle yargılama süresinin
uzadığını belirten E. ailesi, Yargıtay tarafından verilen bozma
kararı sonrasında da yargılamanın daha uzun bir süre
sonuçlandırılamayacağının açık olduğunu hatırlattı. Ayrıca uzun
süren yargılama nedeniyle taşınmazdan yararlanamadıkları gibi
taşınmaz nedeniyle sağlanan gelir desteklerinden de mahrum
kaldıklarını belirten müracaatçılar, Anayasa’nın 35. ve 36.
maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini iddia etti.
ELLİYİ AŞKIN KİŞİYİ GİLENDİRİYOR
Başvuruyla ilgili hazırlanan raporu inceleyen yüksek mahkeme,
başvuruya konu yargılamanın üç adet taşınmazın şahıslar adına
yapılan tespitine itiraz ve hazine adına tescili talebine ilişkin
bir uyuşmazlık olduğu, davanın taraflarında elliyi aşkın kişinin
bulunduğuna dikkat çekti. Yüksek Mahkeme'ce hazırlatılan raporda,
yargılamanın özellikle taşınmazın aynına ilişkin bir ihtilaf olması
nedeniyle, keşif ve bilirkişi incelemesi gibi usul işlemlerini
gerektirmesine bağlı olarak karmaşık bir niteliğe sahip olduğu
belirtildi. Raporda şu ifadelere yer verildi: "Yargılama
sürecindeki gecikme periyotları ayrı ayrı değerlendirildiğinde,
özelikle kadastro mahkemesinde geçen yargılama sürecinde tatbiki
gereken yargılamayı hızlandırıcı niteliğe sahip özel usul
hükümlerine riayet edilmediği ve verilen ara kararların birçoğunda
taraflara usul hükümlerine aykırı şekilde süreler verilerek,
yapılması gereken işlemlerin müracaat yokluğu ve masraf ikmal
edilmemesi gibi nedenlerle yerine getirilmediği, bunun yanı sıra
birçok kez dosyanın tetkike alındığı anlaşılmaktadır."
Yargılamanın konusunun başlangıçta bir adet taşınmaza ilişkin
tespitin iptali ve tescil talebi olduğunun vurgulandığı raporda,
Çınar Kadastro Mahkemesi’nin iki dosyayı da mevcut dosya ile
birleştirmesiyle dava konusu olan taşınmaz sayısının üç olarak
belirlendiği hatırlatıldı. Duruşmaların tehir edilmesi, keşiflerin
uzadığının ve yerine getirilmediğinin taşınmazların havadan
çekilmiş fotoğraflarının onu aşkın celsede sağlanamadığının
kaydedildiği raporda, tebligat ve evrak temini işlemlerinin ikmali
için 5 yıl 8 aylık bir yargılama süresinin geçtiği açıklandı.
Raporda şu görüşe yer verildi: "Verilen iki keşif ara kararının
yerine getirilmemesini takiben 14 Mayıs 2003 tarihinde keşif icra
edildiği, keşfi müteakip on celsenin bilirkişi raporlarının
beklenilmesi, raporlara karşı beyanda bulunmak üzere taraflara süre
verilmesi, dava konusu parsellere ilişkin başka bir yargılama olup
olmadığının tetkiki ve ek rapor alınması işlemleriyle geçtiği,
akabinde davanın orman işletme müdürlüğüne ihbarı, taşınmazların
kuru veya sulu tarım arazisi niteliğinin belirlenmesi ve kıymet
takdir çizelgelerinin temini için ilgili kurumlarla yazışma
yapılması hususunda üç yıl altı aylık bir sürenin geçtiği ve bu
süreçte, birçok celsede taraf vekillerine dosya hakkında beyanda
bulunmak üzere süreler verildiği, taraf vekili mazeretlerinin kabul
olunduğu ve dosyanın muhtelif celselerde tetkike alındığı
görülmektedir."
DAVA 36 YIL SÜRMÜŞ, HAK İHALLİ VAR
Müracaatçıların ihlal iddiasını yerinde bulan yüksek mahkeme, idari
ve yargısal başvuru yollarının tamamının tüketilmiş olduğunu da göz
önünde bulundurarak kararını açıkladı. Başvuruya konu yargılamanın
yaklaşık otuz altı yıl sürdüğüne dikkat çeken Anaya Mahkemesi,
başvurucuların makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiği
yönündeki iddialarının kabul edilebilir olduğuna, Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının
ihlal edildiğine ve başvurucular Ş.E., C.E. ve S.E.'e ayrı ayrı 9
bin 500 TL manevi tazminat ödenmesine hükmetti. CİHAN
Yorumlar