Yargıtay 18. Hukuk Dairesi, Ankara 12. Sulh Hukuk Mahkemesinin
MHP'de olağanüstü kurultay yapılmasına yönelik kararını onamasına
ilişkin gerekçeli kararını tamamladı.
Daire tarafından Ankara 12. Sulh Hukuk Mahkemesine gönderilen
gerekçede, başvuruya yönelik mevzuata yer verildi.
2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu'nun 14. maddesinin 6. fıkrasında
delegelerin beşte birine, olağanüstü büyük kongre talebinde bulunma
hakkı tanındığı belirtilen gerekçede, bu düzenlemenin parti içi
iradenin serbestçe tezahürünü ameli olarak teminat altına
alınmasını amaçladığı anlatıldı.
Gerekçede, bu nedenle yeter sayıda üyenin yönetim kuruluna karşı
açığa vurduğu irade beyanının, hem üyelerin her birini ayrı ayrı,
hem de yönetim kurulunu bağlayıcı nitelikte olduğu vurgulandı.
Parti merkez yönetim organının bu talebi yerine getirmemesi halinde
ne yönde hareket edileceğinin bu kanun maddesinde düzenlenmediği
aktarılan gerekçede, Türk Medeni Kanunu ve Dernekler Kanunu'nun,
Siyasi Partiler Kanunu'na aykırı olmayan hükümlerinin siyasi
partiler için de uygulanabileceğine yönelik düzenlemelere işaret
edildi.
Türk Medeni Kanunu'nda, beşte bir imzaya karşılık olağanüstü
toplantı yapılmaması halinde, üyelerden birinin başvurusu üzerine
sulh hakimi tarafından üç üyenin genel kurulu toplantıya çağırmakla
görevlendirileceğine ilişkin düzenleme bulunduğu anlatılan
gerekçede, şöyle denildi:
"Hüküm emredici niteliktedir. O halde, siyasi partilerde, kanunda
gösterilen yeter sayıdaki üyenin olağanüstü büyük kongre yapılması
talebinin, merkez karar ve yönetim organınca yerine getirilmemesi
halinde, üyelerden birinin başvurusu üzerine, (Gündeminde seçim
bulunsun veya bulunmasın) büyük kongreyi toplantıya çağırmakla üç
üyenin görevlendirilmesine ilişkin kararı verecek yargı organının,
sulh hukuk mahkemesi olduğu görülmektedir. Bu sebeple, işin Anayasa
yargısının görevine girdiği yönündeki savunmaya itibar
edilmemiştir."
Siyasi partiye, Siyasi Partiler Kanunu'nun emredici hükümlerine
aykırılık halinde Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının başvurusu
üzerine Anayasa Mahkemesi tarafından ihtarda bulunulabileceği ifade
edilen gerekçede, şu tespitlere yer verildi:
"Yeter sayıda üyenin, kanun ve tüzük hükümlerine uygun olağanüstü
kongre çağrısının, parti yönetimince yerine getirilmemesinin yol
açtığı tıkanıklık, ancak delegelerin üyelik sıfatlarından
kaynaklanan yasal haklarını kullanmalarıyla giderilebilir. Yargıtay
Cumhuriyet Başsavcılığının bir siyasi parti hakkında 104. maddeye
dayanarak Anayasa Mahkemesine resen ihtar başvurusunda bulunma
görevinin olması, yasanın 121. maddesinin ilk fıkrasında yer alan
Medeni Kanun ve Dernekler Kanunu'na yapılan atıf karşısında, siyasi
partilerin temel öznesi olan üyelerinin, Siyasi Partiler Kanunu ile
Türk Medeni Kanunu'nun kendilerine tanıdığı hakka dayanarak, genel
mahkemelerden hukuki himaye isteğinde bulunmalarına engel değildir.
Aksinin kabulü, siyasi partilerin faaliyetlerinin demokrasi
ilkelerine uygunluğunu arayan Anayasa ilkesiyle bağdaşmayacağı gibi
Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama
hürriyetinin de ihlali anlamına gelir. Bu bakımdan ihtar yolunun
var olması yeter sayıda delegenin olağanüstü büyük kongre talebinin
parti yönetimince yerine getirilmemesi halinde, çağrıda bulunan
üyelerin mahkemeden, Türk Medeni Kanunu'nun 75/2. maddesi gereğince
olağanüstü kongreyi toplantıya çağırmak üzere üç üye
görevlendirilmesi talebinde bulunmalarına engel teşkil
etmemektedir."
Gerekçede ayrıca, Genel Merkez tarafından mahkemeye sunulan Anayasa
Mahkemesi kararlarının da bir siyasi partinin kendiliğinden dağılma
halinin ve buna bağlı olarak hukuki varlığının sona erdiğinin
tespitine ilişkin olduğu, kongrelerle ilgisinin bulunmadığı
kaydedildi.
SÜRE BEKLENMEYEBİLİR
Olağanüstü kongre talebinin yerine getirileceği süreye ilişkin
Siyasi Partiler Kanunu, Dernekler Kanunu ve Türk Medeni Kanunu'nda
düzenleme olmadığı belirtilen gerekçede, ancak bu hususun kanun
seviyesinde bir düzenleyici işleme konu olmasının gerekmediği
bildirildi.
Dernekler Yönetmeliği'nin 13. maddesinin (b) bendinde yer alan
"genel kurul, dernek üyelerinden beşte birinin yazılı isteği
üzerine otuz gün içinde olağanüstü toplanır" şeklindeki
düzenlemenin, siyasi partilerin, her kademedeki olağanüstü
kongreleri için de uyulması gereken norm niteliği taşıdığı
vurgulandı.
Bu sürenin düzenleme amacı taşıdığı belirtilen gerekçede, gereğinin
yapılmamasının olağanüstü kongre çağrısında bulunanlara yargıya
başvurma hakkı verdiği ifade edildi.
Gerekçede, parti yönetiminin, olağanüstü büyük kongreyi
toplamayacağı yönünde bir iradenin önceden ortaya çıkması halinde
bu süre beklenmeksizin de hakimden görevlendirme talebinde
bulunulabileceğinin altı çizildi.
Olağanüstü kongre çağrısının, muhatabına ulaştığında hukuki
sonuçlarını da doğuracağı aktarılan gerekçede, şu değerlendirmelere
yer verildi:
"Parti tüzüğünün 63/3. maddesindeki 'Çağrılabilir' ifadesi, beşte
bir delegenin olağanüstü kongre talebinin genel başkan ve merkez
yönetim kurulunun takdirine bırakıldığı anlamına gelmez. Buradaki
ifade, genel başkan ve merkez yönetim kurulunun lüzum görmesi
halinde olağanüstü kongre toplantısıyla sınırlıdır. Tüzükte yer
alan bu ifadeden, beşte bir delegenin büyük kongre talebinin de
genel başkanın takdirine bağlı tutulduğu anlamının çıkarılması,
yeter sayıdaki delegeye tanınan olağanüstü kongre talebinde bulunma
hakkını işlevsiz hale getirir."
USÜLÜNE UYGUN ÇAĞRI
Parti delegelerinden 531'inin usulüne uygun şekilde olağanüstü
kongre çağrısında bulunduğu belirtilen gerekçede, sayının
delegelerin beşte birini aştığı, bu çerçevede parti yönetiminin,
büyük kongreyi olağanüstü toplantıya çağırması gerektiği ifade
edildi.
Parti yönetiminin, yeter sayıda üyenin çağrı taleplerini işleme
almadığı, merkez yönetim kurulu üyelerinin yaptıkları basına
yansıyan açıklamalarla olağanüstü büyük kurultayın toplanmayacağı
yönünde açık bir irade ortaya koyduğu aktarılan gerekçede, "Bu
tutum, olağanüstü kongre talebinin reddolunduğunu göstermektedir.
Bu halde, istekte bulunan üyelerden her birinin sulh hukuk
hakiminden çağrı kurulu teşkil edilmesini istemelerinde ve yerel
mahkemece de üç kişinin büyük kongreyi toplantıya çağırmakla
görevlendirilmesinde kanuna aykırılık görülmemiştir" denildi.
Bu tür davalarda, sulh hukuk mahkemesinin incelemesinin, biçimsel
olduğu vurgulanan gerekçede, büyük kongre talebinin haklı ve
geçerli sebebe dayanıp dayanmadığının yargısal denetimin dışında
kaldığı, çünkü, partinin bu gibi sorunlarının görüşülüp
konuşulacağı ve müzakere edilip karara bağlanacağı yerin, en
yetkili karar organı büyük kongre olduğu kaydedildi.
Yeter sayıda üyenin, olağanüstü kongre talebine ilişkin toplu irade
beyanının iyi niyetli olup olmadığına ilişkin bir değerlendirme de
yapılamayacağı vurgulanan gerekçede, "Çünkü, kanun, beşte bir
oranına ulaşan üyeye, olağanüstü kongre talep etme hakkı vermiştir.
Bu hakkın, Türk Medeni Kanunu'nun 2'nci maddesinde düzenlenen
'dürüstlük' ilkesine uygun kullanıp kullanmadığının değerlendirmesi
'yerindelikle' ilgili olup, şekli inceleme yapan sulh hukuk
hakiminin yetkisi dışındadır. Bu sebeple bu yöne ilişkin itirazlar
yerinde görülmemiştir" ifadesine yer verildi.
Büyük kongreyi olağanüstü toplantıya çağırmakla görevlendirilen üç
üyenin, "tarafsız" olmadıklarına ilişkin itirazın da yerinde
görülmediği belirtilen gerekçede, görevlendirilenlerin parti üyesi
olduğunun altı çizildi.
Gerekçede, görevlerinin olağanüstü büyük kongreyi toplantıya
çağırmaktan ibaret olduğu ve görevlerinin kongre divanının oluşuna
kadar geçen dönemle sınırlı kaldığı anlatıldı.
Bir davanın, başka bir davaya kısmen veya tamamen bağlı olması
halinde o dava sonuçlanıncaya kadar bekletilebileceği ifade edilen
gerekçede, şöyle denildi:
"Konu, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının incelemesinde olup,
Anayasa Mahkemesine yapılmış bir ihtar başvurusu bulunmamaktadır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının yapacağı inceleme sonucu, böyle
bir başvuruda bulunulup bulunulmayacağı bu aşamada belli değildir.
Esasen Anayasa Mahkemesince Siyasi Partiler Kanunu'nun 104.
maddesine göre verilecek ihtar kararı, yeter sayıda delegenin
mahkemeden çağrı kurulu teşkilini istemeye ilişkin kanundan doğan
haklarını ortadan kaldırmayacaktır. Bekletici sorun yapılabilecek
husus, Siyasi Partiler Kanunu'nundaki bir hükmün, Anayasa'ya
aykırılığının itiraz yoluyla Anayasa Mahkemesinin önüne götürülmüş
olması halidir. Somut davada böyle bir durum söz konusu değildir.
Bu bakımdan, davalı tarafın bekletici mesele yapılmasına ilişkin
talebi yerinde görülmemiştir."
Bu site deneyimlerinizi kişiselleştirmek amacıyla KVKK ve GDPR uyarınca çerez(cookie) kullanmaktadır. Bu konu hakkında detaylı bilgi almak için tıklayın. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.
Yorumlar