"Yahudiler Yakarak Yok Olmuşlar"

Milli Gazete Yazarı Mahmut Toptaş, Filistin topraklarındaki zulüm devam ederken Yahudi tarihinde kısa bir yolculuğa çıkarıyor bizi. İşte o yazı:

Google Haberlere Abone ol
"Yahudiler Yakarak Yok Olmuşlar"

Geçmişin en karanlık zamanlarında meydana gelmiş bazı olayları Allah (C.C.) Mekke insanına duyurmaktadır.

Mekke insanından iman edenler var ki, bu ayetler onları teskin etmektedir.

Yine o Mekke insanından inanmayan, zulmeden, iman edenlere işkence yapan insanlar da var.

Onları da bu sure-i celile tehdit etmektedir.

O günden bugüne kadar Kur’ân-ı Kerim’in bu sure-i celilesi mü’minler tarafından okuna gelmiştir.

İman ederek, amel ederek, moral bularak okuya gelmişlerdir.

Bizim sığınağımız Allah kelamıdır.

Bizim gideceğimiz yer Allah’ın huzuru.

O’nun huzurunda hesap vereceğimize inanıyoruz.

O’nun yarattığı ten ve can ile O’na kulluk yaparak,

O’nun huzuruna yine yarattığı gibi tertemiz bir şekilde varmaya çalışacağız.

Ancak insanları cehenneme göndermek için devletler, dernekler, örgütler, şebekeler oluşturan, vakıflar, kurum ve kuruluşlar oluşturan insanlar da, ta Hz. Adem’in (A.S.) oğlu Kabil’den beri devam edip gelmiştir.

Hak ile Batıl mücadelesi, karanlıkla aydınlığın mücadelesi gibi ard arda devam etmiştir.

Rabbimiz Büruc Süresi’nde, Mekke-i Mükerreme’de işkence gören mü’minleri teselli için geçmişten bir örnek veriyor.

Kendinizi o dönemin Mekke’sinde düşünün veya Mekke şartlarında yaşayan bugünkü Müslümanları düşünün.

Bugün, İslâm’a göre yaşamak istiyorsun, “Hayır, yaşayamazsın,

Ancak ölürsen İslâm’a göre defnedilmene izin verebiliriz” deniliyor.

Onun dışında Kur’ân’ın bütün emir ve yasaklarını yaşama hakkını sana tanımam diyorlar.

Büruc Süresi’nin açıklamasında tefsircilerimizin yazdığına göre Yahudi devleti içerisinde Hz. İsa’nın dinine göre (ki biz o dönemdekilere İslâm dini diyoruz) hayatını yaşamak isteyen insanlara, dinlerinden dönmeleri için baskı uygulayan Yahudi devlet başkanı, baskılardan başarı elde edemeyince, şehrin meydanına büyük çukurlar kazdırıyor, içerisine iyi yanan ağaçlardan atıyor ve büyük alevler meydana getiriyor ve orada Hz. İsa’ya, İncil’e Hz. Musa’ya ve Tevrat’a da iman etmiş insanlar var. Bu inanan insanları yakıyorlar.

Devlet yöneticileri ve Yahudi ileri gelenleri de tahtlarına kurulmuşlar mü’minlerin feryat içerisinde yanışlarını seyretmişlerdir.

Allah (C.C.) bize bunu haber veriyor.

Niye haber veriyor?

Mekke’de işkence gören Ammar’a, Bilal’a, Suheyb’e ve diğer müstaz’af mü’minlere; “Gittiğiniz yol yalnız sizin gittiğiniz yol değildir. Sizden öncekiler de bu çilelere katlandılar ve cenneti buldular. Size zulmeden insanlar geçmişte de vardı. Bunlar da cezalarını buldular” buyuruyor.

Peki, bu insanların suçları neydi?

Yemen’de “Zü Nûvas” diye bilinen bir Yahudi kralının, Necranlı Hıristiyanlardan -ki bunlar saf Müslümanlardı- 20.000 insanı yaktığını tarihçiler bildiriyor.

Kur’ân-ı Kerim, yalnız hendeklerde yakılanları ve uçlarını Rabbim şöyle bildiriyor:

“Hendeklerin sahipleri geberip gitti.

Tutuşmuş ateş(le dolu hendek sahipleri)

O hendeklerin etrafında oturuyorlar.

Mü'minlere yaptıklarına (işkencelerine) bakıyorlar.

Mü'minler, Aziz ve Hamid olan Allah'a iman etmeleri sebebiyle, (kâfirler) intikam alıyorlardı.

O ki göklerin ve yerin mülkü O’na aittir. Allah her şeye şahittir.” (Büruc Süresi, Ayet 85/4-9) diyor.

Bütün suçları, Allah’a iman etmek.

Hatıra şu gelebilir; “Hocam olay olmuş, aradan yıllar geçmiş. Bizim bundan ne çıkarımız var?”

Diyelim ki, şu anda bir Yahudi’nin hatırına şu gelebilir: “Benim ecdadım 1700 sene önce, 1800 sene önce bu olayı gerçekleştirmiş ise benim suçum ne?”

Veya bir mü’min bir Müslüman insan; “ 1700 veya 1800 sene önce işlenmiş bir cinayetin, toplu katliamın şimdiki Yahudilerle veya bizimle ne alakası var?” diyebilir mi? diyemez.

Neden? Şimdi aşağıdaki paragrafı dikkatle okuyun;

“Ele geçirilen her adamın gövdesi delik deşik edilecek. Tutulan her adam kılıçla düşecektir. Çocukları gözleri önünde yere çarpılacak, evleri yağma edilecek, kadınları kirletilecek, ırzlarına tecavüz edilecek. Çocukları tutup kayaya çarpan ne mübarektir.”

Hiçbir ilave ve eksiltme yapmadığım bu cümleler kimin olabilir? Bu cümleler veya bu emirler; hangi akrep yuvasında doğmuş, yılan zehri emerek büyümüş, sırtlanlardan eğitim almış olabilir?

Korkunç̧ İvan mı? Hayır.

Hitler mi? O da değil.

Hindistan’da İngiliz kumaşıyla rekabet eden Hintli ustaların baş parmaklarını kestiren İngiliz başbakanı mı? O da değil.

(Bu kesme olayı için bakınız: Mehmet Akif Ersoy, “Kur’an’dan ayetler ve nesirler” sayfa 226, Yüksel yayınevi 1944 İstanbul.)

Bu ibareler ve cümleler şu anda İstanbul’daki, sinagogda, New York’taki, Londra’daki, Tel Aviv’deki sinagogda okunmakta olan Tevrat’tan parçalardır. Şu anda herhangi bir Tevrat’ın İşaya 13-14, Mezamirler 137-9, Zekeriyya 14-2 bölümünü açsanız bu rakamlara baksanız, bu cümleler eksiksiz ve ilavesiz olarak orada görülecektir.

Veya zalim, gaddar, işgalci Netanyahu’nun, Dışişleri Bakanının, komutanlarının, ABD’nin, AB’nin, İngiltere’nin Gazze’de milyonlarca Müslüman’ın üzerine atılan bombalar, yukardan yere ateş yağdırırken, parçalanan gövdeler yerden göğe doğru savrulmakta.

Şu anda Filistin’de on binlerce Müslüman’ın kanına giren, kolunu kıran, evini yakan, ateşe veren Yahudi ile 1700 yıl önce Necranlı Hıristiyanları yakan Zü Nüvas arasında fark görebiliyor  musunuz?

Sonuç, o gün Yemen’de Müslüman yakan Yahudilerden bir tane bile bulamazsınız.

Ama bugün Yemen’den İşgalcilere füze atan Müslümanlar var.

Mekke’de bugün Ebu Cehil soyundan gelen bir tek kafir insan yok.

Yorumlar