"Uluslararası Medeniyetler Şurası"

- Cumhurbaşkanı Erdoğan: (3) - "Sömürgecilik üzerine kurulan, insanları görünmez zincirlerle köleleştiren sınırsız tüketime dayalı, insanı metalaştıran bir düzenin ilanihaye devam etmesi düşünülemez. Dün sanayileşme adına kurdukları sömürge düzenini bugün demokrasi adına sürdürenlerin yüzlerindeki makyaj dökülüyor ve gerçek yüzleri ortaya çıkıyor" - "Dünyayı insani çizgide tutabilecek yegane güç İslam medeniyetidir. Bu hakikati ne DEAŞ gibi ne El-Kaide gibi ne Boko Haram gibi terör örgütleri ne de kendi toplumlarını inim inim inleten kifayetsiz yöneticilerin zulümleri değiştiremez, mücevher çamura bulanmakla değerinden bir şey kaybetmez" - "İstanbul'a Mimar Sinan'ın eserlerinin teknik ve estetik boyutunu aşacak bir abide kazandırdığımız gün medeniyetimizi yeniden ayağa kaldırdığımız gün olacaktır. İslam coğrafyasında zekatımızı, fitremizi verecek kimse bulamayıp da dünyanın başka neresinde mağdur ve mazlum var diye aramaya başladığımız gün medeniyetimizin yeniden zirveye çıktığı gün olacaktır. Bunu böyle bilelim"

Google Haberlere Abone ol
"Uluslararası Medeniyetler Şurası"

İSTANBUL (AA) - Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Sömürgecilik üzerine kurulan, insanları görünmez zincirlerle köleleştiren sınırsız tüketime dayalı, insanı metalaştıran bir düzenin ilanihaye devam etmesi düşünülemez. Dün sanayileşme adına kurdukları sömürge düzenini bugün demokrasi adına sürdürenlerin yüzlerindeki makyaj dökülüyor ve gerçek yüzleri ortaya çıkıyor." dedi.

Erdoğan, İbn Haldun Üniversitesi (İHÜ) ile Medeniyetler İttifakı Enstitüsü'nün (MEDÜT) Al-Furqan İslami Miras Vakfı iş birliğiyle düzenlediği Uluslararası Medeniyetler Şurası'nın resmi açılış töreninde yaptığı konuşmada, İslam'ın sadece Müslümanlara değil tüm insanlara seslenen bir din olduğunu belirterek, medeniyet tasavvurlarının da Müslümanlarla birlikte diğer inanç sahiplerini de kapsamak zorunda olduğunu söyledi.

Bunun formülünün medeniyet telakkisini şahsiyet, cemiyet, devlet hayatını ihata edecek şekilde geniş tutmaktan geçtiğini aktaran Erdoğan, "İslam'ın ufkunun derinliğini, kendimizden başlayarak tüm insanlığa göstermeyi ise ancak medeniyet davamızı başarıya ulaştırarak gerçekleştirebiliriz." diye konuştu.

İslam medeniyetinin, kimi zaman Arapların, kimi zaman Farisilerin, uzunca bir zaman da Türklerin ön planda olduğu 1400 yıl boyunca dünyaya damgasını vurmuş bir medeniyet olduğunu kaydeden Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Selçuklu ve Osmanlı'nın yönü, istisnalar hariç hep Batı'ya dönük olduğu için Avrupa'nın İslam telakkisi, genellikle bizim ecdadımız üzerinden şekillenmiştir. Öyle ki asırlardır -burası çok önemli- Avrupa'da Türk demek, Müslüman demektir. Bu temas aynı zamanda karşılıklı etkileşimi de beraberinde getirmiştir. Batıdan doğuya, doğudan batıya her türlü fikri ve milli güç ister istemez bizim üzerimizden geçmiştir. Buna Haçlı Seferleri de dahildir. Rönesans'ın temelini oluşturan Doğu toplumlarının ilmi birikiminin Avrupa'ya transferi de dahildir. Coğrafyamız bu vasfını günümüzde de sürdürüyor."

- "Maziden atiye köprü kurmayı başaranlar güne ve geleceğe başka türlü bakarlar"

Önceki gün 14. vefat yıl dönümünde anılan Aliya İzzetbegoviç'in, vefatından bir gün önce kendisine, "Tayyip, siz Evlad-ı Fatihansınız. Buralar size emanet. Onun için bu emaneti koruyun" dediğini aktaran Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Şimdi biz, Mostar'ı nasıl bırakabiliriz? Biz şimdi Dirina'yı nasıl bırakabiliriz? Biz şimdi oradaki Fatih Sultan Mehmet Camisi'ni nasıl bırakabiliriz? Tabii ki oralarda hiçbir zaman bunları eksik bırakmayacağız. Bunlar hep oradaki bizim medeniyetimizin adeta taçlandırılmış eserleridir. Bu medeniyet orada varlık sebebi olarak bu eserleri inşa etmiş, ne zaman? Bakın ta 15. yüzyıldan al zamanımıza kadar. Devlet adamlığının yanı sıra asrımızın en büyük İslam mütefekkirlerinden birisi olan merhum Aliya'nın bu vasiyeti asla sıradan bir nezaket ifadesi değildir. Tarihi yaşadıkları günden ibaret görmeyenler, maziden atiye köprü kurmayı başaranlar güne ve geleceğe başka türlü bakarlar. Merhum Aliya da böyle bakıyordu. Kendisinin Bosna'yı Türkiye'ye emanet etmesi sahip olduğu medeniyet ufkunun bir tezahürüydü. Çünkü Aliya, Müslümanların ancak birlik, beraberlik, dayanışma, kardeşlik içinde olurlarsa medeniyet tasavvurlarını hayata geçirebileceklerini görüyordu, biliyordu. Onun için bugün öncelikle yapmamız gereken İslam dünyasında yaşanan hadiselerin acısıyla yeis içine düşenlerin meseleye çok daha geniş bir perspektiften bakabilmelerini sağlamaktır."

- "Dünyayı insani çizgide tutabilecek yegane güç İslam medeniyetidir"

İbn Haldun'a göre devletlerin ve medeniyetlerin tıpkı insanlar gibi ömürleri olduğunu belirten Erdoğan, şöye devam etti:

"Avrupa'da yeniden hortlayan ırkçılığı, yükselen yabancı düşmanlığını, giderek derinleşen bencilliği bu sürecin ayak sesleri olarak görüyorum. Sömürgecilik üzerine kurulan, insanları görünmez zincirlerle köleleştiren sınırsız tüketime dayalı, insanı metalaştıran bir düzenin ilanihaye devam etmesi düşünülemez. Dün sanayileşme adına kurdukları sömürge düzenini bugün demokrasi adına sürdürenlerin yüzlerindeki makyaj dökülüyor ve gerçek yüzleri ortaya çıkıyor. Halbuki İslam medeniyeti, köklerinin derinliği ve beslendiği kaynaklar itibarıyla ilelebet ayakta kalacak bir medeniyettir. Tüm saldırılara rağmen medeniyetimizin o çelik çekirdeği sağlamdır. Evet; dünyayı insani çizgide tutabilecek yegane güç İslam medeniyetidir. Bu hakikati ne DEAŞ gibi ne El-Kaide gibi ne Boko Haram gibi terör örgütleri ne de kendi toplumlarını inim inim inleten kifayetsiz yöneticilerin zulümleri değiştiremez, mücevher çamura bulanmakla değerinden bir şey kaybetmez. Bize düşen, bu kıymetli hazineyi üzerindeki çamurlardan arındırıp insanlığın hizmetine sunmaktır. Bunun için de tek yapmamız gereken kendimizi sürekli geliştirmek, ikmal etmek, çalışmak, mücadele etmektir."

Müslümanların diğer medeniyetlerin, kültürlerin, inançların dolgu malzemesi, tüketim pazarı, deneme sahası asla olmadığını vurgulayan Erdoğan, "Eğer bugün böyle bir manzara varsa İslam dünyası, terörle, geri kalmışlıkla, mezhep kavgalarıyla, siyasi çekişmelerle harap haldeyse bizlere bir anımızı bile huzurlu geçirmek haramdır. Bugün Suriye'deki, Irak'taki, Libya'daki, Yemen'deki, Somali'deki yakın geçmişte Balkanlar'daki, Kafkaslar'daki, daha gerilere gidecek olursak tüm Asya coğrafyasındaki yaşanan acıların müsebbibi Müslümanlar olarak bizleriz. Biz, medeniyetimizin gereği olan duruşu sergileyemediğimiz için birileri kadim tarihimizin nadide eserlerini yerle yeksan edebiliyor. Biz, vahdet ve uhuvveti tam anlayamadığımız için birileri kolayca kardeşi kardeşe kırdırabiliyor." dedi.

Meselelere Müslüman ferasetiyle bakılmadığı için fitne, çatışma, yoksulluğun bu coğrafyada kol gezdiğini kaydeden Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Şu anda işte Irak'ta olanlar, Suriye'de olanlar... Kim kimi öldürüyor. Varil bombalarını kim oradaki Müslümanlara yağdırıyor. Yine Müslümanlar değil mi? 'Efendim işte koalisyon güçleri de yağdırıyor', 'diğerleri de yağdırıyor'... Tamam da onları oraya kim davet ediyor? Davet edenler sözde Müslüman. Diğer tarafta da aynı öyle. 1 milyona yakın insan Suriye'de öldü. Irak'a bakıyorsun, milyonlarca öldü, ta Saddam döneminden aldığımız zaman. 11 Eylül'de Amerika'da, Batı medeniyetinin sembollerinden olarak gördükleri ikiz kuleler bir terör saldırısıyla yıkıldı diye dünyayı kana ve ateşe boğdular. Oysa bizim coğrafyamızda neredeyse yıkılmamış eserimiz, üzerine çirkinliğin gölgesi düşürülmemiş mabedimiz kalmadı. Şu anda Irak diye bir şey kaldı mı? Şu anda Suriye, Halep ne halde? İdlib ne halde? Gelin Şam'ın kuzeylerine ne halde? Bütün o tarihi eserler yıkıldı gitti. Yani medeniyet çöktü. Medeniyet adına konuşanlar acaba bunlarla ilgili bir kelam ediyorlar mı? Daha ne kadar yıkabiliriz onun için geliyorlar. Yani bu asrın Hülagü'leri de var. O nasıl gelip orada bütün kütüphaneleri yakıp yıktıysa aynı şekilde şimdi de gelip buraları da yakıp yıkanlar var."

- "Müslümanlar İslam medeniyetini boynu bükük bıraktıkları için kayıptadır"

"Görüntümüzden, kıyafetimizden, kullandığımız araç-gereçten başlayarak hayatımızın her alanını kuşatan bir büyük istiladan ruhumuzu kurtardığımızı nasıl düşünebiliriz?" diyen Erdoğan, şöyle konuştu:

"Kendi rönesanslarını bize borçlu olduğunu söyleyenlerin karşısında bugün ortaya koyacak neyimiz var? Elhamdülillah kaynaklarımız sağlam. Saf ve sahih şekilde yerli yerinde duruyor ama eğer bu kaynakları değerlendiremiyor, hayatınıza aktaramıyorsanız hayatınız zayıf kalmaya mahkumdur. Onlardan aldığımız ilhamla mimariden kültüre kadar her alanda üretim yapamıyorsanız kayıptasınız demektir, ziyandasınız demektir. Bugün tüm Müslümanlar İslam medeniyetini boynu bükük bıraktıkları için kayıptadır, ziyandadır. Dinimizin isminin terör örgütlerinin istismar malzemesi haline getirilmesini dahi engelleyemiyorsak vah bize. Bir barış dini olan İslam'a terörü yüklemeye çalışanlar karşısında biz bunun mücadelesini veremiyorsak yazık bize. Onun mücadelesini çok kararlı vermemiz lazım. Bir zamanlar Himalaya'lardan Pireneler'e, Karadeniz'den Hint Okyanusu'na kadar geniş bir coğrafyaya ışık saçan, insanların huzur ve mutluluk kaynağı olan İslam medeniyetini yeniden ayağa kaldırmak işte bizlerin elindedir. Dışarıdan birilerinin gelip de buna talip olacağını sanmayın ha. Böyle bir şey beklemeyelim. Bunu biz yapacağız. Bu bizim İslam dünyasının, Müslümanların vazifesidir."

İnancı, ilmi, tefekkürü hep birlikte hayatın merkezine yerleştirmeden de bu vazifenin gereğinin yerine getirilemeyeceğini söyleyen Erdoğan, şöyle devam etti:

"Bu konuda kendi adıma sizlere çok net bir ölçü söyleyeyim; İstanbul'a, Mimar Sinan'ın eserlerinin teknik ve estetik boyutunu aşacak bir abide kazandırdığımız gün medeniyetimizi yeniden ayağa kaldırdığımız gün olacaktır. İslam coğrafyasında zekatımızı, fitremizi verecek kimse bulamayıp da dünyanın başka neresinde mağdur ve mazlum var diye aramaya başladığımız gün medeniyetimizin yeniden zirveye çıktığı gün olacaktır. Bunu böyle bilelim. Dünyanın hangi köşesinde yaşarsa yaşasın insanların sıkıntıya düştüğünde, zulme uğradığında, yardım için en yakın İslam beldesine koştukları gün medeniyetimizin güneş gibi cihanı aydınlattığı gün olacaktır. İnşallah bu silkinişin, bu dirilişin, bu yükselişin çok yakın olduğuna inanıyorum."

İbn Haldun Üniversitesi'nin bulunduğu mekanın geçici olduğunu kaydeden Erdoğan, üniversitenin yeni binasının medeni bir eser olarak ortaya çıkması gerektiğini belirterek, konuşmasını tamamladı.

- Notlar

İbn Haldun Üniversitesi ile Medeniyetler İttifakı Enstitüsü'nün Al-Furqan İslami Miras Vakfı iş birliğiyle düzenlediği, Medeniyetler Şurası resmi açılış programı, Kur'an-ı Kerim tilavetiyle başladı.

Programa, Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz, Malezya Başbakan Yardımcısı Ahmed Zahid Hamidi, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Mevlüt Uysal, İbn Haldun Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Recep Şentürk, üniversitenin mütevelli heyeti üyesi Bilal Erdoğan ve çok sayıda akademisyen ile davetliler katıldı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın konuşması öncesinde bir şura meclisi örneği çerçevesinde Rektör Şentürk moderatörlüğünde üniversitenin öğretim üyeleri Prof. Dr. Teoman Duralı, Yrd. Doç. Dr. Heba Raouf, 29 Mayıs Üniversitesi'nden Prof. Dr. Tahsin Görgün, medeniyet üzerine bir münazara gerçekleştirdi.

Programın sonunda Cumhurbaşkanı Erdoğan'a "medeniyeti korumak dini korumaktır" anlamına gelen bir hat tablosu hediye edildi.

(Bitti)

Yorumlar