Türkiye Cumhuriyeti'ni kuranlar Abdülhamit'in kurduğu okullardan mezun oldu

Mustafa Kemal Atatürk de dahil olmak üzere Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulmasını sağlayan nesiller 2. Abdülhamit tarafından kurulan okullardan mezun olanlardı.

Google Haberlere Abone ol
Abdülhamit'in kurduğu okullardan yetişti

Marmara Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Vahdettin Engin, "2. Abdülhamid'in politikasının temel unsurunu Osmanlı Devleti'nin toprak bütünlüğünün muhafazası oluşturuyordu." dedi.

Eğitim, sağlık, iktisat ve askeri alanlarda yaptığı çalışmalarla öne çıkan Osmanlı İmparatorluğu'nun 34. padişahı 2. Abdülhamid, 144 yıl önce bugün tahta çıktı.

Sultan 1. Abdülmecid'in oğlu olan 2. Abdülhamid, 21 Eylül 1842'de İstanbul'da doğdu. Osmanlı tahtına 34 yaşındayken 31 Ağustos 1876'da oturan Sultan Abdülhamid, 33 yıl boyunca uyguladığı siyasetlerle "hasta adam" olarak nitelendirilen Osmanlı İmparatorluğu'nu ayakta tutmayı başardı.

2. Abdülhamid döneminde Karadağ ve Sırbistan'da başlayan savaşlar, Osmanlı'nın aleyhine döndü, Bosna-Hersek ve Girit'te ayaklanmalar baş gösterdi, ekonomi krize girdi, Sadrazam Mithat Paşa başta olmak üzere bazı çevrelerin yoğun talebi üzerine 1876'da Birinci Meşrutiyet ilan edildi.

Meclis-i Mebusan'ın ilk işi ise Rusya'ya savaş ilan etmek oldu. Yaşanan 93 Harbi, Osmanlı'ya büyük sıkıntılar yaşattı. Savaş sonunda yapılan Ayastefanos Antlaşması ile Makedonya, Batı Trakya, Kırklareli, Kars, Ardahan ve Batum Osmanlı'nın elinden çıktı. Ruslar Edirne'yi geçip Yeşilköy'e kadar geldi. Doğuda ise Kars düştü ve Rus kuvvetleri Erzurum'a yaklaştı.

Sultan Abdülhamid, İngiltere ile yaptığı anlaşma karşılığında Ayastefanos Antlaşması'yla kaybedilen bazı toprakları tekrar Osmanlı Devleti'ne kattı. Sultan, devleti borçtan kurtarmak için büyük çaba harcadı.

Abdülhamid, ülke genelinde büyük imar ve eğitim faaliyetleri başlatarak binlerce mektep, medrese, hastane, çeşme, köprü, imarethane, cami yaptırdı. Ayrıca demiryollarında büyük atılım başlattı.

"Hasta adam"ı ayakta tutmak için büyük çaba gösteren 2. Abdülhamid, suikast girişimlerine maruz kaldı. Bu suikastlerin en büyüğü olan Yıldız suikastinden de kurtulan Abdülhamid, 31 Mart Vakası sonrası 27 Nisan 1909'da tahttan indirildi.

Hal kararının ardından padişah ve yanındakiler, Sirkeci Tren İstasyonu'ndan özel bir trenle Selanik'e gönderildi. Daha sonra Sultan Abdülhamid'in Selanik'te muhafazasının zor olacağı düşünülerek, İstanbul'a nakledilmesi kararlaştırıldı. 2. Abdülhamid, 1912'de İstanbul'a getirilerek, Beylerbeyi Sarayı'na yerleştirildi. Burada 5,5 yıl yaşayan 2. Abdülhamid, 10 Şubat 1918'de vefat etti ve Çemberlitaş'taki Sultan Mahmud Türbesi'ne defnedildi.

"Panislamizm yerine Müslümanlar arasında dayanışma sağlama politikası olarak değerlendirilmeli"

2. Abdülhamid'in tahta çıkış sürecini ve 33 yıllık yönetimini Anadolu Ajansı (AA) muhabirine değerlendiren Marmara Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Vahdettin Engin, 2. Abdülhamid'in saltanatının ilk yıllarının buhranların yoğun olarak yaşandığı bir dönem olduğunu belirtti.

Engin, "1875'te ülke mali iflasını ilan etmiş, bu da pek çok sıkıntıyı beraberinde getirmişti. Bu ortam içinde 23 Aralık 1876'da Anayasa ilan edildi. Abdülhamid, var olan şartlar çerçevesinde, Meclis'in çalışmalarını etkin bir biçimde sürdüremeyeceğine hükmederek, 14 Şubat 1878'de Meclis'i süresiz tatil etti. Böylece ülkemizdeki ilk parlamento deneyimi sona ermiş olurken, Abdülhamid de devlet idaresini kendi denetimi altına alma yolunda ilk adımlarını atıyordu." diye konuştu.

Prof. Dr. Engin, 2. Abdülhamid'in hükümdarlığı döneminde kendine özgü bir dış politika anlayışı geliştirdiğini dile getirerek, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Devletler arasındaki dengeleri kollayarak politika üretti, içinde bulunulan zor dönemde ülkenin parçalanmasının önüne geçmeye çalıştı. Politikasının temel unsurunu Osmanlı Devleti'nin toprak bütünlüğünün muhafazası oluşturuyordu. Barışçı bir dış politikayı her zaman tercih etti. Dış politika alanında belirlediği üç temel prensibi vardı; tarafsızlık, bağlantısızlık ve bağımsızlık. Netice itibarıyla 2. Abdülhamid, büyük devletler arasındaki rekabeti sürekli körükleyen, tarafsız, bağımsız, çoğu zaman barışçı, bazen tavizkar fakat yeri geldiğinde de tehditkar bir dış politika anlayışını padişahlığı döneminde sürdürmüştü. 2. Abdülhamid'in söz konusu uygulamalarını, dünya Müslümanlarının siyasi birliği anlamına gelen Panislamizm olarak adlandırmak yerine, dünya Müslümanları arasında dayanışma sağlama politikası olarak değerlendirmek daha doğru olacaktır. Müslümanlar arasındaki birlik ve beraberliğin güçlü olmasını her zaman önemsemiştir."

Prof. Dr. Engin, 2. Abdülhamid'in Osmanlı coğrafyasındaki büyük tarikat kollarının hemen hepsiyle yakından ilgilendiğini ancak tarikatların ve dini grupların devlet idaresinde etkili konumlara gelmelerine fırsat vermediğini söyledi.

2. Abdülhamid döneminde medreselerin ıslahıyla fazla zaman harcanmayarak yeni ve modern eğitim uygulayan okulların ön plana çıkarıldığını aktaran Engin, şu değerlendirmelerde bulundu:

"Dünyadaki Müslüman toplulukların büyük çoğunluğunun yeterli eğitim öğretim görmediklerinden zafiyet içinde bulunduklarının, bu yüzden sömürgeci devletlerin boyunduruğu altında kaldıklarının farkındaydı. Bu handikapı giderebilmek amacıyla sömürgelerdeki Müslümanların eğitimi için zaman zaman hocalar tayin edip gönderiyordu. Yıldız Sarayı, dünyanın her tarafından gelen ya da davet edilen Müslüman temsilcilerin toplandığı yer olurdu. Orta Afrika'dan Doğu Türkistan'a kadar dünyanın dört bir yanından gelen Müslüman temsilcileri Yıldız Sarayı'nda misafir ediliyor, bunlara 2. Abdülhamid bizzat hitap ediyor, hitaplarında İslam kardeşliği ve birlik ruhunu işleyerek onları motive ediyordu."

"Modernleşmenin en önemli unsuru olarak eğitimi görüyordu"

Prof. Dr. Vahdettin Engin, Avrupalı devletlerin Sultan 2. Abdülhamid'in takip ettiği bu politikadan aşırı derecede rahatsızlık duyduğuna dikkati çekerek, "2. Abdülhamid'in politikasının amacı, hilafetin gücünü kullanarak önce ülke içindeki Müslümanlar arasında birlik ve bütünlüğü sağlamak, sonra da hemen hepsi sömürgeci devletlerin egemenliği altında bulunan diğer Müslüman toplumlar ile dayanışma halinde olmak, onlara mümkün olduğu kadar destek vermekti." dedi.

2. Abdülhamid'in padişahlığı döneminde Tanzimat'la başlayan reformları devam ettirip ülke geneline yaygınlaştırdığını belirten Engin, ülkenin modernleşmesi konusunda birçok icraat gerçekleştirildiğini kaydetti.

Engin, 2. Abdülhamid'in, modern teknolojiye çok meraklı olduğunu ve her tür yeni gelişmeyi takip edip ülkeye getirdiğinin altını çizerek, şunları anlattı:

"Modernleşmenin en önemli unsuru olarak eğitimi görüyordu. Bu sebeple döneminde ülkedeki modern eğitim veren okulların sayısı bir hayli artmıştır. Eğitim yanında, maliye, ulaşım, haberleşme, sağlık, sanayi ve ticaret, ziraat, hayır kurumları vesaire gibi konularda önemli atılımların yapıldığı ve birçok müessesenin oluşturulduğu bilinmektedir. Genel anlamda bakıldığında 2. Abdülhamid döneminde başarılı bir eğitim politikası sürdürüldüğünü söylemek mümkündür. O dönemin eğitim kurumlarından mezun olan nesiller, Milli Mücadele'nin verilip modern Türkiye Cumhuriyeti'nin oluşmasına önayak olmuşlardır. Aynı zamanda, ülkede birçok fabrikanın kurulması, modern tarım ve sulama yöntemlerinin kullanılmaya başlanması, geniş çaplı demiryolu yatırımları yapılması hep Sultan Abdülhamid'in başarı hanesine yazılması gereken icraatlardır."

"Denge siyasetini sağlamayı öngören bir dış politika güttü"

Marmara Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Davut Hut ise Sultan 2. Abdülhamid tahta çıktığında, ömrü altı asra yaklaşan Osmanlı İmparatorluğu'nun siyasi, askeri, mali ve toplumsal açılardan tam bir kaos ortamı içinde olduğunu hatırlatarak, 19. yüzyılın neredeyse bütün sorunlarının biriktiği bu zor dönemecinde imparatorluğun adeta "varoluş savaşı" verdiğini söyledi.

Prof. Dr. Hut, 2. Abdülhamid'in pek çok iç ve dış sorunun yaşandığı, Rusya ile yıkıcı savaşın kapıya dayandığı bir dönemde Osmanlı tahtına geçtiğine işaret ederek, şöyle konuştu:

"2. Abdülhamid'in dış politikası, siyasi, askeri ve ekonomik yönlerden gücünü önemli ölçüde kaybeden bir imparatorluğun ömrünü uzatmayı hedefleyen, 'statükoyu koruma' amaçlı, barış, diplomasi ve savunma eksenli, ittifak bloklarından uzak durup tarafsız kalmayı, devletler arası rekabetlerden yararlanmayı ve ayrıca 'denge siyaseti'ni sağlamayı öngören kapsamlı ve çok yönlü bir dış politikadır. İhtiyatlı politikalara karşın gerektiğinde savaştan da çekinmemiştir. Padişah, uluslararası sergi ve fuarlara katılmak, Osmanlı dünyasını yansıtan fotoğraf albümlerini büyük devletlere hediye etmek, Avrupa basınını takip etmek ve Osmanlı lehinde yazılar yazdırmak suretiyle de Avrupa kamuoyunda bozulmuş olan Osmanlı imajını düzeltmeye çalışmıştır. 2. Abdülhamid'in uyguladığı iç ve dış siyasetin en önemli unsurlarından biri de 'İslam birliği' (Panislamizm değil) ve 'hilafet' politikalarıdır. 'Halife Sultan' unvanını taşıyan 2. Abdülhamid 19. yüzyılda, Osmanlı topraklarında etkisini artıran milliyetçilik akımına karşı 'dini milliyetçilik' ya da 'İslam milliyetçiliği' diyebileceğimiz bir düşünce ile karşılık vermeye çalışmıştır. Dönemin imkan ve şartları düşünüldüğünde, 2. Abdülhamid’in hilafet ve İslam birliği politikalarının önemli ölçüde başarılı olduğu rahatlıkla söylenebilir."

2. Abdülhamid'in zorlu bir dönemde padişahlık yapmasına rağmen, modernleşme ve yenileşme adına önemli atılımlar gerçekleştirdiğini aktaran Hut, "Zaten çok yönlü bir padişah olan 2. Abdülhamid'i en başta "kalkınmacı", "yenileşmeci" ve "modernist" bir hükümdar olarak tarif etmek gerektiğini söyledi.

"Modern ve laik eğitime büyük önem verdi"

Prof. Dr. Hut, 2. Abdülhamit'in modern ve laik eğitime büyük önem verdiğini vurgulayarak, şu görüşleri dile getirdi:

"İlköğretim imparatorluk geneline yaygınlaştırılmış, ortaöğretimde ise sivil ve askeri türlerde olmak üzere çok sayıda ortaokul ve lise açılmıştır. Bu dönemde, yükseköğretim için de önemli atılımlar söz konusudur. Bürokrat ve idareci yetiştiren mülkiye ve hukuk mekteplerinin programlarının modernleştirilmesiyle bu okullar esas gelişimini göstermiştir. Dönemin tanınmış birçok üst düzey idareci-bürokrat, hukukçu ve entelektüeli de bu okullardan yetişmiştir. Bu dönemde sağlık alanında da önemli gelişmeler yaşanmıştır. Doktor yetiştirmek amacıyla askeri ve sivil tıp mekteplerinin gelişmesi, pek çok şehirde 'numune hastaneleri'nin açılması ve laboratuvarların kurulması bunlardan bazılarıdır. Tarım ve hayvancılıkta hem eğitime hem de uygulamaya önem verilmiştir. Diğer yandan, telgraf ağının en ücra köşelere kadar ulaştırılması ve başta Hicaz ve Bağdat Demiryolları olmak üzere demiryollarının yapılmasıyla haberleşme ve ulaşımda büyük aşamalar kaydedilmesi, kurulan şirketler vasıtasıyla vapur ulaşımının deniz ve nehirlerde gelişmesi de yine 2. Abdülhamid dönemindeki kalkınma ve modernleşme örnekleridir. Genel olarak bakıldığında, birçok alanda ciddi ilerlemelerin kaydedildiği söylenebilir."

2. Abdülhamid'in merkeziyetçi ve otoriter bir yönetim anlayışının genel kabul gören bir husus olduğuna vurgu yapan Hut, bu tercihte padişahın karakterinin etkisi olduğu kadar, o dönemde içinde bulunulan siyasi, ekonomik ve toplumsal şartların da etkili olduğunu dile getirdi.

"Şüpheci-vehimli, merkeziyetçi-kontrolcü ve otoriter bir karaktere sahipti"

Prof. Dr. Hut, yapısal olarak vehimli bir karaktere sahip olan 2. Abdülhamid'in saltanatının başlarında yaşadığı tecrübeler, ondaki vehmi ve otoriter yönetim anlayışını pekiştirdiğini ifade ederek, şöyle konuştu:

"Kuşkusuz bunda, daha başta 93 Harbi'nin doğurduğu kritik şartlar ve ilerleyen yıllarda gittikçe etkisini artıran Jöntürk hareketinin de önemli bir rolü olduğu unutulmamalıdır. Bununla birlikte, 'Kızıl Sultan' sıfatını yakıştıranların daha ziyade o dönemdeki Ermeni tedhiş hadiselerini gerekçe gösteren Avrupalılar olduğu malumdur. Diğer yandan, padişahın keskin muhaliflerine karşı bile genellikle sürgün cezası verdiği bilinir. Netice olarak, 2. Abdülhamid'in şüpheci-vehimli, merkeziyetçi-kontrolcü ve otoriter bir karaktere sahip olduğu genel kabul görmektedir. Ancak, aynı zamanda bilgiye, kitaba ve eğitime önem veren, yenileşmeci ve modernist olan, bilimsel ve teknik gelişmelere ilgi duyan, tebaasının refahı ve kalkınması için çalışan, dindar ve muhafazakar olduğu kadar Batı müziğinden, tiyatro ve operadan hoşlanan bir padişah portresi çizmektedir. İş kolik denebilecek kadar çalışkan bir kişiliğe ve nezakete sahip olan 2. Abdülhamid, üzerindeki yükü ve stresi hafifletebilmek adına olsa gerek marangozluk ve mobilyacılığa, alet ve edevata ayrı bir ilgi gösteriyordu. Vehimli ve şüpheci karakterine uygun olarak, polisiye romanları çevirttirip uyumadan önce onları okutturacak kadar bu alana meraklıdır. Hayvanlara, özellikle de Yıldız Sarayı'nda onlarca çeşidini bulunduracak kadar güvercinlere merakı vardır. Genel olarak sade giyimi ve yemeği tercih eden 2. Abdülhamid sağlığına dikkat etmekte, yumurta yemeklerini, kahve ve sigarayı sevmekte, çeşitli maden sularıyla banisi olduğu Hamidiye ile Karakulak, Çamlıca ve Taşdelen gibi İstanbul'un meşhur kaynak sularını içmektedir. Görüldüğü üzere, birçok açıdan son dönem Osmanlı tarihine damgasını vuran padişah, çok yönlü kişiliğinin yanı sıra ilginç huy ve özellikleriyle de dikkati çekmektedir."

Yorumlar