Tarihin en kanlı olaylarından "Sabra ve Şatilla Katliamı"
- Başkent Beyrut'un batısındaki Sabra ve Şatilla kamplarının dar sokakları, 1982 yılının eylül ayında büyük bir katliama tanıklık etti - Filistinli Garmi (50): - Bize, beyaz bayrak sallayarak evlerimizden güvenli bir şekilde çıkabileceğimizi söylediler. Birçok insan bu sözlere güvenerek evlerinden çıkıp teslim olduktan sonra korku filmlerinde bile görülmeyecek şekilde vahşice katledildi" - Katliamın tanıklarından Filistinli Kasım (67): - "Siyonistlerden önce Arapların yaptıklarını unutmayacağım. Şiilerin lideri Berri, siyonistlerin kampa girişini kolaylaştırdı" - Katliam nedeniyle aldığı yara izlerini gösteren 56 yaşındaki İbrahim: - "Hamile bir kadının karnının bıçakla yarıldığını ve bebeğin yere düştüğü anı hiç unutamıyorum"
BEYRUT (AA) - FURKAN GÜLDEMİR/MUHAMMED ALİ AKMAN - Lübnan'da
Filistinli mültecilerin yaşadığı Sabra ve Şatilla kamplarında 35
yıl önce gerçekleşen katliamın izleri kampta yaşayan
Filistinlilerin belleklerinde hala canlılığını koruyor.
Başkent Beyrut'un batısındaki Sabra ve Şatilla kamplarının dar
sokakları, 1982 yılının eylül ayında büyük bir katliama tanıklık
etti. Kampa baskın düzenleyen Ariel Şaron komutasındaki İsrail
ordusu gözetimindeki Lübnanlı aşırı sağcı Hristiyan Falanjist
milisler, aralarında çok sayıda kadın ve çocuğun olduğu üç binden
fazla Filistinliyi katletti.
Tarihin en kanlı katliamlarından birisine şahit olan Sabra ve
Şatilla kamplarındaki Filistinli mülteciler o gün neler yaşandığını
ve şahit olduklarını, AA muhabirine anlattı.
- "Korku filmlerinde bile görülmeyecek şekilde vahşice
katlettiler"
Filistinli Emel Garmi (50), katliam sırasında, İsrail ordusuyla
hareket eden aşırı sağcı Hristiyan Falanjistlerden kurtulmak için
16 eylül gecesi ailesiyle birlikte kamptan kaçmaya çalıştığını
söyledi. Garmi, kampa gelen milisler arasında Lübnan ordusundan
ayrılan Saad Haddad birliklerine eşlik eden Şii Emel Hareketi'ne
bağlı milisler ve Lübnanlı Hristiyanların da bulunduğunu
belirtti.
Garmi, "Bize, beyaz bayrak sallayarak evlerimizden güvenli bir
şekilde çıkabileceğimizi söylediler. Ancak bu bir tuzaktı. Birçok
insan bu sözlere güvenerek evlerinden çıkıp teslim olduktan sonra
korku filmlerinde bile görülmeyecek şekilde vahşice katledildi."
dedi.
Katliamın tanıklarından Filistinli Said Kasım (67), katliamın
yaşandığı sırada kampı savunan 20 kadar kişi arasında olduğunu
belirterek, "Yanımızda sadece hafif silahlar vardı. Hala o günü
hatırlayınca sinirleniyorum, kendimi kötü hissediyorum, içim
nefretle doluyor." ifadelerini kullandı.
- "Siyonistlerden önce Arapların yaptıklarını
unutmayacağım"
Şii Emel Hareketi'ni katliama destek olmakla suçlayan Kasım,
"Milisler kampa girip mescitte bize saldırmadan önce uyuşturucu hap
alıyorlardı. Tarihte görülmemiş şekilde vahşice katlettiler
kardeşlerimizi." diye konuştu.
Kasım, o süreçte Şii milislerin komutanlığını yürüten Nebih
Berri'yi de (Şii Emel Hareketi lideri ve meclis başkanı) katliamın
sorumluları arasında göstererek, "Siyonistlerden önce Arapların
yaptıklarını unutmayacağım. O süreçte Şii ve Sünniler arasında da
çatışmalar yaşandığından dolayı Berri, siyonistlerin kampa girişini
kolaylaştırarak aşırı sağcı Hristiyan partilere de sinyal verdi."
dedi.
Katliam sırasında hiç unutamayacağı dehşet verici, insanlık dışı
ve hayasızca olaylara şahit olduğunu belirten Kasım, bunlardan bir
tanesini, "Silahlı milisler, evinden zorla çıkardıkları bir kadını
istismar ettikten sonra kocası ve çocuğunun gözü önünde vahşice
öldürdüler." sözleri ile anlattı.
- "Hatırladığım son şey sokakların cesetlerle dolu olduğu
idi"
Katliam nedeniyle aldığı yara izlerini gösteren 56 yaşındaki
Said İbrahim, gözleri dolarak o günlerde yaşadıklarını şöyle ifade
etti:
"16 Eylül günü akşam saatlerinde evin önünde oturuyordum.
Saçlarından tuttuğu bir kadını sürükleyerek sokağa giren bir kişi
gördüm. Kadını kurtarmak için yaklaştığım o kişi, İsrail'in kampa
saldırı başlattığını ve hepimizi öldüreceklerini söyledi.
Arkadaşlarım ve ben ne olduğunu anlamak için çığlıkların geldiği
tarafa doğru koştuk. Kampa saldıranların, yakaladıkları kişileri
bıçak ve baltalar ile öldürdüklerine şahit olduk. Hamile bir
kadının karnının bıçakla yarıldığını ve bebeğin yere düştüğü anı
hiç unutamıyorum. Bu ilk saldırıdan sonra kampa akşam saatlerinde
ağır bir bombardıman başladı. Sabah olduğunda kampa saldıranlara
karşı bireysel olarak kendimizi savunmaya çalıştık. Teslim olmamızı
istediler ve teslim olanları da öldürdüler. Biz kaçmayı başardık.
Hatırladığım son şey sokakların cesetlerle dolu olduğu idi.
Katliamdan sonra da çok kötü günler yaşadık. Çeşmelerimizden bir
süre kanlı su aktı."
Sabra ve Şatilla Katliamında, Filistinli mültecilerin kaldığı
bölge uluslararası sözleşmeyle koruma altına alınmış olmasına
rağmen, Ariel Şaron komutasındaki İsrail ordusu tarafından
kuşatılmış ve Filistinlilerin kaçması engellenmişti.
Katliamın ardından Birleşmiş Milletler 16 Aralık 1982'de
yaşananları kınayarak, "bunun bir soykırım olduğunu" ilan etti.
Ancak geçen 35 yıl içerisinde katliama dair hiçbir yargılama ve
ceza işlemi gerçekleşmedi.
Yorumlar