MÜSİAD Vizyoner Sektörler Zirvesi

- Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın: (1) - "Son birkaç yılda, özellikle Suriye savaşı bağlamında mülteci krizi karşısında kendini aklın, rasyonalitenin, hümanizmanın merkezi olarak gören Batı toplumlarının mülteci krizi karşısında nasıl bir tavır sergilediğini gördük" - "İnsanın yaşama hakkı, insan hakları, insan onuru gibi kavramların sürekli kullanıldığı ama gerçek hayatın içerisinde karşılığı olmayan bir Avrupa'dan bahsediyoruz. Dünyanın en zengin ülkelerinin bulunduğu Avrupa Kıtası içerisinde 'acaba bir yıl boyunca 50 mülteci mi, 100 mülteci mi alsak', diye meclislerinde oturumların yapıldığı Avrupa'yı gördük. Aynı zamanda Türkiye 3,5 milyon Suriyeli, Iraklı, diğer bölgelerden gelen mültecilere 5-6 yıldır ev sahipliği yapıyor" - "Allah müsaade ettiği, yardım ettiği müddetçe, bizim de paylaşacak bir lokmamız bulunduğu müddetçe biz bu mülteci kardeşlerimize sahip çıkmaya devam edeceğiz. Dünyanın zengin ülkeleri mültecileri almış, almamış, yardım getirmiş, getirmemiş, nasıl bugüne kadar bunun hesabını yapmadıysak bundan sonda da hesapsız kitapsız, hesabi değil hasbi bir şekilde bu kardeşlerimize sahip çıkmaya devam edeceğiz" - "Bugün dünyadaki konumunu adalet, eşitlik ilkeleri çerçevesinde yeniden tanımlamaya çalışan bir Türkiye var. O yüzden dünyanın bütün mazlumlarının mağdurlarının umudu olmuş bir Türkiye var. Siz bakmayın zaman zaman uluslararası basından ya da çeşitli siyaset çevrelerinden gelen eleştirilerin dozuna"

Google Haberlere Abone ol
MÜSİAD Vizyoner Sektörler Zirvesi

İSTANBUL (AA) - Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, Avrupa'nın mülteci krizi karşısındaki tutumunu eleştirerek, "Allah müsaade ettiği, yardım ettiği müddetçe, bizim de paylaşacak bir lokmamız bulunduğu müddetçe biz bu mülteci kardeşlerimize sahip çıkmaya devam edeceğiz. Dünyanın zengin ülkeleri mültecileri almış, almamış, yardım getirmiş, getirmemiş, nasıl bugüne kadar bunun hesabını yapmadıysak bundan sonra da hesapsız kitapsız, hesabi değil hasbi bir şekilde bu kardeşlerimize sahip çıkmaya devam edeceğiz." dedi.

Kalın, Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği (MÜSİAD) Vizyoner Sektörler Zirvesi'ndeki konuşmasında, Sancak ziyaretine değinerek, Balkanlara gittiklerinde orada tarihin, hafızanın, paylaşılan ortak değerlerin yaşamaya devam ettiğini söyledi.

Sırbistan yetkililerinin güzel bir program hazırladığını ifade eden Kalın, bu ziyaret vesilesiyle Türkiye-Sırbistan ilişkilerinde yeni bir sayfanın açıldığını kaydetti.
Türkiye'nin dünyayla birlikte çok önemli bir dönüşümden geçtiğini dile getire Kalın, bunun sadece Türkiye'ye has bir dönüşüm olmadığını, dünyanın büyük kırılmaların yaşandığı dönemden geçtiğini, burada sorulması gereken temel sorunun "Neye göre değişim, dönüşüm?" olduğunu, dünyayı kimin neye göre değiştirdiğinin de sorulması gerektiğini anlattı.

Kalın, küreselleşmenin en büyük paradokslarından birisinin eş zamanlı olarak daha yerel, zaman zaman milliyetçi, daha ulus devletçi tepkileri de tetiklemesi olduğunu dile getirerek, "Küreselleşmenin merkezi olarak görünen Batı toplumlarında da aynı tepkinin, aynı reflekslerin oluşmaya başladığını görüyoruz. Özellikle son 10 yılda Avrupa'da yükselişe geçen aşırı sağ hareketler sadece Avrupa'nın içinde göçmenlere karşı tutumuyla ilgili durum değil. Onlar da küreselleşmenin aslında giderek kendilerini, kimliklerini, tarihlerini yok edeceği düşüncesiyle, bir tür küreselleşmeyle ortaya çıkacak kimlik krizini önlemek amacıyla birtakım tedbirler almaya çalışıyorlar. Bunun en sorunlu yönü Avrupa ana akım siyasetinin giderek daha sağcı, daha dışlayıcı, daha göçmen karşıtı, Müslüman karşıtı İslamofobik bir çizgiye doğru kaymasıdır." diye konuştu.

Bunun son örneklerinden birinin Almanya seçimlerinde göründüğünü, açıkça Nazi ideolojisini, faşizme kapı aralayan görüşleri savunan bir partinin, seçimleri yüzde 13 ile aldığını belirten Kalın, Avrupa'nın unutmak istediği, Almanya'nın artık bunlardan kurtuldum dediği ideolojiyi temsil eden çevrelerin bugün Alman parlamentosunda yer aldığını söyledi.

- "Zengin ile fakir arasındaki uçurum büyüyor"

İbrahim Kalın, sabiteleri unutup sadece değişime odaklanılması durumunda sağa sola savrulmak durumunda kalınıldığını dile getirerek, sabitler ile değişkenler arasındaki denge kurulabildiği, orada da değişimin doğru okunulmasıyla kanılmayacağını, değişime yön veren bir aktör haline gelinebileceğini anlattı.

Evrensellik adına yerel kimliklerden vazgeçilmemesi gerektiğini vurgulayan Kalın, insanlığın bugünkü haliyle tarihinde hiç olmadığı kadar büyük zenginliklere sahip olduğunu, ama zengin ile fakir arasındaki uçuruma bakıldığı zaman bunun açılmaya devam ettiğini, büyüdüğünü söyledi.

Küresel düzenin de maalesef bu açığı kapatmaya yönelik bir çaba içerisinde olmadığını, bunu telafi edecek mekanizmaları ortaya koymak gayretinde bulunmadığını dile getiren Kalın, 1000 yıllık İslam medeniyeti gelişmesinde çok çarpıcı sentezlerinin inşa edildiğinin görüldüğünü, ağacın meyve vermesini isteniliyorsa gücünün köklerinde olduğunun hatırlanılması gerektiğini anlattı.

Birlik ve beraberlik duygusunun ne kadar önemli olduğunun da hatırlanılması gerektiğini vurgulayan Kalın, şöyle devam etti:

"Küreselleşme çağı, aynı zamanda bir çoğul tecrübeler çağı. Birbiriyle rekabet içerisinde olan hakikat iddialarının bulunduğu çağ. 'Benim doğrum, senin doğrun, onun doğrusu, bu kültürün doğrusu' diye. İslam dünyası entelektüel birikim noktasında bu sorulara, meydan okumalara ciddi cevaplar verebilecek donamımdan uzak görünüyor. Siyasi çalkantılar, savaşlar, ekonomik krizler, dış müdahaleler, küresel sistemin üzerimize boca ettiği yükler bu entelektüel birikimi, zihinsel dönüşümün imkanlarını ya ortadan kaldırıyor ya da kısıtlıyor. Entelektüel birikimimizi, donamımızı güçlü kılmak zorundayız. Problemi ötelemek, görmezden gelmek ortadan kaldırmıyor. Problemlerin, sorunların üzerine gittiğimizde ancak bir donanımla geleceği inşa etmek mümkün hale geliyor. Bunun için doğru enstrümanlara, doğru araçlara ihtiyacımız var."

- "Devlet millete hizmet için var"

İbrahim Kalın, 19. ve 20. yüzyılın aktör olunmaması için engeller çıkarıldığını, ancak Türkiye'nin bugün çok farklı bir yerde olduğunu, büyük bir dönüşümden geçtiğini dile getirerek, artık eski vesayet ilişkilerinin ortadan kalkmaya başladığını, devleti kendine hizmet edecek bir kurum olarak gören bir millet olduğunu, o devlet üzerinde milletin dışında hiç kimsenin vesayetinin olamayacağı konusunda artık Türkiye'de bir ittifak bulunduğunu kaydetti.

"Devlet, millet için vardır" ilkesinin artık yerli yerine oturduğunu ifade eden Kalın, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın siyasi liderliğiyle devletin bu millete hizmet için var olduğunu artık herkesin kabul ettiğini söyledi.

Kalın, sadece vatandaş değil devletin içinde görev yapan siyasetçisi, bürokratı, milletvekili gibi herkesin hizmet için orada olduklarını artık açık seçik kabullendiğini anlatarak, bu çizginin dışına çıkılmasına mevcut siyasi iradenin izin vermeyeceğini kaydetti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın zaman zaman yaptığı spesifik müdahalelerinin "devlet millete hizmet için vardır" felsefesinin yansıması olduğunu, Cumhurbaşkanının müdahaleyi yaparak herkesin kendine çeki düzen versin dediğini vurgulayan Kalın, devletin eski soğuk yüzünün yerine milletin sorunlarını çözmeye çalışan kurumların, uzmanların, bürokratların ve siyasi liderlerin olduğunu söyledi.

- "Liderlik yapabilen bir Türkiye var"

Köklerine bağlı ve kendisini dünyaya kapatmayan bir Türkiye olduğunu dile getiren Kalın, şunları anlattı:

"Aslında gerçek manada çoğulcu, dünyaya açık, herkesi kucaklayan bir kültür, tarih, siyaset perspektifinin Batılı olmayan toplumlarda giderek güç kazandığını görüyoruz. Liderlik yapabilen, inisiyatif alabilen bir Türkiye var. 10-15 yıl öncesine kadar belli bir bölgesel ve küresel düzeni içinde kendisine sınırlı roller biçilmiş olan bir Türkiye vardı. Bugün bu rolü sorgulayan, dünyadaki konumunu adalet, eşitlik ilkeleri çerçevesinde yeniden tanımlamaya çalışan bir Türkiye var. O yüzden dünyanın bütün mazlumlarının mağdurlarının umudu olmuş bir Türkiye var. Siz bakmayın zaman zaman uluslararası basından ya da çeşitli siyaset çevrelerinden gelen eleştirilerin dozuna. İnanın dün Sancak'ta, önceki gün Ukrayna'da gördük. Yarın gidersiniz bunu Kosova'da, Somali'de, Filistin'de, Pakistan'da, Afrika'nın her yerinde görürüsünüz. Bir Türk devlet adamı, iş adamı gittiğinde nasıl bir duygunun, heyecanın oluştuğunu hepimiz artık görüyoruz. Küllerinden doğmuş yeni bir enerjiyle, yeni bir kimlikle, pırıl pırıl bir gelecek vaadiyle, vizyonuyla dünyaya bakabilen bir Türkiye var."

Bu yayılabildiği anda dünyanın daha adil ve yaşanılabilecek bir hale geleceğini vurgulayan Kalın, "Son bir kaç yılda, özellikle Suriye savaşı bağlamında mülteci krizi karşısında kendini aklın, rasyonalitenin, hümanizmanın merkezi olarak gören Batı toplumlarının mülteci krizi karşısında nasıl bir tavır sergilediğini gördük." dedi.

Kalın, "Mülteci meselesi benim kapıma gelmediği müddetçe mesele değildir." ve "Terörizm bana saldırmadığı müddetçe mesele değildir." diyen, uyuşturucu, insan kaçakçılığı, emek sömürüsü gibi konularda "Benim işime yarıyorsa kullanırım, değilse önemli değil." diyen bir Avrupa'dan, Batı dünyasından bahsedildiğini belirterek, şöyle devam etti:

"İnsanın yaşama hakkı, insan hakları, insan onuru gibi kavramları sürekli kullanıldığı ama gerçek hayatın içerisinde karşılığı olmayan bir Avrupa'dan bahsediyoruz. Dünyanın en zengin ülkelerinin bulunduğu Avrupa Kıtası içerisinde 'acaba bir yıl boyunca 50 mülteci mi, 100 mülteci mi alsak', diye meclislerinde oturumların yapıldığı Avrupa'yı gördük. Aynı zamanda Türkiye 3,5 milyon Suriyeli, Iraklı, diğer bölgelerden gelen mültecilere 5-6 yıldır ev sahipliği yapıyor. Sayın Cumhurbaşkanımızın formüle ettiği şekliyle tamamen insani gerekçelerle açık kapı politikasını bugüne kadar uyguladık, bundan sonra da uygulamaya da devam edeceğiz. Niye? Çünkü milletimizin vicdanında bunun bir karşılığının olduğunu biliyoruz. Bunun insani, ahlaki bir görev olduğunu biliyoruz. Milletimizin bize verdiği destekle, öz güvenle şunu rahatlıkla söyleyebilirim; Allah müsaade ettiği, yardım ettiği müddetçe, bizim de paylaşacak bir lokmamız bulunduğu müddetçe biz bu mülteci kardeşlerimize sahip çıkmaya devam edeceğiz. Dünyanın zengin ülkeleri mültecileri almış, almamış, yardım getirmiş, getirmemiş, nasıl bugüne kadar bunun hesabını yapmadıysak bundan sonra da hesapsız kitapsız, hesabi değil hasbi bir şekilde bu kardeşlerimize sahip çıkmaya devam edeceğiz. Bunun değişen dünyada değişen Türkiye için anlamı nedir, diye sorduğunuzda bunun dalga dalga, yüzyıllarca, yüzlerce yıl sonra bile hatırlanacak bir büyük dönüşümün ilk adımları olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Nasıl bizim atalarımız Endülüs'e gidip bir medeniyet inşa ettiğinde, yüzlerce yıl Avrupa'nın içerisinde adeta kandil gibi çevresini aydınlattıysa, nasıl Osmanlı gittiği her yere Balkanlar'dan Kuzey Afrika'ya, Ortadoğu'ya, Kafkaslar'a kadar aynı zamanda adalet, refah götürdüyse inanın bugün attığımız bu adımlar küçüğüyle büyüğüyle, eksiğiyle fazlasıyla, onlarca, yüzlerce yıl insanlığa ışık tutacak, geleceğini aydınlatacak adımlar olacaktır."

(Sürecek)

Yorumlar