Meme kanserinde gereksiz kemoterapiyi önleyen test

- ODTÜ'lü bilim insanlarınca geliştirilen kişiye özgü tanı imkanı sağlayan tedavi yönlendirme ve risk öngörü testi "Prosigna" ile meme kanseri hastasının kemoterapi ihtiyacı olup olmadığı belirlenebiliyor - ODTÜ Enformatik Enstitüsü bünyesindeki "Kanser Sistem Biyolojisi Laboratuvarı'nda uygulanan test sayesinde hastadan alınan örnekler ülkede incelenebilecek ve sonuç birkaç gün içinde alınabilecek - Sağlık Bilişimi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Atalay: - "Proje kapsamında, onkologlar hastalarından aldıkları dokuları bize gönderiyor. Yaptığımız inceleme sonrasında hastanın kemoterapi ihtiyacının olup olmadığını içeren bir rapor hazırlıyoruz" -"Bunun için hastanın 50 geninden oluşan bir panel inceleniyor ve ona göre moleküler patolojik yaklaşımla olasılık puanı hesaplanıyor. Bunun sonucunda hastanın kanserinin tekrarlama ve uzak metastaz olasılığına bakıyoruz"

Google Haberlere Abone ol
Meme kanserinde gereksiz kemoterapiyi önleyen test

ANKARA (AA) - YEŞİM SERT KARAASLAN - ODTÜ'lü bilim insanlarınca "Prosigna" ismi ile hayata geçirilen ve kişiye özgü tanı imkanı sağlayan tedavi yönlendirme ve risk öngörü testi sayesinde, meme kanseri hastalarının gereksiz kemoterapi alması önlenebilecek. Test ile meme kanseri hastasının kemoterapiye ihtiyacı olup olmadığı, genetik inceleme sonucu belli olacak.

Kalkınma Bakanlığı destekli, ODTÜ Enformatik Enstitüsü bünyesindeki "Kanser Sistem Biyolojisi Laboratuvarı'nda (KANSİL) uygulanan, ABD Gıda ve İlaç Denetleme İdaresi (FDA) onaylı "nCounter DX" sisteminde gerçekleştirilen test ile hastalardan alınan örneklerin yurt dışına gönderilmesine gerek kalmayacak. Türkiye'de yapılabilecek inceleme ile sonuç birkaç gün içinde alınabilecek.

ODTÜ Enformatik Enstitüsü Sağlık Bilişimi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Rengül Atalay, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Dünya Sağlık Örgütünün (DSÖ) verilerine göre, kanserin, kalp-damar hastalıklarının da önüne geçerek dünyada en sık görülen ve en ölümcül hastalık olarak sınıflandırıldığını söyledi.

DSÖ'nün, gelecek 15 yılda kanser vakalarının ve kansere bağlı ölümlerin iki kata çıkmasının beklendiğini açıkladığını aktaran Atalay, "Bilimsel araştırmalar, hastanın kendi hücrelerinin kontrolsüz çoğalması ve vücuda yayılması olarak tanımlanan karmaşık ve kişiye özgü hastalık olan kanserde, her kanserli hasta dokusunun kendine özgü altyapıya sahip olduğu gösterdi." dedi.

Atalay, her hastanın kanseri ayrı bir sistem olarak incelendiği takdirde o kansere özgü özellikler ve zayıf noktaların bulunabildiğine işaret ederek, "Bu şekilde çalışıldığında, hastaya özgü risk tahmini ve bu ölümcül hastalığa karşı daha güçlü tedavi planları belirlenebiliyor. Bu kapsamda, dünyada ve Türkiye'de testlerin geliştirilmesiyle kişiselleştirilmiş tanı yöntemleri klinik alanda kullanılmaya başlandı." bilgisini paylaştı.

- "Hastalardan alınan örnekler yurt dışına gönderilmeyecek"

Prof. Dr. Atalay, Türkiye'de yürütülen bilimsel araştırmalar kapsamında, ODTÜ'de meme kanserinde kişiye özgü tanı projesinin hayata geçirildiğini söyledi.

Meme kanserinin, dünyada ve Türkiye'de her 10 kadından birini etkileyen kanser türü olduğuna işaret eden Atalay, şöyle konuştu:

"Uygulamaya geçen proje kapsamında, onkologlar, hastalarından aldıkları dokuları, patoloji uzmanları aracılığıyla bize gönderiyorlar. Biz de yaptığımız inceleme sonrasında hastanın kemoterapi ihtiyacının olup olmadığını içeren bir rapor hazırlıyoruz. Bunu hazırlamak için hastanın 50 geninden oluşan bir panel (PAM50) inceleniyor ve ona göre moleküler patolojik yaklaşımla olasılık puanı hesaplanıyor. Bunun sonucunda hastanın kanserinin tekrarlama ve uzak metastaz olasılığına bakıyoruz."

Atalay, raporda, hastaların düşük-orta-yüksek risk şeklinde belirlendiğini ve düşük risk grubundakilerin kemoterapi almalarına gerek duyulmadığının bildirildiğini söyledi. Her meme kanserli kadının kemoterapi almasının uygun olmadığını aktaran Atalay, "Orta ve yüksek risktekilerin kemoterapi almaları gerekiyor. Testin maliyeti ile tedavi maliyeti kıyaslandığında, testin maliyetinin 5 katı tutarında tedaviye para harcanıyor." dedi.

Raporlama sonrasında onkologlar tarafından tedavi planlamasının yapıldığının altını çizen Atalay, şunları kaydetti:

"Şimdiye kadar patolojiyle meme kanseri tanısı alan kadınların örnekleri yurt dışına yollanarak, tedavi programı planlanıyordu. Yurt dışına kullandığında sonuç 15-30 gün içinde alınabiliyordu ancak şimdi ise bu test ile hastadan örnek geldikten sonra 3-4 gün içinde sonuç verebiliyoruz. Böylece, KANSİL'de uygulanan testle, hastalardan alınan patoloji örnekleri, yurt dışına gönderilmeden Türkiye'de yapılabilecek ve sonuç birkaç gün içinde alınabilecek."

- "50 kadından 7'sinde kemoterapiye gerek duyulmadığı raporlandı"

Projenin yürütücülerinden Yrd. Doç. Dr. Aybar Acar da yapılan çalışmalar hakkında bilgi verdi.

Acar, proje kapsamında, Ankara Onkoloji ve Hacettepe Üniversitesi Onkoloji, Başkent Üniversitesi, ve Güven Hastanelerinde tedavi olan 50'den fazla hastanın, kanser patoloji dokularının tümör tekrarlama olasılığının "Prosigna" testiyle incelendiğini söyledi.

İnceleme sonucunda, hastaların bir kısmında daha önce yurt dışına gönderilerek gerçekleştirilen başka bir onkotipleme testinin (Oncotype DX) sonuçlarının, KanSiL-Prosigna sonuçlarıyla karşılaştırıldığını anlatan Acar, sonucun birbirleriyle tutarlı çıktığını bildirdi.

Acar, Türkiye'de bu sistemin bulunduğu tek devlet kurumunun KANSİL olduğunu belirterek, "KANSİL, benzer kanser öngörü ve takip testleri ile bu alandaki Ar-Ge faaliyetlerinde dünya çapında öncü kuruluşlardan biri olma yolunda ilerlemektedir." değerlendirmesinde bulundu.

Yorumlar