"Kürt devleti projesinin gerçekleşme şansı imkansız hale geldi"

- Uludağ İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Arı: -''Emperyalistlerin amaçları bölgedeki Müslüman halkları birbirine düşman hale getirmek. Özellikle Kuzey Irak denemesi üzerinden yeniden tedavüle sokulan bu projenin gerçekleşme şansı imkansız hale geldi'' -''Türkiye ile ABD arasındaki ilişkiler vazgeçilebilir nitelikte değildir. Ancak taraflar arasında normalleşme FETÖ elebaşısının iadesine ve PYD’ye verilen desteğin kesilmesine bağlıdır'' -''NATO, eğer bölgesel ve küresel güvenlik sorunlarındaki önemini devam ettirecekse Türkiye’den vazgeçmesi mümkün değildir'' - Galatasaray Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Dedeoğlu: -''Türkiye’nin NATO üyeliğini gündeme getirmek, siyaseten baskı yapmanın ötesinde bir anlam ifade etmiyor'' -''Türkiye ile Batı arasındaki ilişkilerin bu duruma gelinmesinde hem Türkiye’de darbeyle yönetimin değişeceği beklentisinin gerçekleşmemesiyle ilgili tutumlar, hem Orta Doğu’nun geleceği konusunda tarafların farklı tasarrufları bulunmasından hem de her bir ülkenin kendi iç sorunları bulunmasından kaynaklanıyor''

Google Haberlere Abone ol
"Kürt devleti projesinin gerçekleşme şansı imkansız hale geldi"

İSTANBUL - (AA) – GÜLSÜM İNCEKAYA - Uludağ Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi (İİBF) Dekanı Prof. Dr. Tayyar Arı, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi'nin yaptığı gayrimeşru referandumun ardından yaşanan gelişmelere ilişkin, “Emperyalistlerin amaçları bölgedeki Müslüman halkları birbirine düşman hale getirmek. Özellikle Kuzey Irak denemesi üzerinden yeniden tedavüle sokulan bu projenin gerçekleşme şansı imkansız hale geldi.” dedi.

Uludağ Üniversitesi İİBF Dekanı ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Arı, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Ankara-Bağdat-Tahran ittifakının İslam dünyasını parçalama oyununu bozduğunu söyledi.

Kürt devleti projesinin aslında son iki yüzyıldır devam eden, "Doğu Sorunu" olarak da bilinen ve başta Osmanlı’yı şimdi ise Türkiye ve İslam dünyasını parçalama politikalarının bir devamı olduğunu kaydeden Arı, “Bölgede çok daha parçalı ve kolay yönetilebilir, oldukça istikrarsız ve birbiriyle kavgalı bir coğrafya arzulanmaktadır. Emperyalistlerin amaçları bölgedeki Müslüman halkları birbirine düşman hale getirmek. Özellikle Kuzey Irak denemesi üzerinden yeniden tedavüle sokulan bu projenin gerçekleşme şansının zorluğu ortaya çıkmış oldu. Bana göre uzun vadede ne olur bilinmez ama kısa ve orta vadede gerçekleşmesi oldukça zor hatta imkansız hale gelmiştir.” değerlendirmesinde bulundu.

Türkiye ve İslam dünyasını parçalama projesinin kısa ve orta vadede gerçekleşmesinin oldukça zor olduğunu aktaran Arı, bölgedeki temel aktörlerin ve büyük oyuncuların kabul etmediği sürece bölgeye dışarıdan bu tür projelerin dayatılmasının imkansız geldiğini vurguladı.

- ''Türkiye, Batı’nın kontrolünden çıktı''

Son dönemde Türkiye-ABD arasındaki gerilime de değinen Prof. Dr. Tayyar Arı, ABD ile Türkiye arasındaki ilişkilerin Soğuk Savaş sonrasında uluslararası koşullarda meydana gelen gelişmelerden bağımsız olarak ele alınmaması gerektiğinin altını çizdi.

Arı, Türkiye’nin Rusya ve İran gibi komşularıyla Orta Doğu’da istikrar için kilit öneme sahip olduğunu vurgulayarak, şöyle konuştu:

“Batıyla ilişkileri uzun bir geçmişe dayanan Türkiye hala çok değerlidir. Ayrıca doğal kaynakların kontrolü ve Batıya ulaşımı noktasındaki stratejik konumu itibariyle ciddi bir role sahip olan Türkiye, bölgedeki dengeleri değiştirebilecek konumdadır. Ayrıca ABD için stratejik öneme sahip olan İsrail’in güvenliğini de olumlu veya olumsuz yönde etkileyebilecek potansiyele sahiptir.”

Arı, Ankara’nın izlediği politikaların Batı’ya meydan okuma olarak görüldüğünü savunarak, taraflar arasındaki ilişkilerin artık rekabetçi bir boyut kazandığını öne sürdü.

Türkiye’nin emperyalist ülkelerin sergiledikleri politikaları ifşa etmesinden Batı’nın rahatsızlık duyduğunu dile getiren Arı, “Dolayısıyla bence temel sorun Türkiye’yi dönüştürememe ve kontrol altına alamama sorunudur ve FETÖ bu amaçla devreye sokulmuştur. Bütün bunlara rağmen Türkiye ile ABD arasındaki ilişkiler vazgeçilebilir nitelikte değildir. Ancak taraflar arasında normalleşme FETÖ elebaşısının iadesine ve PYD’ye verilen desteğin kesilmesine bağlıdır.” şeklinde konuştu.

-''NATO, Türkiye gibi bir düşman istemez''

Rusya’dan satın alınan S-400 yüksek irtifa hava savunma füze sistemiyle ilgili olarak NATO’dan yapılan açıklamaları değerlendiren Arı, sözlerini şöyle tamamladı:

“NATO, eğer bölgesel ve küresel güvenlik sorunlarındaki önemini devam ettirecekse Türkiye’den vazgeçmesi mümkün değildir. Oysa Türkiye, NATO’ya olan ihtiyacını her zaman tartışmaya açabilir. Türkiye, Sovyet tehdidi karşısında bir güvence olarak gördüğü NATO’ya artık yaşamsal bir önem atfetmemektedir. Ancak eğer Batılı aktörlerin NATO’yu feshetme gibi bir amaçları varsa o zaman Türkiye’nin üyeliğini de tartışmaya açabilirler. Aksi halde böyle bir gelişmeyi tartışmak bile anlamsızdır.

Bunu sınamak için, İncirlik'i değil, Malatya’daki radar üssünü tartışmaya açmak yeterlidir. Batı’nın en son isteyeceği şey Türkiye gibi bir düşmana sahip olmaktır. Bu nedenle S-400 çerçevesinde gündeme gelen tartışmalara fazla bir değer atfetmeye gerek duymuyorum. Türkiye büyük bir aktördür ve bağımsız politikalar izleme hakkına ve yetkisine sahiptir.''

- ''NATO üyeliğini gündeme getirmek siyaseten baskı uygulamadır''

Türk-Amerikan ilişkilerindeki gerilimi değerlendiren Galatasaray Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Beril Dedeoğlu ise, bunun, ABD ve AB'deki siyasi istikrarsızlıktan kaynaklandığını belirterek başarısız darbe girişimi ve Orta Doğu'daki çıkmazın ilişkileri olumsuz tetiklediğini söyledi.

Türkiye ABD arasındaki gerilimin sürdürülebilir bir gerilim olmayacağını ve çıkarlar doğrultusunda yeniden bir normalleşmeye gidileceğine dikkat çeken Dedeoğlu, şunları söyledi:

''Türkiye ile Batı arasındaki ilişkilerin bu duruma gelinmesinde hem Türkiye’de darbeyle yönetimin değişeceği beklentisinin gerçekleşmemesiyle ilgili tutumlar, hem Orta Doğu’nun geleceği konusunda tarafların farklı tasarrufları bulunmasından hem de her bir ülkenin kendi iç sorunları bulunmasından kaynaklanıyor.

ABD’de başkanın koltuğu sallanıyor, AB gelecek vizyonu oluşturamıyor, üye devletlerde giderek daha 'milliyetçi-muhafazakar' ve AB karşıtı partiler iktidara geliyor, bağımsızlık rüzgarları da giderek artıyor. Dolaysıyla ilişkilerin bozulmasını sadece ikili ilişkilere bakarak değerlendirmek kolay değil. Devletler moral değerlerle değil, çıkarlarıyla dış politika üretirler; dolayısıyla tarafların ortak çıkarlarını gözden geçirdiklerinde ve yeni ortak çıkar alanları geliştirdiklerinde ilişkilerde normalleşme yaşanacağını öngörmek mümkün.''

Dedeoğlu, NATO'nun S-400 füzelerinin alınması ile ilgili “Türkiye kaçınılmaz sonuçlarla karşı karşıya kalabilir”, ''Türkiye NATO'dan çıkarılabilir'' gibi açıklamalarını da eleştirerek, ''NATO üyeliğini gündeme getirmek siyaseten baskı uygulamadır." dedi.

NATO üyesi devletlerin bu konuda ortak bir görüşe sahip olmadığını vurgulayan Dedeoğlu, ''NATO’dan farklı açıklamalar geldi. NATO Genel Sekreteri, söz konusu alımın NATO açısından bir mahsuru bulunmadığını dile getirirken, bazı NATO üyesi devletleri 'biz vermezsek Türkiye’yi Rusya’dan almaya mecbur ederiz' mealinde açıklamalarda bulundu. NATO üyesi devletlerin ortak tutum içinde olmadıkları açık, bazıları, örneğin Almanya Rusya konusunda çok daha temkinliyken Fransa Rusya ile iş birliğinden yana. Dolayısıyla Türkiye’nin NATO üyeliğini gündeme getirmek, siyaseten baskı yapmanın ötesinde bir anlam ifade etmiyor. Ayrıca, Rusya’nın da NATO’dan çıkarılmış bir Türkiye tercih etmeyeceğini de görmek gerekiyor.'' ifadelerini kullandı.

Rus-ABD ilişkileri netleşmeden, tanımlanmadan Türkiye ile Batı arasındaki ilişkilerin her zaman inişli çıkışlı olacağını kaydeden Dedeoğlu, şöyle devam etti:

''Bazı NATO ülkeleri, Türkiye, Batı tarafından dışlanması halinde, güvenlik arayışını çeşitlendirebileceğini söylüyor ki aslında başka devletler de böyle yapıyor. (İsrail, Suudi Arabistan, Mısır’ın hem Rusya hem de ABD ile askeri-mali anlaşmalar yapması gibi) NATO’nun bazı üyeleri ise Türkiye’nin jeopolitik avantajını bir tür şantaj olarak görüp bu jeopolitik konumun gözden çıkarılabileceğini ima ediyor. ABD ile Rusya’nın ilişkileri tanımlanabilir bir hal almadıkça, hem Türkiye’nin batılı ülkelerle ikili ilişkileri hem de NATO içi ilişkileri bu tür iniş çıkışlar yaşayacak gibi gözüküyor.''

Yorumlar