GRAFİKLİ ANALİZ - Musul, Türkiye’nin ilgisini mecbur kılıyor
- Irak devletinin zayıflığı, Musul’u Türkiye’nin iki can düşmanı DEAŞ ve PKK için barınma alanı yaptı - DEAŞ Musul’dan çıkarılsa bile Suriye’de bekleyecek. Musul’a dönerse Irak ordusunun yine kaçmayacağının garantisi yok - Musul’da DEAŞ’la yapılacak meskun mahal savaşından kaçacak yüzbinlerce sivil Türkiye’ye yönelebilir - 2000’lerde İslam dünyasını tahrip eden mezhep savaşları Irak’tan başladı. Musul’a mezhep fanatizmiyle saldırılması, yeni çatışma dalgalarını ve örgütleri tetikleyebilir - Türkiye, 2003’teki ABD işgaliyle hayatları alt üst olan 400 bin Musullu Türkmen soydaşının güvenliğini düşünüyor - 1926’dan sonra Ankara’ya Musul petrollerine ilişkin ödemeler tamamlanmadı. Bölgenin kaderini belirleyen Türkiye-İngiltere anlaşmasının gereği yerine gelmedi
ANKARA (AA) – Irak’ın Musul kentinin terörden tamamen
arındırılması ve korunabilmesi, muhtemel büyük göç dalgası, yeni
mezhep çatışmalarına karşı tedbir alınması, soydaşlık ilişkileri ve
tarihi bağlar, Türkiye’yi bölgedeki gelişmelere müdahil olmaya
mecbur bırakıyor.
Irak’ın kuzeyindeki Musul kentini terör örgütü DEAŞ’tan kurtarma
operasyonu devam ederken Türkiye’nin bölgeye duyarlılığı hızla
yükseliyor.
Türkiye’den Cumhurbaşkanı ve hükümet düzeyinde yapılan
açıklamalarda, ABD ve Haydar el-İbadi yönetiminin operasyon
planlamaları, hedefleri ve bunların sonuçları konusundaki uyarılar
artıyor.
Tamamına yakını Şii mezhebine dayanan Irak ordusu, onun uzantısı
Şii milisler, Irak Kürt Yönetimi Bölgesel Güçleri, ABD özel
birlikleri ve hava kuvvetleri ile kısmen de yerel gönüllülerden
oluşan Ninova Muhafızlarının yürüttüğü Musul operasyonu,
Ankara-Bağdat ilişkilerinde gerilimi tırmandırıyor.
İbadi hükümetinin restleri ve ABD yönetiminin Türkiye’yi süreçten
olabildiğince dışlama gayretlerine rağmen, 6 temel neden Ankara’yı
Musul’daki gelişmelere müdahil olmaya zorluyor.
1- Musul, PKK ve DEAŞ yuvası oldu
ABD’nin 2003’te işgalle etnik ve mezhepsel temelde
yapılandırdığı Irak devleti, toprak hakimiyetini sağlayamıyor. Irak
yönetimi, kuzeyde ne PKK’nın merkez üssü Kandil Dağı’na ne de
örgütün Musul’daki yeni üssü Sincar’a erieşebiliyor.
Sınırlarını denetleyemeyen Irak devleti, DEAŞ’ın Suriye’den gelip 1
günde Musul’u ele geçirmesini sadece izledi. Türkiye’nin uzun
yıllardır kendi toprakları dışına çıkarak mücadele etmek zorunda
kaldığı iki terör örgütü de Irak’ın Musul kentini mesken tutmuş
durumda. Ankara, topraklarının güvenliği için bölgeye terör ihraç
eden Musul’daki iki can düşmanına ket vurmak zorunda.
2- Irak ordusu Musul’u yine sahipsiz bırakabilir
Terör örgütü DEAŞ, iki yıl önce Suriye’den birkaç yüz militanla
Musul’a geçerek 3-4 saat içinde önce kent merkezi, ardından
çevresini ele geçirdi. 60-70 bin Irak askeri ardına bakmadan kaçtı.
Örgüt kendine bırakılan ve yıllarca yetecek cephane, gelişmiş silah
ve zırhlı araçla hem Irak hem Suriye’de gücünü katladı.
Musul, ABD destekli Irak güçlerince ele geçirilse dahi benzer bir
skandalın yeniden yaşanmayacağının hiçbir garantisi bulunmuyor.
Üstelik mevcut operasyon planı, Musul’daki militanların imhasını
değil, 3 taraftan kuşatılan militanların batıdaki kaçış
koridorundan Suriye’ye güvenle dönmelerini teşvik ediyor. Örgütün
toparlanıp Musul’a geri dönmesi durumunda ise Irak ordusunun yine
savaşmadan kaçmasından endişe ediliyor.
3- Yüzbinlerce sivil için en güvenli yer Türkiye
Musul’u DEAŞ’tan almanın en büyük güçlüğü, meskun mahal savaşı
gerektirmesi.
Yaklaşık 2 milyon kişinin bulunduğu tahmin edilen alanda, örgüt
kentten çıkışlara izin vermiyor, sivilleri canlı kalkan olarak
tutuyor. Ancak çatışmalar kent çevresinden merkeze sokuldukça
örgütün kontrolü zayıflayacak. Siviller canlarını kurtarmak için
kaçışa başlayacak.
Göç dalgasının yöneleceği ilk adres Kürt yönetimi. Fakat Kürt
yönetimi mevut mülteci yükünden ötürü yeni dalgaya kapılarını
kapatacak. Irak ordusu ve Şii milislerden kaçacak yüzbinlerce
sivil, Türkiye’ye geçmeye çalışacak.
4- Yeni mezhep çatışması tüm İslam dünyasını etkiler
ABD’nin 2003’te Irak’ı işgali, Sünni Arapları yönetim dışına itmesi
ve iktidarı Şii grupların tekeline bırakması mezhep savaşına zemin
hazırladı. Ülkede yüzbinlerce kişi hayatını kaybetti.
En büyük ilçe durumundaki Telafer, 2005-2006’da El Kaide örgütü ile
fanatik Şii milisler arasında kanlı bir savaşa sahne oldu.
Yüzbinlerce Türkmen’in arasına mezhepsel ayrılık ve kan davası
girdi.
ABD’nin son Musul operasyonunda Telafer’i Şii milislere vaat
etmesi, Sünnilere yönelik intikam savaşı ve baskıların ön habercisi
olarak görülüyor.
Diğer taraftan, eski Baas yönetiminin güvenlik elitlerinin etkin
olduğu Musul, silahlı direniş ve örgütlenme kapasitelerinin yüksek
olduğu bir bölge. Şii güçlerin Musul’daki baskıları, DEAŞ tarzı
terör örgütleri ile yeni direniş gruplarının doğmasına sebep
olabilir. Böylesi bir durum Irak kadar Suriye ve Türkiye’nin
güvenliğini de tehdit etmekte.
Öte yandan, Irak’ta 2003’ten sonra başlayan mezhep savaşları, İslam
dünyasını içten kemiren bir düşman haline gelmişti. Mezhepsel
tansiyon, halen ülkeler arası ilişkilere geniş etki yapan bir
çatışma ve gerilim alanı. Musul’da başlaması muhtemel dalga, tüm
ülkelerin hassasiyetlerini tahrik edebilecek.
5- Soydaş yurdu paramparça
Türkiye, ABD işgaliyle hayatları alt üst olan 400 bin Musullu
Türkmen soydaşının güvenliğini de hesaba katıyor. Yaklaşık yarı
yarıya Sünni ve Şii mezheplerine mensup Musullu soydaşların üst
kimliği 2000’lerin ortasına kadar “Türkmenlik” idi.
Ancak 2003’ten sonra Irak’ta iktidar tekeli kuran Şii gruplar
Musul’a bilhassa Telafer’e, binlerce milis ve fanatik din
adamlarıyla nüfuz ettiler. El Kaide terör örgütünün de Musul’a
yerleşmesiyle Türkmenler kendilerini mezhep savaşının içinde buldu.
Çatışmalarda saf tutmaya zorlandılar.
Günün sonunda Telafer ve diğer Türkmen yerleşimleri maddi ve manevi
açıdan tahrip oldu.
Türkiye, Musul’daki yüzbinlerce soydaşının birliği ve yaralarını
sarması için, Türkmen topraklarına silahlı fanatik mezhepsel ya da
etnik grupların hakim olmasına karşı çıkıyor.
6- “Masa”da koparıldı, sözler yerine gelmedi
Osmanlı Devleti’nin son döneminde, bugünün Irak toprakları olarak
bilinen coğrafya Musul, Bağdat ve Basra vilayetlerinden ibaretti.
Musul vilayeti bugün Irak’ın kuzeyine karşılık gelen Musul kenti,
Duhok, Erbil, Süleymaniye ve Kerkük’ü içine alıyordu.
Osmanlı Devleti ile Birinci Dünya Savaşı bitiminde 1918’de Mondros
Ateşkesi’ni imzalayan İngiltere’nin ordusu, Musul ve Erbil’den
50’şer kilometre uzaklıktaki bir hattaydı. Ancak ateşkesi ihlal
eden İngiltere ilerleyerek bölgeyi işgal etti.
Musul’un Anadolu’dan fiziken koparılışı, Türk hükümetinin Lozan
Anlaşması’nda, bölgeyle ilgili ihtilafta son kararı İngiltere’nin
etkisindeki Milletler Cemiyeti’nin (MC) vermesini kabulüyle
kesinleşti. Nitekim müzakerelerden sonuç çıkmayınca Milletler
Cemiyeti son sözü Türkiye aleyhinde söyledi.
Dönemin Türk hükümeti, 1926’da İngiltere ile anlaşma imzaladı.
Anlaşmaya göre, Türkiye’ye Musul petrollerindeki hakkı karşılığında
5 milyon 500 bin İngiliz sterlini ödenmesi karara bağlandı. Ancak
bunun 3 milyon 500 kısmı ödendi. Anlaşma tam olarak yerine
gelmedi.
İngiltere’nin Lozan’da aldığı tavizlerle kopuşu hazırlanan tarihi
Musul’un kent merkezinin Türkiye sınırına uzaklığı yalnızca 104
kilometre.
Telafer başta olmak üzere bölge nüfusunun Türkiye ile geniş bir
kültürel ortak paydası bulunuyor.
Yorumlar